Edith Wharton, 1921 yılında kaleme aldığı The Age of Innocence adlı romanıyla Pulitzer Kurgu Ödülü’nü kazanan ilk kadın yazar oldu. Kitap, Yaldızlı Çağ diye bilinen 1870’lerde, New York City’de geçiyor ve üst sınıf bir çifti konu alıyordu. Roman, bir süre Avrupa’da yaşayan güzel Kontes Olenska’nın, muhafazakâr ve katı âdetlerin hüküm sürdüğü New York’a geri dönüşüyle sosyetenin çalkalanışını anlatır. İki aşığın zorluklarla dolu hikayesini anlatan kitap Wharton’a görkemli ödülün kapılarını açar. “Masumiyet Çağı” isimli kitap, 1920’de Pictorial Review’da dört bölüm halinde serileştirildi. İşte edebi bir simge haline gelen aynı zamanda çok seyahat eden ve Yaldızlı Çağ’ın sosyetesinde yer alan Wharton hakkında 10 ilginç gerçek.
Ünü ülke sınırlarını aşan, yazdıkları eserlerle büyük başarılar yakalayan Türk kadın yazarlarımız hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız buraya tıklayabilirsiniz.
1. Edith Wharton yakalandığı tifo ateşi hastalığı sebebiyle ölümün kıyısından döndü
24 Ocak 1862’de New York’ta Edith Newbold Jones olarak dünyaya gelen Wharton, ebeveynleri ve iki büyük erkek kardeşiyle henüz çocukken Avrupa’yı gezme fırsatını yakaladı. 1870 yılında serveti emlaktan gelen ailesi, bir Alman kaplıca kasabası olan Bad Wildbad’ı ziyaret etti. Orada yakalandığı tifo ateşi onu neredeyse öldürüyordu, hatta iyileşirken bile korkunç kabuslar görmeye devam etti. Wharton yıllarca sadece bir hizmetlinin bulunduğu ve ışığın açık olduğu bir odada uyudu.
2. Wharton 28 yıllık evliliği boyunca çalkantılı bir süreç geçirdi
1885’te 23 yaşındayken Edith, Manhattan’daki Trinity Chapel Kompleksi’nde Edward (Teddy) Robbins Wharton ile evlendi. Eşinden 12 yaş büyük olan Teddy, Harvard mezunu ve güven fonuyla hayatını devam ettiren bir sporcuydu. Erken bir uyumsuzluk belirtisi olarak, cinsel yaşamları görünüşe göre evlilikte bir aydan kısa bir süre sonra sona erdi. Daha sonra, Teddy’nin manik depresyonu ve metresine bir Boston dairesi satın almak için güven fonunu kullanmasının üstüne evlilikleri iyice sarıldı. Tüm bunları öğrenen Edith Wharton 1913’te Teddy’den boşandı. Yazar karmaşık ve yoğun hislerine romanlarında yer verdi;
” Bütün ilişkileri böyle dile getirilemeyen anlardan oluşuyordu, mutluluğa aniden kış ormanında bir kelebeği ürkütmüş gibi rastladıkları anlardan ”
3. Edith Wharton, Massachusetts’te kendi evini tasarladı
Wharton, Teddy ile İtalya ya da Fransa seyahatleri dışında 1901 yılına kadar Newport, Rhode Island’da ikamet etti. Daha sonra Wharton, The Mount’u inşa ettiği Lenox, Massachusetts’te 113 dönümlük bir arazi satın aldı. Laurel Gölü’ne bakan bu görkemli ev, bakımlı bahçeleri ve Gürcü tarzını yansıtan ahırı ile kendine özgü bir mimariye sahipti. Wharton’un sevgilisi Morton Fullerton’a yazdığı bir mektupta evin dizaynına dair şunları söyledi: “Kesinlikle, ben bir roman yazarı olmanın ötesinde, iyi bir peyzaj bahçıvanıyım.”
4. Ödüllü yazarın ilk romanı 40 yaşında yayımlandı
Yazarın ilk romanı yayımlandığında Edith 40 yaşındaydı. Ünlü yazar, Karar Vadisi isimli romanı 1902’de yayınlanmadan önce şiir ve kısa öyküler yayınlamıştı. 1789 Fransız Devrimi’nden önce İtalya’da geçen tarihi aşk, romanı yarım yılda 25.000 kopya sattı. Bu ticari başarı, The House of Mirth (1905) ve Ethan Frome (1911) dahil Wharton’un klasik I. Dünya Savaşı öncesinden bahseden romanlarının yolunu açtı.
Öte yandan 19. yüzyıl Amerikan edebiyatının önemli kadın yazarlarından olan Wharton’un Pulitzer Ödülü alan romanı Masumiyet Çağı, gizli bir aşk hikâyesini, toplum yargıları ile insan psikolojisinin kesiştiği bir çerçeveden ele alıyor. Konusu ise şöyle; bir süre Avrupa’da yaşayan güzel Kontes Olenska’nın, muhafazakâr ve katı âdetlerin hüküm sürdüğü New York’a geri dönüşü sosyetede büyük yankı uyandırır.
İyi bir konuma sahip genç avukat Newland Archer ile güzeller güzeli May Welland’ın nişanlandıkları gece ortaya çıkan Kontes Olenska, kocasını terk ediş öyküsü, entelektüel ruhu, özgürlüğe düşkünlüğü ve herkesten farklı olan duruşuyla sosyetenin hayatını renklendiren bir figür haline gelir. Melankolik bakışları ve ulaşılmaz tavırlarıyla Archer’ın yüreğine hançer gibi saplanan bu genç kadın, özlemini duyduğu duyguların karşılığını da bu genç adamda bulur ve roman bu tutku etrafında şekillenmeye devam eder.
5. 1. Dünya Savaşı sırasında Wharton, Fransa’yı destekledi
Birinci Dünya Savaşı patlak vermeden önce, koyu bir Fransız hayranı olan Wharton, kalıcı bir Paris sakini olmuştu. Henüz yeni boşanmıştı, Amerika’ya dönmek yerine dikiş atölyeleri kurdu, Alman işgalcilerden kaçan Belçikalı mülteciler için pansiyonlar açtı ve ön cephelerden yazılar yazdı. Wharton, Paris’te iken Amerikalı ünlü gazeteci William Morton Fullerton ile büyük bir aşk yaşamıştı. Bu tutkulu aşkta yazarın Paris’te kalma süresini uzattı. Öte yandan Fransız hükümeti onu 1917’de Legion of Honor ödülüne layık gördü. Üstelik Fransa’da bir caddeye (Saint-Brice-sous-Forêt’deki) Wharton’un ölümünden sonra onun adı verildi.
6. Edith Wharton, Theodore Roosevelt ve Henry James ile yakın arkadaştı
Masumiyet Çağı bir cameo yaptı (cameo yöntemini yüzyıllardan beri resim ve kitaplarda kullanılan kendini katma tekniğinin sinema karşılığı olarak tanımlayabiliriz) Theodore Roosevelt, Newport ziyaretinde Wharton ile bir araya geldi. Wharton, 26. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ile Beyaz Saray’da öğle yemeği yedi ve onunla yıllarca yazışmalar yaptı. Henry James, Wharton’ın uzun zamandır edebi idolüydü ve ona kısa öyküsü “The Line of Least Resistance” hakkında hayranlık uyandıran bir yazı gönderdikten sonra ikili yakın arkadaş oldular. Wharton döneminin entellektüel isimleriyle ettiği arkadaşlığı ile de sık sık konuşulmuştur.
7. Wharton 20. yüzyılın en iyi romanı için “biçimsiz bir saçmalık” yorumunda bulundu
Wharton, 1998’de Modern Kütüphane tarafından 20. yüzyılın en iyi İngilizce romanı olarak adlandırılan James Joyce’un Ulysses’ini fazlasıyla sert bir dilde eleştirdi. Joyce’un romanını “pornografi ve biçimsiz bir saçmalık” olarak tanımladı. Ayrıca Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway’ine “jelatinimsi bir kütle akışı” ve “biçimsiz bir duyum dalgası” yorumunda bulundu. Wharton eserleri eleştirirken korkusuz ve salt bir dil kullanıyordu.
8. Pulitzer Ödülü için Sinclair Lewis düşünülüyordu
Pulitzer Ödülü jürisi, ödülü vermek için, küçük bir kasaba olan Minnesota yaşamına dair kasvetli bir hiciv anlatan Sinclair Lewis’in kaleme aldığı, Main Street’i seçti. Ancak ödülü yöneten Columbia Üniversitesi’ndeki mütevelliler, The Age of Innocence’ın “Amerikan yaşamının sağlıklı atmosferini ve Amerikan tavrının yüksek standartını” daha iyi ifade ettiğini belirterek jüriyi reddetti. Dolayısıyla ödülün sahibi son anda Wharton oldu.
9. Edith Wharton’un The Buccaneers’ı başka bir yazar tarafından tamamlandı
Wharton öldüğünde, The Buccaneers’ın yaklaşık 89.000 kelimesini yazmıştı fakat roman henüz bitmemişti. R.B.W. için araştırma yapan Marion Mainwaring, Wharton’un romanı tamamlamak için 33.000 kelime daha ekledi. Hem Mainwaring’in 1993’te yayınlanan güncellemesi hem de Maggie Wadey tarafından ayrı yazılan ve Mira Sorvino ve Carla Gugino’nun oynadığı 1995 BBC mini dizisi, övgüler aldı, ancak Wharton’a benzemeyen mutlu sonları nedeniyle de biraz eleştirildiklerini söyleyebiliriz. Bunun yanında Marion, yazdığı Wharton biyografisi ile ödüle layık görülmüştür.
Romanın konusundan kısaca bahsedecek olursak Wharton, kitabında yeni sosyeteye karışmış amerikan kızlarının ingiltere toplumu içindeki yükselişleri ve sosyal başarılarını anlatıyor. 1995 yılında ise kitap dijital mecraya taşınarak BBC & Amerikan ortak yapımı bir diziye uyarlandı.
10. Edith Wharton’un romanları sayısız film ve diziye uyarlanmıştır
Daniel Day-Lewis, Michelle Pfeiffer ve Winona Ryder, Martin Scorsese’nin The Age of Innocence (1993) uyarlamasında rol aldı. Dönem detaylarına gösterdiği ilgiyle dikkat çeken film, En İyi Kostüm Tasarımı dalında Oscar almanın yanı sıra Roger Ebert’ten övgü dolu bir eleştiri aldı. Liam Neeson, Ethan Frome’da (1993) Joan Allen ve Patricia Arquette ile birlikte esrarengiz başrol karakterlerini oynuyor. Gillian Anderson, The House of Mirth’de (2000) bir New York sosyetesini trajik bir düşüş hikayesiyle canlandırıyor.
Wharton uzun edebiyat yaşamına pek çok roman, öykü, anı ve seyahatname sığdırdı; kitaplarından bazıları henüz Wharton hayattayken filme uyarlandı. 1937 yılında kalp hastalığı sonucu St. Brise’de hayata veda etti. Vasiyeti üzerine Versailles’daki Cimetière des Gonards mezarlığında dostu Walter Berry’nin yanına gömüldü. Wharton hayatının çoğunu Avrupa’da geçirdiyse de, romanlarında Amerika’daki toplumsal ve bireysel aksiyonlardaki çatışmalara odaklanmıştır.
Kaynak: 1