Bazen bir öpücük, bir sarılma ya da sadece yan yana oturmak… İnsanın kokusundan bir şeyler sezinlemek mümkün. Peki ya bu koku bir hastalığın erken habercisi olabilir mi? Bilim dünyası, vücudumuzun yaydığı kokuların aslında sağlığımız hakkında ipuçları verdiğini söylüyor. Öyle ki, bazı hastalıkların kendine özgü bir “nefes izi” var ve doktorlar bu kokuları tanıyarak teşhis koyabiliyor. Yani doktorların kokuyla tespit edebildiği hastalıklar aslında gerçek.
Belki yakın bir gelecekte, hastaneye gittiğinizde size bir balon üfletecekler ve bu balonun kokusuna bakarak hangi hastalığa sahip olduğunuzu söyleyecekler. Kulağa bilim kurgu gibi gelse de, bu alandaki çalışmalar şaşırtıcı derecede ilerlemiş durumda. Gelin, hangi hastalıkların kendini ele veren kokulara sahip olduğuna birlikte bakalım.
Hastalıklar neden kokar?
Bir insanın teri, nefesi ya da idrarı bazen sadece yediklerinden değil, iç organlarının nasıl çalıştığından da etkilenir. Hastalıklar, metabolizmanın normal akışını bozar. Bu bozulma, vücudun daha önce üretmediği ya da farklı oranlarda ürettiği küçük moleküllerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu moleküller genellikle uçucudur, yani nefesle dışarı atılabilir. İdrar ve ter gibi yollarla da salınabilirler. Her hastalık farklı bir kimyasal imza bırakır, tıpkı her insanın kendine özgü bir parmak izi olduğu gibi. Şimdi, bu kokusal izlerin hangi hastalıklarla ilişkili olduğuna daha yakından bakalım.
Preeklampsi (gebelik zehirlenmesi)
Hamilelik döneminin kabuslarından biri olan preeklampsi, tansiyonun yükselmesiyle başlar ve eğer tedavi edilmezse ciddi sonuçlara yol açabilir. İlginç olan şu ki; bilim insanları bu hastalığın “nefesle” tespit edilebileceğini fark etti. Doktorların kokuyla tespit edebildiği hastalıklar arasında bulunan Preeklampsi, genellikle kadınların nefeslerinde tespit edilen belirli kimyasallar ile bu durumu erkenden haber verebiliyor. Bu da demek oluyor ki annelerin nefesi, sadece sevgi dolu sözler değil, aynı zamanda uyarı sinyalleri de taşıyabiliyor.
Birçok kanser türü gibi akciğer kanseri de sinsi ilerleyen hastalıklar arasında. Ancak vücut, her ne kadar sessiz kalmaya çalışsa da hücresel düzeydeki değişimler bazı molekülleri havaya salıyor. Bilim insanları bu kokusal sinyalleri yakalayabilen cihazlar üzerinde çalışıyor. Hatta bazı test cihazları, hastalığı yüksek doğrulukla tanımlayabiliyor. Yani ileride bir gün sadece derin bir nefes almanız, doktorunuza sizinle ilgili çok şey anlatabilir.
Böbrek yetmezliği
Böbreklerimiz vücudun atık maddelerini süzmekle görevli. Bu işlev bozulduğunda, kanda biriken toksinler nefese kadar taşınabiliyor. Bu da nefeste kötü, hatta çürük bir kokuya yol açıyor. Bilim insanları, doktorların kokuyla tespit edebildiği hastalıklar arasında olan böbrek yetmezliğinin bu özgün “nefes imzasını” yakalayabilen sensörler geliştiriyor. Bunun dışında henüz klinik belirtiler meydana çıkmadan bile hastalık fark edilebilir. Kokunun gücü bazen tahlilden önce gelir!
Karaciğer toksinleri işlerken vücutta detoks görevini üstlenir. Ancak bu süzgeç görevini yerine getiremediğinde, kanda ve dokularda biriken maddeler vücuttan dışarıya nahoş kokularla salınır. Çürük balık kokusu gibi veya amonyak tarzı bir koku oluşturabilir. Bu tarz bir koku sorunu ise karaciğerin alarm verdiğine işaret diyebiliriz. Koku, burada adeta vücudun yardım çığlığıdır.
Multipl skleroz (MS)
MS, bağışıklık sisteminin sinir hücrelerine saldırmasıyla ortaya çıkar. Görme bozukluklarından kas kontrolü kaybına kadar çeşitli belirtiler meydana gelebilir. Ancak MS’in kokusal bir izi olduğu da artık biliniyor. Araştırmalar, hastalığı olan bireylerin nefeslerinde ayırt edici bileşenler tespit edilebildiğini ortaya koydu. Henüz yaygın bir teşhis yöntemi değilse de gelecekte bu da “kokla ve tanı koy” rutinine dönüşebilir.
Gribal enfeksiyonlar, soğuk algınlığı ya da viral hastalıklar… Belki de bunları burnumuzla çok daha erken anlayabiliriz. Araştırmalar, bir kişinin hasta olup olmadığının kokusundan anlaşılabileceğini gösteriyor. Vücut savunmaya geçtiğinde, hormon dengeleri ve bağışıklık tepkileri değişir, bu da kokuya yansır. Yani burnunuz, bazen ofiste kimin hasta olduğunu sandığınızdan daha önce fark ediyor olabilir.
Diş eti hastalıkları
Kötü ağız kokusu genel olarak basit bir diş eti hastalıkları ve ağız hijyeni probleminden fazlasıdır. Diş etleri iltihaplandığında, orada yaşayan bakteriler sülfürlü bileşikler üretir. Bu da çürük yumurta benzeri bir koku oluşturur. Diş hekiminiz bu kokuyu takip ederek ağız içinde gizli kalmış enfeksiyonları bile yakalayabilir. Görünmeyen sorunlar, bazen en yoğun kokanlardır.
Diyabetin sessiz sedasız ilerlemesi bazen hayati riskler doğurabilir. Fakat diyabetik bireyler için kan şekeri kontrolsüz kaldığı zaman nefeste aseton benzeri, meyvemsi bir koku meydana gelir. Bu durum, diyabetik ketoasidozun habercisi olabilir. Nefesinizdeki tatlı koku, bazen ciddi bir uyarıdır. Tatlı kokular her zaman masum değildir!
Mono (öpücük hastalığı)
Mono hastalığı genellikle “öpücük hastalığı” olarak adlandırılır. Çünkü genellikle tükürük yoluyla bulaşır. Ancak belirtisiz seyreden dönemlerde bile ağız kokusu yapabilir. Virüs, ağız içindeki florayı etkileyerek bu sonucu doğurur. Böylece hastalık, kokusuyla kendini açık eder. Burnunuz, ağızdan gelen bu sinyali yakalayabilir.
Adı biraz karmaşık, etkisi ise sosyal hayatı zorlaştırıcı: Trimetilaminüri. Bu nadir metabolik bozukluk, vücudun bazı yiyeceklerdeki bileşenleri sindiremeyip çürük balık benzeri bir koku yaymasına yol açar. Ne yazık ki bu koku ter, nefes ve idrar yoluyla yayılır. Her ne kadar fiziksel olarak tehlikeli olmasa da psikolojik olarak oldukça yıpratıcı olabilir. Bazen koku, yalnızlaştırabilir.
Psikiyatrik hastalıklar
Bazı ciddi psikiyatrik rahatsızlıklar da kendilerini hijyen eksikliği üzerinden kokusal sinyallerle belli edebilir. Özellikle şizofreni gibi hastalıklarda, birey kişisel bakımını ihmal edebilir. Bu durum, ciltte bakteri birikmesine ve kötü kokulara neden olur. Koku, burada bir belirtiden çok davranışsal bir göstergedir. Akıl sağlığı kokmaz belki ama davranışların kokusu yayılır.
Akçaağaç şurubu idrar hastalığı
Akçaağaç şurubu idrar hastalığı, bu zamana kadar bebeklerde görülen genetik bir rahatsızlık olarak biliniyor diyebiliriz. Vücut, proteinleri düzgün şekilde parçalayamaz ve bu, idrarda ve kulak kirinde tatlı, şurupsu bir kokunun oluşmasına neden olur. Teşhis, kokunun fark edilmesiyle hız kazanabilir. Bu durum ise erken müdahale edilmediği zaman ciddi nörolojik soruna yol açar. Şurup gibi kokan bir uyarı, hayati olabilir.
Vücut kokusu sadece terden ibaret değildir, vücudunuzdan gelen bir sinyaldir. Tıbbın geleceği, belki de burnumuzun ucunda gizlidir. Bilim ilerledikçe, doktorlar sadece bir nefesle ya da kokuyla hastalıkları anlayabilecek. Bilim, hastalıkların kokularını tanıyan elektronik burunlar ve nefes analiz cihazları üzerinde çalışıyor. Belki de yakında, hastaneye gitmeden evde yapacağımız bir nefes testiyle birçok hastalığı erken evrede yakalayabileceğiz. Şimdilik, vücudumuzun verdiği kokusal sinyalleri göz ardı etmemekte fayda var. Çünkü bazen bir koku, hayat kurtaran bir uyarı olabilir!