Listelist Antik Gizem Avcısı Ökkeş Cicoz sizin için yine tarihin karanlık sayfalarına ışık tutmak üzere yollara düştü. Yazı dizisinin büyük tartışmalar uyandıran ilk iki bölümünden sonra nice gönüllerde ayrı bir yer edinen Ökkeş abiniz, sizlerden aldığı destek ve karısından gizli biriktirdiği paralarla bir kez daha dünya çapında bir araştırmanın sonuçlarını sizlere getirdi. Emniyet kemerlerinizi bağladıysanız başlıyoruz ve bir kez daha Heredot dahil tüm tarihçilere, “Yeter söz bizim” diyoruz.
Ökkeş Cicoz’un önceki araştırmaları:
– Ateistlerin Eli Değmişken Açıklaması Gereken 14 Antik Gizem
– Ateistler Bunu da Açıklayın Dedirtecek 17 Antik Gizem
Ölümle dans
LMFAO’nun Party Rock parçasının klibini hatırlayanlar vardır. Yer Strazburg, Temmuz 1518 yılında Frau Troffea adında bir kadın geçirdiği bilinmeyen bir rahatsızlık sonucu garip bir şekilde dans etmeye başlamış. Ateşler içerisinde dans eden kadına yaklaşan 400 kişi de aynı şekilde “Dans Vebası” olarak adlandırılan bu illete tutulunca Strazburg valisi olaya el atmış. Vebaya yakalananların birçoğu bitkinlik, kalp krizi ya da felç sebebiyle birkaç gün içerisinde hakkın rahmetine kavuşunca da Strazburg’ta uzun bir süre sokağa çıkmak ve dans etmek yasaklanmış. Tarihte tanı koyulamamış hastalıklardan biri olarak kaydı bulunan Dans Vebası’na bir daha rastlanmamış. Modern tıp duayenleri vakanın bulaşıcı bir sinir sistemi bozukluğu olduğunu söylese de, söz konusu dönemde Strazburg’da uyarılara karşın dans yasağını delen birçok kişi sorgusuz sualsiz kolluk kuvvetleri tarafından karantina ihlali sebebiyle itlaf edilmiştir.
Elemterefiş kem gözlere şiş
Bu gizemli kitap Orta Avrupa’da 15. ya da 16. yüzyılda yazılmış. Bir sahafın şans eseri bulduğu bu resimli ve özenle hazırlanmış el yazması kitapta kullanılan dil ve yazarı ise tam bir muamma. Dünyada rüştünü ispatlamış tüm kod çözücülerin adeta tabusu olmuş bu kitapta ne yazdığı hala çözülememiştir. Psikologların incelemesi, hiçbir insanın olmayan bir dilde bu kadar tutarlı ve uzun bir eser kaleme alamayacağı yönünde. Yani deli saçması bir durum değil. Voynich Elyazması olarak bilinen bu eser hakkında ispatlanmamış genel kanı, bitkibilim ve insan anatomisi hakkında ‘dünya dışı’ bir dilde kaleme alınmış olmasıdır. Şimdi dünya dışı dedin mi işin içine ruhlar alemi girer diyeceğiz gel gelelim ruhlar alemi de bu dünyanın bir parçası. Büyü neyim de işin içindeyse onlar da dünya işi şeyler. Bu tanımlama doğrudan doğruya bizi uzaylılara götürür ki uzaylı dilinde yazılan bu kitabın Türkçe mealini hazırlaması için Elmalı Hamdi’yi bekleyecek değiliz. Türk Dil Kurumu’nu burada göreve çağırmaktayız.
İlk madenci abiden yadigar
Tahta sap ve demir tokmaktan oluşan bu çekiç, 1936’da Teksas’ta 400-500 milyon yıllık olduğu tahmin edilen bir kayanın içine gömülü olarak bulundu. Karbon testleri de çekicin bilinen insanlık tarihinden eski dönemlere ait bir kalıntı olduğunu ortaya koydu. Açıkçası bu çekicin yanında bir de çekicin sahibini bulsalarmış o da ayrı bir bomba olurmuş ancak tabi arkeolog abilerimizin de bu konuda iyi niyetlerine sığınıyoruz.
Uzaylı yatırı
Mısır’dayız. Senusret II Hanedanı Doceaba kalıntılarının yakınındaki küçük bir piramit keşfedildi. Piramit’in içini araştıran arkeologlar nice hamile kadınlara düşük yaptıracak 150 ve 160 santimetre arasında gizemli bir yaratığın mumyasını ele geçirdi.
2000 küsur yıllık olduğu tahmin edilen mumyaya sarılı canlının içinde bulunduğu lahitin tabletlerinde adının Osirunet olduğu ve yıldızlardan geldiği yazılıdır. Mumya’nın yanında birçok tanımlanmamış obje de yer almaktadır. Mısır Eski Eserler Dairesi ilk etapta söz konusu mumyanın doğum sırasında ölen bir Firavun çocuğu olduğunu öngörmüş ancak sonrasında yapılan karşılaştırmalarda bu iddia düşmüştür. Şu an konu Mısır Eski Eserler Dairesi tarafından çok gizli olarak araştırılmaya devam etmektedir.
Yürüdüm yürüdüm dinazorla yürüdüm
Kamboçya’daki Angkor Wat dünyanın en büyük antik dini tapınağı. Tapınağın altında megalitik kalıntıları içinde yapılan araştırmalarda dinozor tasvirleri bulundu. Tapınağın eski rahiplerinin bu tasvirleri nasıl yapabildikleri bir muamma konusuyken, tapınağın bulunduğu bölgede yapılan kazılarda Jurassic döneminden kaldığı öngörülen dinozor izleriyle aynı dönemden günümüze ulaşmış, insan ayağı izleri de keşfedilmiştir. Şimdi ya bu ayak insan ayağı değil, öyleyse kimin neyin ayağı bana bunu açıklasınlar, ya da ne bileyim biz bir çay içelim.
Aborjin falı
Aborjinler Avustralya’nın yerli halkları, yabani hırpani bir kabiledir. Bumerang kullanırlar ne bileyim kalın bir boru neyim üflerler, ot içerler gariptirler. Duvarlara da resim çizmeye bayılırlar. Bir gün gelir bu duvar yazılarını bir gök bilimci inceler ve dağınık şekillerin arasında dikkat çekici bir şekilde çizilmiş geometrik daireleri figürlerlerden ayrıştırır. Bu ayrıştırma sonucunda söz konusu dairelerin bugün teleskopla ancak tespit edilebilen güneş sistemlerinin modelleri olduğu anlaşılır. Ardından gelen bir dumur, bir suskunluk ve şaşkınlık…
Pumapunku’da alafranga zamanı
Cennet vatan Bolivya’da büyük bir ön-İnka tapınak kompleksi ya da anıt grubu olan Pumapunt şehri, garipliklerle dolu. Tiwanaku uygarlığı tarafından inşa edilmiş olan şehirde zamanında 400.000 kişi yaşamış. Ardında hiçbir iz bırakmadan da ortadan kaybolmuş bu insanlar. Inca inanışında Pumapunku şehrini tanrı kurmuştur ve ilk insanlar bu şehirde yaşamıştır. Şehri oluşturmak için kullanılan taşlar granit olup ancak lazer kullanılarak oyulabilinecek kadar incelikte eserler barındırmaktadır. Bu eserlerin bazıları 800 ton ağırlığındadır! Oha! Bir başka oha sebebi daha geliyor; Tiwanaku medeniyetinin yazılı bir dili olmadığı şu ana kadarki tarihi bulgularla tespit edilmiştir. Yazı olmadan matematik hesabı da mümkün olmadığı için, üstün bir mühendislik gerektiren bu şehrin yapılması için söz konusu medeniyet hiçbir şekilde yeterli değildir. Bölgede yapılan kazılarda alet edevat olarak bulunan araç gereçlerle değil şehir inşa etmek çayda çıra oynamak bile mümkün değilmiş. Resimde de muntazam yapılmış bir Tiwanaku eseri bulunmakta. Ökkeş abiniz bu nadide eseri alaturka tuvalet sanma gafletinden çok şükür ki son anda kurtulmuştur.
Bir piramit de Japonlardan geliyor skor 2-2 oluyor!
Japonya’dayız Yonaguni Adası Okinawa yakınlarında 1995 yılında su altı kaşif Kihachirou Aratake okyanus tabanında çok büyük, garip bir yapı buldu. Öncelikle kendisine bir alkış rica ediyoruz. Yaklaşık 60 metre derinliğindeki kütlenin insan yapımı olduğu ortaya çıktı. Piramit şeklinde yükselecek kaya bloklarından oluşan yapının 8000 yıl önce bir deprem sonucu sular altında kaldığı öngörülmektedir. Bu da yetmezmiş gibi 8000 yıllık bu yapının Japon mimarisiyle alakası yoktur. Güney Amerika mimarisinin bilindik örneklerine birebir uymaktadır. Japonlar modern teknolojiye geçtikleri döneme kadar bu şekilde büyük kayalardan oluşan, Japon estetiğinden uzak bloklar halinde bir yapıya tarihlerinin hiçbir döneminde imza atmamışlardır. Bu yapıyı yapanlar kimdir ve sular altında kalan bu şehirden neden Asya ve Japon tarihinin hiçbir kısmında değinilmemiştir? Kafamda deli sorular.
Oh Jesus!
Masolino Da Panicale (1383-1440) tarafından “Kar Mucizesi” adı verilerek resmedilen eser bugün hala Santa Maria Maggiore kilisesinde, Floransa İtalya’da sergilenmekte. İsa ve Meryem tasvirinin altında gökyüzünün UFO’lar ile kaplandığı bir günü tarif etmektedir. Söz konusu gün ile ilgili kayıtlar Vatikan güncelerinde saklı tutulmaktadır. Olayla ilgili pek çok söylenti dönemin Vatikan yönetimi tarafından baskılarla kaynaklardan silinmiştir. Eserin sahibi Panicale, uzun bir süre yardımcılığını yaptığı Kardinal Branda Castiglione’den hikayeyi dinlemiş ve olayı bu şekilde tasvir etmiştir. Söz konusu olayı kar ve bulut olarak şifreleyen Panicale bu şekilde Vatikan’ın sansüründen kurtulmayı başarmıştır. Yine de Ökkeş abiniz sizin için Vatikan’a bir gezi düzenleyerek işin aslını bir şekilde öğrenecektir.
Hindistan semalarında gariban UFO’lar
Hindistan, yukarıdaki görsel Prajnaparamita adındaki Budizm Sutra’sından geliyor. Metinler tanrı ile aşk yaşamak, tanrı ile iletişim kurmakla ilgili. Çizilen görsellere dikkatli bakmaya gerek yok.
Adamlar kabak gibi UFO çizmişler. M.Ö. 1. yüzyıla dayanan bu eserlerde. Mevzular derin, mevzular kafa karıştırıcı.
Ufo gören masum köylü
Fransa’dayız Voltaire’in (1684-1778), 1752’de yazdığı “Micromégas” adlı felsefi bir romanda günümüzdeki UFO tasvirleriyle birebir uyan çizimler yapmış ve romanın gerçek deneyimlerden esinlenilerek kurgulandığını anlatmış. O zamanlar Disneyland neyim de yoktu UFO’lar ne halt yemeye Fransa’ya gitmiş ki? Osmanlı Devleti o zamanlar daha civcivli daha bir değişikti neyse…Yolunu şaşırmış bir uzaylı gardaşımızdır diyor ve eğlenceye devam ediyoruz.
Ekvator’da yeni moda astronot giysisi
Ekvator’dayız ve arkeolojik kazılarda bulunan biblolar çok net bir şekilde astronot tasvirleri sergilemekte. Astronot değilse bomba imha uzmanıdır demiştik önceki yazılarımızda, belki o da değildir Bülent Ersoy’dur kim bilir…
Oh lala dö la UFO!
Ökkeş abiniz Şanzelize pazarından karısına aldığı fistanı otel odasında unutunca Fransa’ya geri döndü. Döndüğünde bir gizem daha onu bekliyordu. Bu görsel bir 12. yüzyıl el yazması olan ‘Annales Laurissenses’te (tarihi ve din olaylar hakkında bir kitap) kaleme alınan Sigiburg kuşatması sırasında iki Fransız şövalyesinin 776 yılında gördükleri uçan cisimleri tasvir etmekte. Kitaptaki bilgiye göre zalım Saksonlar Fransızları Siriburg’da kıskıvrak kuşatırlar. Aniden gökte iki büyük dönen kalkanlar görülür! Adam ne yapsın ancak kalkan olarak tarif edebilmiş. Kalkanlar ateş saçmaktadırlar ve Saksonlar “Selaaaaaamı kavlen bu ney mubarek!” diyerek savaşı bırakıp evlerine kaçarlar. Fransızlar zafer kutlaması yapmaya fırsat bulamadan savaş meydanından korkuyla çekilirler. İki ordu da bu olaydan o kadar çok korkarlar ki Saksonlar der: “Biz Sigiburg’dan vazgeçtik alın sizin olsun.” Fransızlar der “Biz istemiyoruz alın sizin olsun”. Sigiburg kalesi boşaltılır. Olay unutulana kadar Sigiburg başıboş sahipsiz bir yer olarak kalır. Söz konusu olayın yarattığı etkiler üzerine Fransız hükümeti bir ekip kurar ve eserin düzmece olduğunu dayatmaya çalışır ve söz konusu tasvirlerin UFO değil şövalyelere yol gösteren Bethlem Yıldızı olduğu iddia edilir. Peki halk bunu yer mi yemez tabi…
Belçika’nın ufoları çarşı pazar aman aman
16. Yüzyılda Brugge şehrini tasvir eden ve ‘Yaz Zaferi’ denilen bir eserle karşı karşıyayız. Şimdilerde Bayerisches Ulusal Müzesi’nde bulunmaktadır. Açıkça gökyüzünde birkaç disk şeklindeki nesneler çizildiğini görmek mümkün. Belçika ulusal eserler komitesi yaptığı çalışmada bu disklerin Belçika’nın adalarını temsil ettiğini öngörerek “Hade len oradan” dedirtmiştir.
Star Wars: First Episode
Almanya’dayız yukarıdaki çizim 14 Nisan 1561 tarihinde Nuremberg’te meydana gelen gerçek bir olayın dönemin yazılı kayıtlarına geçmiş bir belgesidir. Hans Glasser tarafından çizilmiştir. Gökyüzünde bir anda beliren küreler, haçlar ve tüpler bir saat boyunca ışıklar ve alevler saçarak mücadele ederler. Birçoğu toprağa düşerler ve bölge tarihinin en büyük yangını çıkar. Bölge halkı yangından atmosfere salınan gazlar sebebiyle söndürme girişiminde bulunamazlar. Birçok kişi zehirlenerek can verir. Yangın gökyüzünde siyah bir mızrak ucuna benzeyen devasa bir cisim belirene kadar sürer. İnsanlar korkularından evlerine kapanır. Nuremberg muhtarı korkusundan intihar eder. Nuremberg papazı olayı bildirmek üzere Vatikan’a doğru yola çıkar ancak kaybolur. Nuremberg’in dünyayla ilişiği bir süreliğine kesilir. Olaylar sakinleyince halk evlerinden dışarı çıkar. Yangın sönmüş hava temizlenmiş ve ortada herhangi bir gökcismi vs. kalmamıştır. Söz konusu olaya dair tek görsel olan bu eser bugün Wickiana Koleksiyonu içerisinde Zürih Merkez Kütüphanesi’nde sergilenmektedir.
İsviçreli bilimadamlarının çıkış noktası
Samuel Coccius tarafından çizilen eserde 1566 yılında gerçekleşen olayda, İsviçre’nin Basel şehri üzerinde sergilenen bir ufo resmi geçidi resmedilmektedir. Basel’de gerçekleşen bu olayda sayılamayacak kadar fazla siyah küre gökyüzünde belirir halk paniğe kapılır hatta kıyametin geldiği düşünülerek Vatikan’a haberciler gönderilir. Mesajı alan dönemin Papa’sı “Yedi kere yedi elde var Ayten” demekle yetinir. Bu eser de yine Wickiana Koleksiyonu’na dahil olarak Zürih Merkez Kütüphanesi’nde sergilenmektedir.
Bu ney layn?
Ökkeş abinizin parası Londra’da bitiyor ve turun son halkasında karşımızda resmi kayıtlara geçirilmiş bir garip nesne söz konusu. Aralık 1742’de vuku bulan bir olay açıklanmaya çalışılıyor. 1976 ‘da İngiltere resmi kayıtlarına bir rapor olarak geçirilen bilgide gökyüzünde çok net bir şekilde görülen bir nesnenin tanıklar tarafından nasıl tasvir edildiği anlatılmakta.
Yazımızın sonunda hala Londra’da sınırdışı edilmeyi bekleyen Ökkeş abinizden size bir mesaj var: “Tarih bunu da yazar”