İlk olarak 2019 yılının Aralık ayında Çin’de ortaya çıkan corona virüsü, kısa bir süre içinde tüm dünyaya yayılarak üzücü kayıplar vermemize neden oldu. Yeni tip corona virüsünün neden olduğu Covid-19 hastalığı hızla yayılırken, dünya ülkeleri hastalığa karşı aşı üretmek için tüm bilimsel birikimlerini ve maddi kaynaklarını seferber etti. Geçtiğimiz aylarda dünyanın farklı ülkelerinden güzel haberler almaya başladık. Kurucuları arasında Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in bulunduğu Alman firma BioNTech ile Amerika Birleşik Devletleri merkezli Pfizer firması ortaklığında, başarı oranı %90’dan fazla olan bir aşı üretildi. Bu haber uzun zamandır karantina hayatı yaşayan milyarlarca insan için umut ışığı oldu. Ancak aşının 8 ay gibi kısa bir süre içinde bulunması bazı soru işaretlerini de beraberinde getirdi. İnsanların çoğu 8 ayda aşı üretmenin imkânsız olduğunu düşünüyor. Peki bu düşünce doğru mu? Bu kadar kısa bir süre içinde aşı üretilemez mi? Gelin hep birlikte, aşıların nasıl ortaya çıktığına ve ne kadar sürede üretildiklerine daha yakından bakalım.
Aşılama, dünyadaki tüm teknolojik yeniliklerden daha fazla hayat kurtardı. Bu nedenle modern tıbbın bir mucizesi olarak tanımlanıyor
Aşının tarihi geçmişi çok eskilere dayansa da yazılı kaynaklar ilk aşının 15. yüzyılda Çinliler tarafından variolasyon denen bir teknikle kullandığını gösteriyor. Bugün için ilkel görülen bu teknik özellikle çiçek hastalığını önlemek için kullanılıyordu. Çiçek hastalığı geçiren bir kişinin derisindeki lezyon bir pamuk yardımıyla alınarak sağlıklı kişilerin burnundan vücuduna veriliyordu. Böylece diğer insanlar çiçek hastalığını daha hafif geçiriyor ve ölüm oranları düşürülüyordu. Türkler, Çinlilerden öğrendiği bu tekniği erken dönemlerden itibaren kullanmaya başladılar. Göç ettikleri her yere aşı uygulamasını da götürdüler. Bu nedenle Orta Asya ve Kafkasya coğrafyasında yaşayan insanlar salgın hastalıkları daha kolay kontrol altında almayı öğrendi.
Aşılama yönteminin Avrupa’ya ulaşması 18. yüzyılı buldu. Edward Jenner’in 1796 yılında çiçek aşını üretmesi modern dünya için dönüm noktası olarak kabul ediliyor
18. yüzyılda Avrupa’da epidemi halinde görülen çiçek hastalığı her on kişiden ikisinin ölümüne neden oluyordu. Jenner’ın aşısı çiçek hastalığını Avrupa kıtasında bir hayli azaltmayı başardı. Bu deneyimden sonra Avrupa ve Amerika’da çiçek aşısı yaptırmak herkes için zorunlu olmaya başladı. 1966 yılında ise Dünya Sağlık Örgütü, tüm ülkelerde genişletilmiş aşı çalışmaları yapılmasını önerdi. Aşı kampanyalarının ardından en son çiçek vakası, 1977 yılında Somali’de görüldü. O tarihten sonra dünyada bir daha çiçek hastalığına rastlanmadı.
Çiçek hastalığı tamamen bittikten sonra hükümetler aşı çalışmalarına büyük yatırımlar yapmaya başladı. Özellikle Kızamık, Kolera ve Rotavirüs aşılarında önemli kazanımlar elde edildi
Kanser ve HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) çalışmaları daha yoğun olmakla birlikte başta hepatit C, malarya, influenza, tüberküloz ve diyabet için DNA aşılarının klinik çalışmaları hala devam ediyor. Kanser tüm dünyada, HIV ve tüberküloz gibi hastalıklar ise düşük gelirli ülkelerde her yıl milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine yol açıyor. 1984 yılında AIDS’e HIV virüsünün neden olduğu keşfedilince hızla aşı üretilebileceği düşünülüyordu. Bu anlamda ilk aşı çalışmaları ise 1986 yılında başladı. Fakat bugüne kadar HIV için başarılı bir aşı henüz üretilemedi.
Son derece maliyetli olan aşı çalışmaları, yakın takip eşliğinde belirli aşamalardan geçerek üretiliyor
Bu nedenle aşıların geliştirilmesi ve piyasaya sürülmesi sandığımızdan daha uzun sürede gerçekleşiyor. Bir aşıyı üretmek için önce laboratuvarda başarılı sonuçlar alınması ve bu sonuçların birbiriyle tutarlı olması gerekiyor. Eğer laboratuvar çalışmalarından olumlu sonuç elde edilirse aşının üç fazda tamamlanan deneme aşamalarına geçiliyor. Her ülkenin prosedürü farklı olsa da genel olarak ilk faz, ortalama 100 kişilik bir grup üzerinde deneniyor. Birinci fazın tamamlanması, aşının uygulanmasıyla son bulmuyor. Bu aşıların yan etki yapıp yapmayacağı, insanlar üzerinde olumsuz hastalıklara neden olup olmayacağının saptanması için belirli bir süre denekler gözlem altında tutuluyor. Birinci faz denemesi olumlu sonuçlar verirse iki ve üçüncü fazda daha fazla insan üzerinde deneme yapılıyor. Bu evrelerin tek bir aşamasında dahi aksaklık yaşanırsa tüm çalışmalar sonlandırılarak tekrar laboratuvara dönülüyor.
Yapılan araştırmalar, deneme aşamasına geçen aşılardan ortalama 5 sene içinde sonuç alınabileceğini gösteriyor
Nat Biotechnol’da yayınlanan bir makaleye göre, aşı üretiminde her aşama için ortalama geçen süre şu şekilde:
Tarih boyunca her aşı birbirinden çok farklı süreler içinde geliştirildi. Bu geliştirilen aşıların ise sadece %22si başarılı oldu
Peter Hurford ve Marcus Devis’in tüm literatürü tarayarak ulaştığı sonuçlardan bazıları şu şekilde:
Bu istatistiklerin gelecekteki aşıları temsil etme olasılığı oldukça düşük. Günümüzün teknolojik imkanları sayesinde aşı geliştirmenin birçok aşaması hızlandırılabiliyor
Özellikle son 20 yıldır modern teknoloji yatırımları, Ar-Ge çalışmalarını hızlandırmış durumda. Corona virüsü aşısının 8 ay gibi kısa bir zamanda tescillenmesi de bu durumun en somut örneği.