Günümüzde sayısız insan, yaşamının bir evresinde büyük veya küçük akıl hastalıklarına yakalanıyor, bu hastalıklarla mücadele etmeye çalışıyor. Öte yandan akıl hastalıkları, modern zamanların en yaygın sorunlarından olsa da yeni bir şey değil. Günümüzden yüzlerce yıl önce de akıl hastalıkları vardı. Ancak akıl hastalığına ve akıl hastanelerine yaklaşım şimdikinden oldukça farklıydı. Örneğin akıl hastaneleri, “kontrol edilmekte zorlanılan” aile bireylerinin “kapatıldığı” toplumsal yaşamdan koparılmak istenilen insanların adeta alıkonulduğu yerlerdi. Yani günümüzden birkaç yüzyıl önce akıl hastanelerinin koridorlarında tedavi olmayı bekleyen akıl hastalarından çok, toplumun istenmeyen, güçsüz görülen bireyleri dolaşıyordu.
Evet, geçmişin akıl hastalarından pek çoğu, gerçekten bir akıl hastalığına sahip değillerdi. Ailedeki veya toplumsal hayattaki erk sahiplerince istenmeyen bir insan olmak akıl hastanesine gönderilmek için yeterli bir sebepti. Bununla birlikte geçmişteki akıl hastanelerinin sakinleri gerçek anlamda talihsiz insanlardı. Çünkü akıl hastaneleri kötü muamelenin, tecridin, işkencenin ve ölümün son derece sıradan karşılandığı yerlerdi. Neyse ki insanlığın akıl hastalarına ve akıl hastanelerine yaklaşımı önemli oranda değişti. Modern bilim, işkence ve tecrit karşısında büyük oranda galip gelmeyi başardı. Ancak bu zafer için uzun bir süre geçmesi gerekiyordu. İşte akıl hastanelerinin insanlık dışı uygulamalarla dolu tarihi hakkında bilmeniz gerekenler.
Akıl hastaneleri 18. yüzyılın sonuna kadar “istenmeyen” insanların hapsedildiği yerler olarak görülüyordu
Evet, gerçekten akıl hastalıkları ile mücadele eden insanlar akıl hastanelerinde “tedavi görüyordu.” Ancak yaramaz çocuklar, eşleri tarafından evden uzaklaştıran kadınlar veya toplumsal normlara yeteri kadar uymayan kişiler, akıl hastanelerinin değişmez sakinleri arasındaydı.
19. yüzyıldan önce akıl hastanelerinde işkence ve ölüm kol geziyordu
Dönemin hemen tüm akıl hastaneleri, içerideki hastalar için son derece zorlu koşullar barındırıyordu. Kötü muamele, işkence ve ölüm, akıl hastanelerindeki sıradan kavramlardandı. Bununla birlikte insanlık onuru ile bağdaşmayacak korkunç deneylerin ana vatanı da yine bu akıl hastaneleriydi.
Geçmişin bu tüyler ürperten sözde tedavi kurumlarında sayısız insan, çeşitli işkenceler ve ihmaller nedeniyle hayatını kaybetti. Daha şanslı olanlar ise oldukça tehlikeli ilaçları ve uyuşturucuları almaya zorlandı, korkunç acılar çekti. Bazıları, insanlık onuruyla bağdaşmayacak ve kan donduran deneylerin öznesi haline getirildi. Kısacası 19. yüzyılın sonlarından önce akıl hastaneleri, şehirlerin en korkunç yapıları arasında üst sıralarda yer alıyordu.
Akıl hastanelerinin istenmeyen sakinleri çoğunlukla kadınlardan ve çocuklardan oluşuyordu
Çünkü kadınlar ve çocuklar, hem aile içerisinde hem de toplumsal hayatta kolaylıkla “istenmeyen” pozisyonuna itilebiliyorlardı. Bu nedenle akıl hastaneleri de yaramaz çocukların ve eşleri tarafından “gözden çıkarılan” kadınların yegâne istikameti konumundaydı.
Örneğin 18. yüzyılda, bir kadın sırf çocuk sahibi olamadığı için akıl hastanesine kapatılabilirdi. Bununla birlikte bazı önemli meselelerde eşinden farklı düşünen kadınlar da sırf bu nedenle “tedavi altına” alıyordu. Ailesini “utandıran,” kontrol edilemez davranışları olan çocuklar da akıl hastanelerine gönderiliyordu…
Akıl hastalarının da insanca bir muamele görmesi gerektiğini savunan ilk hastane ancak 1700’lerin sonunda, İngiltere’de ortaya çıktı
İngiltere’nin York şehrinde 1796 yılında faaliyete başlayan The Retreat isimli akıl hastanesi, bilimsel metotlarla kurulan ilk hastanelerden biriydi. En azından, daha önceki pek çok kurumun aksine akıl hastalarının da insan olduklarını kabul ediyor, insanca muamele görmeleri gerektiğini açıkça beyan ediyordu.
İşte The Retreat isimli hastane ve ilerleyen dönemde ortaya çıkan az sayıdaki benzer kurum, akıl hastanelerinin korku dolu yerler olmaktan çıkması adına çaba gösteren önemli ve nadir oluşumlardı.
1814 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Philadelphia şehrinde açılan Friends Asylum, akıl hastanelerinin işkence ve ölüm ile anılan yerler olmaktan çıkması adına önemli bir adımdı
Öte yandan Friends Asylum, yöneticilerinin doktor veya hemşire olmadığı ilk akıl hastanelerinden biriydi. Burası “Aklını kullanmaktan mahrum kalmış kişilere yardım için” kurulmuştu. Bununla birlikte o devirdeki pek çok akıl hastanesinden farklı olarak, yalnızca parası olanlar için hizmet vermiyordu.
Hastane, toplumun her kesiminden her insana açıktı. Bu nedenle aile bireylerini gözlerden uzak tutmak isteyen zenginlerin yanı sıra gerçekten hasta olan insanlar da burada tedavi edilebiliyordu.
Friends Asylum, akıl hastanelerinin kurumsallaşmasını sağlayan ilk yerdi
Bu hastane, büyük oranda toplumdan alınan vergilerle finanse ediliyordu. Özellikle 1890’larda Friends Asylum’dan ilham alan bazı ülkeler, hükümet tarafından finanse edilen akıl hastaneleri ve sığınma evleri oluşturmak için harekete geçti.
Bu durum akıl hastanelerinin tüm dünyada daha kurumsal bir yapıya kavuşmasını sağladı. Resmi makamların akıl hastanelerindeki insanlık dışı uygulamalara dur deme şansı, ilk defa bu dönemde ortaya çıktı. Denetim ve kontrol, akıl hastaneleri söz konusu olduğunda ayrılmaz iki kavram haline geldi.
Hükümetlerin akıl hastanelerine müdahil olması kurumsal yapıyı güçlendirdi. Böylece akıl hastanelerindeki tedaviler ve uygulamalar standart hale geldi
Yani 19. yüzyılın sonlarına doğru akıl hastaneleri daha önce hiç olmadığı kadar insancıl yerlere dönüştü.
1845 yılında İngiltere’de çıkarılan Lunacy Act (Delilik Yasası), akıl hastanelerinin düzenli olarak denetlenmesini sağladı
Lord Shaftesbury’nin çabaları ile çıkarılan yasa, akıl hastanelerinin düzenli olarak denetlenmesini sağladı. İngiltere’deki bu uygulama Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa gibi ülkeler tarafından da dikkatle takip edildi.
Böylece akıl hastaneleri, giderek standart tedavilerin yaygınlaştığı, insanlık dışı uygulamaların yavaş yavaş terk edildiği, resmi makamlar tarafından denetlenen ve kontrol edilen yerler haline geldi. Ancak modern bilimin ve modern düşüncenin akıl hastanelerinde tamamen egemen olması için biraz daha zaman geçmesi gerekiyordu.
Akıl hastanelerindeki kötü muamele ve insanlık dışı uygulamalar ne yazık ki 19. yüzyılda da devam etti
Örneğin pek çok akıl hastanesi, maddi gelir elde edebilmek için, tedavi gören akıl hastalarının sergilendiği etkinlikler düzenliyordu. Hastane tarafından satılan biletlerden alanlar, sanki bir hayvanat bahçesini ziyaret eder gibi akıl hastanesine geliyor, hastaları yakından inceleme imkânı buluyordu!
Bununla birlikte akıl hastanelerinde çalışan insanların yeteri kadar donanımlı ve eğitimli olmaması da geçmişteki sorunların yeniden ortaya çıkmasına neden oluyordu. Yani şiddet, kötü muamele ve ölüm neredeyse 20. yüzyılın sonlarına kadar akıl hastanelerinin gündelik kavramları olmaya devam etti. 1950’li yıllarda pek çok insan çeşitli akıl hastanelerinde korkunç işkenceler ve ihmal nedeniyle hayatın kaybetti. Akıl hastanelerinin tam anlamıyla modern ve güvenli yerler haline gelmesi ancak 2000’li yıllara gelindiğinde mümkün oldu…
İlginizi çekebilir:
Tarihi İşkence ve Ölümlerle Dolu Olan Bir Saray: İngiltere’nin En Korkunç Akıl Hastanesi Bedlam
Kaynak: 1