20. yüzyılın Amerika Birleşik Devletleri’nde az bilinen ancak çok sert uygulanan bir hükümet programı vardı. Amerikan planı olarak bilinen bu program, salgın hastalıkları önlemek için tasarlanmıştı. Ancak uygulama sadece kadın cinselliğini kontrol etme amacı taşıyordu. Uzun bir dönem cinsel yolla bulaşan hastalığa sahip insanlar, yargılanmadan hapse atıldı. Aynı zamanda bu insanlar tehlikeli ve henüz deney aşamasında olan tedavilere zorlandı. Bu kişiler özellikle kadınsa baskılar daha fazla artıyordu. Örneğin 1919 yılında California’da sadece bir günde 30 kadın yakalanmıştı. O kadınlardan biri Margaret Hennessey’di. 25 Şubat günü kız kardeşiyle pazara giderken sokak ortasında yakalandı. Margaret aslında evli bir kadındı. Ancak iki kadının pazara gitmesi, yetkililerin dikkatini çekmişti.
Şehrin “ahlakından” sorumlu polisler “şüpheli” gördükleri her kadını tutuklamaya başladı. Margaret, evli olduğunu ve kardeşini ziyaret etmeye geldiğini söylese de kendini dinletmeyi başaramadı. Ahlak polisleri Margaret ve kardeşini şehrin izolasyon hastanesi olarak bilinen Canary Cottage’a teslim etti. Hastanedeki doktorlar, kadınları muayene etti ve cinsel yolla bulaşan hastalık olup olmadığını araştırmaya başladı. Margaret o günü şöyle anlatıyor: “Hastanede sanki dünyanın en aşağılık insanlarından biriymişim gibi muayene edildim. Hayatımda hiç bu kadar kötü hissetmemiştim.” Margaret yalnız değildi. Yaklaşık yarım asır boyunca Amerikalı kadınların çoğu böyle bir muameleye maruz kaldı. Detaylara birlikte bakalım.
Amerikan planı
Margaret Hennessey’in deneyimlediği bu olay 20. yüzyıl Amerika’sında oldukça sıradan bir durumdu. Kadınlar, muhtemelen hiç duymadıkları bir program kapsamında gözaltına alınıyordu. 1910’lu yıllardan 1970’li yıllara kadar milyonlarca Amerikalı kadın bu baskıyla yaşamak zorunda kaldı. Yüz binlercesi istekleri dışında muayene edildi. Amerika’daki bu program, yetkililerin “şüpheli” kadınları takip ettiği, tutukladığı, test ettiği ve hapse attığı Avrupa’daki benzer programlardan sonra ortaya çıkmıştı.
Kadınların testleri pozitif çıkarsa, Amerikalı yetkililer onları herhangi bir yasal süreç olmaksızın ceza infaz kurumuna götürdü. Kadınların gözaltı süresi birkaç günden birkaç aya kadar değişiyordu. Programa dair birçok kayıt bilerek yok edilmiş olsa da günümüze ulaşan belgelerde kadınların vajinasına cıva enjekte edildiği görülüyor. Bununla birlikte çoğu kadının, arsenik bazlı ilaçlar almaya zorlandığı anlaşılıyor. Eğer kadınlar bu uygulamalara itiraz ederse, dövülüyor, soğuk suyla ıslatılıyor, hücre hapsine atılıyor ve hatta kısırlaştırılıyordu.
Programın en temel amacı askerlerin sağlığını korumaktı
Amerikan planı, I. Dünya Savaşı sırasında başladı. Uygulamaya konan bu programın en temel amacı asker ve denizcilere cinsel yolla geçen hastalıkların bulaşmasını önlemekti. 1917 yılında ordudaki erkeklerin üçte biri bel soğukluğu ya da frengiyle enfekte olmuştu. Bu hastalıklar sadece bir sağlık tehdidi değil aynı zamanda ulusal bir güvenlik sorunu olarak algılandı. Bunun üzerine yetkililer, ülkedeki her askeri eğitim kampının 10 kilometrelik çevresini “ahlaki bölge” ilan etti. Bu bölgelerde seks işçiliği yapmak yasaklanmıştı.
Fakat enfekte olan askerler, memleketlerine geri döndüklerine hastalıklar tekrar çoğalmaya devam ediyordu. Bu nedenle söz konusu yasak tüm ulusu kapsayacak şekilde genişletildi. Erkeklerle birlikte olan kadınların önemli bir kısmı seks işçiliği yapmıyordu. Bunu fark eden yetkililer programı daha da genişlettiler. Böylece 1918 yılından başlayarak ülkedeki her eyalette “şüpheli” kadın avı başladı. O yıl çıkarılan “model yasa”ya göre şüpheli kişiler, uzun bir süre gözaltına alınabilirdi. Kağıt üzerinde yasa cinsiyetten bağımsızdı. Ancak pratikte sadece kadın cinselliği kontrole tabi tutuluyordu.
Amerikan planı nasıl uygulandı?
Yasa neredeyse bütün yüksek mevkilerden tam destek almıştı. New York Belediye Başkanı Fiorello La Guardia, programı öven konuşmalar yapmaya başladı. O zamanki California Valisi Earl Warren, kendi eyaletinde bu programın uygulanmasına bizzat öncülük etti. 1918’de başsavcı, ülkedeki her avukata bu yasanın anayasal olduğunu garanti eden bir mektup gönderdi. Ayrıca her ABD bölge yargıcına bir mektup göndererek, yasanın uygulanmasına engel olmamaları gerektiğini belirtti. II. Dünya Savaşı sırasında, Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği bu plana karşı çıkmak için harekete geçti. Ancak sonuç alınamadı. Valiler ve eyalet meclisleri, federal hükümetin “model yasasına” coşkuyla yanıt verdiler. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar nefret edilen bir salgındı. Bu nedenle seks işçileri dönemin günah keçisi olmuştu.
California kovuşturması
California’nın Sacramento kenti yasaların çok sıkı bir şekilde uygulandığı bölgelerin başında geliyordu. 1919 yılında tutuklanan tek kadın Margaret Hennessey ve kız kardeşi değildi. Sadece o gün 30’a yakın kadın tutuklanmıştı. Ancak bu isimlerden sadece Margaret gazeteye röportaj verdiği için diğer kadınların hikayeleri konusunda bilgi bulunmuyor. Bu kadınların tamamı günlerce gözaltında kaldı. Sonuçlar geldiğinde sadece bir kadının testi pozitif çıkmıştı. Yine de kimseyle konuşmalarına izin verilmedi. Bu tutuklamalar insanlar arasında korku yaratıyordu. Kadınlar uzun bir süre tek başlarına sokağa çıkamaz oldu. Çünkü aniden suçlanabilir ve günlerce hapishanede kalabilirlerdi.
Günümüzde hukukçular ve sağlıkçılar, Amerikan planının son derece cinsiyetçi bir program olduğunu vurguluyor. Uzmanlar bu programın, kadın cinselliğini kontrol etmenin bir yolu olarak kullanıldığını belirtiyor. Çünkü o dönemin uygulamaları, halk sağlığı açısından hiçbir anlam ifade etmiyordu. Muayene edilen ve hapsedilen hemen herkes kadındı. Erkeklere hiçbir şekilde test yapılmıyordu. Arşivlerde, kadınların bir restoranda tek başına oturdukları için gözaltına alınıp sorgulandıklarını belgeleyen kayıtlar bulunuyor. Kısacası kadınların çoğu sebepsiz yere tutuklanıyor ve toplumsal alanda korku oluşturuluyordu.
Yetkililerin cinsel istismarı
Amerikan planı kadın cinselliğini kontrol etmekle kalmıyor kadınlara yönelik cinsel istismarı da kolaylaştırıyordu. Yasa çıktıktan kısa bir süre sonra çoğu polis ve sağlık görevlisi, kadınları cinsel ilişkiye zorlamaya başladı. Eş zamanlı şikayetler incelendiğinde birçok kadının cinsel ilişkiyi reddettikleri için gözaltına alındığını ortaya koyuyor. 1940’lı yıllarda polis memurları, neredeyse gördükleri her kadını tehdit etmeye başladı. Kadınlar ya onlarla cinsel ilişkiye girecekti ya da vajinal muayene olacaklardı. Özellikle siyahi ve göçmen kadınlar üzerindeki baskılar daha da korkunçtu. Polis ve doktorların isteklerini yapmazlarsa vajinalarına cıva enjekte edilmesiyle tehdit ediliyorlardı.
Sivil haklar ve feminist hareketin yükselişiyle birlikte Amerikan planının uygulanmasına son verildi. Günümüzde bu yasa hala eyalet yasalarında yer alıyor. Ufak tefek değişikliğe uğramış olsa da yasa kapsamında yetkililerin “şüpheli” kişileri zorla muayene etme hakları bulunuyor. Geçmişte yaşandığı gibi cinsel istismar olmasa da Amerikalı kadınlar hala bu nedenle gözaltına alınabiliyor.
Bu listemiz de ilginizi çekebilir:
Kükreyen Yirmiler: Amerika’nın En Görkemli Dönemi Hakkında Bilmeniz Gerekenler