Grafiti, günümüzün en renkli protest dışavurum biçimlerinden biri. Yaratıcılık ve estetiğin duvarlara, metrolara, zeminlere yansımış halinden bahsediyoruz. Tabii, legallik ile illegalliğin arasında belirgin olmayan bir çizgi üzerinde.
Beşiktaş’ın ara sokaklarında, Kadıköy’ün bina cephelerinde ve hatta kamusal alanların tüm köşelerinde karşımıza çıkma olasılığı olan bu protest tavır biçimi, üstüne çektiği ilgiyi ve dikkati neden hak ediyor?
Buyurun…
Grafiti nedir?
Bir sanat alanı mı yoksa suç mahalli mi ikilemleri ile tartışmaları arasında samimiyetimizi gün geçtikçe artırdığımız grafiti, en kısa haliyle bir çizim şekli olarak tanımlanıyor.
Grafiti sözcüğü İtalyanca “kazımak” anlamına geliyor. Daha da ilginci yazı ve resimlerin kazınması anlamını taşıyan bu sözcük İtalyanca’daki karşılıklarından biri “kamu yapıları üzerine kişilerin yazdığı kirletici yazı ve çizimler” şeklinde açıklanıyor. Kaynaklara göre sözcüğün Germen dilindeki karşılığı da “kazımak”la doğrudan bağlantılı.
Akımın kökenine dair
İnsanın içindeki çizim yapma isteği ve bu şekilde duygularını dışavurma ihtiyacı olduğunu mağaralardaki arkeolojik çalışmalar sayesinde uzun süredir biliyoruz. Kamusal binaların duvarlarında ya da yürüdüğünüz herhangi bir sokakta yüzeye püskürtülmüş şekilde yapılan grafitinin tarihi köklerini incelemek istediğinizde Antik Yunan’a ve Eski Mısır’a uzanmanız gerekiyor.
Dünyayı kökten değiştiren en büyük küresel olaylardan biri olan 2. Dünya Savaşı’nda ise propaganda amaçlı kullanıldığı bilinen grafiti ilk büyük sıçramasını bir postacı sayesinde sağlıyor.
Bak postacı geliyor imza atıyor
“Taki183” kod adıyla (rumuz) duvarlara ismini çizen ve modern grafitinin önemli aktörlerinden biri olan genç postacı Yunan kökenli bir Amerikalı. Kod adındaki “Taki” Yunan kökenli olmasına atıf iken “183” sayısı ise ikamet ettiği caddenin ismine gönderme yapıyor. Bu imzayı 1971’in Temmuz ayında fark edip haber peşinde koşan bir gazeteci sayesinde kısa süreliğine ünlü olan Taki183, bir anda sanata yönelmek isteyenlerin danışabileceği bir kanaat önderi oluyor.
Taki183, evlenip çoluk çocuğa karışınca kendine dükkan açıp çizimden uzak kalmaya karar veriyor.
Grafiti ve 1970-80’ler
Protest tavrın gençler arasında yeşermesi ve yayılmasıyla grafitinin gelişmesi paralellik taşıyor. Hip-Hop kültürüyle de doğrudan bağlantılı olan grafiti önce ABD’de, ardından Avrupa coğrafyasında hızla yayılıyor. O tarihlerde Türkiye’de de modern grafitiden ziyade “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi” türevinde yazılar yazan üniversite öğrencileri polis tarafından her yerde aranıyordu.
Grafiti sanat mı vandalizm mi?
Akım, sadece Türkiye’de değil yayıldığı her bölgede tepkiyle karşılanıyor ve “öcü” muamelesi görüyor. Sanatın temsilcilerinin ciddiyet ve ısrarları akıma yönelik bakış açısını genel itibariyle değiştirse de bugün dahi hala “sokak serserisi” muamelesi gören grafiti sanatçıları yasaklamalar nedeniyle yer altına inerek metroların rengini değiştiriyor ve böylece duruma başka bir boyut getiriyor.
MECK ve Graffiti
Türkiye’de grafiti “alemi”nde iyi tanınan ünlü isimlerden MECK, genellikle girilmesi yasak olan bölgelere girip gerçekleştirdiği grafiti çalışmalarıyla biliniyor. Konuyla ilgili iki lafın belini kırarken verdiği cevaplar konuyu merak edenler açısından ilgi çekici olabilir.
1. MECK neden böyle bir alanı tercih etti? Grafiti, MECK için ne anlam ifade ediyor?
Çocukluğumdan bu yana hep resme ilgim oldu. İlkokula başladığım zamandan liseye kadar, çantamda resim defterim vardı ve vakit bulduğum her an ona bir şeyler karalardım.
Lisedeyken sınıf arkadaşım kağıda 3 boyutlu, gölgeli, bloklu harfler çiziyordu. Bu benim çok ilgimi çekti ve ben de çizmeye başladım. Zamanla sınıftaki arkadaşlarımızın ismini yazarak kendimizi geliştiriyorduk. Günün birinde yine arkadaşlarımdan birinin ismini yazıyordum. O sırada bana; “böyle yazıları spreyle duvara yazıyorlar.” demesiyle benim grafiti hayatım başladı aslında. 2004 yılında okul çıkışı nalbura gidip, 2 kutu sprey alıp duvara harf çizmeyle başladı her şey.
Grafiti’nin benim için anlamına gelecek olursak; harflerin formlarıyla oynamak, onları bozmak, farklı renk kombinasyonları denemek hoşuma gidiyor.
2. MECK, grafiti için tek bir sözcük kullanmak istese bu hangisi olurdu?
10 yıl önce olsaydı “adrenalin” derdim. ama şu an “estetik.”
3. Grafitiyi “Sanat mı vandalizm mi?” tartışmaları ekseninde nasıl değerlendiriyorsun?
Her grafiti yapanın sanat yaptığını düşünmüyorum. Grafitiyi görseller ve karakter ile bütünleştiren, mükemmel renk uyumları yakalan arkadaşlar var. Günlerce bir duvar önünde vakit geçirip emek veren arkadaşlar var. Evet bu bence bir sanattır. Demek istediğim grafitinin legal boyutunun sanatsal değer taşıdığını düşünüyorum. Ama illegal tarafının sanatsal bir değeri bence yok. Beş on dakikada hızlı yapılan bir çalışmanın sanatsal değeri olamaz. Yani, benim yaptığım işin bence sanatsal bir değeri yok.
4. Çizim yaparken seni en çok heyecanlandıran kısmı anlatır mısın?
Belli bir yaştan sonra heyecan pek olmuyor. Fakat aldığım keyif ilk günkü gibi taze. Spreyin kokusu, renklerin güzelliği, renkleri birbirine karıştırmak… Grafiti yapmak benim hayatımdaki en çok keyif aldığım hobim.
5.Yurt dışında da birçok alanı boyadığını biliyorum. Hangi ülkelerde hangi alanları boyadın? Bu bölgelerden hangisi senin için “en farklı” kategorisinde yer alıyor?
Ben işin biraz illegal kısmında olduğum için yurt dışına öncelikli olarak metro ve tren boyamaya gidiyorum. İlk hedefim bunlar. Sonrasında illegal veya legal çeşitli duvarlara çalışma yaparım.
Yunanistan, Romanya, Macaristan, Avusturya, Ukrayna, Fransa, İtalya, Almanya, İsviçre, Hollanda, Danimarka’da boyadım. Her ülke çok güzeldi hem kültürel hem de boyama açısından ama Almanya ve İtalya’nın yeri bir adım önde gibi.
6. Yaptığın çizimlerde unutamadığın ve diğerlerinden farklı gördüğün, ayrı tuttuğun var mı? Neden?
Aslında yapılan işleri birbirinden pek ayrı tutmam Ama zorluk bakımdan tabii ayrı tutulmak zorunda olunan çalışmalar oluyor. Bu çalışmaların değeri daha fazla oluyor.
onların hepsi benim çocuklarım hiçbiri ayıramam, kayıramam.
Yine duvarların asi çocuklarından biri olan Erian da sorularımı yanıtsız bırakmadı ve grafitiyi anlattı.
1. Erian, neden bu alana yöneldin?
Erian, bu yola ilk okul yıllarında hip-hop kültürü ile tanışıp albüm kapaklarında gördüğü tasarımları defter kenarına karalayarak başladı. İlk olarak hobi olarak başlayıp sonrasında bir görüş şekline evrildi. Yasak olanı yapmak hep çekici olmuştur. Writerların (duvar çizimini yapan kişi) çoğu otorite kabul etmeyen sistem dışı insanlardır.
Biz yasak olanı yaparken bunu sanatsal kaygılar ve etik kurallar çerçevesinde yapıyoruz. Tarihi mekan vb. alanları boyayan bir grafiti sanatçısı göremezsiniz. Ben kendimi bu şekilde ifade etmeyi özgür buldum ve yapmaya da devam edeceğim.
2. Türkiye’de değiştiğini gözlemlediğimiz bir durum var. Pek hoş karşılanmayan ve “duvar boyama” şeklinde hor görülen bir iş grafiti. Ancak son zamanlarda bir artış ve buna bağlı olarak bir kabulleniş var sanki. Doğru mu?
Aslında bu durum ne yazık ki toplumumuzun genel bir refleksinden ötürü kendi görüşümce. Onlarca bomba haberi görüp bir süre sonra tepki vermeyi bırakıp kabullenen bir yapısı var. Bu sanat aslında hep vardı ama ilk başlarda bu kadar sanatsal bir kaygı yoktu. Şu an farklı dallarda çalışan çok çeşit sanatçı mevcut. Street art , mural ve işin bel kemiği grafiti…
İnsanlar gri zeminler görmek yerine renklerin ve bir anlatımın olduğu eserleri görmeyi tercih etmeye yöneldiler.
3. Bu artış ve kabullenmeyi neye bağlıyorsun?
İstikrar ve düzenli bir gelişime bağlıyorum. Türkiye’de bundan 3 sene önce yapılan grafiti ve şuan ki seviye çok açık şekilde evrilmiş ve gelişmiş durumda. Artık insanlar duvar boyamak için writer olmayı beklemiyor. Evinde canvas üzerine çalışan bir sanatçı bunu sokakta deneyimlemekten çekinmiyor.
4. Grafiti konusunda seni kaygılandıran (toplumsal ya da yasal) bir durum var mı? Bu sanatın geleceğini nasıl görüyorsun?
https://www.youtube.com/watch?v=NtI0qM7K360
Yasal anlamda bir kaygımız yok. Her şeyi göze alıyoruz bu sanatı icra ederken. Tek kaygım yeni gelen nesil sanatsal işlerden çok “adım her yerde olsun” kafasında davranıyorlar. Yaptıkları şeyin güzel gözükmesi pek umurlarında değil gibi.
5. Grafitiyi “sanat-vandalizm” tartışmalarında hangi tarafta değerlendiriyorsun?
https://www.youtube.com/watch?v=uiixdlGAfAU
Öncelikle grafiti bir sanattır. Vandalist içgüdüler ile bir yerlere sprey boyayla zarar verildiğinde ne yazık ki bu durum da grafiti olarak adlandırılıyor. İnsanlar vandalizmin ne anlama geldiğine çok hakim değiller ve bizim dükkan kepenklerini veya yapı duvarlarını boyamamızı vandalizm zannediyorlar. Gülünçtür ki camiada kendini Vandal olarak tanımlayan bireyler de var. Ben işin sanatsal kısmından bakıyorum ve kaygılarım bu yönde. İllegal yaptığım çalışmalarda da olabildiğince göze hoş gelecek biçimde çalışmaya gayret ediyorum.
Bonus
Ülkemizde de bazı belediyeler ve kuruluşların grafiti sanatçılarıyla iş birliği yapması sayesinde anlaşmalı “legal” örnekler yok değil. Sayısının az olmasıyla birlikte önümüzdeki dönemde bu örnekleri daha çok göreceğimiz muhtemel.