Tüm firmaların en temel hedeflerinden birinin para kazanmak olduğu gerçek dünyaya baktığımız zaman, hala daha ciddi kayıplara sebebiyet veren bir takım kavramların geleneksel organizasyonlarda devam ediyor olmasını garipsemekle birlikte, çevik organizasyonlarda bu işler nasıl yürür diye bakmak isteyenler için bir karşılaştırma listesine hazır mıyız?
1. Takımlaşma
Geleneksel organizasyonlarda bir işin nasıl yapıldığının sadece bir kişi tarafından bilinmesi hali hiç de şaşırtıcı değildir. Bu silolaşma çevik organizasyonlarda görülmez. Çünkü kişiler yerine takımların oluşturduğu bir yapı vardır. Yalnız burada da şöyle bir durum var; her takımın belirli bir sorumluluk alanı olması odak yaratmakla birlikte, takımların birbirinden çok kopuk olduğu durumlarda takım silolaşması görülebilir, ki bunu da kırmanın en güzel yollarından biri sorumluluk alanı dışında ilgi alanı bazlı farklı takımların da oluşmasını sağlayabilecek bir ortam yaratmaktır.
2. Değer odağı
İşlerin/projelerin ne zamana biteceği, yaratacağı değerden, ne kazandıracağından çok daha fazla konuşuluyorsa; Bingo! Geleneksel bir organizasyondasınız demektir. Halbuki elinizdeki iş bitene dek atacağınız bambaşka bir adım sizi çok daha avantajlı kılabilir. Dolayısıyla, neden sorusunun unutulmadığı, neyin ne için yapıldığının herkes tarafından bilindiği, benimsendiği, market şartlarına göre kendini konumlandırıp değişime uyum sağlayabilen çevik organizasyonlar, değer odağı sayesinde geleneksel yapıdan ayrılmış ve daha üretken bir hal kazanmış oluyorlar.
3. Emir komuta zinciri
En belirgin farklardan biri bu olsa gerek. Geleneksel organizasyonlardaki emir komuta zincirinin yarattığı etki ve tüm şirketi içine çektiği girdap; bazen tonlarca güzel fikrin henüz hiç söylenmeden çöpe gitmesine, bazen de başkası tarafından kontrol edilmekten motivasyonunu kaybetmiş mutsuz insanların gün geçtikçe çoğalmasına neden oluyor. Çevik organizasyonlarda ise, otonom, motivasyonu yüksek, kendi kendisini yönetebilen takımlar ve işbirliği esas olduğu için, her bir birey bir başkasından emir almadan ne yapması gerektiğini gayet iyi bilir hale geliyor. Yaptığı işi had safhada sahiplenen insanlar tarafından oluşan bu takımlar, nasıl oluşuyor peki? Düşünmelerine ve kendi kararlarını alıp, sonuçlarını yaşamalarına izin vererek ?
4. Çalışan ve müşteri odağı
Geleneksel yapıda ‘patron’ ya da ‘yatırımcı’ odağını görüyoruz. Çevik organizasyonlarda ise aslolan çalışan ve müşteridir. Çünkü günün sonunda sizi bir adım ileriye götürecek olan kendi çalışanlarınız ve ürününüzü/hizmetini kullanan müşterilerinizdir. Bu noktada, ‘e peki değirmenin suyu n’olcak?’ diye sorulabilir. İşte tam olarak değirmenin başındakinin anlaması gereken bir mevzu bu ve hatta sanki onların problemi. Entropiye kim yenik düşmemiş, elbette her şey bitecek. Ancak değişimin değişmeyeceğini bildiğimiz bir dünyada hala neden bu sorulardayız? Camı açıp bir dışarı bakmak varken 😉
5. Deneysellik
Yanlış yapmanın lüks olduğu geleneksel organizasyonların ödediği bir bedel şu; hiçbir şeyin doğru düzgün denenemediği, hep önceden bilinen doğru/yanlış tuğlaların birbiri üzerine konularak kaçak katlar çıkıldığı bu ortam, elbette yeniliğe, keşfetmeye ve hatta icat etmeye uygun değil. Peki bu bedele değer mi? Oysa çevik organizasyonlarda hataların değeri, kasaya yeni tecrübe ve deneyimler olarak geri döner. Ve aslında günün sonunda iyileşmeyi ve gelişimi tetikler, üstelik bunu yaparken de gelenekselde bir yanılsama olarak karşımıza çıkan mükemmelliyetçiliği asla konu dışı bırakmaz.
6. Karar mekanizması
Çalışandan yöneticiye raporlama kültürü ve bu raporlara dayanarak yapılan varsayımlar, tahminlemeler geleneksel organizasyonların atacağı bir sonraki adımı belirlerken, çevik organizasyonlarda her seviyede şeffaflık ve verilere dayalı bir karar mekanizması görürüz. Dolayısıyla çok daha mantıklı adımlar atmış oluruz. Peki sezilere hiç mi yer yok? Elbette var. Çalışan odağı, insan odağı, şeffaflık, deneysellik dediğimiz bu noktada aslında zaten işler doğal seyrinde içsezilerimizle yaşanan gerçekliğin gayet uyumlu gitmesini sağlamış oluyor.
7. Liderlik
“Yönetici”, “insan yönetimi”, “insan kaynakları”; yani çalışanı üzerinde bedeli yazan bir kutucuk olarak görme hali, bireyin ne yapacağını bilemeyen, düşünemeyen, bir başkası tarafından verilen yapılacaklar listesi’ne muhtaç olarak çalışabileceğinin sanıldığı bir çalışma ortamı… İşte bunlar hep geleneksel organizasyonların dava konusu ? Çevik organizasyonlarda ise ipi en önden göğüsleyen ve bireylere hizmet eden doğal liderler söz konusu. Üstelik pozisyona, sıfata hacet kalmadan, öylece kendiliğinden. Mantıklı olan da bu değil mi zaten? Ve hatta gerçek hayatta da asla önüne geçilemeyen bu değil midir zaten?