Neden 13? Çünkü Indiewire sinema bölümünde 13 yazar var. Üstelik 2018 boyunca izlediğimiz onca iyi filmi 10’a indirgemek mümkün değil. 2018 sinema açısından son derece bereketli bir yıl oldu. Sinemaseverler Mission: Impossible — Fallout gibi kaliteli gişe filmleri izleme fırsatı da buldu, Cold War ve Roma gibi sanat sinemasının nefis örneklerini de hayranlıkla izledi. Elbette bir seçim yapmak gerekiyordu; Indiewire yazarları da oturup bolca kafa patlattılar ve ortaya 13 filmden oluşan, 2018’in kaçırılmaması gereken yapımlarına vurgu yapan bu liste çıktı.
13. Mission: Impossible – Fallout/ IMDB Puanı: 7.9
Mission Impossible, her zaman ilgi uyandıran, yaz aylarına heyecan katan, dizi temelli olduğu için de televizyonvari bir seri olmuştur. Yönetmen Christopher McQuarrie, Fallout’la ikinci kez bir Mission Impossible filmine imza atmış oldu, 2015 yapımı bir önceki filmi de McQuarrie yönetmişti. Üstelik McQuarrie, sadece kahramanımızın ölümle burun buruna geldiği sahneleri art arda dizmedi; aksiyonu dramatik gerilimle harmanlayarak doğal, gerçekçi ve akıcı hale getirdi. Hiçbir planı harcamadı ve aksiyonun tavan yaptığı her bir an, karakter çatışmalarının bir ifadesi oldu.
12. If Beale Street Could Talk / IMDB Puanı: 7.2
James Baldwin’in 1974 tarihli aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan If Beale Street Could Talk’un kalbinde, bir adaletsizlik ve trajedi öyküsü yatıyor. Moonlight’la En İyi Film Oscar’ını kucaklayan Barry Jenkins imzasını taşıyan film, işlemediği bir suçtan hüküm giyen Fonny ve onu bekleyen hayatının aşkı Tish’in hikâyesini merkeze alıyor. Jenkins umut dolu bir filme imza atmış ama insanın yüzüne tokat gibi çarpan acı gerçekleri de geçiştirmemiş. Hele ki Brian Tyree Henry’nin bir monoloğu var ki, yılın en iyisi olabilir.
11. The Tale / IMDB Puanı: 7.3
Jennifer Fox imzasını taşıyan The Tale, bugüne kadar cinsel travma üzerine yapılmış hiç kuşkusuz en cesur film. Hayatta kalabilmek için kendimize anlattığımız hikâyeleri sorgulayan The Tale’de Laura Dern’ün canlandırdığı Jennifer karakterini izlemek başlı başına bir olay. The Tale, her açıdan bakıldığında yılın en güçlü filmlerinden biri. Başroldeki Laura Dern’e, Elizabeth Debicki ve Ellen Burstyn eşlik ediyor. Üstelik Dern, akıllara zarar performansıyla Altın Küre’nin en güçlü adaylarından.
10. First Man / IMDB Puanı: 7.6
Whiplash ile hayatımıza giren, La La Land ile gönlümüze taht kuran Damien Chazelle öyle bir yönetmen ki, NASA’nın aya gidiş görevini anlatan bir filmi, astronot Neil Armstrong’un kederli iç dünyasının hikâyesine dönüştürebiliyor. First Man’i diğer tüm uzay filmlerinden ayıran da bu özelliği zaten. Bununla birlikte görüntü yönetmeni Linus Sandgren da Armstrong’un iç dünyasını, NASA’nın kamerasıyla anlatıyor adeta… Tüm bunlar Ryan Gosling’in etkileyici oyunculuğu, Tom Cross’un kurguda yarattığı harikalar, Nathan Crowley’nin değerli prodüksiyon tasarımı ve Justin Hurwitz’in eşsiz müzikleriyle birleşince ortaya yılın en iyi filmlerinden biri çıkıyor.
9. You Were Never Really Here / IMDB Puanı: 6.8
We Need to Talk About Kevin ile dikkatleri üzerine çeken Lynne Ramsay altı yıl sonra yeniden takipçilerini oturduğu yeri mıhlamayı başardı. Ramsay’in olağanüstü iş çıkardığı You Were Never Really Here, şiddete hiç de yabancı olmayan ve kendini seks ticareti için kaçırılan genç bir kızı bulmaya adayan Joe’nun hikâyesine odaklanıyor. Joe rolündeki Joaquin Phoenix, bugüne dek hiç bu kadar iyi olmamıştı… Film, 89 dakika boyunca neredeyse hiç vahşet görüntüsü göstermeden, son yılların en vahşi yapımlarından biri olmayı başarıyor ve Ramsey izleyicisini filmin sonunda ağzı açık bırakmayı başarıyor.
8. Annihilation / IMDB Puanı: 6.9
Annihilation’i özetleyen o tek cümle bile sinemaseverlerin dikkatini çekmeye yetecek cinsten: “Bir biyolog, doğanın alışık olduğumuz kanunlarının geçmediği ve hükümet tarafından karantinaya alınmış gizemli bir bölgeye, gizli ve tehlikeli bir göreve gider.” İlk yönetmenlik denemesi olan Ex-Machina ile sinemaseverlerin hayranlığını kazanan Alex Garland, dört yıllık sessizliğini Netflix filmi Annihilation ile bozdu. Jeff VanderMeer imzalı üçlemenin ilk bölümünden sinemaya uyarlanan Annihilation Natalie Portman, Tessa Thompson, Jennifer Jason Leigh ve Oscar Isaac’li yıldızlı kadrosuyla da öne çıkıyor ve hak ettiği ilgiyi görmese bile şimdiden klasik olmaya aday!
7. Burning / IMDB Puanı: 7.7
Yolları kesişen üç kişinin, başlarına gelen gizemli bir olaydan nasıl etkilendiğini merkeze alan Burning için sadece bir gerilim filmi demek, hem etkisiz kalır hem de filmle ilgili yanlış bir intiba uyandırabilir. Haruki Murakami’nin kısa öyküsünden uyarlanan Burning, yönetmen Chang-dong Lee’nin sekiz yıl aradan sonra çektiği ilk film. İki buçuk saat uzunluğundaki pek az film, izleyicisine “Ne olur bitmesin, daha da sürsün” dedirtme becerisine sahiptir. Burning tam da bunu yapmayı başarıyor işte ve izleyenlerin Yoo Ah-in, Jun Jong-seo ve Steven Yeun’un dünyasında daha fazla zaman geçirmek istemelerini sağlıyor. Dünyaları çok eğlenceli olduğundan değil, onları daha çok anlayabilmek için… Sekiz yıl bir yönetmenden yeni film beklemek için çok uzun bir zaman ancak Burning buna kesinlikle değiyor.
6. Madeline’s Madeline / IMDB Puanı: 6.6
Amerikan sineması açısından bakıldığında 21’inci yüzyılın en canlı ve cesur filmlerinden biri sayılabilecek Madeline’s Madeline, izleyicisini mest ederken kafalarını da karıştıran bir deneyim sunuyor. Josephine Decker imzasını taşıyan film, bekâr bir anne olan Regina, zaptedilmesi güç ergen kızı Madeline ve anne-kızın arasını açan adı konmamış bir psikolojik rahatsızlık üzerine kurulu… On parmağında on marifet Miranda July ve genç yetenek Helena Howard’ın harikalar yarattığı Madeline’s Madeline, şaşırtıcı derecede iyi!
5. Shoplifters / IMDB Puanı: 8.1
Hirokazu Koreeda, Shoplifters ile Cannes’da Altın Palmiye’yi kazandı. Filmi izler izlemez neden bu ödüle layık görüldüğünü anlıyorsunuz. Hırsızlık yaparak geçinen bir ailenin hikâyesini izlediğimiz Shoplifters, bir aileyi ne oluşturur ve ne ayakta tutar sorularının cevabını muazzam biçimde veriyor. Hirokazu Koreeda, ailenin günlük yaşamının içine ustalıkla çekiyor izleyicisini… Shoplifters, içinizi ısıtırken bir yandan da kalbinizi kıracak, izler izlemez bir kez daha ne zaman seyredeceğinizi düşüneceğiniz modern bir başyapıt.
4. Cold War / IMDB Puanı: 7.8
İnsanların aklında, 1950’ler ve 60’lar Avrupa sanat sinemasının, sıkıcı ve iç karartıcı siyah beyaz savaş zamanı dramasıyla ilişkilendirilmiş olması şeklinde bir algı var. Polonyalı yazar ve sinemacı Auteur Pawel Pawlikowski sayesinde ise, Önce Ida şimdi de Cold War’la bu algı ortadan kalkıyor; kalkmakla da kalmayıp sanatın en güzel haline dönüşüyor. Birbirine tamamen zıt karakterlere sahip Zula ve Wiktor’un tutkulu ve imkânsız aşkını konu alan film, izleyicisine rüzgâr gibi geçen ve heyecan uyandıran 85 dakika vadediyor.
3. The Favourite / IMDB Puanı: 8.2
18. yüzyılın başlarında İngiliz kraliyet ailesinin acımasız dünyasını cesurca yansıtan The Favourite, aşk ve güç uğruna sonuna kadar rekabet eden üç baskın karakterli kadının hem karanlık hem de gülünç öyküsünü anlatıyor. Yönetmen Yorgos Lanthimos, filmdeki karakterlerin içselliği ve çatışmaları için gerçek olaylarla beslenmiş son derece canlı bir evren yaratmayı başarmış. Kraliçe Anne’in ihtiras, entrika, ihanet ve kıskançlıklarla dolu hikâyesini merkeze alan The Favourite, Lanthimos’un ustalığını konuşturduğu; Olivia Colman, Emma Stone ve Rachel Weisz’ın enfes performanslarıyla bezeli benzersiz bir trajikomedi.
2. First Reformed / IMDB Puanı: 8.2
Yönetmen Paul Schrader’ın devleştiği First Reformed, izleyicisinde 70’ler sinemasına bir geri dönüş hissi yaratıyor. Oğlunun ölümüyle dağılmış durumda olan bir papazın, kendi acılarıyla başa çıkmaya çalışırken bir yandan da kilisesinin karıştığı şüpheli işleri araştırması ve inancını sorgulaması üzerine kurulu olan First Reformed, Bergman’ın 1962 tarihli klasiği Winter Light ile benzerlikler taşıyor. Ethan Hawke’un Papaz Toller rolünde harikalar yarattığı bol ödüllü filmde ona Amanda Seyfried ve Victoria Hill eşlik ediyor.
1. Roma / IMDB Puanı: 8.3
Deri değiştiren bir yılan gibi, her filminde farklılaşmayı hayranlık uyandırarak başaran Alfonso Cuarón, kendisine ve görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki’ye Oscar kazandıran Gravity’den sonra bu kez de Roma ile efsane bir iş ortaya çıkarmış. Cuarón, siyah beyaz çektiği Roma’da kendi geçmişine dönüyor ve Meksiko’nun orta sınıf ailelerinin yaşadığı bir Roma mahallesindeki bir eve götürüyor izleyicisini. Muazzam ses tasarımının müzik yerine geçerek devleştiği film, hem sinemaseverleri hem de eleştirmenleri mest edip bir yandan da kazandığı adaylıklarla, Netflix’in En İyi Film dalında ilk Oscar adayı olacağının sinyallerini çoktan verdi. Her bir sahnenin çok özel detaylarla bezeli olduğu Roma, insanı hayran bırakan tüm incelikleriyle 2018’in en iyi filmi olmakla kalmıyor, tüm zamanların en unutulmazları arasında kendine yer edinmeyi başarıyor.