Çoğumuz, geçtiğimiz Haziran ayında hayata veda eden ünlü şef, yazar ve Emmy ödüllü televizyoncu Anthony Bourdain’i dünya ülkelerinin henüz ana akım medya tarafından keşfedilmemiş bölgelerini arşınlayarak dünyadan lezzetler tattığı programı “Parts Unknown”dan tanıyoruz. Hatta programın altıncı sezonunda bir bölüm İstanbul’da geçiyordu.
Anthony Bourdain, hayatını dünyayı gezmeye ve birbirinden farklı tatlar denemeye adamıştı. Ona göre, bir kentin özgün dokusunu deneyimlemek ve insanlarını hakikatten tanıyabilmek için “nerelerde yemek yenir?” veya “hangi müzelere gidilir?” gibi kulaktan dolma bilgiler doğrultusunda gezmek yanlış bir tarifti. Paris’e sadece Eyfel Kulesi’nin tepesine çıkmak için gitmek onun için “ruhu adeta katleden” bir şeydi. Hayatı boyunca özgün deneyimlerin peşini tutmuş Bourdain için hepimizin gezerken yaptığı belli başlı yanlışlar var. Daha unutulmaz seyahat anıları biriktirmek için, Anthony Bourdain’e göre yapmanız ve yapmamanız gereken şeyleri bu listede derledik.
1. Kendi “keşfedilmemiş bölgeler”inizin arayışına çıkın.
Roma veya Londra gibi sık sık turist alan bölgelere giderek, herkesin yemek yediği restoranlarda yiyip yürüdüğü sokaklarda turlayabilirsiniz. Ancak, gerçekten özgün ve unutulmaz bir deneyim yaşamak istiyorsanız, daha az insanın ziyaret ettiği, henüz tam anlamıyla bölge sakinleri dışındaki insanlar tarafından keşfedilmemiş yerlerde bulabileceğiniz fırsatlar hem maddi hem de manevi anlamda daha tatmin edici olabilir.
Bourdain’e göre, gezerken güvenlik ve temizlik gibi konulara çok fazla kafa yoruyoruz. Bu da edinebileceğimiz muazzam deneyimler ile aramızda bir bariyer oluşturuyor. Bu tür endişeleri bir kenara bırakıp konfor alanımızdan çıkarak, unutulmaz deneyimler biriktirebiliriz. Çoğumuzun listesinde bile olmadığını tahmin ettiğim Uruguay ve Umman gibi ülkeler, Bourdain için adeta “nefes kesici” olarak tarif edebileceği deneyimlere ev sahipliği yapmış… Çölde bedevilerle gezmekten tutun, birbirinden değişik lezzetler tatmaya kadar; daha seyrek turist alan bölgelerde de haliyle paranızla daha çok şey yapabilir hale geliyorsunuz.
2. Gezerken “yapılacaklar listenizi” ağzına kadar doldurmaktan vazgeçin.
Gezmek için elimize geçen her fırsatta, birçok yeri görmek ve o yerlerdeki en önemli turistik bölgeleri, müzeleri, restoranları deneyimleyebilmek için takvimlerimizi bir dakikamız bile boş kalmayacak şekilde doldurabiliyoruz. Bu, özellikle de çalışan insanlar için, anlaşılabilir bir durum. Ne de olsa, çoğumuzun uzun uzun tatil yapabilmek gibi bir lüksü yok. Ama bu şekilde gezmek, tatilden döndükten sonra daha da yıpranmış hissetmemize sebep olabiliyor. Tatil dönüşü iş arkadaşlarımıza, “bu geçirdiğim dopdolu tatilden sonra şimdi de ayaklarımı uzatıp dinlenebileceğim bir tatile ihtiyacım var” derken bulabiliyoruz kendimizi. Peki, kendimizi bu denli zorlamadan tatil deneyimimizi unutulmaz kılmanın yolu nedir?
Bourdain’e göre, tatilinizde birden fazla yere gitmek yerine, bir şehir seçin ve tüm odağınızı oraya verin. Şehrin her tarafını arşınlayın, tadını çıkararak gezin. “Belli yerleri kısıtlı bir süre zarfı içinde görmek için çabalamak oldukça yorucu bir olay. Ayrıca bu durum, başınıza gelebilecek büyülü şeylerden sizi mahrum edecek bir balona girmenize sebep oluyor” diyor Bourdain. “Paris’te takviminizi Louvre Müzesi’ni ve Eyfel Kulesi’ni görmek gibi olağan aktiviteler ile tıka basa doldurduğunuz sürece, başınıza muhteşem ve beklenmedik bir şey gelmesi ihtimali oldukça düşük”.
Yurtdışı seyahatlerinin bize oldukça pahalıya patladığı şu sıralar, bir yere gidip orayı biraz daha rahat bir şekilde gezmek aynı zamanda bir sürü masrafınızı da azaltacaktır.
3. Gurme klavye delikanlılarını kızdırın ve onlardan tavsiye alın.
Tatile çıkmadan önce çoğumuz TripAdvisor ve Yelp gibi sitelerden edindiğimiz bilgiler doğrultusunda, en sık ziyaret edilen yerler ve en güzel restoranların listesini yapıyoruz. Anthony Bourdain’e göre bu siteler fazla güvenilir değil. “O sitelerde puanlama yapan insanların hiçbirinin önceliklerini bilmiyoruz” diyor. Bourdain’in yeni ve değişik yerler hakkında tavsiye almak için başvurduğu daha farklı bir yol var:
Diyelim ki, Roma’da güzel ve değişik bir restoran bulmak istiyorsunuz. Eat Your World veya Chowhound gibi yorum yaparak diğer site sakinleri ile etkileşime geçebileceğiniz gurme yemek sitelerinden birine girin. Orada (henüz gitmemiş bile olsanız) “Roma’dan yeni döndüm!” başlıklı bir gönderi oluşturun. Bu gönderide, Roma’nın en iyi yemeklerini falanca restoranda (kafanızdan atın ya da internette gördüğünüz bir taneyi seçin) yediğinizi ballandırarak anlatın.
“Bu mesajınızın üzerine gurme klavye delikanlılarının çeşitli bilgilendirici hakaretlerine hazırlıklı olun! Size cahil, zevksiz ve salak gibi hakaretler yağdıran her mesajda, asıl en güzel yemeğin filanca kilisenin yanında kalan falanca trattoria’da olduğundan da bahsedilecektir. Böyle böyle tavsiyeler gönderinizin altında birikecek… Eğer bu etkileşimin sonucunda, 10 ila 12 gurme klavye delikanlısının da lezzetli yemekler konusunda hemfikir olduğu belli başlı yerler belirirse, onlara gidin” diyor Bourdain.
İnsanlar ilgi alanlarına giren şeyler için daha fazla araştırma yapar ve keşfe daha fazla vakit ayırırlar. Mesela, İtalya’da bir şarapevi gezmek istiyorsanız; bir sürü insanın toplama yorumlarına değil de, bir şarap tadım uzmanının ya da şarap hastası bloggerların sitelerini ziyaret etmeniz, daha kaliteli deneyimler elde etmenizde yardımcı olabilir. Bir yere gittiğiniz zaman oranın sanat camiasını mı, eğlence dünyasını mı yoksa gurme yaşantısını mı daha çok merak ediyorsunuz, öncelikle onu belirleyin. Sonra da önceliklerinize göre bilir kişilerden tavsiye alın.
4. Gezi bütçenizi, kalacağınız yeri özenle seçerek belirleyin.
Bourdain’e göre, gezi bütçenizin önemli bir kısmını kalacağınız yere/otele harcamak oldukça önemli. “Kalacağım otelin, karakteri ve albenisi olan bir mahallede yer almasını isterim. Otelden dışarıya adımımı attığımda mahallede dolaşıp, çevresindeki kafelerden birinde oturduğum zaman şehrin dokusunu hissedebileceğim türden bir yer olmalı” diyor Bourdain. Ünlü şef, her şeyden önce otelini ayarlıyormuş ve bu konuda da bir bildiği var. Hepimizin bildiğinin aksine, gezi siteleri ve uygulamalarında bulunan son dakika kampanyaları aslında bulabileceğiniz en hesaplı alternatifler değil. Kalacağınız yeri en hesaplı şekilde ayarlayabilmek için iki veya üç ay önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor.
Eğer daha büyük bir grup veya aileniz ile gezecekseniz, Airbnb veya kiralık tatil evlerini tercih edebilirsiniz. Geleneksel otellerden vazgeçip, daha lokal yerlerde kalarak şehri turistlerden farklı bir şekilde deneyimleyebilirsiniz.
5. Kendi “akışınızı” bulun.
Gezmek akışına bıraktığınız zaman oldukça büyülü olabilir. Bazen de olmaz… Plan yapmak ilk etapta yol gösterici olabilir ama planların da değişebileceğini göz önünde bulundurarak yola çıkın. Yaptığınız herhangi bir plana hiçbir zaman sıkı sıkıya bağlı kalmayın. Bourdain’in deyişiyle, “planlar gelip geçici olmalı, yani gerektiğinde onları geride bırakmaya hazırlıklı olmalısınız.” Bu size bazen para kaybettirebilir, bazen de aklınızda kurduğunuz o muhteşem Instagram gönderisinden vazgeçmenizi gerektirebilir. Ama, unutmayın ki heyecanlı ve beklenmedik hikayeler biraz da olayları akışına bıraktığınız ve anda yaşadığınız zaman başınıza gelir.
Bourdain’i saygıyla anıyoruz.
Keyifli gezmeler…
Kaynaklar: 1