Dünyanın en büyük nükleer felaketlerinden biri olarak kabul edilen Çernobil felaketi küresel ölçekte etkinlik göstermeye ve zarar vermeye devam ettiği için hala tartışılmakta ve ortaya çıkan korkutucu tablonun rengini daha karanlık tonlarda koyulaştırmakta. Hal böyle olunca en azından ciddi niceliğe sahip bir kesim tarafından bölgeye ve felaketin akıbetine dair her gelişme ciddiye alınmakta ve mümkün oldukça daha geniş kesimlere yayılmaya çalışılmakta.
Son dönemlerde HBO tarafından üretilen mini bir diziyle yeniden gündeme gelen nükleer felaketin anısı canlanmış ancak kıyıda köşede kalmış başka haberlerle de bölgedeki yaşamsal aktivitelere ilişkin bazı gözlemler dünya ile paylaşılmıştı. Evet, yanlış yazmadık, yanlış okumadınız; bölgedeki vahşi hayvan popülasyonuyla ilgili dikkate değer bazı gelişmelerin yaşandığı bilinen bir gerçek haline geldi.
Konuyu enine boyuna tartışmak, incelemek çok derinlere inilmesini gerektirdiğinden yüzeysel olmamak kaydıyla bir bilgilendirme yapmak bu yazının konusu oldu.
Kısa bir hatırlatma
https://www.youtube.com/watch?v=2ClRY42u_AY
26 Nisan 1986 tarihinde dönemin SSCB ülkelerinden Ukrayna’nın Çernobil kentinde bir kaza yaşandı. Kaza sonrasında yüz binlerce insanın yaşamına mal olacak, milyonlarca hayatı değiştirecek ve dünya tarihinde unutulmayacak olan bu “radyoaktif deneyim” sadece kazanın yaşandığı bölgeyi değil, İsviçre’den tutun da (haliyle) Türkiye’ye kadar genişleyen koca bir coğrafyayı etkisi altına almıştı.
Kayıtsızlık ve umursamazlık bilançoyu ölümcül kıldı
Kazanın yaşanmasının hemen ardından alınması gereken önlemlerin neredeyse hiçbiri alınmadı çünkü SSCB, kendi sorumluluğunda olan Çernobil’in etkilerini gizleyerek prestijine gaita sürdürmeme derdine düşmüştü.
Daha da kötüsü bunu yapan sadece SSCB değildi. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında gösterdiği “ne haliniz varsa görün, ben kaçtım” tavırları hızlı bir şekilde civar ülkelere de sirayet etmiş ve ekonomik gücünün yetmeyeceğini belirten Belarus başta olmak üzere Ukrayna ve Türkiye gibi ülkeler de bakkala gönderilmek istenen evin küçük çocuğu misali uyuyor numarasını oscarlık bir oyunculukla sergilemeyi başarmışlardı. Avrupa ise durumun biraz da “çevresel şantaj” kısmına odaklanmış ve Demir Perde’den kopan bu eski sosyalist ülkelere gösterip vermemeyi (yardım parasını) alışkanlık haline getirmişti.
Öte yandan, yukarıda kısaca ismi geçen ülkelerden Belarus yeterince önlem almadığı gibi 1993 yılında kendi parlamentosunda çıkardığı kararla mecburiyetten alınan az sayıdaki yetersiz önlemleri de hiçliğe doğru postalamıştı.
Radyasyon mağduru Karadeniz
İlk ve en fazla etkilenen ülkelerden biri olan Türkiye’de kazanın yaşanmasının üzerinden birkaç yıl geçmişti ki kanser vakalarında ciddi artış gözlenmiş ancak “radyasyonlu çay daha iyi… Rusya’dan iyi bir şey gelmez ki zaten; ya sosyalizm ya da radyasyon gelir…” hezeyanlarının dillendirilmesine ve pişkin pişkin “bakın bana bir şey olmuyor” tavırlarıyla çay içilmesine şahitlik ediliyordu.
Kazım Koyuncu seslendi ama onu da duymadık
Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan kanser vakalarındaki yaklaşık yüzde 300’lük artış Kazım Koyuncu’nun da dikkatini çekmiş ve kendisini de kansere kurban verdiğimiz sanatçı bakın neler söylemişti:
“O çayı içen biri geri zekâlıdır… Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayatı uzatabilirim, kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yaşındaki kız o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? Onun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış haline ihtiyacı var.”
İnsan etkisinden kurtulan ormanda yaşayan hayvan popülasyonundaki değişiklikler
Çernobil ve 14.5 km güneydoğusunda yer alan Pripyat şehirleri nükleer felaketin başkenti olan iki yerleşim alanıydı. Geç de olsa alınan kararlar neticesinde bu bölgelerde yaşayan insanlar süreç içinde tahliye edilmiş ve bölge bir anlamda insandan arındırılmıştı. Bu girişim yalnızca insanların radyasyondan etkilenmesini önlemeye yönelik bir çabaydı ancak bölgedeki doğal yaşam alanlarının da insan etkisinden uzaklaşmasını sağlıyordu.
Geçen yıllarda bilim insanlarının yaptığı gözlem ve incelemere göre bölgedeki vaşak, tilki, yarasa, su samuru, karaca ve özellikle kurtların sayısının arttığı bilgileri dünya ile paylaşıldı. Bölgedeki tür çeşitliliğinin bu artışı sevindirici bir haber gibi gelse de nükleer etkilerin bölgedeki etkinliğinin devam ettiği unutulmamalı. Örneğin kurtlar tarafından parçalanan bir domuz üzerinde bilim insanlarınca yapılan incelemede hayvanın vücudunda stronsiyum (Sr-90) oranının 37 kat, sezyum 137 (Cs-137) oranının da 96 kat olağandan fazla olduğu tespit edildi. Dolayısıyla su ve topraktaki radyoaktif etkinlik hala ölüm barındırıyor.
Nükleer’in varlığına ilişkin tartışmalar devam etse de ortaya çıkan gerçek Çernobil (Fukuşima’yı unutmamak gerekir ki Hiroşima ve Nagazaki’yi de araya sıkıştırmak gerekir) gibi insan elinden çıkan felaketlerin tahrip ettiği alanların insan etkisinden sıyrıldığı takdirde yeniden canlanabileceğidir. Gerek Çernobil gerekse komşusu Pripyat’taki tür çeşitliliği umut aşılamakla birlikte (içinizi karartmak gibi olmasın) bölgedeki radyoaktif kalıntıların temizlenmesi yaklaşık 48 bin yıl gerektiriyor. Sözün kısası, bölge beyaz bir sayfa açmak için uygun bir zamanın çok gerisinde duruyor.
Sanat Çernobil’i çok hatırlatsa da insanlık konuyu unutmakta ısrar etti
Böylesine küresel ve süresiz bir felaketin sanata yansımaları kaçınılmazdı. Sanat da üstüne düşeni yapmaya çalıştı ve hayranlıkla karışık gerçeğin verdiği ızdırapla kaynaşmış yapımlar yayımlandı, şarkılar yazıldı.
Bu yapımlardan öne çıkan ve sıkça adını duyduğumuz 2016 yapımı Ark isimli kısa metrajlı film. Film, Pripyat’ta büyüyen bir erkek çocuğun hikayesini ele alırken kazanın yaşandığı tarihten itibaren geçen 30 senelik süreyi anlatıyor. Yapımı ilginç kılan özellik ise müziğin hakim olması ve film boyunca duyulan tek sesin dönemin SSCB lideri Michael Gorbaçov’un halka hitabı. Sessizlikte ses olmayı başaran bu film birçok festivalde ya ödül aldı ya da ödüle layık görüldü.
Bir diğer yapım ise HBO’nun elinden çıkan Chernobyl isimli mini dizi. Yapım, felaketin en önemli figürü haline gelen ve dönemin en yetkili ismi olan fakat daha önce açıklanmayan bazı bilgileri açıklayacağını belirten ancak açıklamasını yapacağı günden bir gün önce intihar (acaba?) eden Valery Legasov ve onun 6 adet ses kaydından yola çıkıyor. İzlemeyenlerin mutlaka izlemesi gereken yapımda Legasov’u ünlü oyuncu Jared Harris canlandırıyor.
Bir başka örnek de Marooned isimli albümün 20. yılını kutlamak isteyen Pink Floyd’un hazırladıkları klibi Pripyat’ta çekmesi.
Son notlar
Çernobil faciasının yıkıcı etkilerinin anlaşılması için aklımızın kenarında tutmamız gereken bazı veriler var. İşte onlar:
Rusya, Ukrayna ve Belarus’ta bulunan yaklaşık 5 milyon kişi radyasyon mağduru sıfatıyla devlet yardımı alıyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu üç devletin ekonomik göstergelerinin farklı olmasından ötürü eşit bir ekonomik dağılımdan bahsedilemeyeceği gerçeğidir.
Çernobil faciasında etkilenen kişi sayısı bilinen verilere göre yaklaşık 8.4 milyon. İstanbul nüfusunun neredeyse yarısına denk gelen bu sayı Ankara nüfusundan hemen hemen 3 milyonluk bir fazlalığa işaret ediyor. Fakat ölümü soluyan kişi sayısını verebilecek bir sayısal karşılık henüz yok. Çünkü radyasyon neslinin sayısını verecek teknolojiyi yakalamaya daha çok var.