Her şeyden önce o vardı. Hatta yılan oynamaktan parmak uçlarımızı morarttığımız 3310’dan bile. Bugün otuzlu yaşlarında olanların arasında psikolojisi biraz bozuk birilerini görürseniz, bilin ki onun hayatının bir bölümünde mutlaka a1018 polifonik melodileri hükmünü sürmüştür.
Üzerinde nükleer bomba patlasa ekranı bile çizilmeyecek bir telefondu

Telefon muydu acaba?
3 metrelik antenini TV’ye bağlasak Kuzey Kore Halk Televizyonu’nu bile görüntüleyebilecek güce sahipti

Pantolon cebinden fırlayan antenlerin hükmünü sürdüğü zamanlardı.
Ve her babada mutlaka bir a1018 vardı

Üstelik kılıfı pantolon kemerlerine takıp tuğla taşır gibi dolaşırlardı.
Dünyanın en tırt esprisine ilham kaynağı olmuştu; “abin 18, ablan 19”

Eyvahlar olsun.
Devasa bataryası full dolduğunda orta çaplı bir ülkenin bir yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilirdi

Nükleere hayır, a1018’e evet!
Monofonik melodi hazırlayabilme özelliği sayesinde bir nesil “Yılan Hikayesi” dizisinin jenerik müziğiyle yetişmişti

Hala kulaklarda çınlar.
Mesaj klavyesiyle voltranı oluşturunca ortaya şöyle korkulası garip bir cisim çıkardı

Tam mahalle kavgasına girmelikti.
Minibüsümsü boyutundan dolayı biz onu taşıyamazdık, o bizi taşırdı

Yer çekimini arttırırdı.
Ve popo ceplerimize çektirdiği tüm cefaya rağmen sevilesi bi takozdu

Özledik be reyis!































