İstanbul’un gündeminde aylardır yerel seçimler var. 31 Mart’ta yapılan seçimin kazananı olan ve göreve başladıktan kısa bir süre sonra mazbatası alınan Ekrem İmamoğlu da aylardır gündemden düşmüyor. 23 Haziran seçimlerine hazırlanan İmamoğlu ekranlarda sık sık ailesiyle görülüyor. Her zaman yanında olan ve desteğini esirgemeyen eşi Dilek İmamoğlu ise en az Ekrem İmamoğlu kadar merak ediliyor. Şu sıralar Dilek İmamoğlu, 2014 yılında engelli vatandaşlarla empati kurabilmek ve yaşadıkları zorlukları anlayabilmek için Beylikdüzü’nü tekerlekli sandalyeyle gezmediği projeyle konuşuluyor…
23 Haziran’da yapılacak seçim öncesi tüm gözler Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’da. Vatandaşlar adaylar kadar adayların ailelerinin hayatlarını ve kim olduklarını da merak ediyor
Bu konuda öne çıkanlardan biri Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu. Eşine tam destek veren ve neredeyse yanından hiç ayrılmayan Dilek İmamoğlu şu sıralar sosyal medyanın da gündeminde
Önce “Dilek İmamoğlu kimdir?” sorusuna cevap verelim ve hayatına yakından bakalım…
18 Kasım 1974 yılında Trabzon’da doğan Dilek İmamoğlu ilkokulu Trabzon’da okudu. Orta okul ve lise eğitimi İstanbul’da tamamlayan Dilek İmamoğlu 1995 yılında Ekrem İmamoğlu ile evlendi. Evlendikten sonra eğitimine devam etti ve ilk çocuğu Selim’i kucağına aldıktan sonra İstanbul Üniversitesi’ne başladı. Üniversite eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisans yapmaya karar verdi. MBA yaptığı sırada ikinci oğluna hamile kalınca eğitimini dondurmaya karar verdi. Ancak sonrasında eğitimine kaldığı yerden devam etti ve tamamladı. Yüksek Lisans tezi genellikle kadınların yaşadığı Cam Tavan Sendromuyla ilgiliydi. Üçüncü çocuğu Beren dünyaya geldikten sonra doktora eğitimine başladı. Doktora tezinin konusunu ise “Demokratik ve Otokratik Liderlik Yapılarının Bütünleşik Kalkınmaya Etkisi” olarak belirledi. Hala üzerine çalışmakta… Çiftin Semih , Mehmet Selim ve Beren adında 3 çocukları var.
Eşinin Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğu dönemde birçok sosyal sorumluluk projesinde yer alan Dilek İmamoğlu Engelliler Günü’nde tekerlekli sandalyeyle ilçeyi dolaşmıştı
https://twitter.com/Iorrryaa/status/1140977912507764737
2014 yılında tüm gün tekerlekli sandalyeyle dolaşıp engellilerin yaşadığı sorunları anlamaya çalışan ve sorunlu yerleri araştıran Dilek İmamoğlu şimdilerde bu projeyle gündemde
Bir röportajda engelliler için yer aldığı proje sorulduğunda Dilek İmamoğlu yaşadığı deneyimi böyle anlatıyor: “Dolaştığımız noktalarda yapılması gerekenleri not ettik. Zaten Beylikdüzü’nün yolları çok da engelliler için kötü değil. Ufak tefek değişimler yapmak gerekiyordu. Rampa eğimlerini ayarlamak, belirli noktalarda engelli tuvateli yapmak gerekiyor. Yani engellinin bakkala gitmesi kolaylaşsın, ATM’den para çekmesi kolaylaşsın, apartmandan çıkması kolaylaşsın; yani o şehirde rahatlıkla yaşasın. Bunların bir çoğu yapıldı. Şu anda bile mahalle mahalle çalışmalar devam ediyor. Amaç buydu zaten. Farkındalık bence oluştu.”
Dilek İmamoğlu bir röportajda siyasetle ilgili düşüncelerinin sorulduğu soruya ise şu şekilde yanıt veriyor:
“Benim lise yıllarından beri siyasete ilgim vardı. Tabii böyle aktif olarak değil. Öğrenci grupları olarak bir araya gelir memleket meselelerini konuşurduk. (Gülüyor) Düşüncelerimde aktif siyasetin içinde olmak söz konusu muydu diye sorarsanız, hayır. Çünkü bu işin içinde olmak aile yaşantısından çok fedakarlık yapmayı gerektiriyor. Ben aile yaşantısına çok önem veren bir insanım. Akşam yemek saatimiz belli olsun, herkes o saatte sofrada bulunsun, hafta sonları herkes beraber kahvaltı yapsın… Ben bunlara çok önem veren biriyim. Hala da önem veriyorum ama maalesef Başkan hariç biz onu gerçekleştiriyoruz. (Gülüyor) Aslına bakarsanız çok da mücadele ettim. Hani, bir yere gideceksen bile o saatte gel, yemeğimizi yiyelim, tekrar çık dedim. Tabii ki olmadı. Ben de bir süre sonra artık mücadeleyi bıraktım. Siyasette değil de ben daha çok derneklerde, sosyal çalışmalarda bulunmayı seviyorum.”
“Kafada, beyinde ve kalpte özgürleşmemiz lazım.”
Dilek İmamoğlu’nun kadına şiddet ve kadın haklarıyla ilgili düşünceleri: “Kadına şiddet olayında önce kadınların farkındalığının artması gerekiyor. Kadınlarımız şunu bilmeli, ben bir bireyim. Karşı cins veya kendi cinsimiz tarafından özgürlüğümüzün kısıtlanmasına müsaade edemeyiz. Kadınların önce bunu benimsemesi lazım. Kafada, beyinde ve kalpte özgürleşmemiz lazım. Yoksa başka türlü aşamayız. Eğitimler verseniz de, anlatsanız da; kapıdan çıktığı anda yine eskisi gibi olacak. Bize yüklenen bazı şeyler var, onlar bizim görevimiz haline geldi. Ama kadın onları yaparken aslında bir anlamda hayattan uzaklaştırılıyor. Yani bu yetiştirilmeden tutun ölünceye kadar çok uzun bir mesele. Kız evladı olarak doğuyorsunuz anne babanızın yetiştirme tarzıyla karşı karşıya kalıyorsunuz, evleniyorsunuz eşiniz var karşınızda, eğer erkek çocuğu doğuruyorsanız size karışan biri olarak bir de onu görüyorsunuz. Konu komşu eş dostun söyledikleri, bakışları, lafları ayrıca baskı unsuru. Kadın hep, yuva yapan dişi kuş olarak görülüyor. Aslında bizim bütün tutsaklıklarımız ‘yuvayı dişi kuş yapar’ın içinde. Kadınlarımızın kendi güçlerinin farkında olması gerekiyor.”