Tecavüz suçlamalarına odaklanan tarihi drama “Son Düello” isimli film gündeme geldikten sonra tarihteki cinsel şiddete yönelik tutumlar merak konusu oldu. Hollywood’un 14. yüzyıl Fransız hukuk tarihine odaklanması alışılmadık bir durum olsa da bu film, üzerine uzun uzun konuşulması gereken bir gerçeğe dikkat çekiyor. Film, Orta Çağ Fransa’sındaki iki şövalyenin düellosuna odaklanıyor. Düellonun sebebi tecavüze uğrayan Marguerite de Carrouges isimli bir kadın. Ancak Marguerite, düello yapan şövalyelerden daha cesur.
Yaşadığı eziyeti dile getiren ve adalet arayan bu cesur kadın, tahmin edileceği gibi yalnız kalıyor. Kocası ise sanıklara karşı dövüş yoluyla yargılama talebinde bulunuyor. Eğer dövüşü kaybederse hem canından olacak hem de karısı yalan ifade vermekten yakılacaktı. Marguerite kesinlikle olağanüstü bir kadın. Onun hikayesi bize sessiz kalmamayı seçen diğer kadın kurbanları hatırlatıyor. Peki geçmişte cinsel şiddete karşı sesini yükseltebilen kadınlar var mıydı? Kadınların insan dahi sayılmadığı Orta Çağ toplumunda cinsel şiddete yönelik tutumlar nasıldı? Detaylara birlikte bakalım.
Tecavüz ve Orta Çağ toplumu
Orta Çağ döneminde kadınlar tekrar tekrar travma yaşamaya, toplum içinde aşağılanmaya ve utandırılmaya maruz kaldılar. Dönemin hukuku tecavüzün açık bir şekilde suç olduğu belirtiyordu. Ama çoğunlukla kadınların kendisi de ağır cezalara çarptırılıyordu. Tecavüz yasaları, acımasız cezalar öngörüyordu. Bir kadınla, onun özgür iradesi dışında cinsel ilişkiye girmek en acımasız şekilde cezalandırılması gereken bir suç olarak görülüyordu.
Sosyal yelpazedeki tüm kadınlar tecavüze karşı sesini yükseltebilirdi. Öte yandan kadının seks işçisi olması tecavüzü haklı çıkarmıyordu. Orta Çağ, hukuk belgelerindeki dil; “en korkunç”, “acımasız”, “utanç verici” gibi terimler kullanarak suçun uyandırdığı dehşet ve tiksintiyi aktarıyor. Tecavüzle ilgili yasalar katı olsa da cezalandırma sistemi oldukça farklı görünüyor. Orta Çağ’da tıpkı günümüzde olduğu gibi tecavüz suçlarının çok küçük bir oranı mahkumiyetle sonuçlanıyordu. Çoğu kadın ilk etapta dava açma konusunda dahi engellerle karşılaşıyordu. Erkekler suçlu bulunsa bile çoğu zaman yasal olarak öngörülen cezalar uygulanmıyordu. Basit bir para cezasıyla konu kapatılıyordu. Peki yasalar çok katı cezalar öngörüyorken neden cezalar hafif kalıyordu?
Erkek egemen toplumsal düzen
Orta Çağ döneminde bu tür para cezaları, hayatını devam ettirmek zorunda kalan mağdurlar için kilit bir öneme sahipti. Bazı durumlarda uzlaşma, mağdurun tecavüzcüsüyle evlenmesini dahi içerebiliyordu. Bu durum oldukça kötü olsa da birçok kurban için evlilik, kadınların sosyal hayatta yer alabilmelerinin tek yoluydu. Aslında her şey tecavüzcülerin lehine sonuçlanıyordu. Mahkeme jürileri, acımasız cezalar vermekte ve kadınlara inanmakta oldukça isteksiz davranıyordu. Yine de kadınlar tekrar tekrar konuşmaktan vazgeçmediler. Son yıllarda tarihçiler, kadınların yüzlerce yıl önce çıkardığı sesleri daha dikkatli dinliyor. Onların çalışmaları sayesinde kadınların adalet arayışı için neler yaptığını öğrenebiliyoruz. Popüler inanışın aksine kadınlar dava açma konusunda kararlı davranıyorlardı. Dava süreci risklerle dolu bir yol olmasına rağmen onların adalet arayışı hiç son bulmadı.
Süreç uzun olduğu için kadınlar çoğu zaman o anın travmasını tekrar tekrar yaşamak zorunda kalıyordu. Çünkü kendilerini jüriye inandırabilmek için olay anını defalarca anlatmak durumundalardı. Anlatımdaki en ufak bir detayın değişmesi demek davanın o an düştüğü anlamına geliyordu. Örneğin 1321 yılında 11 yaşındaki bir çocuk, mahkeme önünde tecavüze uğradığını anlatırken alay konusu olmuştu. Küçük kız önce tecavüzün çarşamba günü gerçekleştiğini söyledi. İkinci ifadesinde pazar günü yaşandığını söyledi. Bu ifadesi nedeniyle mahkeme 11 yaşındaki çocuğu büyük bir tazminat ödemeye mahkum etti. Ödeyemediği için hapse atıldı. Tecavüzcüsü ise hiçbir ceza almadan kurtuldu. O dönemden kalma başka bir belgede, Rose adında bir kadının tecavüze uğradıktan sonra iki yıl hapsedildiği görülüyor.
Travma ve kanıt yükü
Orta Çağ’da tecavüz suçlamasında bulunan bir kadının yeterince delili sunması bekleniyordu. Örneğin mağdurun tecavüzü derhal bildirmesi ve komşuların çığlıkları duyması gerekiyordu. Mağdur aynı zamanda “rıza göstermediğini”, mümkün olan her şekilde karşı çıktığını ve direndiğini kanıtlamak zorundaydı. 12. yüzyılda yaşamış İngiliz hukukçu Ranulf de Glanvill durum hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu şekilde acı çeken bir kadın, tecavüze uğradıktan hemen sonra en yakın köye gitmeli ve orada güvenilir erkeklere kendisine yapılan zararı göstermelidir. Herhangi bir kan sızıntısı ya da giysilerindeki yırtılma olabilir.”
Kadın tecavüze uğradıktan sonra aşırı derecede fiziksel şiddete maruz kaldığını göstermesi gerekiyordu. Mahkemeler açısından ne kadar çok morluk ve kan olursa o kadar iyiydi. O dönemden günümüze ulaşan belgelerde kadınların ne kadar zor zamanlar yaşadığı açıkça görünüyor. Örneğin 1438 yılındaki bir vakada Margaret Perman, Thomas Elam tarafından tecavüze uğradıktan kısa bir süre sonra hayatını kaybediyor. Çünkü Thomas, zavallı kadına hem fiziksel hem de cinsel şiddet uyguluyor. Margaret olaydan sonra aldığı yaralar nedeniyle daha fazla hayata tutunamıyor. Thomas’a ise ne olduğu bilinmiyor.
Tüm bu zorlukların dışında erkekler suçsuz bulunursa kadınlar derhal cezalandırılıyordu. 1330’da bir tecavüz kurbanı, olayın ardından hamile kaldığı için suçlu bulundu. Mahkeme jürisine göre kadının gebe kalması seksten zevk aldığını gösteriyordu! İnanması güç olsa da o kadın hapis cezası aldı. Yine de kadınlar bu kadar zor şartlar altında seslerini yükseltmekten hiç vazgeçmedi. Onların yaşadıkları zorluklar içimizi parçalasa da cesaretleri ve inançlarına hayran olmaktan başka bir şey yapamıyoruz.
Bu içerikler de ilginizi çekebilir:
Orta Çağ Ölüm Dansı: İnsanların Yorgunluktan Bayılana Kadar Dans Ettiği Tuhaf Fenomen
Orta Çağ’da Hijyen Rehberi: Orta Çağ İnsanlarının Temizlik Rutini Nasıldı?
Kaynak: 1