İş yaşamı, sosyal yaşam, beklentiler, hayal kırıklıkları ve sorumluluklar… Çoğu zaman birçok şeyin üzerimize geldiğini ve tüm bunlar arasında sıkışıp kaldığımızı hissederiz. Ancak Güney Kore’de yaşayan insanlar üzerindeki baskılar tahmin ettiğimizden çok daha fazla. Hatta öyle ki orada yaşayan insanlar tüm bunlardan kaçabilmek için para vererek kendilerini Prison Inside Me adlı hapishaneye kapatıyorlar…
Sorumluluklar, iş ve problemler derken hayat bazen oldukça zor bir hale gelebiliyor. Çoğu zaman herkesten ve her şeyden kaçıp uzaklaşmak, rahat bir nefes almak istiyoruz
Ancak Güney Kore’de tüm bunlar, orada yaşayanlar için çok daha ağır ve zor. Güney Kore, dünyada haftalık çalışma saatlerinin en yüksek olduğu 3. ülke
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) yaptığı bir araştırmaya göre, ortalama olarak bir Güney Koreli çalışan 2017’de toplam 2027 saat çalışmış. Türkiye’de ortalama yıllık çalışma saati ise 1882. Aynı zamanda gelişmiş ülkeler arasında en uzun çalışma saatlerine sahip ülke de Güney Kore.
Ayrıca yine rekabetçi ve katı iş yaşamı insanların çok zor şartlar altında yaşamasına neden oluyor. Eğitim sistemi de oldukça yorucu ve baskıcı
Tüm bunların Güney Kore’de yaşayanlar için oldukça zorlu olduğunun kanıtı ise intihar oranlarının çok yüksek olması. Güney Kore dünyanın en yüksek ikinci intihar oranına sahip
Tüm bu baskıcı ve rekabetçi ortam ise ortaya Prison Inside Me adlı hapishaneyi çıkardı. Kurucularından Noh Ji-Hyang ise bu sahte hapishane fikrinin ilhamını haftada 100 saat çalışan savcı kocasından aldığını söylüyor
Ji-Hyang’ın kocasının söylediği “Yalnızca bir hafta dinlenmek ve daha iyi hissetmek için hücre hapsini tercih ederim” sözleri fikrin çıkış noktasıydı
Ji-Hyang’ın kocası Kwon Yong-seok hissettiklerini şöyle anlatıyor:
“Fiziksel ve zihinsel olarak yorulmuştum ama işimi bırakacak kadar cesur değildim. Hayatımla ilgili ne yapacağımı bilemiyordum. Sonra bir hafta boyunca hücre hapsinde olmayı düşündüm. Gitmem gereken yere karar vermek, sigara, içki, insan ilişkileri, bir patron ve stres olmaksızın her şey biraz daha netleşebilirdi.”