Edebiyatımızın temel taşlarından olan Faruk Nafiz, Cumhuriyetin genç bir neferi olarak Anadolu’yu adım adım dolaşmış, halkı tanımış, bir yandan aşk şiirleri yazarken bir yandan da Anadolu insanının çileli yaşamını dile getirmiş. Şiirimizin millileşmesi için çalışmış, bunları yaparken de Türkçenin gelişmesine büyük katkı sağlamış bir büyük edebiyatçı. Saygıyla anıyoruz…
1. Ardında
Yaktı yanardağ gibi can yurdunu son bakış,
Ve gönlüm koşmaz oldu maceralar ardında.
Önünde dün beyazlar giyinirken karakış
Bugün sensiz kalan yaz kara bağlar ardında.
Ve gönlüm koşmaz oldu maceralar ardında.
Önünde dün beyazlar giyinirken karakış
Bugün sensiz kalan yaz kara bağlar ardında.
Siyah kanatlarını batıya açtı kuşlar,
Benden sana haberdir bu çığlıklı uçuşlar.
Dereler ardın sıra akmağa koyulmuşlar,
Arıyor batan güneş seni dağlar ardında.
Benden sana haberdir bu çığlıklı uçuşlar.
Dereler ardın sıra akmağa koyulmuşlar,
Arıyor batan güneş seni dağlar ardında.
Gezdirir rüzgar gibi üstünde yamaçların,
Boynuma çifte zincir, çift örgülü saçların.
Ateşimden yanarken dalları ağaçların,
Gözlerimin sel gibi yaşı çağlar ardında.
Boynuma çifte zincir, çift örgülü saçların.
Ateşimden yanarken dalları ağaçların,
Gözlerimin sel gibi yaşı çağlar ardında.
18 Mayıs 1898 yılında İstanbul’da dünyaya gelir Faruk Nafiz. Babası, Süleyman Nazif Bey, annesi Fatma Ruhiye Hanımdır. İlk ve orta öğrenimini Bakırköy’de tamamlar. Şiir yazmaya çocuk yaşlarda başlayan yazarın ifadesine göre ilk şiiri “Saat”, 1914 yılında “Çocuk Dünyası” adlı bir dergide yayınlanır.
2. Bağ Bozumu
Kuytu ormanları, tenhâ bağları
Geziyor mevsimin yorgun rüzgârı.
İnce dallar kırık, yapraklar sarı,
Geçmiş bu yoldan da belli sonbahar.
Geziyor mevsimin yorgun rüzgârı.
İnce dallar kırık, yapraklar sarı,
Geçmiş bu yoldan da belli sonbahar.
Duyulur bir ayak sesi gizlice
Hâlî bahçelerden rüzgâr esince:
Geçen bir yolcu mu, yoksa her gece
Yollarda beklenen bir kadın mı var?
Hâlî bahçelerden rüzgâr esince:
Geçen bir yolcu mu, yoksa her gece
Yollarda beklenen bir kadın mı var?
Bir süre tıp öğrenimi gören şairimiz, mezun olmadan okuldan ayrılır ve gazeteciliğe başlar. 1917-1918’de Âti Gazetesinin yazı işlerinde çalışır ve 1922’de bu gazetenin temsilcisi olarak Ankara’ya gider.
3. Firari
Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin
Sana kafir dediler, diş biledim Hakka bile
Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.
Sana kafir dediler, diş biledim Hakka bile
Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.
Sana çirkin demedim ben, kafir demedim
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin
Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin
Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.
Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.
Aynı yıl Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atanır. Kayseri’ye yolculuğunu ise “Han Duvarları” adlı uzun şiirinde anlatır. Kayseri’de kaldığı iki yıllık dönemde Milli Mücadelenin havasını çok yakından yaşar. Geleceğin ünlü şairi Behçet Kemal (Çağlar) onun Kayseri Lisesinde öğrencisidir.
4. Çoban Çeşmesi
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi.
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi.
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?
Gönlünü Şirin’in aşkı sarınca,
Yol almış hayatın ufuklarınca;
O hızla dağları Ferhat yarınca,
Başlamış akmağa çoban çeşmesi
Yol almış hayatın ufuklarınca;
O hızla dağları Ferhat yarınca,
Başlamış akmağa çoban çeşmesi
O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi,
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi!
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi,
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi!
Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu…
Sızmazdı toprağa çoban çeşmesi
Kerem’in sazına cevap veren bu
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu…
Sızmazdı toprağa çoban çeşmesi
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda;
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi.
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda;
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi.
Ne şair yaş döker, ne âşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar:
Beyhude seslenir, beyhude çağlar
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi
Tarihe karıştı eski sevdalar:
Beyhude seslenir, beyhude çağlar
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi
1924 yılında Ankara Erkek Muallim Mektebi edebiyat öğretmenliğine atanır. 1932’ye kadar yaşadığı ve değişik okullarda çalıştığı Ankara’da cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık eder. 1924’te “Çoban Çeşmesi”, 1928’de “Suda Halkalar” isimli kitaplarını yayınlar.
5. Cennet cehennem
Bu akşam bilmediğim bir âlem içindeyim,
Ya rüyada bir seyyah, ya semavi Çin’deyim,
Bir orman yangınıyla kızardı karşı dağlar,
Taraf taraf tutuştu meş’aleler, çırağlar,
Bir renge girdi eşya günün altın tasında,
Bu kızıl kâinatın gezerken ortasında.
Birden alev alıyor düşünceler, duygular,
Ateştir burda hattâ ateşe düşman sular…
Burda her göz ateştir, her gönül ateşperest,
Ateş vermiş çizdiği esere bir çiredest!
Ya rüyada bir seyyah, ya semavi Çin’deyim,
Bir orman yangınıyla kızardı karşı dağlar,
Taraf taraf tutuştu meş’aleler, çırağlar,
Bir renge girdi eşya günün altın tasında,
Bu kızıl kâinatın gezerken ortasında.
Birden alev alıyor düşünceler, duygular,
Ateştir burda hattâ ateşe düşman sular…
Burda her göz ateştir, her gönül ateşperest,
Ateş vermiş çizdiği esere bir çiredest!
Duyuyorum bu akşam, din gibi, sevda gibi,
Ne duyarsa içinden bir Mecûsi rahibi:
Andırıyor hisarlar birer tütsü kabını,
Leylekler ezberliyor Zerdüşt’ün kitabını,
Benziyor bir mermere alnını koyan dere
Bu ateş mabedinde bir ateşten ejdere.
Ne duyarsa içinden bir Mecûsi rahibi:
Andırıyor hisarlar birer tütsü kabını,
Leylekler ezberliyor Zerdüşt’ün kitabını,
Benziyor bir mermere alnını koyan dere
Bu ateş mabedinde bir ateşten ejdere.
Parlıyor bir damla kan çamların sorgucunda
Birer kâğıt fenerdir meyveler dal ucunda,
Gördüm, sihirbaz gibi geçtiğini üç kızın
Bu ateş âleminin içinden yanmaksızın! …
Bu bir ateş bayramı, bir vakitsiz donanma…
Sandım, ömrüm bitecek, bitmeyecek bu yanma.
Birer kâğıt fenerdir meyveler dal ucunda,
Gördüm, sihirbaz gibi geçtiğini üç kızın
Bu ateş âleminin içinden yanmaksızın! …
Bu bir ateş bayramı, bir vakitsiz donanma…
Sandım, ömrüm bitecek, bitmeyecek bu yanma.
1928’de “Şark Vilâyetlerini Tetkik Heyeti” ile Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Trabzon, Erzurum illerini gezer ve dönüşte Kastamonu’yu görür. İşte bu yolculuk, onun edebi yaşamında bir dönüm noktası olur ve böylece Memleket şiirleri yazmaya yönelir.
6. Gençlik
Anlattı erenler: Bir bahar değil,
Âşıkın ömründe bin bahar varmış.
Hicranla ağaran bu saçlar değil,
Sevgisiz kalan kalp ihtiyarlarmış…
Âşıkın ömründe bin bahar varmış.
Hicranla ağaran bu saçlar değil,
Sevgisiz kalan kalp ihtiyarlarmış…
Sorardım sırrını hiç düşünmeden:
Bu fani gönlümün sevinci neden?
Beni günden güne meğer genç eden
Daima değişen maceralarmış!
Bu fani gönlümün sevinci neden?
Beni günden güne meğer genç eden
Daima değişen maceralarmış!
Gönlümde kovalar eskiden beri
Sarışın kumralı, kumral esmeri.
Dolmadan boşalmaz birinin yeri.
Gönlümde anladım, her dem baharmış.
Sarışın kumralı, kumral esmeri.
Dolmadan boşalmaz birinin yeri.
Gönlümde anladım, her dem baharmış.
1932-1946 yılları arasında İstanbul’un en gözde okullarında edebiyat öğretmenliği yapar. 1933’te eski öğrencisi şair Behçet Kemal Çağlar ile birlikte Onuncu Yıl Marşı’nın sözlerini yazarlar.
7. Gizli Bakışlar
Bir bakış ki açıyor gönül muammasını,
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler neler anlatır,
Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır
Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder,
Seven insanlar daima gözleriyle yemin eder.
Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır
Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder,
Seven insanlar daima gözleriyle yemin eder.
Ankara ve İstanbul’daki öğretmenlik yıllarında çeşitli dergi ve gazetelerde şiirleri, fıkraları yayınlanır. Mizah dergilerinde “Deli Ozan” ve “Çamdeviren” takma adlarıyla mizahi şiirler yazar. 1946’da siyasete atılır ve 1946’dan 27 Mayıs 1960 İhtilaline kadar Demokrat Parti İstanbul Milletvekili olarak TBMM’de görev yapar.
8. Gönül
Bağından her güzel bir gül seçerdi,
Bundan mı sarardın soldun, ey gönül?
Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdi,
Bir zaman aşk için yoruldun, ey gönül!
Bundan mı sarardın soldun, ey gönül?
Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdi,
Bir zaman aşk için yoruldun, ey gönül!
Dünyaya baksan da gülümser gibi
Uzuyor hayatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın, doldun, ey gönül!
Uzuyor hayatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın, doldun, ey gönül!
Çare yok, matemin çok derinse de,
Hasretin tükenmez yaşın dinse de.
Gençliği hoş geçti, eğlendinse de
Sanmam ki bahtiyar oldun, ey gönül
Hasretin tükenmez yaşın dinse de.
Gençliği hoş geçti, eğlendinse de
Sanmam ki bahtiyar oldun, ey gönül
İlk şiirlerini aruz ölçüsüyle yazan Faruk Nafiz, Cenap Şahabettin ve özellikle Yahya Kemal’in etkisinde kalmıştır. “Edebiyat-ı Umumiye” Dergisinde yayımlanan “Şarkın Sultanları” şiiri, edebiyat çevresinde kendisine yer açmasını sağlayan ilk ürünüdür.
9. Serenat
Bir nisan akşamı, serin bir günün,
Şark’ın bu sevimli, güzel köyünün
Cenneti andıran bir akşamıydı.
Şark’ın bu sevimli, güzel köyünün
Cenneti andıran bir akşamıydı.
Sizi ilk balkonda gördüğüm gündü,
Yüzünüz sararmış gibi göründü,
Acaba ruhunuz çok hasta mıydı?
Yüzünüz sararmış gibi göründü,
Acaba ruhunuz çok hasta mıydı?
Sordum ki bu kimdir, gülümsediler,
Eşinden ayrılan bir kız dediler,
Gezdiği yer işte bu ücra saray.
Eşinden ayrılan bir kız dediler,
Gezdiği yer işte bu ücra saray.
Hicran ne anlamış, sevda ne bilmiş,
Ağlatmış, ağlamış, sevmiş, sevilmiş
Bir güzelmişsiniz, isminiz de Ay.
Ağlatmış, ağlamış, sevmiş, sevilmiş
Bir güzelmişsiniz, isminiz de Ay.
Sonraki yıllarda aruz ölçüsünden uzaklaşarak hece ölçüsünü ve Türkçenin yalınlaşıp, yabancı kelimelerden ve kalıplardan uzaklaşması düşüncesini benimser. Şiirlerinde Milli Edebiyatın oluşmasını ve geliştirilmesini misyon edinir. Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon ile birlikte Türk Edebiyat tarihindeki “Beş Hececiler”’den biri olarak yerini alır.
10. Sanat
Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar
Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar
Sen kubbesinde ince bir mozaik ararda
Gezersin kırk asırlık mabedin içini
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini
Gezersin kırk asırlık mabedin içini
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini
Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
Bizimde kalbimizi kımıldatır derinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
Bizimde kalbimizi kımıldatır derinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin
Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine
Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini…
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini…
Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun… ayrılıyor yolumuz
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun… ayrılıyor yolumuz
Sanatçı, halkın içinden çıkardığı konuları yine halkın söyleyiş ve nazım biçimleriyle dile getirir. Edebiyatımıza yepyeni görüşler getiren ünlü “Sanat” şiiri, memleketçi şiirin ilk bilinçli bildirisi kabul edilir. Artık Batı etkilerine kapalı, Türk halk şiirine açık bir tutum içindedir şair.
11. Sen Nerdesin
Caddeden sokaklara doğru sesler elendi,
Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.
Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar,
Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar…
Son yolcunun gömüldü yolda son adımları,
Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.
Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda:
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda,
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,
Yollarını bekledim görüneceksin diye.
Senin için kandiller tutuştu kendisinden,
Resmine sürme çektim kandillerin isinden.
Saksıda incilendi yapraklar senin için,
Söylendi gelmez diye uzaklar senin için…
Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,
Saatler son gecemin geçti cenazesiyle,
Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü,
Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü…
Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.
Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar,
Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar…
Son yolcunun gömüldü yolda son adımları,
Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.
Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda:
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda,
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,
Yollarını bekledim görüneceksin diye.
Senin için kandiller tutuştu kendisinden,
Resmine sürme çektim kandillerin isinden.
Saksıda incilendi yapraklar senin için,
Söylendi gelmez diye uzaklar senin için…
Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,
Saatler son gecemin geçti cenazesiyle,
Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü,
Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü…
Şiirlerinde özellikle aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık ve ihtiras temalarını işler. 1918-1930 yılları arasında edebiyatın tek kuvvetli aşk şairi olarak tanınır. Duygu ve düşünceyi bir arada yürüten, romantik ve realist konuları ve hayatları işleyen şiirleriyle ün yapar.
12. Suyun Üstünde Mısralar
Dün gece parçaladı bir aslan kafesini,
Bir gönül sonsuz ufka yol aldı kartal gibi.
Fırtınam! Başucunda duyunca nefesini
Otuz yıllık bir ağaç eğildi bir dal gibi.
Bir gönül sonsuz ufka yol aldı kartal gibi.
Fırtınam! Başucunda duyunca nefesini
Otuz yıllık bir ağaç eğildi bir dal gibi.
Tatmak için enginin şiirini dalgalarla
Kalbimiz göğsümüzde ayrı bir şeydi yarda.
İki taş heykel oldu vücudumuz kenarda,
Ruhumuz enginlere açıldı sandal gibi.
Kalbimiz göğsümüzde ayrı bir şeydi yarda.
İki taş heykel oldu vücudumuz kenarda,
Ruhumuz enginlere açıldı sandal gibi.
Sonsuzluğun sırrına ererek biz denizde
Sonsuzluğu yaşatmak istedik sevgimizde,
Saçımız ağarmadan toprak olunca biz de
Gezecek maceramız dillerde masal gibi.
Sonsuzluğu yaşatmak istedik sevgimizde,
Saçımız ağarmadan toprak olunca biz de
Gezecek maceramız dillerde masal gibi.
Şiirin yanı sıra, yurt ve ulus sevgisini işlediği veya toplumsal gerçeklere yöneldiği tiyatro oyunları da yazar.1933 yılında Kayseri Lisesi’nden öğrencisi Behçet Kemal ile birlikte yazdığı sözler, Cemal Reşit Rey tarafından bestelenir ve eser, Cumhuriyetin 10. yıl kutlamaları için düzenlenen marş yarışmasını kazanır.
13. Onu Bir Gün Görmedim
Yüzüme sert çizgiler çekti senin adını,
Hasret saatlerini saydı saçımda aklar.
Senin ağzından çıkan bir cümlenin tadını
Ne bugün içki verdi, ne bu gece dudaklar!
Hasret saatlerini saydı saçımda aklar.
Senin ağzından çıkan bir cümlenin tadını
Ne bugün içki verdi, ne bu gece dudaklar!
Sorma, nasıl yollarda tutunabildiğimi,
Nasıl siyah rüzgara yaşımı sildiğimi…
Görür görmez kapında yere devrildiğimi
Ürperdi bir tekinsiz kedi gibi sokaklar.
Nasıl siyah rüzgara yaşımı sildiğimi…
Görür görmez kapında yere devrildiğimi
Ürperdi bir tekinsiz kedi gibi sokaklar.
Gece muzlim şeklini bana çizmese perde,
Sesin bir sırça gibi kırılmazsa içerde,
Beni bugün serilmiş görenler orta yerde
Yarın da bir çukurun içinde bulacaklar…
Sesin bir sırça gibi kırılmazsa içerde,
Beni bugün serilmiş görenler orta yerde
Yarın da bir çukurun içinde bulacaklar…
1946 yılında Demokrat Partiden İstanbul Milletvekili olarak meclise giren Faruk Nafiz 1960 İhtilaline kadar bu görevini sürdürür. 27 Mayıs 1960 İhtilalinin ardından tüm milletvekilleri ile birlikte kısa bir süre Yassıada’da, daha sonra da Celâl Bayar ve diğer DP milletvekilleri ile birlikte Kayseri Kapalı Cezaevinde tutuklu kalır. 16 ay sonra aklanarak özgürlüğüne kavuşur.
14. Kıskanç
Sakın bir söz söyleme… Yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Anan bile okşasa benim bağrım kan olur…
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Anan bile okşasa benim bağrım kan olur…
Dilerim Tanrı’dan ki sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!
İşte bu dönemden sonra bir daha siyasete dönmek istemez Son yıllarını Arnavutköy’deki evinde geçirir. Yassıada’da arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı baskıyı “Zindan Duvarları” adlı bir şiir ile anlatır. Eşinin ölümünün ardından çıktığı Akdeniz gezisi sırasında, 8 Kasım 1973 tarihinde hayatını kaybeder.
15. Ölümü Hatırlatan Kadın
Kayalıklarda gördüm seni, bir sisli günde,
Fırtınadan saçların çözülmüş bir demetti.
O kayalıklarda ki bir yıl evvel üstünde
Çöllerden âşık dönen bir genç intihar etti…
Fırtınadan saçların çözülmüş bir demetti.
O kayalıklarda ki bir yıl evvel üstünde
Çöllerden âşık dönen bir genç intihar etti…
Seni her nerde, artık her ne suretle görsem
Bir gölgenin duyarım ruhuma düştüğünü.
Ben de o âşık gibi bir kayada ölürsem
Rabbim mukaddes etsin seni gördüğüm günü!
Bir gölgenin duyarım ruhuma düştüğünü.
Ben de o âşık gibi bir kayada ölürsem
Rabbim mukaddes etsin seni gördüğüm günü!
Kayalıklarda bir genç öldüğü gün beldenin
Halkı seni karanlık rüyalarında görmüş,
Ey yâdı gönlümüzden çıkmayan afet senin
Sevmediklerin değil, sevdiklerin ölürmüş.
Halkı seni karanlık rüyalarında görmüş,
Ey yâdı gönlümüzden çıkmayan afet senin
Sevmediklerin değil, sevdiklerin ölürmüş.
Bazı ruhum kararır kefenlerden, mezardan;
Yok mu, Rabbim, ölümün bir güzel şekli, derdim.
O kayalıklarda ilk seni gördüğüm zaman
Hayalimde ölüme en güzel şekli verdim.
Yok mu, Rabbim, ölümün bir güzel şekli, derdim.
O kayalıklarda ilk seni gördüğüm zaman
Hayalimde ölüme en güzel şekli verdim.
Başka bir gözyaşını dudaklarınla silsen
Ürpererek: Bu, derim, mezardan bir nefestir!
Buna kıskançlık deme, bence değil yalnız sen,
Seni gören göz bile ne kadar mukaddestir!
Ürpererek: Bu, derim, mezardan bir nefestir!
Buna kıskançlık deme, bence değil yalnız sen,
Seni gören göz bile ne kadar mukaddestir!
Kimse karşında belki titremez gönlüm gibi,
Bense hala korkarım dizinde ağlamaktan.
Teması korku veren tatlı bir ölüm gibi
Daha cana yakındır görünüşün uzaktan…
Bense hala korkarım dizinde ağlamaktan.
Teması korku veren tatlı bir ölüm gibi
Daha cana yakındır görünüşün uzaktan…
Yazarın tek romanı, 1936’da yayımlanan “Yıldız Yağmuru”dur. Bu romanında şair Şuküfe Nihal Hanım’a aşkını anlattığı düşünülür. Anlatılanlara göre; Faruk Nafiz Çamlıbel yaşamı boyunca unutamayacağı büyük aşkı Şükûfe Nihal’i halasının Erenköy’deki köşkünde görür ilk kez. Ve ilk görüşte aşık olur.
Aşkları karşılıklıdır aslında. Hep şiirler yazarlar birbirlerine. Sadece şiir mi? Aşkları üzerine roman da yazarlar. Faruk Nafiz Çamlıbel “Yıldız Yağmuru”nda, Şükufe Nihal ise “Yalnız Dönüyorum” adlı romanında sevdalarını dile getirirler.
Aşkları karşılıklıdır aslında. Hep şiirler yazarlar birbirlerine. Sadece şiir mi? Aşkları üzerine roman da yazarlar. Faruk Nafiz Çamlıbel “Yıldız Yağmuru”nda, Şükufe Nihal ise “Yalnız Dönüyorum” adlı romanında sevdalarını dile getirirler.
16. Kızıma
Dünyada aşk denilen varlık da yalan,
İnanma, aldanma, kapılma kızım,
Hıçkırır ağlarlar, inanma yalan,
Erkekler yılandır, sokarlar kızım.
İnanma, aldanma, kapılma kızım,
Hıçkırır ağlarlar, inanma yalan,
Erkekler yılandır, sokarlar kızım.
‘Ölürüm ben seni unutmam’ derler,
Sen ona aldanma kapılma kızım.
Gelirler önünde secde ederler,
Arkandan lanetler ederler kızım.
Sen ona aldanma kapılma kızım.
Gelirler önünde secde ederler,
Arkandan lanetler ederler kızım.
Şimdi bir çiçeksin göğse takılır,
Solunca kaldırır atarlar kızım.
Aşktan sonra hayalin yıkılır
Baharda saçların ağarır kızım.
Solunca kaldırır atarlar kızım.
Aşktan sonra hayalin yıkılır
Baharda saçların ağarır kızım.
Bu yıllarda aynı zamanda edebiyat öğretmeni olan Faruk Nafiz Çamlıbel Şükûfe Nihal’den evlilik teklifine hep olumsuz yanıt alması üzerine sinirlenerek tayinini Ankara’ya çıkartır. Ve Ankara Lisesi’nde coğrafya öğretmenliği yapan Azize Hanım ile ani bir evlilik yapar. Yıl 1931’dir. Bu evlilikten İsmet ve Yeliz adında iki çocuğu dünyaya gelir.
17. Artık Bu Solan Bahçede
Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok
Şairin bazı şiirleri de (Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler-Münir Nurettin Selçuk, Artık O Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok-Alaeddin Yavaşça) ünlü bestekârlarca bestelenmiş ve çok sevilmiştir. İşte bu bestelenmiş şiirlerinden biri şairin kanserden ölen eşi için yazdığı şiirdir ve bestesiyle birlikte unutulmayan şarkılardandır.