Merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 6 şubatta gerçekleşen 7,7 şiddetindeki deprem tüm Türkiye’yi yasa boğdu. Doğal afetlerin psikoloji üzerinde yıkıcı bir etkisi olduğu biliniyor. Özellikle çocuklar böyle üzücü durumlardan etkilenmeye daha açık. Psikolog Buğrahan Kırbaş ve İrem Naz Kırım ailelere, çocuklarının depremle başa çıkmasına nasıl yardım edebileceklerini anlatıyor.
Sekiz yaşın altındaki çocuklar risk altında
Psikolog Buğrahan Kırbaş şiddetli ve yıkıcı doğal afetlerin ardından çocuklarda kaygı, korku, üzüntü, uyku bozukluğu, sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü ve öfke patlamaları görülebileceğinden bahsediyor. Özellikle sekiz yaşın altındaki çocukların psikolojik sağlık sorunları açısından büyük risk altında olduğunu da ekliyor.
Kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu görülebilir
Depremden sonra bazı çocuklarda psikolojik bozukluklar görülebileceğini anlatan Psikolog Buğrahan Kırbaş, “Stres ve duygusal sorunlar, çocukların fiziksel sağlığını, yaşam kalitesini ve evde, okulda, topluluklarında nasıl davrandıklarını etkiler. Afet sırasında ve sonrasında çocukları zihinsel ve fiziksel olarak güvende tutmak önemlidir. Çocukların zihinsel stresinin belirtilerini fark edebilen ebeveynler, çocuklarının stresle başa çıkmalarına ve sağlıklı kalmalarına en iyi şekilde yardımcı olabilir” diyor. “Çocuklar durum hakkında bir yetişkin kadar algıya sahip olamaz ve yaşananları anlamlandıramaz, daha az kontrol sahibi olduğunu hisseder ve bu tarz zor durumlarla başa çıkma konusunda daha az deneyime sahiptirler.”
Depremin insan psikolojisi üzerinde yıkıcı bir etkisi var
Doğal afetlerin insan psikolojisindeki kötü etkisinden bahseden Psikolog Kırım, “Bu etkileri bilmek, tanımak, anlamlandırmak oluşturduğu psikolojik kaosla da baş etmemizi kolaylaştıracaktır. İnsanlar her olaya farklı tepki gösterdiği gibi doğal afeti anlamlandırma sürecinde de farklılık gösterecektir. Olay anında ilk gerçekleşecek şok etkisi kimi tarafından sessizce, içe kapanık bir şekilde gerçekleşirken kimi bunu ağlayarak, feryat ederek karşılayabilir” açıklamalarında bulunuyor.
Aileler neler yapabilir?
Çocukların ekrana maruziyetini azaltın
Psikolog İrem Naz Kırım “ilkinde travma olmasa da ikincil travmaya neden olmayın. Yanında çok fazla bu duruma dair konuşmalarda bulunmayın, haber görüntülerini göstermeyin. Her görüntü ve ses, her yaşa uygun değildir” diyor.
Çocukların duygularına izin verin
Psikolog Kırbaş ailelere şu tavsiyelerde bulunuyor: “Çocuklarınıza yaşadıkları veya bu konuda ne düşündükleri hakkında konuşmaları için fırsatlar verin. Onları endişelerini paylaşmaya ve soru sormaya teşvik edin. Konuşmak onları rahatlatacaktır. Çocuklarınızın sizinle veya kendilerini güvende, sakin hissetmelerine yardımcı olabilecek ve onlara umut duygusu verebilecek başka bir güvenilir yetişkinle birlikte olmasına izin verin. Deprem ve sonrasına ilişkin kitle iletişim araçlarına maruz kalmayı sınırlayın. Doğrudan bir depreme maruz kalan çocuklar, yaşananları hatırlatan şeyleri gördüklerinde veya duyduklarında tekrar üzülebilirler. Çocuklarınızı doğrudan deprem ile ilgili harekete geçmeye teşvik edin. Bu, kontrol duygusunu yeniden kazanmalarına ve duygularını yönetmelerine yardımcı olabilir. Örneğin, çocuklar bir felaketten sonra güvenli bir ortamda topluluk veya aile üyelerine yardım etmek üzere başkalarına yardım edebilir. Çocuklar, özellikle küçük çocuklar, afet temizleme faaliyetlerine kesinlikle dahil olmamalıdır.”
Çocuklarınıza depremi anlatın
Çocukların bu süreçten yetişkinlerden daha fazla etkileneceğinde bahseden Psikolog Kırım deprem ile ilgili görüntülerin her yaşa uygun olmadığını tekrar hatırlatıyor. “Var olanı abartmadan, açık ve bilgilendirici olmalısınız. Depremle ilgili sorularını dikkatlice dinleyin ve geçiştirmeden cevaplamaya gayret gösterin”
Fiziksel ihtiyaçlarını gidermeyi öncelik edinin
Psikolog Kırım, travma sonrası kaygı bozukluğu yaşayan çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğinden bahsederek:
“Doğal afet sonrasında karşılaşılabilecek duygular korku, öfke, suçluluk, çaresizlik, umutsuzluk ya da donup kalmış bir görüntü şekline bürünebilir. Kafanız karışabilir, zamanı-mekânı ayırt etmekte, ne yaşandığını anlamakta güçlük çekebilir, kararsız kalabilirsiniz. Fiziksel olarak gergin, yorgun, uyuma güçlüğü, ağrılar, kalp ritminde düzensizlik, bulantı ve iştahta azalma görebilirsiniz. Sosyal hayatınızda sorunlar yaşanabilir, huzursuzluk, güvensizlik, öfke, kontrol etmekte zorlanma, terk edilmiş hissetme, yemek yerken ya da uyurken suçluluk hissetme, aşırı suçlayıcı olma, boşlukta hissetme yaşanabilir. Böyle bir durumda olduğunu gördüğümüz kişilerin fiziksel ihtiyaçlarını gidermek öncelikli olmalıdır. Kişinin gıda, barınma, tıbbi ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra güvende olduğunu hissettirmek gerekir. Eğer kendisi öyküsünü anlatmak isterse dinlemek, anlaşıldığını ve yalnız olmadığı hissettirilmelidir. Yaşanan durum hakkında doğru kaynaklardan doğru ve açıklayıcı net bilgiler vermek, doğruları saklamadan, kafasını karıştırmadan, güvenilir kaynaklardan olduğunu teyit ettiğimiz bilgiler iletilmelidir. Kişiyi en yakın yardım kuruluşuna götürmek, hayatta kalan yakınları ile temas etmesi için zemin hazırlanmasına yardımcı olmak gereklidir.” diyor.
Depremzedelerde Sıklıkla Görülen Kompartman Sendromu Nedir, Belirtileri Nelerdir?