Ölüm korkusu, geleceği belli olan bir sonucun kaygısını ifade ediyor. Günümüzdeki pek çok tutum ve davranışın da dayanağı olan bu korkuyu irdeleyen ve açıklamaya çalışan bir kuramdan bahsetmeye çalışacağız bu yazıda. O kuram, “Dehşet Yönetimi Kuramı” olarak biliniyor ve akademik tarafta ciddi araştırmalara konu oldu.
Dehşet Yönetimi Kuramı nedir?
En kısa haliyle, ölüm kaygısından sıyrılmaya çalışmanın gerekçelerini ve çıktılarını irdeleyen bu teoriye göre gündelik yaşamdaki pek çok düşüncemizin ve davranışımızın temelinde ölüm korkusundan kaçınma arzusu yatıyor.
Kuram için oldukça önemli olan edebi bir eser var
Konuyla ilgili sınırlı sayıdaki akademik çalışmalardan biri olan “Dehşet Yönetimi Kuramı Üzerine Bir Derleme” başlığını taşıyan makalede söz konusu teorinin gelişmesini etkileyen bir edebi eser olduğu belirtiliyor.
Ernest Becker’ın, Pulitzer ödülü alan “The Denial of Death (Ölümün İnkarı, 1973) isimli yapıtı bu teorinin gelişmesini nasıl sağladığı sorusu ise makalede şu şekilde yanıt buluyor:
“Geleneksel olarak, DYK’nın ilk çıkış noktası gruplar arası ilişkiler bağlamında çalışılan kalıplaşmış yargılar, ayrımcılık, milliyetçilik ve diğerlerine zarar verme gibi konular var. Ancak bununla birlikte kuramın birçok sosyal psikoloji konusu açısından çalışıldığı görülmektedir. Ölümlülük uyarımının olumsuz ve olumlu sonuçlarını ele alan çalışmaların yanı sıra, kuramın farklı alanlara uygulanması gibi konulara değinen çalışmalar da mevcuttur. Özellikle Becker’in kitabı, 20. yüzyılda varoluşsal psikodinamik gelenekten çıkan bir kitap olarak kuramın geliştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır.”
Kurama göre iki bileşenli bir koruma sistemi var
Adı geçen bu teorimizin aktardığına göre iki bileşenli bir koruma sistemi var. Bu iki kural ise;
- İnsanların kültürel dünya görüşlerini koruma
- Bu kültürel dünya görüşlerinin sağladığı değerlere uygun şekilde yaşayarak benlik saygısı kazanmak ve böylece ölüm farkındalığını düzenlemek. Yani, ölüm korkusunun yarattığı anksiyeteyi dizginlemek
Sözün özü, bu teori bize şunu söylüyor; “Kültürel dünya görüşü ve benlik saygısı, ölüm korkusundan dolayı oluşan anksiyeteye karşı bireyin kendini koruma çabası sonucu oluşan önemli psikolojik yapılardır.”
“Ben bilirim… Sense cahilsin!”
Günümüzde hiç de yabancı olmadığımız bir iletişim şekli olan; “ben bilirim, sen cahilsin” türündeki tutum ve davranışların temelinde ölüm korkusunun yattığını ifade eden bu teori, bunun sebebini tüm detaylarıyla açıklıyor. Nasıl mı? Buyurun;
“Bireyler kendi inançlarının, değerlerinin, yaşam stillerinin ve dünya görüşlerinin doğru olduğuna inanmaktadırlar. Ve bu inanç doğrultusunda kendilerine benzemeyenleri küçümseyerek iç gruplarını yüceltirler. Farklı bir dünya görüşü veya farklı fikirlerle karşılaştıklarında bunları bir tehdit olarak algılayabilirler. Halihazırda kırılgan olan bu literal; bir başka deyişle, gerçek ölümsüzlüklerini (kendi dünya görüşlerine bağlılık)koruma adına, kendisinden farklı olana ve farklı düşünene düşmanca davranabilirler.”
Benlik saygısı ile ölüm korkusu ters orantılı
Teorinin ortaya koyduğu varsayıma göre kişilerin benlik saygısındaki yükselme, ölüm korkusunun yarattığı anksiyetede azalmaya yol açıyor. Bu durum ise iki olgu arasındaki ters orantı olduğunu gösteriyor. Benlik saygısını kazanması, az önce okuduğunuz satırlarda anlatılmaya çalışıldığı gibi bireylerin aidiyet hissettikleri kültürel yapıları ve dolayısıyla bu yapılar içinde oluşan “doğru”ların muhafaza edilmesine ve kalıcılığına bağlı oluyor.
Teorinin ortaya koyduğu bir gerçek olan bu çıktı bize şunu söylemek istiyor:
“Bireyler kendilerinin kişi olarak yok olabileceğini ancak içinde bulundukları sosyal grupların ve kültürün yaşamaya devam edeceğini bilirler. Bu biligiyle literal ölümsüzlüğü yakalamak için kültürel dünya görüşlerini oldukça önemserler… Kişiler, kendi benlik değerlerini içselleştirdikleri dünya görüşünün sağladığı değer üzerinden elde ettiklerinden kültürel dünya görüşlerini tek doğru ve geçerli şey olarak algılarlar. Aynı zamanda iki farklı dünya görüşünün doğru olması, kişilerin kendi benliklerini zedeler. Bu nedenle diğer dünya görüşünü değersizleştirirler ve kendi dünya görüşlerini değerli olarak algılarlar.“
Doğal bir ölümlülük hatırlatması, bireyleri ve toplumları bir şeyleri korumaya itebiliyor
Kalıplaşmış yargılar açısından da değerlendirilen bu teori aynı zamanda, kendisinden farklı olanın nasıl ötekileştirildiğini göstermek için 11 Eylül terör saldırıları sonrası yaşananları hatırlamamızı sağlıyor. Söz gelimi, o saldırının ölümlülük uyarımı işlevi görmesi ve bu saldırıdan sonra Amerikan halkında oluşan anksiyete ile kendi dünya görüşlerini koruma çabasını dikkat çeken bir tablo yaratıyor. Çünkü bu saldırının ardından, terör saldırısını gerçekleştiren teröristlerin etnik yapısına mensup ya da onlara fiziksel olarak benzeyen (Arap, koyu ten rengine sahip, Müslüman vb.) kişilere ve kitlelere karşın milliyetçi tavırlar artıyor. Hatta kendisiyle aynı dünya görüşünü benimsemeyen tüm gruplar, kitleler bir anlamda ötekileştiriliyor.
Bu noktada Dogs of Berlin dizisindeki farklı grupların birbirleriyle öldüresiye dövüştüğü sahneleri ya da çatışmaları hatırlayabilir ya da izleyebilirsiniz.
“Ölüm farkındalığıyla baş etmenin yolları var”
Akademik anlamda tartışılan ve zaman içinde pek çok önemli ismin katkı sunduğu bu teoriyle ilgili olarak yakın geçmişte bir açıklama daha yapılmıştı. O açıklamaya göre şu ana kadar ölüm korkusuyla ilgili olarak anlatılan kaçmalar olumsuzluğu ortaya sererken aslında ölüm farkındalığının, olumlu baş etme yöntemlerinin olduğu belirtilmiştir.
Kişilerin dünya görüşlerinde olumlu değerler belirgin veya baskın olabilir. Eğer böyle bir durum varsa ölümlülüğü hatırlatma dünya görüşünü savunmayı arttırır. Dolayısıyla söz konusu olumlu toplumsal değerlere uyma çabaları da yine artış gösterir. Örneğin, barışın önemli bir değer haline getirilmesi işe yarayacak bir yöntemdir. Bu konuda “Barışın belirginleştirildiği durumda ölümlülük hatırlatıldığında Amerikan ve İranlı kişilerin diğer grupların üyelerine karşı daha barışçıl duygular gösteriyor” diyen bir araştırma var. Araştırmaya göre; bireyin kendi ölümünü düşünmesinin ya da ölümlülüğünün farkında olması önemli. Çünkü birey, bu sayede birçok olumlu ve yardımsever davranışı ortaya koyabilir.”
Dehşet Yönetimi Kuramı ile ilgili olarak yapılan araştırmalarda çıkan başka ortak sonuçlar neler?
Tüketiciliğin temelinde ölüm korkusu olabilir
Tüketim toplumu olgusu, günümüzde en fazla eleştirdiğimiz konulardan biri. Ayrıca hızla ve inanılmaz bir iştahla büyüyen bir olgu.
“Ölümlülük uyarımının materyalizm ve tüketici davranışları üzerindeki etkisi üzerine de Dehşet Yönetimi Kuramı çalışmaları bulunmaktadır. Bu çalışmalar, kuramsal olarak ölümlülük farkındalığının bireysel değerini maddiyat üzerinden tanımlayan kişileri maddiyat arayışına yönlendireceğini belirtir. “
Dehşet Yönetimi Kuramı ve hukuki karar verme süreçleri
Bir süredir kendi ülkemizde de tartışmaya açtığımız ve geniş bir kesimin kafalarındaki koca koca soru işaretlerinin sebebi olan hukuk-adalet ikileminde yaşananlar malum. İşte bu konuda da söyleyeceği sözler olan kuram bakın, neler söylüyor;
“Ölümlülük uyarımının bireyin dünya görüşünü saldırı, hırsızlık, fuhuş gibi suçlar açısından ihlal eden sanıklarla ilgili verdiği cezalandırıcı yasal kararları arttırdığı bulunmuştur. Ancak, ölümlülük uyarımının cezalandırıcı kararlar üzerinde sadece arttırıcı etkisinin olmadığı da ortaya çıkan sonuçlar arasında yer alıyor.
Peki, karar vericinin, sanığın işlediği suçun kurbanını dünya görüşüne bir tehdit olarak algılaması durumu ortaya çıkarsa? İşte o zaman, karar vericinin, sanığın suçu hakkında daha olumlu düşünebileceğine dair bulgular da vardır. Ki bu dünya görüşünü savunma amacına yönelik olarak yorumlanmalıdır.
Takım elbise giyen, kravat takan sanıkların cezai indirim alması gibi birtakım tartışmalar vardı… Hatırladınız mı?
Teoriye göre kadınlar ölüm korkusundan uzaklaşmak için romantik konuları seçiyor erkekler ise vatan millet Sakarya…
Demografik anlamda da boyutları olan bu teorinin cinsiyetler özelinde ortaya koyduğu sonuçlara göre kadın ve erkekler farklı yöntemlere başvuruyor.
Ölüm korkusunun yarattığı anksiyeten kaçmak için kadınların; aşk, aile ve evlilik gibi romantik bağlılıkları ve sosyal ilişki boyutunu kullandığı görülüyor. Erkeklerin ise vatan, ülke ve bayrak gibi ulusal bağlılık boyutunu önemli hale geliyor.
Dehşet Yönetimi Kuramı: Kültürel farklılıklar önem taşıyor
Farklı toplumların üyeleri, ölüm korkusunun var ettiği kaygıdan, anksiyeteden kaçınmak için farklı yöntemlere başvuruyor. Buna ek olarak notlar düşülen araştırmalar şunları söylüyor;
“Ölüm hatırlatıldığında yaşamla ilgili düşüncelerin ulaşılabilirliği Asyalı katılımcılarda Amerikan katılımcılara göre daha yüksek çıkmıştır. Ayrıca, ölümlülük uyarımından sonra Doğu Asyalı katılımcılar Avrupalı Amerikan katılımcılara göre günlük aktivitelere daha fazla ilgi göstermişler. Ayrıca günlük aktiviteleri yaparken ( daha çok keyif aldıklarını rapor etmişlerdir.”
Ölümlülük karşısında yaşamdan zevk almada gözlemlenen bu doğu-batı farkını neye borçlu olabiliriz? Bunun sebebi, doğu kültürünün batı kültürüne nazaran daha çok bütünsel düşünmeye dayalı olması.
Ma-Kellams ve Blascovish, bütünsel düşünmeyi belirgin hale getirmenin ölümlülük uyarımı sonrası yaşamdan zevk almayı arttırdığını bulmuştur.”