Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ardından yeni Türkiye’nin devrimci kadrosu, her alanda hızlı bir değişim süreci başlattı. Hiç şüphesiz bu değişimlerden en önemlisi yurttaş kimliği çerçevesinde modern bir Türk Milleti oluşturmaktı. Cumhuriyetin ilk yıllarında ulus-devlet kurma idealinin gerçekleştirilmesi ve devlet – vatandaş bütünleşmesinin sağlanması en temel amaçlardan biriydi. Cumhuriyetin kurucuları bu yolda bayramların manevi gücünün farkındaydı. Özellikle milli bayramlar, toplumsal dayanışma ve birlik ruhunun oluşturulmasında oldukça önemli bir görev üstlenmekteydi. Halkın bu kutlamalara katılması teşvik ediliyor, devlet ve halkın buluşması amaçlanıyordu. Tüm milli bayramlar içinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı her zaman ayrı bir yerdeydi. Çünkü Cumhuriyet, Türk Devriminin en büyük eseriydi. Bu nedenle Cumhuriyetin ilk yıllarından 29 Ekim günü coşkulu kutlamalara sahne oluyordu. Peki nedir bu Cumhuriyet? Cumhuriyet kavramı genç Türkiye için ne ifade ediyordu?
Cumhuriyet ne değildir?
Cumhuriyetin ne ifade ettiğini anlamak için bu kelimenin ne olmadığını söyleyerek başlamak gerekiyor. Cumhuriyet basit bir şekilde egemenliğin halka ait olması demek değildir. Cinsiyet, renk, din, ırk ayrımı yapmak da değildir. Emperyalizmin uşağı olmak, meclisi yetkisiz bırakmak, bağımsız yargıyı yok etmek, üretimi durdurmak ve korku toplumu oluşturmak hiç değildir. Cumhuriyet; ağalar ve şeyhlerin insanları istismar ettiği bir düzen değildir. Cumhuriyet; liyakati yerle bir etmek, yolsuzluğu meşrulaştırmak, basını susturmak, özgürlükleri kısıtlamak, yanlış politikalarla gençleri işsiz bırakmak değildir. Cumhuriyet bunlar değilse nedir?
Cumhuriyet nedir?
Cumhuriyet kelimesi Arapça “halk” anlamına gelen “Cumhur” kelimesinden türer. Etimolojik olarak “halka ait olan şey” anlamına gelir. Devlet rejimi anlamında kullandığımızda Cumhuriyet; “milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi”dir. Fakat Cumhuriyet, tek bir tanıma sığmayacak kadar geniş bir anlama sahiptir. Çünkü Türkiye’de Cumhuriyet, yaşam biçiminin ta kendisidir. Bunun için 1920 – 1938 yılları arasına bakmak yeterlidir.
29 Ekim 1929 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan bir köşe yazısında Necmeddin Sadık şöyle söylüyor: “Hükümetlerin kıymetini anlamak için başlangıçtan itibaren yaptıkları işlerin bilançosuna bakmak adettir. Bir hükümet şeklinin zararı ya da faydası millete ve memlekete ifa ettiği hizmetlerle ölçülür. Hükümet şekli nihayetinde bir araçtır. Amaç bu hükümet şeklinin, milletin hayatına uygun olması ve onlara yardım etmesidir.” Peki Necmettin Sadık’ın bu sözlerinden yola çıkarak Cumhuriyeti nasıl tanımlarız?
Türkiye’de Cumhuriyet, Anadolu’nun Batı’ya karşı zaferidir. Kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olmasıdır. Cumhuriyet, toplumun kaderini tersine çevirendir. Padişahın kölesi olan insanları vatandaşlığa terfi ettirmektir. Cumhuriyet modern yaşamı benimsemek, çağdaş okullarda eğitim görmektir. Kadını kafesin içinden çıkaran, üniversite kürsüsüne yerleştiren güçtür. Cumhuriyet; akıl, bilim, fırsat eşitliği, şeffaf hükümet seçimi, temel insan haklarıdır. Hepsinden önemlisi Cumhuriyet; laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olmaktır. Cumhuriyet kazanılmış haklarımızın, istiklal mücadelemizin ve devrimimizin kendisidir. Kısacası Türkiye’de Cumhuriyet kavramı bir rejimi tanımlamaktan çok geçmişteki kazanımların tamamını ifade ediyor. Durum böyle olunca bayramını kutlamak da büyük önem taşıyor.
Cumhuriyet Bayramı’nı coşkuyla kutlamak neden önemlidir?
Falih Rıfkı Atay 29 Ekim 1935 tarihli Ulus Gazetesi yazısında şöyle söylüyor: “Sevr Osmanlılığının gerçek olduğunu düşünün. Anadolu’nun bütün geçim ve gençlik kaynaklarını bin bir devlete teslim ediniz; Türk milletine verilecek her türlü fikrin suç sayıldığını göz önüne getiriniz, Sarayı bir sömürge sultanlığı gibi düşününüz. İşte saray ve hanedan bunu kabul etti. Eğer millet, saltanattan ayrılıp kendi hayat ve devam şartlarını aramasaydı, eğer Atatürk’ün sancağı altında kendi devletini kurmasaydı, bir esirler sürüsü olurduk. Biz bir rejim değiştirmiş değiliz: Tek yaşama ve kalma umudunu bulmuşuzdur.”
Erken Cumhuriyet döneminde sadece aydınlar değil halk da yeni rejimin hayati önemde olduğunun farkındaydı. Bu nedenle Cumhuriyet Bayramları büyük bir coşkuyla geçiyordu. Rejimi kurmak ve insanlar tarafından benimsenmesini sağlamak hiç kolay olmadı. Tıpkı kurulan düzenin korunmasını sağlamanın kolay olmadığı gibi. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edildiğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli sorunlarından birisi Türkiye’de Cumhuriyet kültürü oluşturabilmekti. Osmanlı İmparatorluğu mutlak monarşiyle yönetilen çok uluslu bir yapıya sahipti. Daha da önemlisi kültürel yapı, halifeliğin de etkisiyle İslam dininin etrafında şekillenmişti.
Böyle bir birikimin üzerine yeni bir anlayışın eseri olan cumhuriyet rejimini kurmak oldukça zordu. Bu zorluk “cumhuriyet” kelimesinin ilk defa telaffuz edildiği 1923 yılının Eylül aylarında kendini göstermeye başlamıştı. Tüm bunlara rağmen sadece 10 sene içinde ülke ve vatandaşlar pek çok kazanım elde etti. Kısa bir sürede bireysel bir kimlik kazanmak, cumhuriyet kavramının benimsenmesinde ve ona sayısız anlamlar yüklenmesinde etkili oldu. Bu kazanımları hatırlamak ve sürekliliğini sağlamak için Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında sokakları doldurmak oldukça önemliydi. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bayramlarımızın nasıl kutlandığını merak ediyorsanız Arşivden Fotoğraflarla Cumhuriyetin İlk Yılları: 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlamalarının Duygularımızı Kabartan Görüntüleri başlıklı listemize göz atmanızı öneririz. Biz de ListeList ekibi olarak Cumhuriyet kavramının önemine bir kere daha dikkat çekmek istedik. Cumhuriyetimizin 98. yaşını kutladığımız bu günde, geleceğe şevkle ve gayretle yürümek dileğiyle.