SSCB’nin dağılmasından sonra 1991 yılında bağımsızlığına kavuşan Kuzey-doğu komşumuz Gürcistan ılıman iklimi, gezilebilecek doğal ve tarihi yerleri, yaz aylarında denize girilebilecek sahil kasabaları ve maddi anlamda bütçemize büyük külfet getirmemesi gibi nedenlerle günümüz turizminin en gözde yerlerinden biri. Sıcak yaz günlerinde alternatif gezi yerleri arayanlar için özellikle tarihi dokusu ve yenilenen görünümleriyle Tiflis, Batum başta olmak üzere sizleri bir Gürcistan turuna davet ediyoruz.
1. Yemyeşil bir yolculukla Türkgözü Sınır Kapısına
Gürcistan’a gitmenin en kolay yolu tabii ki buraya hava yoluyla ulaşmak. Büyük şehirlerden Tiflis ve Batum’a tarifeli uçak seferleri var. Şayet karayolu ile ulaşmak isterseniz en çok kullanılan ama bir o kadar kalabalık olan Sarp sınır kapısından geçebilirsiniz. Eğer vaktiniz bol ise ve keyifli bir yolculuk yapmak isterseniz Küçük bir Karadeniz turuyla Hopa’dan dağlara vurup Artvin-Şavşat-Kars-Ardahan-Posof karayolunun yemyeşil güzelliklerini ve akarsularını izleyerek Türkgözü sınır kapısından Gürcistan’a ulaşabilirsiniz.
2. Pasaport ve vize derdi yok
Gürcistan’a gitmenin en cazip yönlerinden biri, bu yurt dışı gezisinde vize ve pasaport istenmemesi. Sadece kimlik kartlarınızla bu ülkeye giriş yapabiliyorsunuz. Ama devlet memuru iseniz yanınızda çalıştığınız kurumdan alınmış bir izin belgesinin olması gerekiyor. Bu arada yeşil pasaport sahibiyseniz, onunla giriş yapmak daha kolay ve havalı oluyor. Diğer yolculara bazı kişisel sorular soran asık suratlı görevliler sanırım yeşil rengin cazibesinden sizi fazla sorgulamıyorlar. Bir de özellikle yanınızda ihtiyaten alınmış ilaç bulunmaması gerekiyor. Şayet zorunlu olarak kullanmanız gereken ilaçlar var ise bunun için de sağlık raporu veya mutlaka resmi onaylı reçete soruyorlar.
3. Duble yollardan köy yollarına
Biz bu yolculuğun güzergahını Türkgözü sınır kapısından girerek Tiflis, Gori ve Batum’u gezerek Sarp Sınır kapısından Gürcistan’a veda etmek şeklinde belirledik. Türkgözü sınır kapısı oldukça düzenli, tenha ve küçük bir yer. Kibar ama çok da sempatik olmayan Gürcü görevlilerin sorularını aştıktan sonra gezimize başlayabiliriz. Gürcistan’a girdiğinizde ülkemizdeki duble yol saltanatı bitiyor. Neredeyse Tiflis’e kadar tek gidiş-gelişten oluşan dar kasaba yollarından geçmemiz gerekiyor
4. Yol boyu yemyeşil kasabalar
Yolların iki kenarında yemyeşil bahçeler içinde iki katlı, Rus mimarisinin etkisinin göze çarptığı şirin taş evler sıralanıyor. Yol boyu fütursuzca yollarda yayılarak yürüyen hayvan sürüleri ile karşılaşmanız da olası. Bizim Doğu sınırımıza yakın olan bu kasabalarda soğuktan donmaması için doğal gaz borularının yer altında değil yerden iki metre kadar yüksekte döşenmiş olması dikkatimizi çekiyor. Evlerin arasında ise bizim köy mescitlerine benzeyen minik kiliseler göze çarpıyor. Yaklaşık üç, üç buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Tiflis’e varıyoruz.
5. Tarih kokan Tiflis
Kaynağını ülkemizdeki Allahüekber dağlarından alıp Azerbaycan ve Gürcistan’ı geçerek Hazar Denizi’ne dökülen Kura nehrinin ikiye böldüğü Tiflis 5. yüzyılda kurulmuş. Sokakları, binaları, kiliseleri ile oldukça eski ve tarih kokan bir şehir. Özellikle Orta Çağ ve Sovyet mimarisinin etkisi her tarafta göze çarpıyor. Nehrin iki yakasındaki tepelerin üstüne kurulmuş eski Tiflis’e girerken ilk olarak şehre hakim bir noktada bulunan Tiflis Kalesi ile Gürcülerin Anası olarak adlandırılan Kartlis Deda’nın heykeli göze çarpıyor.
6. Gürcülerin Anası Kartlis Deda
Kentin sembolü olan bu anıtsal heykel Tiflis’in kuruluşunun 1500. Yıldönümü olan 1958 yılında Gürcü heykeltıraş Elguca Amaşukeli tarafından yapılarak Sololaki Tepesine dikilmiş. Alüminyumdan yapılmış olan Kartlis Deda heykeli yirmi metre yüksekliğinde ve Gürcü milli kıyafetleri giymiş bir kadın figürü. Gürcü ulusal karakterini en iyi sembolize ettiği kabul edilen heykelin bir elinde, dost olarak gelenlere şarap sunmak için büyük bir kâse, diğer elinde ise düşman olarak gelenlere karşı kullanmak üzere bir kılıç bulunmakta.
7. Altın Kubbeli Katedral Sameba
Şehirde rehberlerin sizi öncelikle götürdüğü yerlerin başında Sameba Katedrali geliyor. Çünkü bu katedral her ne kadar tarihi gibi gözükse de aslında Gürcistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra yapımına başlanan ve 2004 yılında tamamlanan dünyanın en büyük kutsal mekanlarından biri. Bir anlamda Rus mimarisine kafa tutan Gürcistan-Ortodoks Kilisesinin ülkedeki en büyük katedrali. Tabandan tavana yüksekliği 100 metre olan ve çok geniş bir bahçe içinde bulunan bu çok görkemli katedralde söylendiğine göre aynı anda 15.000 kişi ibadet edebiliyormuş. Tiflis’in hemen her yerinden görülen, halkın birlik ve bütünlüğünün sembollerinden biri olarak nitelenen bu katedral, kubbesinin altın kaplama olmasıyla da dikkati çekiyor.
8. Yoksul ve mutsuz insanlar şehri
Büyük kısmı Hıristıyan-Ortodoks olan Gürcistan’daki kilise ziyaretlerinde halkın oldukça dindar olduğu göze çarpıyor. Günün her saatine kiliselerin içinde ve bahçelerinde ellerindeki kitaplardan dualar okuyan, mum diken, ikonalara ya da duvarlara dokunan, hatta buralarda dolaşan rahiplerin ellerine sarılan insanlar görmek mümkün. Gördüğümüz kadarıyla bu ülkenin insanları oldukça dindar olmasının yanı sıra mutsuz, asık yüzlü ve yoksul. Hemen her yerde avuç açan dilencilere rastlıyorsunuz. Turistler dışında şık ve düzgün giyimli kimse yok gibi bu şehirde. Bunun sebebini rehberimize sorduğumda; Tiflis’te halkın çok yoksul ve yaşam koşullarının çok zor olduğunu öğreniyoruz. Aslında bir Türkolog olan rehberimiz, kendisinin de yaşamını sürdürmek için rehberlik dışında pek çok iş yaptığını söylüyor. Öznel bir değerlendirme olan bu gözlemimizi Tiflis’le ilgili okuyacağınız yazıların çoğunda görebilirsiniz.
9. Eskiyle yeni bir arada
Pek çok kilise ve anıtın olduğu Tiflis’te Kura nehrinin hemen kenarındaki falezlerin üstünden şehre kuş bakışı bakan ve atı ile halkını selamlayan Kral Vakhtang Gorgasali’nin heykeli ile hemen yanı başında 12. Yüzyılda yapılmış olan Metekhi Kilisesi görülüyor. Nehrin kenarındaki falezlerin üstüne sıralanmış küçük şirin evler ise Amasra evlerini anımsatıyor insana. Sovyet izlerini hala taşıyan Tiflis’te yeni yapılmış pek çok görkemli bina da var. Örneğin şehrin ortasından geçen Kura Nehrinin üzerine yapılmış olan, özellikle gece ışıklandırmayla çok güzel görünen Barış Köprüsü ve yanı başındaki sanat merkezi modern Gürcistan’ın birer simgesi.
10. Teleferik ile Solalaki’ye yolculuk
Şayet Gürcistan’ın Anasını yakından görmek, botanik bahçesini gezmek ve şehre bir de tepeden bakmak isterseniz Metheki Kilisesinin yanından teleferiğe binip Solalaki Tepesine çıkabilirsiniz. Teleferikten indiğinizde elinde rengarenk papağanlar, yırtıcı kuşlar ya da maymunlar tutan kadın ve erkekler karşılıyor turistleri ve sizden belli bir ücret karşılığı o hayvanlarla fotoğraf çektirmenizi öneriyorlar. Buradaki şık restoranlarda şehri kuş bakışı izlerken bir çeşit pide olan Gürcülerin milli yemeği haçapuri ile tatlı olarak yine mayalı hamurla yapılan ponçik ve armut suyuyla karnınızı doyurabilirsiniz. Bir de bizim güzelim mantımıza hiç benzemeyen, içindeki kişnişin aromasıyla tadı ağırlaşmış Gürcü mantısı Khınkali’yi deneyebilirsiniz. Yemeden içmeden söz etmişken özellikle Gürcülerin şaraplarının da çok ünlü olduğunu söyleyebiliriz.
11. Şifalı Sülfür Kaplıcaları
Solalaki Tepesinden ister teleferikle isterseniz yürüyerek inebilirsiniz. Eğer yürüyerek inmek isterseniz dik yokuşlu dar sokaklardan geçerken içinde St. Nicholas Kilisesi’nin bulunduğu Narikala Kalesini gezebilirsiniz. Ya da yanından geçip Tiflis şehrine adını veren sülfürlü sıcak sularıyla ünlü tarihi hamamlar bölgesine inebilir, dilerseniz bu şifalı sularda yıkanabilirsiniz. Ayrıca bu hamamlar bölgesinin girişinde 1895 yılında yapılmış, Tiflis’in en eski ve tek camisi olan Şah Abbas Camisini ziyaret edebilirsiniz.
12. Şehrin ortasında akan gizli şelale
Sülfür hamamlarının arkasına doğru giden uzun-ince yolda şarap ya da kahve içerek nefesleneceğiniz, hediyelik eşyaların satıldığı küçük serin mekanlar var. Üstünde minik köprülerin bulunduğu dere yatağına benzeyen bu vadide kayalar üzerine yapılmış eski evleri izlerken, yolun sonunda birden karşınıza şehrin ortasında gizlenmiş gibi duran Abanotubani Şelalesi çıkıyor. Yaklaşık 30 metre yüksekten akan şelale (belki yaz mevsiminden dolayı suları az olsa da) görülmeye değer yerler arasında.
13. Kültür ve sanat merkezi Rustavelli Bulvarı
Tiflis’in en önemli ve eski caddesi olan Rustavelli Bulvarına girmeden, daha önceleri Erivan ve Lenin Meydanı diye anılan, Gürcistan’ın bağımsızlığını kazanması ile de Özgürlük Meydanı adını alan oldukça büyük meydanın ortasında atının sırtındaki St. George heykeli çıkıyor karşımıza. Yaklaşık iki km uzunluğundaki Rustavelli Bulvarı Tiflis’in en önemli bulvarı. Parlamento binası, Ulusal Opera binası, Gürcistan Ulusal Müzesi, Tiflis Bilimler Akademisi gibi birçok sanat ve kültür merkezinin bulunduğu bu caddeye adını veren Gürcü şair Şota Rustaveli’nin heykelini de burada görebilirsiniz.
14. Bit Pazarı ve resim sergisi
Uzun bir gezi ile daha ayrıntılı gezilebilecek Tiflis’te son görülecek yerlerden biri de bit pazarı. Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Gürcistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından ekonomik ve sosyal düzenin değişmesiyle ülkenin en büyük sorunlarından biri haline gelen işsizlik ve geçim sıkıntısı, halkın bir kesimini ellerindeki eşyaları bu pazara getirip satmak zorunda bırakmış. SSCB’nin dağılmasından sonra Samsun’a kadar bütün Karadeniz sahillerinde gördüğümüz Rus pazarlarının benzeri bu bit pazarı “Suhoy Most”(Kuru Köprü) adı verilen bir köprü üzerinde kuruluyor. İlk açıldığı günden bugüne 20 yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala ellerindeki birkaç parça eşyayı satmaya çalışanlarla, bu eşyalar arasında işine yarar bir şey bulmak için dolaşan yerli ve yabancı alıcıları ağırlayan bu pazarın yanında bir de resim sanatçılarının tablolarını sergileyip sattıkları bir bölüm daha var. Söz konusu pazarda 1900’lü yıllardan SSCB dönemine ve günümüze ait madalyalardan ev eşyalarına kadar aklınıza gelebilecek her çeşit eşyayı bulmak mümkün. İki günlük kısa bir gezide görülebilecekleri ana hatlarıyla anlatmak istedik. Gezimizin bundan sonraki bölümü olan Stalin’in şehri Gori ve Batum’la ilgili izlenimlerimiz de bir sonraki yazımızın konusu…