1. Ardında
Ve gönlüm koşmaz oldu maceralar ardında.
Önünde dün beyazlar giyinirken karakış
Bugün sensiz kalan yaz kara bağlar ardında.
Benden sana haberdir bu çığlıklı uçuşlar.
Dereler ardın sıra akmağa koyulmuşlar,
Arıyor batan güneş seni dağlar ardında.
Boynuma çifte zincir, çift örgülü saçların.
Ateşimden yanarken dalları ağaçların,
Gözlerimin sel gibi yaşı çağlar ardında.
2. Bağ Bozumu
Geziyor mevsimin yorgun rüzgârı.
İnce dallar kırık, yapraklar sarı,
Geçmiş bu yoldan da belli sonbahar.
Hâlî bahçelerden rüzgâr esince:
Geçen bir yolcu mu, yoksa her gece
Yollarda beklenen bir kadın mı var?
Bir süre tıp öğrenimi gören şairimiz, mezun olmadan okuldan ayrılır ve gazeteciliğe başlar. 1917-1918’de Âti Gazetesinin yazı işlerinde çalışır ve 1922’de bu gazetenin temsilcisi olarak Ankara’ya gider.
3. Firari
Sana kafir dediler, diş biledim Hakka bile
Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin
Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.
4. Çoban Çeşmesi
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi.
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?
Yol almış hayatın ufuklarınca;
O hızla dağları Ferhat yarınca,
Başlamış akmağa çoban çeşmesi
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi,
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi!
Kerem’in sazına cevap veren bu
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu…
Sızmazdı toprağa çoban çeşmesi
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda;
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi.
Tarihe karıştı eski sevdalar:
Beyhude seslenir, beyhude çağlar
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi
5. Cennet cehennem
Ya rüyada bir seyyah, ya semavi Çin’deyim,
Bir orman yangınıyla kızardı karşı dağlar,
Taraf taraf tutuştu meş’aleler, çırağlar,
Bir renge girdi eşya günün altın tasında,
Bu kızıl kâinatın gezerken ortasında.
Birden alev alıyor düşünceler, duygular,
Ateştir burda hattâ ateşe düşman sular…
Burda her göz ateştir, her gönül ateşperest,
Ateş vermiş çizdiği esere bir çiredest!
Ne duyarsa içinden bir Mecûsi rahibi:
Andırıyor hisarlar birer tütsü kabını,
Leylekler ezberliyor Zerdüşt’ün kitabını,
Benziyor bir mermere alnını koyan dere
Bu ateş mabedinde bir ateşten ejdere.
Birer kâğıt fenerdir meyveler dal ucunda,
Gördüm, sihirbaz gibi geçtiğini üç kızın
Bu ateş âleminin içinden yanmaksızın! …
Bu bir ateş bayramı, bir vakitsiz donanma…
Sandım, ömrüm bitecek, bitmeyecek bu yanma.
6. Gençlik
Âşıkın ömründe bin bahar varmış.
Hicranla ağaran bu saçlar değil,
Sevgisiz kalan kalp ihtiyarlarmış…
Bu fani gönlümün sevinci neden?
Beni günden güne meğer genç eden
Daima değişen maceralarmış!
Sarışın kumralı, kumral esmeri.
Dolmadan boşalmaz birinin yeri.
Gönlümde anladım, her dem baharmış.
7. Gizli Bakışlar
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır
Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder,
Seven insanlar daima gözleriyle yemin eder.
8. Gönül
Bundan mı sarardın soldun, ey gönül?
Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdi,
Bir zaman aşk için yoruldun, ey gönül!
Uzuyor hayatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın, doldun, ey gönül!
Hasretin tükenmez yaşın dinse de.
Gençliği hoş geçti, eğlendinse de
Sanmam ki bahtiyar oldun, ey gönül
9. Serenat
Şark’ın bu sevimli, güzel köyünün
Cenneti andıran bir akşamıydı.
Yüzünüz sararmış gibi göründü,
Acaba ruhunuz çok hasta mıydı?
Eşinden ayrılan bir kız dediler,
Gezdiği yer işte bu ücra saray.
Ağlatmış, ağlamış, sevmiş, sevilmiş
Bir güzelmişsiniz, isminiz de Ay.
10. Sanat
Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar
Gezersin kırk asırlık mabedin içini
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
Bizimde kalbimizi kımıldatır derinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini…
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun… ayrılıyor yolumuz
11. Sen Nerdesin
Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.
Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar,
Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar…
Son yolcunun gömüldü yolda son adımları,
Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.
Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda:
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda,
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,
Yollarını bekledim görüneceksin diye.
Senin için kandiller tutuştu kendisinden,
Resmine sürme çektim kandillerin isinden.
Saksıda incilendi yapraklar senin için,
Söylendi gelmez diye uzaklar senin için…
Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,
Saatler son gecemin geçti cenazesiyle,
Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü,
Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü…
12. Suyun Üstünde Mısralar
Bir gönül sonsuz ufka yol aldı kartal gibi.
Fırtınam! Başucunda duyunca nefesini
Otuz yıllık bir ağaç eğildi bir dal gibi.
Kalbimiz göğsümüzde ayrı bir şeydi yarda.
İki taş heykel oldu vücudumuz kenarda,
Ruhumuz enginlere açıldı sandal gibi.
Sonsuzluğu yaşatmak istedik sevgimizde,
Saçımız ağarmadan toprak olunca biz de
Gezecek maceramız dillerde masal gibi.
13. Onu Bir Gün Görmedim
Hasret saatlerini saydı saçımda aklar.
Senin ağzından çıkan bir cümlenin tadını
Ne bugün içki verdi, ne bu gece dudaklar!
Nasıl siyah rüzgara yaşımı sildiğimi…
Görür görmez kapında yere devrildiğimi
Ürperdi bir tekinsiz kedi gibi sokaklar.
Sesin bir sırça gibi kırılmazsa içerde,
Beni bugün serilmiş görenler orta yerde
Yarın da bir çukurun içinde bulacaklar…
14. Kıskanç
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Anan bile okşasa benim bağrım kan olur…
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!
15. Ölümü Hatırlatan Kadın
Fırtınadan saçların çözülmüş bir demetti.
O kayalıklarda ki bir yıl evvel üstünde
Çöllerden âşık dönen bir genç intihar etti…
Bir gölgenin duyarım ruhuma düştüğünü.
Ben de o âşık gibi bir kayada ölürsem
Rabbim mukaddes etsin seni gördüğüm günü!
Halkı seni karanlık rüyalarında görmüş,
Ey yâdı gönlümüzden çıkmayan afet senin
Sevmediklerin değil, sevdiklerin ölürmüş.
Yok mu, Rabbim, ölümün bir güzel şekli, derdim.
O kayalıklarda ilk seni gördüğüm zaman
Hayalimde ölüme en güzel şekli verdim.
Ürpererek: Bu, derim, mezardan bir nefestir!
Buna kıskançlık deme, bence değil yalnız sen,
Seni gören göz bile ne kadar mukaddestir!
Bense hala korkarım dizinde ağlamaktan.
Teması korku veren tatlı bir ölüm gibi
Daha cana yakındır görünüşün uzaktan…
Aşkları karşılıklıdır aslında. Hep şiirler yazarlar birbirlerine. Sadece şiir mi? Aşkları üzerine roman da yazarlar. Faruk Nafiz Çamlıbel “Yıldız Yağmuru”nda, Şükufe Nihal ise “Yalnız Dönüyorum” adlı romanında sevdalarını dile getirirler.
16. Kızıma
İnanma, aldanma, kapılma kızım,
Hıçkırır ağlarlar, inanma yalan,
Erkekler yılandır, sokarlar kızım.
Sen ona aldanma kapılma kızım.
Gelirler önünde secde ederler,
Arkandan lanetler ederler kızım.
Solunca kaldırır atarlar kızım.
Aşktan sonra hayalin yıkılır
Baharda saçların ağarır kızım.
17. Artık Bu Solan Bahçede
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok