Picasso’nun neredeyse herkesin bildiği tablosundaki kadın Dora Maar. Dora Maar sadece Picasso’nun tablosundaki bir kadından çok daha fazlası. O aynı zamanda dünyanın en önemli sürrealist fotoğrafçılarından bir tanesi. Çalışmalarından Photomontage 29, rue d’Astorg (ağır, bozuk ve rahatsız edici bir figürün yıkılmış bir galeri önünde oturduğu kare ) ve Portrait d’Ubu (Alfred Jarry’nin Ubu Roi oyunundaki bebek armadillo’su baş karakterinin ilginç bir şekilde resmedilmesi) sürrealizm akımının öncüleri haline geldi. Yine de günümüzde Dora Maar genellikle Picasso’nun “Ağlayan Kadın” tablosundaki kadın olarak biliniyor. Onun gözyaşları bir çok kanvasa konu olmuş. Dora Maar’ın hikayesini ve Picasso’yu nasıl etkilediğini öğrenmek için okumaya devam edin.
Dora Maar, “Benim portrelerimin hepsi tamamen yalan. Onlar Picasso’nun. Hiç biri Dora Maar değil.” diyor Amerikalı yazar James Lord’a.
Yaşamı ve çalışmaları hakkında çok az yazılı kanıt bırakan ve bilinçli olarak esrarengiz kalmaya çalışan Dora Maar, kendi portlerelerinden ve o portrelerin yarattığı imgelere genellikle içerliyordu. Buna rağmen Maar hayatı boyunca üretmeye devam etti ve arkasında ancak ölümünden sonra keşfedilen inanılmaz çalışmalar bıraktı.
Dora Maar’ın ilk retroperspektif sergisi Paris’teki Pompidou Centre’da açıldı ve oradan London’s Tate Modern ve J Paul Getty Museum’a kadar dolaştı
Serginin kuratörlerinin bu sergideki en büyük gayelerinden bir tanesi Dora Maar’ın itibarını tazelemek ve çoğu kimsenin fiilen haberdar olmadığı kanvas üzerindeki çalışmalarını ortaya çıkarmaktı.
Arjantin’den Paris’e
Doğum adı Henriette Théodora Markovitch olan ve Paris’te doğan sanatçı, çocukluğunu babasının mimarlık işi dolayısıyla taşındıkları Arjantin’de geçirdi. Paris’e sanat okumak için döndüğünde, ileride André Breton’ın karısı olacak olan Jacqueline Lamba ve Henri Cartier-Bresson gibi isimlerle arkadaşlık geliştirdi. Bu üç arkadaş kübist ressam André Lhote’nin altında eğitim gördüler. Ancak zamanla Maar, Lhote’nin metotlarının ona uymadığını farketti.
Ona birçok insan, başta Cartier-Bresson olmak üzere, fotoğrafçılığa yönelmesini söylüyordu
Doğuştan yetenekli ve aynı zamanda inanılmaz bir disipline sahip olan Maar, medya manipülasyonunun teknik inceliklerini öğrenmeye başladı. 1930’larda çıkış yapan bu self-portede, Maar’ın yüzünü durgun ve bir vantilatör ile kesilmiş olarak görüyoruz. 1930 yılında ismini Dora Maar olarak kısalttı ve fotoğrafçılık kariyerine başladı “Reklam ve moda fotoğrafçılığında gerçekten yeni bir şeyin parçasıydı.” diyor Pompidou kuratörü Damarice Amao.
Sol ideoloji
Türlerin henüz kesin olarak tanımlanmadığı bir dönemde fotoğrafçılığa başlaması, Maar’a beyninin istediği gibi isyan etmesine ve farklılaşmasına izin veriyordu. Le Figaro için yaptığı çalışma da bunun örneklerinden bir tanesi. Daha sonraları aynalarla çalışmaya başlayan Maar, kopan cansız mankenlerin ellerinin tuttuğu aynalara bazı görüntüleri yerleştirerek proto-Sürrealist fotomontajlar denedi. Paris, Barselona ve Londra’da sokak fotoğrafçılığı yoluyla sol kanat ideolojisini ifade ediyordu. 1933’teki isimsiz bir çalışmada, bir çocuk, yüzü bütün gençlik coşkusundan sıyrılmış bir şekilde, 1929’daki mali krizi takiben Avrupa’ya yayılan yoksulluk üzerine güçlü bir yansıması ve imgesi olarak kabul edilen demir bir duvara dayanıyor.
J Paul Getty Müzesi’nde küratör olan Amanda Maddox, “Hem sokak fotoğrafçılığı hem de reklam çalışmaları, ona deneysel çalışabileceği, oynayacağı ve Sürrealizm hakkında düşünmeye başlayacağı yerler sağladı” diyor. “Bu tür çalışmaların birbiriyle nasıl ilişkili olduğunu düşünüyordu ve bence onu diğer birçok fotoğrafçıdan ayırdı.” diye de ekliyor
Maar, Sürrealistler’e solcu politikaları ve sanatsal ideolojileri nedeniyle çekildi. Pigalle’deki Café de la Place Blanche’daki siyasi toplantılara katıldı ve Breton’un faşizmin yükselişini protesto etmek için oluşturduğu Contre-attaque (Counter Attack) gibi manifestolara imza attı.
Paul Éluard, Picasso ve Maar’ı tanıştıran isimdi
Jean Renoir’ın Le Crime de Monsieur Lange adlı filminde fotoğrafçı olarak çalışan Maar’ı Ocak 1936’da bir basın gösterisinde Picasso’ya tanıtan Paul Éluard oldu. Kısa süre sonra sevgili oldular. O sırada Picasso hem kişisel hem de profesyonel olarak zor bir durumdaydı. Olga Khokhlova ile olan evliliği, sevgilisi Marie-Thérèse Walter’ın hamileliğinin ardından bitmişti ve sanatsal bir ilhamdan mahrumdu. Amao, “Picasso için Maar ile tanışmak yeni bir başlangıç gibiydi.” diyor. Gerçekten de Maar olmasaydı, Picasso 20. yüzyılın en önemli eseri sayılan esere imza atmayacaktı.
Izdırabı yansıtma
1936’da İspanya’da iç savaşın patlak vermesinin ardından, hem Maar hem de Éluard, daha önce apolitik olan sanatçıyı faşizm karşıtı bir duruş sergilemeye ikna etti. Alman ve İtalyan güçleri, Franco’nun ertesi yıl talebi üzerine isyancı bir İspanyol kasabasına savaş açtığında, Maar’la yaptığı yoğun tartışmalar yalnızca Guernica’nın yaratılışını değil aynı zamanda siyah-beyaz fotoğrafa benzeyen formatını da gündeme getirdi. Guernica’nın hikayesi ve yaratılışında Maar’ın katkısı artistik partnerliklerinin bir kanıtı niteliğindeydi. Fotoğrafta Dora Maar’ın elinden bir Picasso portresi görüyorsunuz.
Maar acılarını yansıtmaya başladı
Maar, babasının Arjantin’e dönmesi, annesinin 1942’de beklenmedik ölümü ve Jacqueline Lamba gibi yakın arkadaşlarının sürgünüyle mücadele etmek zorunda kaldı. Bu acısını resimlerinde ve fotoğraflarında Seine bankalarının melankolik tasvirleri ve işgal altındaki ülkenin ve yaşamın üzücü tasvirleriyle hayata geçirdi.
Maar yavaş yavaş dünyadan çekildi, dine ve tasavvufa sığındı, ama yaratmayı asla bırakmadı
1960’larda vitray pencerelerden yaptığı eskizler soyut resme dönüştü ve 1980’lerde fotogram (kamera olmadan yapılan fotografik görüntüler) oluşturmak için karanlık odaya bile döndü.