O aslında bize bilmediğimiz hiçbir şeyden bahsetmedi; bilip de yüzleşmekten korktuğumuz şeyleri reddedemeyeceğimiz, boş veremeyeceğimiz, görmezden gelemeyeceğimiz bir şekilde önümüze koydu. Latin Amerika üzerinden anlattı bizi bize; “modern zamanlar”ın o gösterişli imgesinin başındaki peruğu çıkardı, emperyalizme “kral çıplak” dedi.
Futbolcu olamadığı için yazar olduğunu söyleyen, hızlı ve sabırsız olduğu için yazmaya gazetecilik kulvarından başlayan Eduardo Galeano‘ya dünya “Çağın Vicdanı”, Uruguaylılar “Aziz” diyordu. Dünya onu en son; Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in, ABD Başkanı Obama’ya, Latin Amerika kaynaklarının 15 ila 20’nci yüzyıl arasındaki sömürüsünü anlattığı “Latin Amerika’nın Kesik Damarları (1971)” kitabını hediye etmesiyle konuştu. Bugün ise sonsuzluğa gidişiyle…
İşte geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, Latin Amerika’nın en önemli sosyalist aydınlarından; yazar, hikâyeci, şair, kültür tarihçisi, çizer, gazeteci, denemeci, araştırmacı ve elbette futbol aşığı Galeano’nun hayatına dair bir yakınsama…
1. İlk göz ağrısı futboldu
Uruguay’ın başkenti Montevideo’da, II. Dünya Savaşı’nın başladığı yıllarda, 1940’ta doğdu. Gönlündeki aslan futboldu ancak olmadı; kendi deyimiyle bacakları kalas gibiydi.
Orta sınıftan Katolik bir ailenin çocuğuydu. Bu nedenle ilk gençlik yıllarından itibaren, fabrika işçiliğinden banka memurluğuna çok çeşitli işlerde çalıştı. Çizimi iyiydi; on dört yaşında Sosyalist Parti’nin yayın organı “El Sol” (Güneş) dergisi için politik karikatürler çizmeye başladı. Bu, Galeano’nun gazeteciliğe ilk adımıydı.
2. Heyecan dolu sabırsız bir gazeteci
Kendini çizgilerle ifade etmeyi sevdiğinden karikatürist olarak başladı gazeteciliğe; yazmaktan sıkılıyordu çünkü. Çeşitli alanlarda pek çok şey söyleme isteği onu gündelik konular üzerine kısa makaleler yazmaya itti. Masabaşında uzun saatler geçirmesini gerektiren ciddi konular başkasının olsundu; sokakları, heyecanı ve hızı seven sabırsız bir çocuktu o.
Zamanla içindeki o acul Galeano’yu evcilleştirdi, yavaş yavaş yazarlığa hazırladı. 60’larda dönemin en etkili haftalık politik gazetesi “Marcha”da editör olarak başladığı gazetecilik kariyeri, yazarlık yaşamının da dönüm noktasıydı.
3. Ezilenlerin, ötekileştirilenlerin yazarı
“Marcha”nın ardından “Epoca” adlı gazetenin yayın yönetmenliğini üstlendi. Yazma sanatında gittikçe ustalaştı. Öyle geniş bir yelpazede yazıyordu ki herkese dokundu; okuyan herkesle yolu mutlaka bir yerde kesişti. Neler yoktu ki literatüründe; futbol, mitoloji, çocukluk, aşk, ekonomi-politik, müzik, savaş, dans, sinema, iktidar, öfke, devrim, yoksulluk, şiddet, kapitalizm, ırkçılık, habercilik, kölelik, sömürge…
Ezilenlerin ve ötekileştirilenlerin safındaydı; yazarak meydan okuyordu adeta. “Ben her zaman boğanın tarafını tuttum, matadorun değil. Ve hâlâ aynı taraftayım” diyordu 84’te verdiği bir röportajda.
4. Dünya solunun kült kitabı: “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”
Kısa cümlelerini ve akıcı üslubunu gazeteciliğe borçluydu. 70’lerin başında, bugün dahi bölgenin sosyo-ekonomik tarihi açısından bir referans kitabı niteliğinde olan “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”nı yazdı.
Kıtanın keşfedilişi ve istilasından başlayarak yüzyıllar boyunca devam eden sahte “demokratikleştirme” ve “kalkındırma” girişimlerinin altında yatan niyeti anlattı. Emperyalist güçlerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla zengin kıtayı nasıl tükettiğini, bütün detaylarıyla sözünü esirgemeden yazdı. Kitap 1971’de yayımlandı ve dünya solunun kült yapıtlarından biri oldu.
5. Latin Amerika’da faşizm salgını
Bu kitap onu, dünyaca tanınan bir yazar, Uruguay’ı sarsan 73 askeri darbesinin ardından ise mimlenmiş bir siyasi hükümlü yaptı. Bir süre hapis yattı. Özgürlüğüne yeniden kavuşunca Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e yerleşti ve “Crisis” adıyla kendi dergisini kurdu.
Bu arada “faşizm” adlı salgın hastalığa Arjantin de tutulmuş, 1976’da Videla’nın kanlı darbesiyle ülkede karanlık dönem başlamıştı. 20 dile çevrilen kült kitabı, ünlü yazarın adının, faşist diktatör Videla’nın “Ölüm Mangaları” listesine girmesine sebep oldu. Bunu öğrenen Galeano, Arjantin’i terk edip İspanya’ya yerleşti.
6. Gerçeği, yalnızca gerçeği haykıran adam
Bölge halkının içinde bulunduğu durumu, “Gerçeğin ne olduğuna bakmadan onu değiştirmenin sihirli bir yolu yok. Bir şeyi değiştirmek içinse önce ne olduğuna bakmak gerekiyor. Latin Amerika’daki sorun bu. Onu göremiyoruz, körüz çünkü kendimize başkalarının gözüyle bakmaya şartlandırılmışız” satırlarıyla anlattığı “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitabı onu bir gölge gibi takip ediyordu. Kitap yalnızca Uruguay’da değil, Arjantin ve Şili’de de yasaklanmıştı. Ancak Galeano susmuyordu.
7. Okuyamayanlar için yazan bir yazar
O, “herkes” için yazmıyordu. “Ben okumayanlar için yazıyorum, ezilmişler için, yüzyıllardır tarihe geçebilmek umuduyla kuyrukta bekleyenler, kitap okuyamayanlar ve kitap alacak parası olmayanlar için” demişti bir röportajında. Karl Marx’ın “Çürüme, doğada olduğu gibi tarihte de yaşamın laboratuvarıdır” sözüyle başlayan “Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri” kitabıyla, kimin için yazdığını bir kez daha ortaya koydu.
Sosyalist yazar 1978’de yayımlanan, Latin Amerika’nın işkenceler ve ölümlerle, kayıplar ve sürgünlerle dolu tarihini gözler önüne seren kitabıyla kendisini susturmak isteyenlere adeta cevap veriyordu.
8. Latin Amerika’nın çalınan belleği
Birkaç yıl sonra, 1982’de, yazarın ünlü üçlemesi olan ve Amerika kıtasının sömürge tarihini anlatan “Ateş Anıları” geldi. Üçlemenin ilk kitabı “Yaratılış”, Kolomb ve Kolomb öncesi dönemi anlatıyordu. Ardından “Yüzler ve Maskeler” ile “Rüzgârın Yüzyılı” yayımlandı.
Latin Amerika’nın yalnızca altın ve gümüşünün, nitrat ve kauçuğunun, bakır ve petrolünün değil; belleğinin de çalınmış olduğuna inanan Galeano, bu üçlemeyle Latin Amerika’ya sömürgecilerin bilinçli bir şekilde sildiği belleğini yeniden kazandırıyordu.
9. Eve dönüş ve “Kucaklaşmanın Kitabı”
Artık ülkesine, Montevideo’ya dönebilirdi. 1984’te Uruguay’da sivil yönetime geçilmiş, parlamento açılmıştı. 85’te, yeniden doğduğu şehirdeydi. Anlatımda ustalaşmış, üslubunu oturtmuş, hayatı gibi dilini de sadeleştirmişti.
1989’da yayımladığı “Kucaklaşmanın Kitabı” usta yazarın deneme, şiir, öykü ve anekdotlarını içeriyordu. Başladığı noktaya dönmüştü sanki; kısa yazıyordu ama büyük bir ustalıkla. Üstelik artık anlatımına ince ve keskin bir mizah da katmıştı.
10. Zor yılların meyvesi…
Baskılar, tehditler ve yasaklarla önce hapiste sonra sürgünde geçen onca yıllık mücadele, meyvesini geç de olsa veriyordu. Komünist Küba’nın, Latin Amerika kültür, sanat ve bilimine önemli katkılar sağlayan kişi ve kurumlara verdiği Casa de la Americas Ödülü‘nü iki kez kazandı.
“Ateş Anıları” üçlemesi, bir zamanlar yasaklandığı ülkede, vatanında kültür bakanlığı ödülüne layık görüldü. 1989’da Washington Üniversitesi’nden American Book Award Ödülü‘nü kazandı.
11. “Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!”
Uruguaylı ünlü futbolcu Lugano olamadığı için Galeano olduğunu söyleyen yazar, futbolcu olamadı ama yazdıklarıyla bu sporun sosyolojisi ve felsefesine dair çok şey söyledi insanlara.
“Ben basit bir iyi futbol dilencisiyim. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyordum: Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!” diyen Galeano, 95’te yayınladığı “Gölgede ve Güneşte Futbol”da, 1930-1994 arasında dünya kupalarında yaşananları; hikâyeler, önemli goller ve dönemin futbolcularıyla ilgili enstantaneler üzerinden esprili bir dille anlattı. Öyle başarılıydı ki futbola hiç ilgi duymayanlar dahi kitabı çok sevdi.
12. Galeano ustadan Nâzım ustaya
O yalnız değildi. Başka coğrafyalarda tıpkı kendisi gibi “özgür, eşit, sınıfsız bir dünya” için kalem oynatan, aklını ve yüreğini halkına adamış meslektaşları vardı; Nâzım gibi. Ancak Nâzım, Galeano kadar şanslı değildi; sürgünde öldü.
Usta yazar kendisiyle aynı kaderi paylaşan Nâzım için, 2012 yılında yayımladığı günlük türündeki kitabı “Günlerin Çocukları”nda bir sayfa ayırdı. Nazım’ın “Giderayak” şiirine yer verdiği 6 Ocak tarihli sayfaya şu notu düşmüştü:
“Türkiye, 2009 yılında Nâzım Hikmet’in reddedilen vatandaşlık hakkını iade etti. Ülkenin en sevilen, en nefret edilen şairinin Türkiyeli olduğu sonunda resmen kabul edildi. Kendisinin bu iyi haberden haberi olmadı, yarım yüzyıl önce hayatının büyük kısmını geçirdiği sürgünde ölmüştü. Ülkesi onu bekliyordu ama kitapları yasaktı, kendisi de tabii…”
13. Her şeyi eleştirdi; kendini de…
2009’da, yani yayımlandıktan tam 38 yıl sonra, dönemin Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in ABD Başkanı Barack Obama’ya “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”nı hediye etmesi, hem kitabı hem de Galeano’yu dünya gündemine taşıdı. Kitap o hafta Amazon.com’da en çok satan beş eser arasına girdi ve birkaç gün içinde baskısı tükendi.
Dünya basını elbette konuyla ilgili görüşlerini almak için usta yazarın kapısını çaldı. Aldıkları cevap hiç de bekledikleri gibi değildi. Yazar, “O zamanlar çok gençtim, böyle bir kitap yazmak için yeterli birikimim yoktu. Yazmış olmaktan asla pişmanlık duymuyorum ama o eser benim için artık geride kalmış bir döneme ait” diyerek dünya üzerindeki her şeye olduğu gibi yazarlığına ve eserlerine de eleştirel bir gözle yaklaştığını ortaya koydu.