Ana sayfa » Teknoloji - Bilim » Dünyanın En Tehlikeli Maddesi: Bakan Kişiyi İki Günde Öldüren Fil Ayağı (Corium) Nedir?
Dünyanın En Tehlikeli Maddesi: Bakan Kişiyi İki Günde Öldüren Fil Ayağı (Corium) Nedir?
Nisan 1986'da Ukrayna'nın Çernobil kentinde meydana gelen nükleer felaket, insanlık tarihinin en karanlık anlarından biri olarak hafızalara kazındı. Ancak bu sırada felaketin merkezinde gizemli ve ölümcül bir şey keşfedildi…
Nükleer kazalar söz konusu olduğunda çoğumuzun aklına film sahneleri, turuncu ışıklar ve çılgın bilim insanları gelir; fakat 1986 baharında Ukrayna’da yaşanan olaylar, sinemadaki kurguları bile hafif gösterecek kadar gerçek ve ürkütücüydü. Çernobil’deki patlama, insanlık tarihine adını kazıyan bir felaket zinciri başlattı. Felaketin ardından günlerce atmosfere saçılan maddeler, yıllarca süren tıbbi sonuçlar ve hala araştırmacıları tedirgin eden nükleer kalıntılar ortaya çıktı. Bunların içinde öyle bir madde vardı ki, bilim insanları bile ona yaklaşırken nefeslerini tutuyordu. Rengi, dokusu ve şekli nedeniyle Fil Ayağı adı verilen bu korkunç kütle, radyoaktif yoğunluğuyla adeta görünmez bir ölüm fırtınası yaratıyordu. Corium olarak bilinen bu tuhaf oluşumun nasıl ortaya çıktığı, nasıl bu kadar tehlikeli olduğu ve bugün bile neden hala araştırma konusu olduğu ise başlı başına inanılmaz bir hikaye. İşte dünyanın en tehlikeli maddesi…
Nisan 1986’da Çernobil’deki 4 numaralı reaktörde gerçekleşen patlama, yalnızca bir endüstriyel kazanın ötesine geçmiş, modern tarihin en büyük nükleer felaketine dönüşmüştü
Patlamanın şiddeti öylesine büyüktü ki, reaktörden günlerce radyoaktif parçacık saçıldı. On gün boyunca atmosfere yayılan ölümcül seviyedeki maddeler, 50 tondan fazlasının havaya karışmasına neden oldu ve bu zehirli bulutlar Avrupa’nın çok geniş bir bölümüne kadar ulaştı. Olay gecesi iki çalışan hayatını kaybetmişti ve birkaç hafta içinde de onlarca kişi akut radyasyon sendromuna yenik düştü. Takip eden yıllarda binlerce insanın dolaylı etkilerle öldüğü tahmin ediliyor ve yaklaşık beş bin kişide tiroid kanseri geliştiği biliniyor.
Yine de bütün bu sonuçlar yaşanırken, felaketin ilk dönemlerinde kimse durumun ne derece vahim olduğunu tam olarak anlamamıştı. Patlamadan yalnızca sekiz ay sonra, cesaretini toplamak zorunda kalan araştırmacılar reaktöre yeniden girmek zorunda kaldılar. İşte o sırada, tesisin derinlerinde beklenmedik, ürpertici bir manzarayla karşılaştılar: lav gibi akmış, ardından katılaşmış, siyah ve parlak bir kütle. Görünüşüyle bir filin ayak tabanını andırdığı için bu ölümcül maddenin adı Fil Ayağı olarak kaldı. Fakat masum bir isim, içerdiği tehdidin yanından bile geçmiyordu. Çünkü bu dünyanın en tehlikeli maddesi olarak adlandırılacaktı.
Fil Ayağı aslında doğada kendiliğinden neredeyse hiç oluşmayan, yalnızca nükleer erimelerin kalbinde ortaya çıkabilen bir karışımdı. Kum, erimiş beton, metal ve uranyum karışımı bu yoğun, taşa benzeyen maddeye corium deniyor. Dünyada bugüne kadar bu malzemenin doğal olarak meydana geldiği yalnızca birkaç olay bulunuyor. Corium’un özelliği, içindeki radyoaktif maddelerin uzun süre boyunca durmaksızın radyasyon yayması ve yakınında bulunan her türlü canlı dokuyu geri dönüşü olmayan biçimde etkilemesi.
Ölçümler yapıldığında Fil Ayağı’nın birkaç metre yakınında bile saatte yaklaşık 10 bin röntgen seviyesinde radyasyon yayıldığı görülmüştü. Karşılaştırmak gerekirse, 50 ila 100 röntgen arası bir doz bile insanlarda ciddi radyasyon hastalığına neden olabiliyor. Bilimsel yayınlara göre bu maddeye yarım dakika yaklaşmak baş dönmesi ve halsizliğe yol açarken, yalnızca iki dakikalık bir maruziyet bile vücudun hücrelerinin içten içe hasar almasına neden oluyor. Fil Ayağı’nın karşısında beş dakika geçirmek ise, kelimenin tam anlamıyla ölüm fermanını imzalamakla eşdeğerdi ve bu süre sonunda kişi büyük ihtimalle iki gün içinde hayatını kaybediyordu.
Her ne kadar yıllar geçtikçe yüzeydeki radyasyon zamanla azalsa da Çernobil’deki bu kütle aktif ve tehdit oluşturuyor
Felaket sonrası yapılan incelemelerde görev alan ekipler tarihe cesaretleri ve yaşadıkları trajik sonuçlarla geçti. O dönem tasfiye memuru olarak adlandırılan bu görevliler, kazayı belgelemek, reaktörün içindeki dağılan yakıtı tespit etmek ve genel durumu kayıt altına almakla yükümlüydü. Ellerindeki koruyucu ekipmanlar son derece yetersizdi, buna rağmen reaktörün içine girdiler. Hatta ilk çekilen fotoğrafların bazıları, görevlilerin Fil Ayağı’na nefes mesafesinde olduğunu kanıtlıyor.
Bir ekip, kütleyi güvenli sayılabilecek bir uzaktan görüntülemek için tekerlekli bir kamera düzeneği kurmaya çalışmıştı; fakat daha önceki görüntüler, işçilerin tehlikeyi hafife alarak çok daha yakın çalıştıklarını gösteriyor. Bu araştırmacılardan biri olan radyasyon uzmanı Artur Korneyev, yıllar sonra yaptığı açıklamalarda, zaman zaman kürekle radyoaktif molozu kenara itmek zorunda kaldıklarını, hatta kimi zaman ayakkabılarıyla topuklayarak parçaları kenara savurduklarını anlatıyordu. Çalışmalarına felaketten on yıl sonra bile devam eden Korneyev’in sağlığı, elbette bu maruziyetten etkilenmişti. Katarakt başta olmak üzere birçok hastalıkla mücadele etmek zorunda kaldı.
Aradan neredeyse kırk yıl geçmiş olmasına rağmen Fil Ayağı hâlâ aktif bir tehlike kaynağı
Bu nedenle bilim insanları dünyanın en tehlikeli maddesi corium’un davranışlarını daha iyi anlamak ve benzer bir felaketin tekrar yaşanmaması için çözümler geliştirmek amacıyla laboratuvar ortamında küçük ölçekli örnekler üretmeye çalışıyor. 2020 yılında Sheffield Üniversitesi’nden bir ekip, daha düşük radyoaktiviteye sahip zayıflatılmış uranyum kullanarak Fil Ayağı’nın küçük bir versiyonunu üretmeyi başardıklarını duyurmuştu. Bu tür çalışmalar, yüksek risk taşıyan gerçek maddeyle birebir çalışmanın imkânsız olduğu düşünülünce oldukça değerli.
Yine de bilim insanları ürettikleri örneğin gerçek Fil Ayağı’nın tam bir kopyası olmadığını açıkça belirtiyor. Rusya’daki Frumkin Fiziksel Kimya ve Elektrokimya Enstitüsü’nden Andrei Shiryaev, bu simülasyonların gerçek madde üzerinde çalışmaktan çok daha güvenli olduğunu söylemekle birlikte, aradaki farkın büyük olduğunu da vurguluyor. Ona göre bu durum, spor salonuna gitmekle, ekranda spor oyunu oynamak arasındaki fark gibi. Simülasyonlar, araştırmacılara geniş hareket alanı tanıyor. Ancak yine de gerçek tehlikeli malzemenin davranışlarını tamamen yansıtması mümkün olmuyor. Bu yüzden bilim dünyası, Çernobil’deki Fil Ayağı’nı ve gelecekte benzer bir kütlenin oluşmaması için alınabilecek önlemleri araştırmaya devam ediyor.