Medyanın cinsiyetçi dilini tanıyoruz; bu dili her gün bıkmadan usanmadan yeniden üretişini görüyoruz. Kadını “namus” ve “ahlak” gibi son derece kişisel ve muğlak terimler çerçevesinde ele alan, onu cinsellik, iktidar, aşk, aldatma/aldatılma, intikam, kıskançlık gibi konuların merkezine yerleştiren, “annelik” ve “ev kadınlığı” gibi rollerin bir kadının birincil vasıfları olduğu kabulüne hizmet edecek şekilde hareket eden bir medyamız var. Tüm bu nitelikler, maalesef Türkiye toplumunun çoğunluğunun kadına bakışı ile örtüşüyor. Bu nedenle, cinsiyetçi dille sunulan haberler daha çok reyting alıyor. Bu servis biçiminin karar vericileri, medyanın dönüştürücü etkisini kullanarak, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına ön ayak olmak yerine, yalnızca reytinge ve dolayısıyla mevcut erkek egemen yapının sürekliliğine katkıda bulunmayı tercih ediyor.
Kadın, sırtına yüklenen “ev kadını”, “vefakar anne”, “özverili eş”, “cinsel obje”, “seksi güzel”, “güçsüz/itaatkar”, “kötü kalpli”, “hırslı”, “cüretkar” gibi sıfat ve rollerin altında sistematik biçimde eziliyor. Konu yukarıdaki örneklerden biri olmasa dahi, eğer bir kadınla ilgiliyse muhakkak magazinleştiriliyor. Yalnızca “kadın”lı başlıkları “erkek” ile değiştirdiğimizde dahi bu sorunlu bakış açısını ve yansımalarını görebiliriz. Basındaki bu can sıkıcı dil, reklam filmleri, yarışma programları, reality show’lar ve dizilerde de kullanılıyor.
Bu dilin başlıca sebepleri, ataerkil toplum, toplumsal cinsiyet konusundaki bilgisizlik ve bittabi medyadaki düşük kadın temsil oranı. 30 gazetenin genel yayın yönetmeninin 27’sinin erkek olduğu bir memleketteyiz. Haber yönetim kadrolarındaki 121 kişininse yalnızca 20’si kadın. Toplama baktığımızda, erkek oranı yüzde 81 iken kadın oranı yüzde 19. Yalnızca, web site künyelerinde kadınların oranı yüzde 36,5’a yükseliyor.* Toplam kadın temsil oranı yükseliyor olsa dahi, kadınlara yönetici ve karar verici mercilerde erkeklerle eş şans tanınmıyor.
Türkiye medyasının cinsiyetçi dilini bazı sinir bozucu haberleri derleyerek örnekledik; bu dilin yakın gelecekte silinmesine tanık olmayı dileyerek paylaşıyoruz:
1. Vatan Gazetesi, Bülent Arınç – Aylin Nazlıaka diyaloğunu “Mecliste müstehcen diyaloglar” ve “Mecliste seviye bel altına indi” başlıklarıyla verdi (2012)
2012 yılının sonunda, dönemin başbakan yardımcısı ve devlet bakanı Bülent Arınç ile CHP milletvekili Aylin Nazlıaka arasında meclis kürsüsünde yaşanan tartışmayı hatırlarsınız. Nazlıaka, kürtaj tartışmalarıyla ilgili olarak “Başbakan vajina bekçiliği yapmasın” demiş, Arınç da, şanı gereği “Yüzüm kıpkırmızı oldu, yerin dibine geçtim, çok mahçup oldum. Evli bir bayan, bir anne, kendi organını nasıl böyle açıkça konuşabilir?” diye neresinden tutsak elimizde kalan bir cevap vermişti. Vatan Gazetesi, web sitesi üzerinden bu haberi verirken “Mecliste müstehcen diyaloglar”, “Mecliste seviye bel altına indi” ve “Arınç’a vajina tepkisi” başlıklarıyla verdi. Görsel ve banner’ların üzerinde “Bir kadının kendi organını…” gibi kesik, neredeyse pornografik, sonrasını merak ettirip hit almayı amaçlayan metinler de kullandı.
Arınç’a ‘vajina’ tepkisi. 12 Aralık 2012. Vatan.
http://haber.gazetevatan.com/arinca-vajina-tepkisi/498936/1/gundem
2. Aynı tartışma, Yeni Şafak’ın köşe yazarının satırlarına daha çirkin bir biçimde yansıdı (2012)
Yeni Şafak’tan Veysi Ateş, Nazlıaka’nın “Biz dişi kimliklerimizle değil kişiliklerimizle burdayız” sözünü eleştirmek için “Aylin Hanım’ın fotoğraflarına baktım. Kiminde kumral, sarışın, kiminde kızıl saçlı. Kiminde kırmızı straplez, kiminde beyaz bluz üzerine mor ceket giymiş. Gerçekten zarif bir bayan.” gibi sözler sarf ederek, sözde kurnaz bir biçimde “gayet dişi kimliğinizle ön plandasınız” mesajını vermeye çalıştı.
Veyis Ateş, Arınç’ı Onlar Çok İyi Anladı. 13 Aralık 2012. Yeni Şafak. http://www.yenisafak.com/yazarlar/VeyisAtes/bulent-arinci-onlar-cok-iyi-anladi-35377
3. Engin Ardıç, 9 Eylül Üniversitesi’nde eylem yapın kadınlara “Ortak özellikleri çirkin olmalarıdır” dedi (2011)
Yanlışlıkla veya “bilgisizlikten” kullanılan cinsiyetçi dili geçelim, tamamen bilinçli olarak düşmanca bir dil kullanmayı alışkanlık haline getirmiş köşe yazarları da var. Örneğin Engin Ardıç. Kendisi, 9 Eylül Üniversitesi’nde eylem yapan kadınlar için “Ortak özellikleri çirkin olmalarıdır bu kızcağızların. Hem çirkin hem pasaklı. Önce kendileriyle sonra erkeklerle sorun yaşarlar. Farklı düşünenleri anlamaya çalışmak onların kısa boylarını çok aşar” dedi. Yazısının birkaç yerinde aktivist kadınlara “devrimci bacı” diye seslenerek onları alay konusu yapmaya çabaladı. Gülmedik Engin Bey. “Nasıl anlatsak da anlasa?” diye düşünürken bulduk yine kendimizi.
Engin Ardıç, Bacı. 28 Şubat 2011. Sabah.
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/2011/02/28/baci
4. Ve bir başka Engin Ardıç güzellemesi.. Davos’ta eylem yapan FEMEN aktivistlere hitaben: “Soyunmaları ‘kapitalistlere gününü gösterme’ dürtüsünden mi yoksa ‘erkeklere orasını burasını gösterme’ dürtüsünden mi kaynaklanıyor?” (2012)
Engin Bey bu yazısında, FEMEN’in eylemini neden ve ne şekilde yaptığını sorgular gibi görünüp aslında FEMEN’li kadınlarla bariz biçimde dalga geçti. Fakat bunu yaparken oldukça rahatsız edici şekilde ayrımcı ve nefret dolu bir dil kullandı. Yazının bir noktasında dilinin pornografikleştiği bile söylenebilir. (“Yakından baktım, hiç de fena değiller, incecik genç kadınlar, sıfır yağ, fındık meme, uzun bacak.”) Bununla da kalmayıp, Türkiyeli kadınlara dikkate alınmak için “kıçlarını açma” önerisinde bulunup “halkın göz zevkini bozdukları için” tutuklanabileceklerini söyledi. Gelen tepkiler üzerine de bir yazı daha yazıp kendisini eleştirenlere “ahmak” dedi. Köşesinde kendisini eleştiren Balçiçek İlter’den ise, “Baldudak mıdır, Ballıbörek midir..” diye bahsetti. Biriyle ismi üzerinden dalga geçmek. Hmm. Evet. Keşke kalemini alsalar elinden, ona “Sen artık yazma Engin Bey” deseler. Daha güzeli, kalemini kendisi bıraksa. En güzeli, bir aydınlanma yaşayıp şimdiye kadar ağzından çıkmış sözlerin ekseriyetle talihsiz, talihsizlikten de öte yanlış ve korkunç olduğunu fark etse. Mesela bir gün aniden, 2010’da polis copuyla karnındaki bebeği düşüren genç kadın için ettiği sözler vursa beynine, “Ben ne yaptım!” dese. Ah keşke. Tüm bunlar olana dek, köşesinde delik deşik hedef tahtası olmak pahasına seslenmeye devam edelim biz Engin Bey’e. Belki bir gün gürültü gibi gelmeyiz kulaklarına, cidden duyar bizi.
Engin Ardıç, Soyunan Sostalist. 30 Ocak 2012. Sabah.
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2012/01/30/soyunan-sosyalist
5. Hıncal Uluç ve Serdar Arseven, Defne Joy Foster üzerinden ahlak bekçiliğine soyundu (2011)
Hıncal Uluç, Defne Joy Foster öldüğünde, “Defne’nin ölümü tipik bir “Su testisi, su yolunda kırıldı” olayıdır!” dedi. Aynı sözün çok daha çirkin ve arsız versiyonlarını Vakit gazetesi yazarı Serdar Arseven de söyledi. (Herkesin siniri kaldırmayacağından, bu zatın sözlerini arayıp bulma kısmını meraklı okuyucunun tasarrufuna bırakıyorum) Hayat tarzı, fikirleri çok farklıymış gibi görünen bu iki insan, ölen bir insanın ardından en eril üsluplarını takınarak tamamen ortak laflar ettiler. Öyle ki, büyüdüğünde “namus” diye adlandırdıkları yoz kültürlerine ortak olacağına kalpten inandıkları, o zamanlar 2 yaşında olan bebeği bile yazılarına malzeme ettiler. Hıncal Uluç, Defne Joy Foster’ın eşi ve ailesi tarafından açılan tazminat davasını kaybetti.
Hıncal Uluç, Bu Nasıl Bir Mahalle Baskısıdır. 4 Şubat 2011. Sabah.
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2011/02/04/bu_nasil_bir_mahalle_baskisidir
6. Hıncal Uluç ve Nazlı Ilıcak, Gamze Özçelik’i yeterince haklı bulmadı (2005)
Defne Joy Foster’la ilgili yaptığı yorumlar, Hıncal Bey’in ilk yargıçlık denemesi değildi. 2005 yılında, tecavüze uğrayan Gamze Özçelik’i inandırıcı olmayan sözler söylemekle itham edip “Daha inandırıcı sebepler ileri sürmeliler. İnsan uyurken tecavüze uğrasa, uyanınca anlamaz mı?” demişti. Çünkü, Hıncal Bey öyle her şeye hemen inanmaz arkadaşlar ve insan uyurken tecavüze uğrarsa uyanır uyanmaz muhakkak anlamalı; bunu bilmiyor olamazsınız. Bu arada, Gamze Özçelik için Nazlı Ilıcak’ın da o çirkin su testisi benzetmeli sözü söylediğini unutmayalım. Ilıcak, Gamze Özçelik tarafından açılan tazminat davasını kaybetti.
Hıncal Uluç, İnkar Etmenin Dayanılmaz Cazibesi. 18 Eylül 2005. Sabah.
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2005/09/18/inkar_etmenin_dayanilmaz_cazibesi
7. Haber Vaktim, Bülent Arınç’ın “BDP’lileri nasıl kadın sayıyorsunuz?” sözünü eleştiren köşe yazarlarına hitaben “Arınç yine yaranamadı” başlığını attı (2013)
Siyasette kadın kotasıyla ilgili tartışmalarla ilgili olarak “BDP’lilerin kadın kotasını arttırmasına neden yok. Onları nasıl kadın sayıyorsunuz? Her biri polis iteliyor, tokat atıyor, her biri otobüs üzerine çıkıp acayip şeyler söylüyor” diyen Bülent Arınç’a birkaç kadın yazar köşesinde tepkisini dile getirdi. Haber Vaktim de durur mu, bu haklı eleştiriyle dalga geçercesine, haberi “Arınç yazarlara yine yaranamadı” başlığıyla verdi.
Arınç yine yaranamadı. 10 Nisan 2013. Haber Vaktim.
http://www.habervaktim.com/haber/321555/arinc-yine-yaranamadi.html
8. Münevver Karabulut cinayetinin servis ediliş biçimi (2009)
Münevver Karabulut cinayeti, medyanın daha çok “magazinel” boyutuyla ilgilendiği, reyting unsuru olarak kullanılan, genç kızın sevgilisinin oluşunun ne kadar “yanlış” olduğu düşüncesi üzerinden yapılan argümanlar eşliğinde servis edildi. Karabulut’un konuyla tamamen ilgisiz fotoğrafları, özel mesajları ve daha pek çok gereksiz bilgi uzunca zaman kamuoyunu meşgul etti. Dönemin iktidar partisi mensubu siyasetçilerinin de konuya müdahil oldukları seviye “Kızınıza sahip çıksaydınız” cümlesiyle özetlenebilir. Yaratılmak istenen algı “E şimdi Münevver de suçsuz değil yani” idi.
9. Yeni Akit’in tecavüz ve cinayetten anladığı şey (2015)
Geçtiğimiz sene Özgecan Aslan’ın öldürülmesinden sonra meydana gelen bir başka elim cinayet haberini Akit Gazetesi şöyle duyurmayı tercih etti: “İnadında mini etek, inadına dekolte, ve inadına kızlı erkekli oturun diyen Uğur Dündar ve Soner Yalçın’ın istediği batılı yaşam tarzı Sivas’ta ölüm getirirken, Antalya’da tecavüzle sonuçlandı.” Tecavüz eden ve öldüren şahıslar hakkında hiçbir şey söylemeden yalnızca bu eylemlerin mağduru olan kadınlardan bahseden Yeni Akit, “Sivas’ta fotomodellik yaptığı belirtilen ve verdiği müstehcen pozlarla Uğur Dündar ve Soner Yalçın’ın önerdiği yaşam tarzıyla birebir örtüşen 19 yaşındaki A.Y.” cümlesini kuracak kadar çirkinleşti.
Uğur Dündar ve Soner Yalçın’ın istediği yaşam tarzı bir yerde tecavüz, bir yerde ölüm getirdi.
14 Şubat 2015. Yeni Akit.
http://www.yeniakit.com.tr/haber/ugur-dundar-ve-soner-yalcinin-istedigi-yasam-tarzi-bir-yerde-tecavuz-bir-yerde-olum-getirdi-52227.html
10. Takvim, darp haberini “Nakavt” başlığıyla verdi (2013)
Tabii ki tek falso başlık değildi. Başlığa, dövülen kadının yerde kanlar içinde yattığı, bulanıklaştırılmaya dahi uğraşılmamış fotoğrafı da eşlik etti. Takvim’i eleştirmeye çalışan bazı internet haber siteleri, yanlışa bir başka yanlışla cevap verdi: “Sizin ananız, bacınız yok mu?” Takvim, tepkilerden sonra başlığı “Dayakçı sevgili” olarak değiştirdi.
Nakavt. 30 Haziran 2013. Takvim.
http://www.takvim.com.tr/Guncel/2013/06/30/nakavt
11. Tasavvufçu ve avukat Ömer Tuğrul İnançer, TRT1’de “Hamile kadınların sokakta gezmesi terbiyesizliktir” dedi (2013)
Çünkü her şeyden önce estetik değilmiş, biliyor musunuz?! Hamile kadınların hamileliklerini ilan etmemeleri gerekirmiş. Hamilenin, 7-8 aydan sonra hani belki, o da ancak akşam saatlerinde filan, beyinin otomobilinin içinde biraz dolaşması söz konusu olabilirmiş. Bir hadsizin din kisvesi altında kadınlara ne yapacağını söylemesi yeterince rahatsız edici değilmiş gibi bir de TRT’nin bunu yayınlaması apayrı bir kepazelik. Her şeyi geçelim, estetiğin çerçevesini çok sayın İnançer’in belirlediği bir planette yaşamak çok can sıkıcı değil mi?
12. Ömür Gedik’in kadınlara “Uluorta yerde emzirmeyin” çağrısı (2015)
Ömür Hanım’a göre olay şöyleymiş: “Kadınlar tabii ki çocuklarını emzirsinler ama bunu herkesin gözüne soka soka yapmasınlar. Kadınların emzirme özgürlüklerini sokak ortasında, istedikleri yerde kullanmaları bana cinsellik ve libido düşmanı bir hareket gibi geliyor. Hele hele parklarda, meydanlarda yapılan şu toplu bebek emzirme eylemleri yok mu? Gereksiz bir şovenizmden başka bir şey değil bence.” Ömür Gedik, bu talihsiz sözlere gelen tepkilerin ardından şoven ve şovenist sözcüklerinin anlamına bakmıştır herhalde. Peki, memleketteki insanların libidosunu koruma ve kollama görevinin kadınlara ait olmadığını da düşünmüş müdür sonradan? Veya, kadınların çevresindeki diğer kadın ve erkekler tarafından her daim “beğenilmeye müsait” olamayacağını ya da toplumun güzellik kıstaslarını tutturmak için yaşayamayacağını..?
Ömür Gedik, Kadınlar Parklarda Emzirsin mi? 6 Ağustos 2015. Hürriyet.
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/omur-gedik_119/kadinlar-parklarda-emzirsin-mi_29733484
* Medyanın Künyesi: Kaç Kadın, Kaç Erkek? 27 Mart 2014. Bianet. http://bianet.org/system/uploads/1/files/attachments/000/001/114/original/gazete_kunyeler.pdf?1395849981