Vallaury, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine damga vurmuş ve İstanbul’un mimari çehresini adeta baştan yazmış bir Fransız asıllı mimar. Yani, Osmanlı döneminin “mimarlarının starı” desek, abartmış olmayız! Peki Alexandre Vallaury kimdir ve bu kadar etkileyici yapıları nasıl ortaya çıkardı? Onun sırrı, iki kültürü harmanlamasında saklıydı. Batı’nın klasik mimarisi ile Osmanlı’nın zengin ve ince detaylara sahip estetiğini birleştirerek kendine özgü bir tarz yarattı. Vallaury, sadece binalar inşa etmekle kalmadı, adeta İstanbul’un ruhuna bir dokunuş yaptı. O halde vakit kaybetmeden Vallaury’nin hikayesine daha yakından bakalım.
Alexandre Vallaury kimdir?
Alexandre Vallaury, 1850 yılında İstanbul’da doğmuş bir Fransız. Evet, doğru okudunuz, doğma büyüme bir İstanbullu! Vallaury’nin İstanbul’da doğmuş olması onun şehre olan bağını çok derinleştirmiş. Bu koca şehir onun sadece doğduğu yer değil, aynı zamanda ilham aldığı dev bir açık hava müzesi olmuş. Mimarlık eğitimi için Paris’e gitse de o dönemin sanat ve estetik anlayışını alıp doğduğu topraklara geri dönmüş.
İstanbul’a döner dönmez Osmanlı’da adeta bir mimari krallığı kuran Vallaury, modern Avrupa mimarisini geleneksel Osmanlı mimarisiyle buluşturup ortaya hayranlık uyandıran yapılar çıkarmış. Osmanlı’nın ona duyduğu güven ve sevgiden olsa gerek, Vallaury İstanbul’un en prestijli projelerinde yer almış.
Vallaury’nin eserleri Avrupa ve Osmanlı mimarilerinin bir karışımı gibi görünse de her projesinde kendisinden de izler bırakmış
Vallaury’nin eserlerini gördüğünüzde “Vay be!” demekten kendinizi alamazsınız. Bu adamın elinden çıkan her şey, sanki bir peri masalından fırlamış gibi. Ancak Vallaury’yi Vallaury yapan şey sadece Avrupa ve Osmanlı mimarisini harmanlaması değil, yaptığı her işte bir parça kendinden bir şeyler katmasıydı. Bu adam adeta “Ben buradayım!” dercesine, her binaya bir imza bırakmış. Peki hangi eserlerden bahsediyoruz? Vallaury’nin İstanbul’da inşa ettiği binalar o kadar ikonik ki her birinin hikâyesi var. Şimdi biraz bu muhteşem eserlere göz atalım…
İlginizi çekebilir:
Tarih Kokusunu Buram Buram Hissedebileceğiniz İstanbul’daki 12 Tarihi Semt
1. Osmanlı Bankası Binası
Vallaury’nin en bilinen eserlerinden biri olan Osmanlı Bankası, İstanbul’un Galata bölgesinde yer alıyor. 1892’de tamamlanan bu bina, o dönemin Avrupa’dan gelen banka kültürünü Osmanlı’ya tanıtma arzusuyla yapılmış. Banka olmasına rağmen öyle sıradan bir yer değil. Sütunları, kemerleri ve zarif detaylarıyla binaya bakarken sanki bir finans merkezi değil de dev bir saraya bakıyormuşsunuz gibi hissedebilirsiniz. Vallaury, bankanın mimarisinde hem güven veren bir yapı kurmayı hem de estetikten ödün vermemeyi başarmış. Yani paranızı bu bankaya yatırırken “Ne kadar güzel bir binadayım!” demeden geçemezsiniz!
2. İstanbul Arkeoloji Müzesi
İstanbul Arkeoloji Müzesi, Vallaury’nin sanatsever ruhunun zirve yaptığı yer! İstanbul Arkeoloji Müzesi, Vallaury’nin en gözde eserlerinden biri olarak bilinir. Vallaury bu binayı inşa ederken adeta bir zaman yolculuğuna çıkmış gibi çalışmış. 1891 yılında tamamlanan müze, Osmanlı mimarisinin ihtişamını ve Batı’nın klasik sanat anlayışını yansıtan bir eser. Yunan ve Roma mimarisinden esinlenerek yapılan sütunlar ve kabartmalarla dolu bu yapı, şehre kültürel bir hava katıyor. Vallaury’nin bu müzeyi inşa ederken aklında belki de şunu düşündüğünü hayal edebiliriz: “Bir bina sadece içindeki eserlerle değil, kendi başına da bir sanat eseri olmalı.” Ve gerçekten de bu müze, dış görünüşüyle bir sanat harikası!
İlginizi çekebilir:
Tarihin Evleri Arasından Türkiye’deki 10 Arkeoloji Müzesi
3. Pera Palas Oteli
Eğer İstanbul’un en büyüleyici otellerinden birini saymamız gerekse, Pera Palas kesinlikle bu listenin zirvesinde olur. Vallaury’nin 1895’te tamamladığı Pera Palas, Batı’nın görkemli otel anlayışını İstanbul’un kalbine taşımış. Burası öyle sıradan bir otel değil, tarihin tanığı olmuş bir yer. Agatha Christie’den Greta Garbo’ya kadar birçok ünlü isim burada konaklamış. Hatta söylentilere göre Christie, ünlü romanı Doğu Ekspresinde Cinayet’i burada yazmış. Vallaury’nin ellerinden çıkan bu otel, İstanbul’un lüks yaşamının simgesi haline gelmiş. Pera Palas’ın içi de dışı kadar büyüleyici. İçerideki büyük salonlar, ihtişamlı merdivenler ve yüksek tavanlar… Vallaury, burada adeta Avrupa zarafetini Osmanlı’nın gösterişiyle harmanlamış.
İlginizi çekebilir:
14 Maddeyle Tarih Sayfalarından Günümüze Gizemli Bir Mekan: Pera Palas
4. Abdülmecid Köşkü
Osmanlı döneminin en göz alıcı yapılarından biri olan bu köşk, mimar Alexandre Vallaury’nin ustalığını gözler önüne seriyor. Sultan Abdülmecid’in 19. yüzyılda yaptırdığı bu köşk, Neoklasik ve Barok tarzlarının harmanlandığı bir mimari şölendir. Boğaziçi’nin muhteşem manzarasına karşı inşa edilen köşk, iç mekânındaki süslemelerle ve detaylı işçilikle ziyaretçilerini adeta büyülüyor.
5. Büyükada Rum Yetimhanesi
Büyükada’nın en göz alıcı yapılarından biri olan Rum Yetimhanesi, mimar Alexandre Vallaury’nın sihirli dokunuşlarıyla ortaya çıkan bir sanat eseri! 19. yüzyılda inşa edilen bu muhteşem yapı, bir zamanlar pek çok yetime ev sahipliği yapmış. Yüksek tavanları ve geniş teraslarıyla adeta geçmişten fısıldayan bir hikâye gibi. Burası, sadece tarihi bir bina değil; aynı zamanda adanın ruhunu yansıtan, göz alıcı bir kültürel hazine!
Yani bir dahaki sefere İstanbul’da gezerken bir bina sizi durup hayranlıkla bakmaya zorlarsa, bilinki o bina Vallaury’nin elinden çıkmış olabilir. Kim bilir, belki de bir zamanlar o da sizin gibi binaya bakıp “Bu şehri daha da güzelleştirmek için ne yapabilirim?” diye düşünmüştür! Muhteşem Osmanlı yapılarının mimarı Alexandre Vallaury kimdir yazımızın sonuna geldik. Bu içerik de ilginizi çekebilir: