Eğer siz de bir blues tutkunu iseniz, doğru linktesiniz. Arkamıza yaslanıp, bundan altmış yıl öncesine doğru bir yolculuğa çıkalım. Adını rock tarihine altın harflerle yazdırmış bir plak stüdyosunun kapısından içeri adımımızı atalım.
Orada bizi Etta James‘ten Chuck Berry‘e, John Lee Hooker‘dan Muddy Waters‘a efsane olmuş müzisyenler karşılasın. Kulaklarımızın pasını silelim ve müzik tarihine yön veren Chess Records’un insanlık için küçük rock için büyük adımlarını, dünyaya tanıttığı yıldızları takip edelim.
1. Hikâye Polonya’da başladı, ABD’de devam etti
Chess Records’un kurucusu Leonard Chess, 1917 yılında Polonya’da doğdu. On yaşlarına geldiğinde annesi ve iki kardeşiyle ABD’ye göç etti. ABD’de ilk adresleri New York olsa da, Chicago’da çalışan babayla buluşmak için buradan ayrıldılar.
20’li yaşlara geldiğinde, kardeşi Phil ile gece kulübü işletmeciliğine soyunan Leonard’ın artık müzikle içli dışlı bir hayatı vardı.
2. Chess Records’un tohumları atıldı
İki kardeş gece kulübü işletmeciliğiyle yetinmedi; plak işine de adım attı. İlk olarak 1947 yılında Aristocrat Records’un hisselerini satın aldılar. Birkaç yıl sonra da şirketin tüm hisselerini satın alarak adını Chess Records olarak değiştirdiler. İki kardeş, bu plak şirketi ile müzik dünyasına damga vuracaklarından habersiz çalışmalarına başladı.
3. Blues’un ritmi değişiyor
Gece kulübü işletmeciliğinden edindikleri deneyim, Chess Plak’ın da temellerini oluşturdu. İşletmecilik yaptıkları dönemde Afrika kökenli müzisyenlerle çalışmış ve bu müziğin geniş bir dinleyici kitlesi olduğunu fark etmişlerdi. 1955 yılında yayınladıkları Chuck Berry albümü öngörülerini doğrular nitelikteydi.
4. Yaşasın rock’n roll!
http://youtu.be/LvKDr8AgvK8
Chuck Berry, 1987 yılında yazdığı otobiyografisinde Chess Records ile yollarının kesişme hikâyesini anlatmış. Biz de o hikâyeyi buraya aktaralım… 1955 yılında müzik bağımlısı bir genç olan Berry, bir arkadaşıyla beraber Chicago’ya gitti. Amaçları dönemin ünlü blues müzisyenlerini yerinde dinlemekti.
Berry, gittikleri gece hayranı olduğu Muddy Waters‘ın konseri olduğunu öğrendi ve soluğu hemen Waters’ın çaldığı mekânda aldı. Konserin sonunda Waters’ın çevresi, ondan imza almak isteyen hayranlarıyla kaplanmıştı. Berry kalabalığı yararak “Ben de plak yapmak istiyorum” diye bağırdı. Waters’ın cevabı “Leonard Chess’i gör” oldu.
Berry, Waters’ın tavsiyesiyle Leonard Chess’in kapısını çaldı. Chess, Berry’i dinledikten sonra ondan şarkı yapmasını istedi. Berry, ‘country’ ve ‘blues’ ritimlerini harmanladığı müzik türünde ilk albümünü çıkardı: Maybellene. 1955 yılında çıkan albüm kısa sürede büyük bir ilgi gördü ve bir milyondan fazla satarak yeni bir müzik türünün doğuşunu da müjdeledi: Rock’n roll.
5. Blues’un altın çağı
http://www.youtube.com/watch?v=BoHssZ_jBTc
Muddy Waters, Chess Records ile onlarca albüme imza attı. Bunlardan ilki olan ‘The Best of Muddy Waters’, 1958 yılında yayınlandı. Çoğu kişi için ‘blues’un babası olarak kabul edilen Muddy Waters, ‘Chicago Blues’u yoktan var eden ve bu müziğe gönül vermiş tüm müzisyenleri derinden etkileyen bir isim oldu.
Chuck Berry’e yol göstermesinin yanı sıra şarkısıyla Rolling Stones grubuna isim babalığı yapan Waters’ın etkilediği isimlerden biri de Elvis Presley‘di. Joe Babcock tarafından yazılan “I Washed My Hands in Muddy Water” şarkısını Presley’in seslendirmesi, Kral’ın Waters’a bir nevi saygı duruşu niteliğindeydi.
6. Willie Dixon bazen sinirleniyor
http://www.youtube.com/watch?v=0lmgkDEvqtE
Döneminin en üretken müzisyenlerinden biri Willie Dixon. Hem kontrabas çalıyor hem şarkı söylüyor hem yazıyor hem de prodüktörlüğünü yapıyor. Kısacası komple bir müzisyen kendisi.
1950-1965 yılları arasında Chess Records ile birlikte o da kariyerinin zirvesini yaşadı. “I Just Wanna Make Love To You”, “My Babe”, “Bring It On Home” gibi yılların eskitemediği şarkıları bu dönemde yazdı. Yukarıdaki şarkıda Dixon, bazen nasıl sinirlendiğini anlatıyor.
7. Sahnede uluyan bir ses: Chester Arthur Burnett, namı diğer Howlin’ Wolf
http://www.youtube.com/watch?v=09j6vMdKi3E
Bakmayın siz gerçek adının Chester Arthur Burnett olduğuna; onun adı Howlin’ Wolf, yani “Uluyan Kurt”. Bu adı, nasıl aldığını tam bilmesek de şarkılarını dinlediğimizde tahmin etmek pek de zor olmuyor.
Kendine has sesi ve armonikasıyla dönemindeki ve kendinden sonraki müzisyenleri etkilemiş. Bunu da en güzel Ron Gordon ifade etmiş: “Deep Purple’dan Howlin’ Wolf’a geçişimi 25 albümle anlatabilirim.”
8. Hayatım müzik
Sahne adı olan Memphis Slim ile ölümsüzleşen blues piyanisti. 1950’lerden 1980’lere kadar pek çok grupla kayıt yapan Memphis Slim, piyanosuyla bu gruplara hayat verdi.
9. Boom Boom Boom!
Onunla ilgili söyleyecek çok sözümüz yok aslında. Kendisi söyleyeceğini kaydettiği onlarca albümle ve şarkıyla söyledi zaten. 14 yıl önce 83 yaşında öldüğünde arkasında sayısız albüm ve bir o kadar da anı bıraktı. Biz John Lee Hooker‘ı, dinlemekten bıkmadığımız “Boom Boom Boom” ile analım istedik.
10. Gitarı zıplatan adam: Bo Diddley
Bo Diddley ile dönemin ruhunu özetleyen bir video. Çığlıklar arasında söylenen şarkılar, tutulan alkışlar, bitmeyen bir enerji… Kendine has gitar çalışıyla ünlü olan Bo Diddley’in, adıyla anılan bir rock’n roll ritmine sahip olduğunu da hatırlatalım.
11. Bir yıldız parlıyor: Etta James
Sesiyle insanı duygudan duyguya sürükleyen, şarkılarıyla kendinizi tanıdık kollarda hissettiren efsane kadın vokal. Dünyaya 1938 yılında Jamesetta Hawkins olarak geldi, 2012 yılında Etta James olarak aramızdan ayrıldı.
6 ‘Grammy’, 17 ‘Blues Music Awards’ sahibi Etta James, ilk başarısını 1962 yılında Chess Records ile kaydettiği “Something’s Got a Hold on Me” şarkısıyla elde etti ve R&B listelerinde 4 numaraya kadar yükseldi. O günden sonra da yükseldiği yerden hiç inmedi.
12. “Bilmiyorum” dediğine bakmayın: Willie Mabon
Piyanosuyla size harika hikâyeler anlatan biri Willie Mabon. Piyanosu onun yol arkadaşı gibi. En büyük başarısı 1952 yılında “I Don’t Know” şarkısıyla geldi. Bu şarkıyla sekiz hafta boyunca R&B listelerinin zirvesinde kaldı.
13. Bir armonika virtüözü: Sonny Boy Williamson
Arkanıza yaslanın ve kendinizi Sonny Boy Williamson‘ın armonikasına bırakın. Armonikasıyla şiir yazan bu müzisyen, blues efsaneleri arasındaki yerini çoktan aldı bile.
14. Bir elin nesi var beş kişinin sesi var: The Moonglows
1950’li ve 1960’lı yıllarda fırtına gibi esti The Moonglows. Beş kişiden oluşan grubun Chess Records ile yaptığı ilk single olan “Sincerely”, listelerde ilk yirmiye girme başarısı gösterdi. Kısa sürede iyi bir dinleyici kitlesi elde eden grup 1970’li yıllara kadar varlığını sürdürdü.
15. Cennete yapılan yolculuk
O, sadece kendi döneminin değil günümüzün de en büyük müzisyenlerinden biri. Onun gitar çalışını dinleyip de etkilenmeyen yok. Kimden mi bahsediyoruz, tabii ki yaşayan efsane Buddy Guy‘dan. Eric Clapton‘un tanımıyla “gitarı en sert çalan adam”.
Belki de onunla ilgili en güzel tanımı zamanında Jimi Hendrix yapmış: “Heaven is sitting at Buddy Guy’s feet while listening to him play guitar/Cennet, Buddy Guy gitar çalarken ayaklarının dibinde oturup onu dinlemektir.”
16. İyi müzisyen kötü hayat arkadaşı
Onu, Ike Turner olarak tanıyoruz çoğumuz; Tina Turner‘ın kocası olarak. Ike Wister Turner, 1931 yılında doğdu. Müzikteki yeteneği 1951 yılında Chess Records’tan çıkan “Rocket 88” plağı ile zirveye ulaştı. Daha sonra Tina Turner’la tanıştı ve ikili kısa süre sonra hem kariyerlerini hem de hayatlarını birleştirdi.
Tina ve Ike Turner, birlikte pek çok konsere ve albüme imza attı. Ancak bu evlilik Ike Turner’ın karısına uyguladığı şiddet ve uyuşturucu sorunları nedeniyle 1975 yılında bitti. Sekiz yıl önce ölen müzisyen, arkasından gelen pek çok müzisyeni de etkiledi.
17. Bonus: Müziğe doyuran film, Cadillac Records
http://www.youtube.com/watch?v=ofs7S9MvrdI
Chess Records’un müzik tarihindeki etkisini Hollywood görmezden gelmedi ve 2008 yılında plak şirketinin hikâyesini beyazperdeye taşıdı. “Cadillac Records” adını taşıyan filmi izlerken müziğe doyacaksanız dersek abartmış olmayız.