Bu listeyi Fil’m Hafızası ekibinden Fırat Terzioğlu hazırlamıştır, haberiniz olsun.
Her şeyin bulunmadığı ama her kelimenin, her bakışın,
her hareketin altında bir şeylerin yattığı bir yer.
– Robert Bresson (1)
Afrika sineması genelde “3. dünya” kisvesi altında öteki taraflara itilen, belirli kalıplara sığdırılmaya çalışılıp etrafında çerçeveler oluşuturulan bir sinema. Kimi kısmı Arap kültürü etkisi altında, kimi bölümü ise coğrafi yapı olarak Sahra Altı’nda kalarak farklı bir folklorik özellikte. Ancak ortak bir nokta var ki aklımızdan çıkmaması gereken, her bir filmi keşfedilmeye fazlasıyla değer.
Sömürgeleşme ve Avrupa ülkelerinin etkileri / baskıları gibi unsurlardan kendi sinemalarını arayışları, önemli film okulları kurmaları ve her yıl yoğun ilgiyle karşılaşan festivallerini oluşturmaları gibi türlü süreçlerden geçen bu sinemaya mutlaka kulak kabartmamız gerek. Sessiz sinema döneminden ilk uzun metraj ve büyük ödüllerine geçişe kadar ehemmiyetli bir sinemanın derinlerine doğru yolcuğa gelin birlikte çıkalım.
Film Hafızası ekibi olarak sizlere Afrika sineması hakkında bir liste hazırladık…
Not: Sıralama kronolojiktir.
Bab el hadid (1958)
Mısır, Cairo Station / Yön: Youssef Chahine
Mısırlı yönetmen Yusuf Şahin’in (Youssef Chahine) filmografisinde ayrı bir yerde duran Bab el hadid, benimsediği üslup ve hikaye anlatım özellikleri bakımından yönetmenin ilk dönem çalışmaları arasında ayrıcalıklı bir yerde duruyor. Genel olarak Yusuf Şahin filmlerinde gördüğümüz yoksulluk ve mülksüzlük betimlemesini bu filmde de, İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin dokusunda izleme şansı buluyoruz. Ayrıca oyuncu kadrosunda Şahin’in de olduğunu belirtelim…
Doa al karawan (1959)
Mısır, The Nightingale’s Prayer / Yön: Henry Barakat
Arap kültürünün Afrika sineması üzerinde can bulduğu önemli sinemacılardan biri de hiç kuşkusuz Henry Barakat. Mısır sinemasının ulusallaşma sürecinde kritik ve kendine has filmler çeken Barakat, ismini ve filmlerini anmadan geçemeyeceğimiz yönetmenlerden.
La noire de… (1966)
Senegal, Black Girl / Yön: Ousmane Sembene
“Bir beni asla göremeyecek. Bir daha beni asla azarlayamayacak. Bir daha asla, Diouana.”
Bir sinema kahramanı, Ousmane Sembene… Sinemanın neredeyse daha oluşmadığı bir yerde çok cesur atılımlarla ufuk açan, sinemaya ışık olan bir isim. Paulin Soumanou Vieyra’nın ilk dökümanter girişimleriyle bu yolu açtıktan sonra Sahra Altı Afrika’ya ilk uzun metraj filmi La noire de… ile kazandıran Sembene, sadece bir ilk olma unsuruyla değil; yalınlığı ve dış ses ağırlığıyla kurduğu güçlü dramatik yapısıyla sinema tarihine çok önemli bir armağan bırakıyor. “Modern toplumlar hakkında güncel filmler yapmak istiyorum.” diyen Sembene, kurduğu duru atmosferle sadece bu filmi değil tüm filmografisine mutlaka göz atmanız gereken çok önemli bir isim.
Touki Bouki (1973)
Senegal, Yön: Djibril Diop Mambéty
Ousmane Sembene ile birlikte listede birden fazla filmi olan diğer yönetmen de Senegalli Djibril Diop Mambéty… Yakın dönemde bir restorasyon sürecinden de geçen Touki Bouki, yönetmenin uluslararası alanda öne çıkmasını sağlayan bir film olma konumunda. Artık sinemada iyice hareketlenmeye başlayan “Kara Kıta”nın mühim sinemacılarından Mambéty, Afrika’nın sinemadaki modernizm temsilcileri arasında başı çekerken, tüketimciliğe karşı olan öfkesini de anlatım stili ve üslubuyla fazlasıyla hissettiriyor.
Sarraounia (1986)
Moritanya, Yön: Med Hondo
Afrika sineması çerçevesinde sayabileceğimiz tutkulu yönetmenlerden biri de Moritanyalı Med Hondo. 1986 yılında yönettiği Sarraounia ise epik ve görkemli duruşuyla fazlasıyla dikkat çekiyor. Bir direnişi sinemaseverleri mest edecek imgelerle beyazperdeye aktarmasının yanında, dönemin yapısına da her bakımdan dokunuşlar yapmadan geçmiyor. Yenilikçi tavrıyla sinemaseverler için çok önemli bir keşif niteliğinde…
Yeelen (1987)
Mali, Brightness / Yön: Souleymane Cissé
Ousmane Sembene, Yusuf Şahin, Djibril Diop Mambety gibi isimlerle birlikte Afrika Sinemasının önemli temsilcileri arasında yer alan Souleymane Cissé, 1987 yılında yönettiği Yeelen ile kolay kolay unutamayacağınız bir sinema deneyiminin kapılarını açıyor. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan, Jüri Özel Ödülü ve Ekümenik Jüri Ödülü’nü kucaklayan Yeelen, fantastik ve bilim-kurgu sınırları içerisinde de gezinen bir yapım olmasının yanında, hayata dair oldukça arınmış bir anlatımı da sinemaseverlere sunuyor.
Yaaba (1989)
Burkina Faso, Yön: Idrissa Ouedraogo
Sinema açısında Afrika’nın belki de en özel ülkesi: Burkina Faso. Ouagadougou’da düzenlenen festivalleri, sinemaya adanmış abideleriyle birlikte nasıl hislerle sinemaya bağlandıklarını açıkça görüyoruz. Bu sıcak ülkeden gelen zatî bir film de var elbette. O da yeteneği ve yaratıcılığıyla kendini göstermiş olan Idrissa Ouedraogo’nun Yaaba adlı filmi! Cannes başta olmak üzere birçok festivalde dikkatleri üzerine çeken bu yapım, 1989 yılında Cannes’dan da FIPRESCI ve Ekümenik Jüri Ödülü’nü kucaklayarak dönüş yapıyor.
Samt el qusur (1994)
Tunus, The Silences of the Palace / Moufida Tlatli
Nacer Khemir ve Férid Boughedir gibi yönetmenlerin filmlerininin kurgusunda imzası bulunan Tunuslu yönetmen Moufida Tlatli’nin 1994 yapımı Samt el qusur filmi de bizlere bu yolculukta eşlik eden yapımlar arasında. 14. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nden de Altın Lale ile dönen ve bizim de yakından tanıyabileceğimiz bu film, kadının toplumdaki yerini yer yer sert bir üslupla sinemaseverlere sunuyor. Yönetmenin ilk filmi olmasına karşın Cannes, Chicago gibi önemli festivallerde yarışma/gösterim şansı bulduğunu da not düşelim.
La Petite Vendeuse de Soleil (1999)
Senegal, The Little Girl Who Sold the Sun / Djibril Diop Mambéty
La petite vendeuse de soleil, Mambéty’nin yönettiği son film. Aynı zamanda Touki Bouki ile birlikte listede yer bulan bir diğer filmi… Mambéty’nin özel bir konumda yer aldığını belirtmiştik ancak yönettiği son film öyle naif ki, tekrar tekrar izlense asla doyamayacağınız türden. Hissedeceğiniz masalsı atmosferi ve dokunaklı yapısının dışında hafızalara kazınan da bir karakter hediye ediyor bizlere Mambéty. Yaklaşık 45 dakikalık süresiyle bitmesini istemeyeceğiniz filmde, oluşan atmosferin can bulup hususi olarak sizinle yan yana duracağını söylesek abartmış olmayız.
Heremakono (2002)
Moritanya, Waiting for Happiness / Abderrahmane Sissako
“Bir gerçek olsa da adaletsiz bir durumu daha çok metaforik bir dille anlatmayı, ona dikkat çekmeyi seviyorum. Bunu yaptığınızda, işlediğinizde bir memnuniyet duyabiliyorsunuz.” *
Sahra Altı Afrika’dan çıkan bir diğer önemli isim ise Abderrahmane Sissako. Kendisinin de sözlerinde yer verdiği gibi patetik dokuyu içimize yavaşça işleyen ya da ören, bazen de bize onu “bekleten”… Heremakono bir bekleyiş veyahut arayış ruhunu son derece melankolik bir atmosferde yaşatmayı başarıyor. 67. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan ve izleyenlerden büyük övgü toplayan yeni filmi “Timbutku”yu da merakla bekletiyor haliyle.
* Röportajın tamamını okumak için; http://alihasar.blogspot.com.tr/2014/01/abderrahmane-sissako-roportaj.html
Moolaadé (2004)
Senegal, Yön: Ousmane Sembene
La noire de.. , Borom sarret, Xala ve niceleri. Armağan ettiği seçkin filmlerle Afrika’nın sinemada öncü isimlerinden Sembene’nin veda filmi; Moolaade. Tabii bu bir ayrılık mı? Kesinlikle değil. Her zaman yaşayacak, sinemada farklı bir kıtadan yükselen bu ses, yeni kimlik ve tüm bunların teknik başta olmak üzere pek çok açıdan gelişiminde ufuk açmasıyla zihinlerimize takılıyor Sembene. Afrika sineması denince özellikle üzerinde durmamız gereken bir yönetmen olduğu için iki filmden fazlasını bile koymayı düşünmedik değil. Bir başına kendi filmografisi için ayrı ayrı dosyalar hazırlanası bir sanatçı. Yazdığı romanlardan sonra sinemayla yoluna devam edişi, kendini ve toplumunun gerçeklerini ifade etme isteğindeki inatçı tavrı belki de onu büyük yapan. Vincent Magombe’un da dediği gibi, “Bu sanatın teknik, sanatsal, siyasal ve anlatısal gelişiminde can alıcı bir rolde.”
Sembene’nin sinemasına, dünyasına ve karakterlerine uğramadan geçmeyin. Moolaade bir “son film” ama başlangıçların da simgesi olabilir.
Bab’Aziz (2005)
Tunus, Nacer Khemir
Yolculuklar da kendi içerisinde başka yol ayrımlarına, yeni yolculuklara yol açabilir mi? Eğer bahsettiğimiz film Bab’Aziz’se evet, bu mümkün. Felsefenin en önemli yapı taşlarından ve meselelerinden de olan “yolda olmak” burada karşımıza çıkıyor. Ama sadece basit bir tanımdan öte çıkılan yoldaki ruhani, dupduru hislerle de birlikte sürüklüyor. Tunuslu yönetmen Nacer Khemir’in yönetmenlik koltuğunda yer aldığı Bab’Aziz, öyle bir etki yaratıyor ki, bittiğinde de o yolculuğa aslında devam ediyor, hatta yeniden başlıyorsunuz.
Mother of George (2013)
Nijerya, Andrew Dosunmu
Afrika sinemasını kendi içerisinde kategorize ederken Sahra Altı Afrika’nın da bir bölünme yaşadığını söyleyebiliriz. Özellikle kendi kimliklerini bulma aşamalarında sömürgeleşmenin ciddi etkilerinden geçmeleriyle çeşitli dillerin baskın çıkmalarına uğramışlardır. Bunlardan en öne çıkanı Fransızca ve İngilizce’dir diyebiliriz. Nijerya ise işte bu ayrımda İngilizce tarafında kalıyor. Fransızca konuşan komşularının yanı sıra biraz daha geride kaldıklarını söylesek de yine de kendilerine has bir sinemanın adımlarını uzun zamandır attıklarını da es geçemeyiz. Nijeryalı fotoğrafçı ve yönetmen Andrew Dosunmu da bu sinemanın son dönemdeki isimlerinden biri. Yönettiği ikinci -şimdilik son- filmi Mother of George ile Sundance’de dikkatleri üzerine çeken Dosunmu, bu kültüre müzikleriyle, insani ilişkileriyle bizleri yaklaştırıyor. Evliliğini kurtarmaya çalışan bir kadının aldığı riskleri çok güçlü sinematografisiyle anlatıyor.
Yararlandığımız kaynaklar:
Atilla Dorsay, 100 Yılın 100 Yönetmeni, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2003
Geoffrey Nowell-Smith, Dünya Sinema Tarihi, İstanbul, Kabalcı, 2008
(1) Robert Bresson, Sinematograf Üzerine Notlar, İstanbul, Küre Yayınları, 2012