Hareketli, konuşkan ve enerjik. “Gezi bize bambaşka bir dünya gösterdi.” diyen Beyoğlu’nun en güzel abisi! Onu belki de gözlüksüz ve bıyıksız hayal edemeyiz. Polisiye romandan konuşuyorsanız kulaklarını mutlaka çınlatırsınız. Evet, bahsettiğimiz kişi tam tamına 26 eseriyle şimdiden iyi bir külliyata sahip olan Ahmet Ümit’in ta kendisi! 1960 Gaziantep doğumlu yazar, 1985 -1986 yıllarında Moskova’da siyaset eğitimi görerek belki de bugünkü düşüncelerinin tohumlarını attı. Edebiyat dünyasının pencereleri ona ilk kez 1989’da yayımladığı şiirleriyle açıldı. Çizgi romandan polisiye romana, öyküden masala kadar çok farklı türlerde denemekten çekinmeyen, cesur ve atak yazar Ahmet Ümit’in eserleri en keyifli derleme konularından biri! İşte kitapları hakkında onlarca bilgi:
1. Kırlangıç Çığlığı
Evvela demeliyiz ki Ahmet Ümit romanlarında başkişi olarak genellikle Komiser Nevzat’ı ve yardımcıları Ali ile Zeynep’i kullanır. Yazarın 27 Şubat 2018 tarihli bu son romanında da aynı başkarakterler çevreyi kuşatmış durumda. Bu defa Komiser Nevzat ve yardımcıları İstanbul sokaklarını bir seri katili yakalamak için arşınlarlar. Peşine düşülen seri katilse yalnızca çocuk istismar edenleri öldürür ve cesetlerini park, oyun alanı gibi çocukların sıkça bulunduğu dış mekânlara bırakır. Yazar, Komiser Nevzat ve ekibinin bu maratonu sırasında pek çok farklı ülke gerçekliğini de roman kurgusundan çıkmayarak karşımıza çıkarır: Mültecilerin yaşadıkları, organ mafyası, cinsel istismar…
2. Elveda Güzel Vatanım
“Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı?” Elveda Güzel Vatanım’da yazar bunun gibi daha pek çok sert soru soruyor. Belgeler ışığında yazılmış bu roman tarihsel ve polisiye dokularla işlenmiş. Eski İttihat ve Terakkici Şehsuvar Sami ve ölümsüz aşkı Ester’in hikâyesi üzerinden 1906 – 1926 döneminin İttihat ve Terakkisi anlatılıyor. Roman, ayrıldığı ama unutamadığı eski sevgilisi Ester’e Şehsuvar Sami tarafından yazılan 45 mektuptan oluşuyor. İttihat Terakki’nin kuruluşu ve İstanbul’un işgali bu mektuplar aracılığıyla Şehsuvar Sami’nin anıları olarak karşımıza çıkıyor. Ona göre “Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar.”
3. Patasana
Gaziantep yakınlarında Fırat Nehri kıyısında arkeologler tarafında yürütülen bir kazıda Hititler dönemine ait kalıntılar bulunur. Üç bin yıl önce saray yazmanı Patasana tarafından yazılmış bu tabletlerin bulunmasıyla birlikte bölgede art arda cinayetler işlenmeye başlanır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan bu topraklarda keşfedilen kalıntıların ortaya çıkaracağı gizemli geçmişe dair bilinmeyenler cinayetler yüzünden tehlike altına girer. İki farklı zamanda iki farklı koldan ilerleyen roman ortaya çıkardığı binlerce yıllık Anadolu resmiyle günümüz Türkiyesi’ni oluşturan şartları daha iyi anlamamıza imkân tanıyor.
4. Masal Masal İçinde
Küçük büyük her yaştan okuyucuya hitap edebilen bir eser yazmak kolay iş değil. Hem küçüklerin ilgisini çekecek hem de büyüklere sesleneceksin. Ahmet Ümit bu kitabıyla bunu başarıyor. Kitap birbiriyle bağlantılı 6 farklı öyküden meydana geliyor: Masal Masal İçinde, Şapkacı’nın Anlattıkları, Müezzin’in Anlattıkları, Demirci’nin Anlattıkları, Kuyumcu’nun Anlattıkları, Köradam’ın Anlattıkları.
Halkına her fırsatta yardım eden ama övünmekten çok hoşlanan bir padişah, insanın hangi konumda olursa olsun değişmeyen yönlerini ele almak için iyi bir karakter seçimi gibi görünüyor.
5. Aşkımız Eski Bir Roman
Üç farklı konuyu ele alan Aşkımız Eski Bir Roman, Başkomiser Nevzat’ın karmaşık cinayetleri çözmesini anlatıyor. Anna Karenina, Madame Bovary gibi edebiyatın muhteşem kadınlarına ulaşmaya çalışan bir adam yaşamına yitirişine, kimsenin önemsemediği overlokçu bir kızın cinayetine ve St. Petersburg’dan İstanbul’a gelen Rus bir bilim adamının gizemli kayboluşuna odaklanan eser, Başkomiser Nevzat’ın cinayetleri çözerken sadece aklından veya deneyimlerinden değil, yaralı yüreğinden güç almasıyla harmanlanıyor. Ahmet Ümit’in sevilen karakteri Başkomiser Nevzat, Aşkımız Eski Bir Roman’da bir kez daha okurlarla buluşuyor.
6. Beyoğlu’nun En Güzel Abisi
Ahmet Ümit’in en sevilen, en bilinen polisiye romanlarından olduğunu söylersek yanlış olmaz. İlk kez yayımlandığında yıl 2013 olsa da yazar daha önce bu romanı kısa bir öykü olarak tasarlamış. Ancak Selim İleri’nin önerisi ve bir gün Tarlabaşı’ndan geçerken gördüklerinden etkilenerek romana dönüştürmüş. Başrol yine Komiser Nevzat’a verilmiş. Beyoğlu’nun En Güzel Abisi, 2014’ün yılbaşı geçesi işlenen bir cinayetle perdelerini açıyor. Tarlabaşı’nın arka sokaklarında yakışıklı bir ceset ve bizimkiler işbaşında! Fitil bununla ateşlense de bu cinayet üzerinden esas meseleye geliyoruz: Büyük bir şehrin merkezinde neden böylesine bir suç örgüsü var?
7. Sultanı Öldürmek
Tarih, aşk ve cinayet. On yıllarca aynı kadını beklemiş bir adam: Müştak Serhazin. Yazarın bu polisiye romanında başkarakterin başından geçen dört günlük macera anlatılıyor. Terk edildikten 21 yıl sonra geri gelen sevgilisinin davetini kabul eden, hem nefret ettiği hem de hâlâ âşık olduğu kadının evine giden tarihçi Müştak Serhazin, unutamadığı bu kadını sapında Fatih Sultan Mehmet’in tuğrası olan bir hançerle ölü bulur. Unutkanlık hastalığına kapılmış olan Serhazin bunu kendisinin yapıp yapmadığını
sorgulasa da hatırlayamaz. Romanda cinayet soruşturması ekseninde giderken zamanda yolculuk yaparak Fatih Sultan Mehmet’in yaşadığı döneme, Osmanlı’da yaşanan entrika ve gel gitlere seyahat ediyoruz.
8. Kayıp Tanrılar Ülkesi
Ahmet Ümit’in arkeoloji ve mitolojiyle harmanlanan bu romanı Kayıp Tanrılar Ülkesi’nde Berlin Emniyet Müdürlüğü’nün cevval başkomiseri Yıldız Karasu ve yardımcısı Tobias Becker, göçmenlerin, işgal evlerinin ve sokak sanatçılarının renklendirdiği Berlin sokaklarından Bergama’ya uzanan bir macerada, hayatı ve insanları yok etmeye muktedir sırların peşinde bir seri cinayetler dizisini çözmeye çalışıyor. Kayıp Tanrılar Ülkesi, Zeus Altarı ve Pergamon Tapınağı’nın gölgesinde mitlere günümüzde yeniden hayat verirken, suçun çağlar ve kültürler boyu değişmeyen doğasını bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor.
9. Bab-ı Esrar
Mistik dünyanın kişi ve ögelerini barındıran, sırrın başka sırrı doğurduğu bir kitap Bab-ı Esrar. O ki bugünün maddi evreni ve yedi yüz yıl önce hakikati arayanı harmanlanarak veriliyor kitapta. Londra’da bir sigorta acentesinde çalışan Karen Kimya, bir otelde çıkan yangını araştırmak üzere Konya’ya gönderilir. Karen’in Konya ile olan bağıysa; annesini ve kendisini terk eden babasının bir Mevlevi olmasıdır. Roman, yüzyıllarca geriye gidip Mevlana ile Şems-i Tebrizi’ye uzanıyor. Tabii bu iki üstadın gölgesinde kalanlara da…
10. Kar Kokusu
Çok farklı türlere elini uzatıp oradan istediğini alan bir yazar Ahmet Ümit. Kar Kokusu da, yakın tarihimize dönük ve otobiyografik ögeler barındıran oldukça başarılı bir eser. İlk kez 1998’de yayımlandığında henüz belki de birçoğumuz çocuktu. Kitap 1980 darbesinden sonra farklı ülkelerden gelen öğrencilerle eğitim gören, komünist, TKP’li Mehmet’in öldürülmesiyle gözünü açıyor. Bu hadisenin üzerinden örgüt içi hesaplaşmalar, ajanlar, Moskovalı Türklerin hayatı gibi farklı konulara geçilerek roman ağı genişliyor. Tarihi unsurlarla bezediği her kitabına 1-2 yıl hazırlanan Ahmet Ümit, bu eserinde de belgeler ışığında ilerliyor.
11. Aşk Köpekliktir
Aşk Köpekliktir Ahmet Ümit’in oyunlaştırdığı, tiyatro sahnesinde yeniden doğan tek kitabıdır. Yazar bu eserini daha yazarken tiyatroya dönüştürmeyi amaçladığını belirtiyor. Aradığı seri katile âşık olan bir polisin öyküsünü konu ediniyor kitap. Çok alımlı, çok güzel bir kadın olan seri katilimizin peşinden İstanbul’a kadar gelen Alman bir polis eserin önemli karakterleri. Bir cinayetin çözülmesi olayından hareketle aşkın sorgulandığı ve “Neden âşık oluruz? sorusunu öne çıkaran bu kitap da yazarın önemli polisiye eserlerinin başında geliyor.
12. Kavim
Ahmet Ümit’ten bir Başkomiser Nevzat romanı daha. Hristiyan mistisizminden beslenen ritüellerle işlenmiş seri cinayetlerle okura heyecanlı ve sırlarla dolu bir okuma deneyimi sunan Kavim, titiz bir araştırmanın ardından ustalıkla yazılmış bir romandır. Ahmet Ümit bu romanında bugünün Türkiye’sini daha iyi anlamak için hem Anadolu’nun geçmişine hem de yakın tarihimize bakmaya çağırıyor okurunu. Bu toprakların kültür mozayiğini Süryaniler, Nusayriler, Rumlar, Türkler, Kürtler üzerinden yeniden hatırlatıyor, devletin derinliklerinde kurulmuş hatalı mekanizmalar yüzünden ödenen bedelleri bir kere daha tartışmaya açıyor.
13. Sis ve Gece
1996’da yayımlanan ve Yunanistan’da da basılan Sis ve Gece yabancı dile çevrilen ilk polisiye roman olarak ayrı bir uluslararası üne sahip. Ortada yasak bir aşk var: MİT ajanı Sedat ve kaybolan yareni Mine’ye olan tutkusu. Sedat, Mine’yi bulmaya çalışıyor. Mine’nin sonraki sevgilisi Fahri ise eski bir yasadışı örgüt üyesi. Eser tüm bunların ötesinde örgüt baskınları, infazlar, gizli kalan ölümlerle şekilleniyor. İstanbul’u çok katmanlı anlatmayı seven yazar bu kitabında da farklı, rengârenk bir kent
çıkarıyor karşımıza.
14. Şeytan Ayrıntıda Gizlidir
Bugün fotoğraflarda ancak dikkatli bakınca görünen detaylar için kullandığımız lafı, Ahmet Ümit yıllar önce kitap adı yapmış. O halde eserin, bizi her gün yaşanan ama fark etmediğimiz ayrıntılarla saklı beklediğini düşünebilir miyiz? Elbette… Eserin başkahramanı olarak karşımıza tekrar Başkomiser Nevzat ve ekibi çıkıyor. Ne mi var? Parça parça olmak üzere toplamda 18 cinayet. Sürükleyiciliği sayesinde kendinizi bir anda Nevzat Başkomiser’in bir ekip üyesi olarak bulabilirsiniz bizden söylemesi. Mekân yine İstanbul, kurguysa bu kentin suç odaklı yaşamı.
15. Kukla
Ahmet Ümit bu eserinde de bireysel hayat hikâyelerinden yola çıkarak tarihsel, daha geniş bir manzara çıkarıyor karşımıza. Anlaşılan o ki yazarımız kişilerden hareketle çağlara, dönemlere, tarihe sıçramayı oldukça seviyor. Kitap, Doğan ve Adnan isimlerinde iki üvey kardeşin hayatlarını ele alırken bizi Türkiye’nin yakın tarihine götürüyor. Adnan geçmişte başarılı bir gazetecilik yapmış eski solculardan biridir fakat zamanla kendisini alkole kaptırır. Yıllar sonra rastladığı üvey kardeşi Doğan ise gençliğinde solcu bir öğrenciyi boğarak öldürmüştür. Bakalım eski gazeteci ve şimdi bir alkolik olan Adnan, eski bir katil olan üvey kardeşi Doğan’la ne yapacak?
16. Beyoğlu Rapsodisi
Orta yaşı geride bırakmış, tüm yaşamlarını Beyoğlu’nda geçirmiş farklı yaşam tarzlarına sahip üç farklı arkadaşın öyküsü Beyoğlu Rapsodisi. Selim’in ağzından dinlediğimiz hikayede Selim, Kenan ve Nihat adındaki üç kişiden oluşan bir arkadaş grubunun ölümsüzlük merakıyla başlayan ölümler hikayesini anlatıyor. Romanın adeta ana kahramanı olan, insanın bencilliğini, acımasızlığını, öfkesini ve çaresizliğini en iyi anlatan mekân Beyoğlu, soluk soluğa gerilimi ve gizemli cinayetlere ev sahipliği yapmasıyla ön plana çıkıyor.
17. Agatha’nın Anahtarı
Gelelim polisiye sevenlerin kitaplıklarında mutlaka bulunması gereken bir kitaba! Polisiye romanın dünyaca ünlü ismi olan Agatha Christie Ahmet Ümit’in bu eserine konuk oluyor. İçinde birbirinden farklı polisiye vaka ve öykülere yer verilen kitabın en popüler olanı ise kitaba da adını veren Agatha’nın Anahtarı hikâyesi. Bir zamanlar Türkiye’ye gelmiş olan Agatha Christie’nin burada edindiği bilgilere yalnızca İhsan adında bir karakter sahiptir. Bunu da çok zengin, köşk sahibi ve 1920’den bu yana ne yaptıysa her şeyi yazan dayısı Kâmuran’ın günlüklerinden ediniyor. Kâmuran dayının Pera Palas’ta Agatha Christie’yi görmesi, İstanbul tutkusu, serüvenler…
18. İnsan Ruhunun Haritası
Ahmet Ümit bir söyleşisinde; polisiye yazmayı sevdiğini ama romanlarımda esas olarak “Katil kim?” sorusunu sormadığını, oradan yola çıkarak “Neden öldürüyoruz? Bu duyguyla nasıl baş edebiliriz?” gibi sorulara yanıt aradığını ve insan tabiatını ortaya çıkarmaya çalıştığını söylüyor. Yazar bu amacını bu kitabında daha da belirginleştiriyor. Kutsal metinler, Mevlana, Marks, Dostoyevski’nin metinlerinden hareketle insanı anlamaya ve anlatmaya çabalıyor. Suç, sanat ve insan bu kitaptaki sohbetin üçlüsünü oluşturuyor. Analizlere gerek keyifli bir sohbet tadında gerekse bir tez metni ağırlığında okuyabilirsiniz.
19. Sokağın Zulası
Şiirle bitirelim dedik, çünkü şiirsiz olmaz! Yazar şiir yazmaya Moskova’da başladığını söylüyor ve neden olarak da Moskova’da çoğu zaman kapalı ve karamsar olan havayı işaret ediyor. Sokağın Zulası, farklı türlerde kalem oynatmayı seven yazarın 1989’dan 2011’e değin yazdığı şiirlerden meydana geliyor. Şayet bir bütün, onu meydana getiren parçalardan büyükse Sokağın Zulası da onu oluşturan şiirlerden daha büyüktür.
“…
Tüm dünyayı değiştirebilirdim,
Oysa aynalarda eskiyor yüzüm.
Ne yana baksam karşımda bir anı,
Meğer İstanbul ne çok benziyormuş sana.”