Çocukluğumuzdaki çizgi filmlerin hayatlarımızda yarattığı tını onları anımsadığımızda yüzümüzde tatlı bir tebessüm yaratmaya devam ediyor. Hafta sonu sabahlarında uyanıp onları ne kadar keyifle izlediğimiz hepimizin hala hatırında. Bunların yanında yaşımız ilerledikçe bu çizgi filmlerle ve alt metinleriyle alakalı pek çok teori ve fikir duyduk. Bu sevimli karakterlerin süslediği sabahlarımız bir yanadursun; sizler için bu karakterlerin temsil ediyor olabilecekleri fikir ve semboller üzerine ufak bir derleme yaptık.
1. Winnie the Pooh karakterlerinin her biri bir psikolojik rahatsızlığı temsil ediyor
Sevilen çizgi film Winnie the Pooh ile ilgili yorumlardan biri her bir karakterin psikolojik bir rahatsızlığa işaret ediyor olabileceğine yönelik. Bu teoriye göre, Winnie karakteri obsesif kompulsif bozukluk, dikkat eksikliği ve hiperaktivite hastalıklarının birer temsili olarak karşımıza çıkmakta. Panik haliyle ön plana çıkan Piglet ise anksiyete bozukluğunun bir sembolü. Bilgin bir karakter olmasına karşın okuma ve yazmadaki problemleri ile Baykuş disleksi problemini ortaya koyuyor. Titizliği ile anımsayacağımız Tavşan obsesif kompulsif bozukluk, hiç yerinde duramayan Tigger da hiperaktivite problemlerinin birer temsilcisi. Oğlu için durmaksızın endişenen Kanga Sosyal Anksiyete Bozukluğuna bir örnek oluştururken oğlu Roo ise dikkatsizliği ile muhtemel bir otizmin göstergesi. Son olarak da hiçbir zaman olumlu mizaçla göremediğimiz Eeyore bir depresyon timsali oluşturmakta.
2. Heidi’nin çıplak ayak gezmesinin İsviçre tarihindeki köle çocuklara gönderme olduğuna dair bir teori olsa da orijinal eserde Heidi ayakkabılarıyla karşımıza çıkıyor
2015 yılında üç günde iki yüz bin kişi tarafından okunan “Heidi’nin Ayakları Neden Çıplaktı” adlı yazıda İsviçre tarihindeki çocuk sömürülerine dikkat çekilmekteydi. 18. yüzyıl sonrasında başlayan köle çocuk ticaretine işaret ederek bu çocukların nasıl sömürüldüğünden ve onlara nasıl zulmedildiğinden bahsedilen bu yazıda köle çocukların ayakkabı giymediğinden bahsedilmekteydi. Bu yüzden kırlarda çıplak ayak gezen Heidi’nin de bu grubun bir temsilcisi olduğu öne sürülmekteydi.
Fakat Johanna Spyri tarafından kaleme alınan orijinal eseri incelediğimizde henüz ilk sayfalarda Heidi ve Peter’in tanışma anına rastlıyoruz. Bu karşılaşmada köy hayatının içerisinde büyümüş olan Peter çıplak ayakları ve incecik pantolonu ile oradan oraya koşturmaktayken Heidi onun bu haline imrenerek bakar. Bunun üzerine şalını, ayakkabılarını ve kat kat elbiselerini bir yana bırakıp ona uyum sağlar. Artık Heidi de çıplak ayaklarıyla kırlarda koşmaya hazırdır.
3. Edi ile Büdü okul öncesi çocuklara insanların kendilerinden farklı kişilerle de iyi arkadaş olabileceğini öğretmek için kurgulandı
Son zamanlarda Susam Sokağı’nın yazarlarından Mark Saltzman, Edi ile Büdü’nün eşcinsel figürler olma fikri ile alakalı açıklamada bulundu. Eşcinsel Hakları Hareketi için simgesel figürler olarak kabul edilen Edi ile Büdü’nün herhangi cinsel eğilimi olmayan kuklalar olarak tasarlandığını belirtti.
“Her zaman söylediğimiz gibi, Edi ile Büdü en iyi arkadaşlardır. Bu karakterler, okul öncesi çocuklara insanların kendilerinden farklı kişilerle de arkadaş olabileceğini öğretmek için kurgulandılar. Her ne kadar erkek karakterler gibi görünseler ve insani özelliklere sahip olsalar da esasında herhangi cinsel eğilimi olmayan kuklalardır.”
4. Sünger Bob ve Bikini Kasabasının kurgusu nükleer testlerin yapıldığı bir adaya dayanıyor
Denizin altında ananasta yaşayan Sünger Bob ve arkadaşlarının eğlenceli maceraları hüzünlü bir hikâyeden esinlenilmiş. İsmi itibariyle Bikini Kasabasına oldukça benzeyen Bikini Atolü, Pasifik Okyanusu’nda Marshall Adaları’nda yer alan bir Amerikan kolonisiydi. Bu bölge Soğuk Savaş döneminde nükleer silahların test edilmek ve geliştirilmek için seçildiği bölgelerden biri oldu. ABD bu bölgede 1946 ve 1958 yılları arasında 67 nükleer silahın infilakına sebep oldu. 1 Mart 1954’te meydana gelen “Bravo” adlı patlama Hiroşima patlamasının bin katı büyüklüğündeydi. Bu sürecin sonucu olarak ada yerlileri evlerini terk etmek ve sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldılar. Yıllar içinde deneme amaçlı tekrar adaya yerleştirilen yerliler de aşırı radyasyon sebebiyle adadan tekrar ayrılmak zorunda kaldı.
5. Şirinler sosyalist figürler olarak komünist yaşamı anlatıyor
Şirinlerin komünist bir düzeni temsil ettiği de oldukça sık rastlanan teorilerden biri. İngilizce adıyla “smurf” olarak bildiğimiz şirinlerin açılımının socialist men under red father (kırmızı babanın altındaki sosyalist adamlar) olabileceği düşünülüyor. Köyde herhangi bir işle meşgul olan her şirin herkesin ihtiyacını karşılamakta. Aralarında ekonomi ve para söz konusu değil. Tüm şirinler aynı giyinip aynı mantar evlerde yaşamakta ve hep aynı şarkıyı söylemekte. Beyaz sakalıyla Şirin Baba’nın Karl Marx’ı, azılı düşmanları Gargamel’in de siyah cübbesi ile dini temsil ettiği ve bir papazı andırdığı da yaygın fikirlerden.
6. Disney İkinci Dünya Savaşı sırasında pek çok propaganda içerikli bölüm oluşturdu
Ünlü çizgi film şirketi İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler karşıtı propaganda yapmaktan geri durmadı. ABD ve Kanada Hükümetlerince görevlendirilen şirket, propaganda yüzü olarak daha çok Donald’ı tercih etti. 1943’te “En İyi Animasyonlu Kısa Film Konusu” olarak Akademi ödülüne layık görülen “Führer’in Yüzü” Donald Duck’ın Nazi dünyasında başına gelenleri konu ediniyor. Tam tersini algılayanlar olsa da savaş sırasında ABD Hava Kuvvetleri’nin propagandasının yapıldığı bir bölüm çekildi. Amerika’nın Melek, Hitler’in Şeytan olarak gösterildiği sahne çekildi. Benzer şekilde Hitler’in ölüp cehenneme gidildiği bir sahne de tasarlandı.