Gücünü isyandan ve idealizimden alan Fransız Yeni Dalga sineması, sinema tarihinin tartışmasız en etkili ve radikal akımı. Başta Alfred Hitchcock, Orson Welles ve Morris Engel gibi yönetmenlerden etkilenen bu akım, neredeyse tüm modern sinemadan ilham aldı. Belgesellerde kullanılan taşınabilir ekipmanlar, açık sonlar, uzun sahneler ve hikaye anlatım tarzı düşünüldüğünde bu dönem için sinemada deneyselliğin tavan yaptığını söyleyebiliriz.
Fransız Yeni Dalga; gençliği, tuhaf konuları, sosyal sorunları ve varoluşsal realizmi eşeleyen bir akım. Bu hareket sayesinde yönetmenler düşük bütçeli filmler çekme fırsatı buldu. Böylece sinema dünyasında işlenmeye değer görülmeyen konuları, istedikleri gibi anlatabilme şansına eriştiler.
50’ler ve 60’lardaki altın çağından sonra Fransız Yeni Dalga, uluslararası birçok sinema hareketine de ilham kaynağı oldu. Danimarkalı yönetmenlerin başlattığı avangart film akımı Dogma 95, Brezilya’da çıkan ve sosyal eşitliğe vurgu yapan Cinema Nova, Woody Allen, Francis Ford Coppola ve Stanley Kubrick gibi ikonik yönetmenlerin başı çektiği New Hollywood akımı bunlardan yalnızca birkaçı.
Bu listemizde Fransız Yeni Dalga sinemasının eşsiz konu anlatımından ve yapısından etkilenmiş filmleri bir araya getirdik. Sinemayla aranızda benzersiz bir bağ olduğunu düşünüyorsanız, bu filmleri mutlaka izlemelisiniz.
1. Hannah and Her Sisters (1986, Woody Allen)
Woody Allen’ın tüm filmlerinde Fransız Yeni Dalga’nın etkilerini görmek mümkün. Fakat bunlar arasından Hannah and Her Sisters başı çekiyor. Film, 24 aylık bir süreçte Hannah’ın etrafında dönen 3 ana hikayeyi anlatıyor.
Listemizdeki bazı filmler gibi, bu filmde de Jean-Luc Godard’ın etkilerini görmek mümkün. İnişli çıkışlı bir hikaye, hem iç açan hem de yürek yakan olaylar, uzun çekimler ve karakterlerin izleyiciyle konuşması bunun en açık örnekleri.
2. True Romance (1993, Tony Scott)
Romantik suç ve komedi tarzında olan True Romance’in yönetmenliği Tony Scott’a, senaryosuysa Quentin Tarantino’ya ait. Eleştirmenlerden olumlu yorum alsa da, çoğu kült film gibi gişede başarısız oldu.
Ture Romance, Jean-Luc Godard’ın ” À bout de souffle” (Serseri Aşıklar) filmine saygı göstermek için çekilmiş gibi. Tarantino’nun yarattığı karakterler ve konu çizgisiyle À bout de souffle’a oldukça benziyor. İki filmde de sert mizaçlı anti-kahraman bir adam ve şık ama tehlikeli bir kadın var.
3. Breaking the Waves (1996, Lars von Trier)
Gerçekçi dış mekan görüntüleri ve sallantılı kamera tekniğiyle Fransız Yeni Dalga akımının etkilerini üzerinde taşıyan film, Dogma 95 hareketinin en önemli örneklerinden. Lars von Trier’in filmi çekerken el kamerası kullandığını da hatırlatmak isteriz.
4. Before Sunrise (1995, Richard Linklater)
Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin başrolleri paylaştığı Before Sunrise; Avrupa’da bir trende karşılaşan iki gencin Viyana’da tüm geceyi yürüyüp, konuşarak geçirmesini konu ediniyor.
Before Sunrise, minimalist konusu ve büyüleyici kimyasıyla sinemanın en güzel örneklerinden. İkili arasındaki çekim, esprili ve alaycı diyaloglarıyla À bout de souffle’ı oldukça andırıyor. Ethan Hawke’nin Jean-Paul Belmondo’yu anımsatması da gözlerden kaçmıyor.
5. Birdman (2014, Alejandro González Iñárritu)
87. Oscar ödüllerinde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Özgün Senaryo ve En İyi Sinematografi ödüllerini alan Birdman, ışığı sönen bir aktör olan Riggan’ın hikayesini anlatıyor.
Birdman’i olağanüstü bir film yapan başlıca özellikleri sinematografisi ve kurgusu. Tüm film tek bir çekimden ibaretmiş gibi duruyor. Tıpkı Fransız Yeni Dalga akımında sık sık kullanılan tek ve uzun çekimler gibi. Çekim tekniği olarak film büyük ölçüde Fransız Yeni Dalga’dan etkilenmiş olsa da, Alejandro Iñárritu kendi tarzını da ekleyerek bu tekniği oldukça geliştirmiş.
6. Reservoir Dogs (1992, Quentin Tarantino)
Harvey Keitel, Tim Roth, Michael Madsen ve Steve Buscemi gibi güçlü aktörlerin yer aldığı Tarantino’nun Rezervuar Köpekleri, neo-noir’in (yeni kara film akımının) benzersiz bir örneği.
Zaman çizgisinin karışık bir şekilde akması, suç-gerilimin ön planda olması ve yavaşlatılmış takip çekimleriyle bu bağımsız film, Jean-Luc Godard filmlerine benziyor.
Reservoir Dogs’u sadece Fransız Yeni Dalga’ya olan benzerliğiyle tanımlamak çok doğru olmaz. Film, aynı zamanda Tarantino tarzının da en başarılı örneklerinden.
Tarantino Fransız Yeni Dalga akımından etkilendiğini de yaptığı göndermelerle sürekli beli ediyor. Örneğin ünlü yönetmenin kurduğu prodüksiyon şirketinin adı A Band Apart. Godard’ın 64 yapımı Bande à part’ına yapılmış bir saygı dolu hareket. Ayrıca Reservoir Dogs’taki mücevher dükkanı, ünlü Fransız aktris Anna Karina ile aynı adı taşıyor.
7. Bonnie and Clyde (1967, Arthur Penn)
Fransız Yeni Dalga’dan etkilenerek çekilmiş filmlerden olan Bonnie and Clyde, New Hollywood akımını başlatan öncü bir film. Bonnie and Clyde’ın beğeni toplayan seks ve şiddet dolu sahneleri, çekilecek yeni filmlerin de daha özgür olmasını sağladı.
Filmin senaristleri senaryoyu yazarken À bout de souffle’dan etkilendiler. Ayrıca Bonnie karakterini yaratırken de 62 yapımı Jules et Jim’den ilham aldılar.
8. Lost in Translation (2003, Sofia Coppola)
Sofia Coppola’nın yönettiği Lost in Translation, film eleştirmenlerinden güzel notlar almakla kalmayıp, gişede de yüksek bir başarı gösterdi. Ayrıca bu filmdeki oyunculuğuyla Bill Murray ilk kez Oscar’a aday gösterildi.
İki çekici karakterin tuhaf bir durumun ortasında kalması ve Japonya’nın şehir görüntüsünün hapsedici bir etkiyle arka planda akması, Fransız Yeni Dalga’dan izler taşıdığının bir göstergesi.Film eğer 2003 yılında değil de 1963 yılında çekilseydi, başrolünde muhtemelen Jean-Paul Belmondo ve Anouk Aimee yer alırdı.
9. The Graduate (1967, Mike Nichols)
Charles Webb’in aynı adlı romanından esinlenilerek çekilen The Graduate, Benjamin’in (Dustin Hoffman) Williams College’dan mezun olduktan sonra yaşadıklarını anlatıyor.
Fransız Yeni Dalga’nın ABD’deki yankısı diyebileceğimiz New Hollywood akımının başarılı örneklerinden olan The Graduate; sinematografisi, kurgusu ve hikaye anlatım tekniğiyle eleştirmenlerden pozitif yorumlar aldı.
10. Chungking Express (1994, Wong Kar-wai)
Chungking Express tek başına iki film içeren bir yapıt. İlk hikayede bir polisin (Takeshi Kaneshiro), sarı peruk takan uyuşturucu kaçakcısıyla (Brigitte Lin) yaşadığı ayrılığı anlatıyor. Daha sonra o öyküye ara veriliyor ve yeni bir hikayeye geçiliyor. Bu hikayedeyse başka bir polisin (Tony Leung), bir barmaide (Faye Wong) olan aşkını izliyoruz.
Sinematografik açıdan nefes kesici olan filmde, karakterlerin umutsuzluğunu sessizce takip ediyoruz. Kapalı diyalogları yorumlarken, karakterlerin modern dünyada samimiyet ve şefkat aradığını anlıyor, Fransız Yeni Dalga akımını hatırlatan bu özellikleri izlerken geçmişe ve geleceğe yolculuk ediyoruz.