“No es fácil ser turco…” İspanyolca olan bu cümlenin anlamı “Türk olmak kolay değildir” gibi bir karşılığa sahip. Böyle bir girizgah, yazının içeriğinin etnik temelli olacağına dair bir hava yaratıyorsa bu havanın etkisinden çıkmanızı tavsiye edebilirim. Çünkü bu yazının konusu hayata 1-0 geriden başlamasına karşın kaderin zevkle indirdiği çekiç darbelerinden ustalıkla sıyrılan bir adamın öyküsünü içeriyor. Linç edilen Artin Kemal’in kan bağı yüzünden “vatan haini” damgasını hak etmediğini kanıtlayan bir zat olan Zeki Kuneralp ve öyküsü…
Tarihin psikopat yanları vardır
Tarih, sarayın şatafatından yararlanmak isteyen yalakaların ödemesi gereken bedeli bir şekilde ödetiyor. Ancak yer yer görüyoruz ki, bunu yaparken azıtmaktan da geri kalmıyor. Suçun bedelini suçu işleyenlerin yanı sıra suçluların ailelerine yansıtmayı ihmal etmiyor. Aslında işin bu kısmına sosyolojik birkaç dokunuş iyi giderdi ama yazıyı uzatmak iyi bir fikir olmayacağından odak noktamıza dönelim…
Hasta Adam ölürken doğan Zeki Kuneralp
Zeki Kuneralp, doğduğunda vaziyet-i umumi, karışık bir durumu ifade etmesi için türlü cümlelerin söylenmesini gerektirecek biçimdeydi. Dünyanın gördüğü ilk kitlesel savaşın başlamasının üzerinden bir ay kadar bir süre geçmişti. Bu sırada Artin Kemal beyefendi ise çatur çutur taht güzellemesi yazılar düzmekte ve sarayın gönüllü destekçiliğine soyunmayı kendine görev bilmekteydi.
Sözün kısası, Birinci Dünya Savaşı başlayıp bittiğinde, Hasta Adam’ın toprakları bölüşülmeye, adam olmayanların işbirlikleriyle insanlarına tecavüz edilmeye, evladı öldürülmeye başlanmış ve tüm bu işgal başlığı altındaki sömürü gün geçtikçe azgın bir hale gelmişti.
Hainlik babadan oğula geçer yanılgısını yıkan isimlerden biri oldu Kuneralp
Sonrası malum, bağımsızlık uğruna verilen savaş başarıya ulaşmış ve işgal adım adım sona ermişti.
Zeki Kuneralp ise babası Ali (Artin) Kemal’in hatalarının toplumsal tarafındaki bedelini ödemekle yükümlü kılınmıştı.
Boğazına asılan zinciri kıran idealist diplomat adayı
Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonlandırılmasının ardından küçük Zeki ve annesi yurt dışına çıkmak zorunda kaldı.
Sekiz yaşından sonra içinde bulunduğu durumu sorgulamaya başlayan küçük bey, tarihe ilgi duydu ve bu ilgi onu hak ile adalet kavramları içindeki bir sarmala itti.
Bu itkiyle Bern Üniversitesinde hukuk okuyan Kuneralp, Atatürk’ün vefatının ardından ülkesine hizmet etme idealini hayata geçirmeye karar verdi.
Kanla kurulan ve insanla büyütülmesi gereken Cumhuriyet’in vefakar isimlerinden
Gerekli sınavlara giren ve sınav notlarındaki başarısına karşın babasının nahoş geçmişinden dolayı muhalefet şerhi yiyen genç diplomat adayını belki de umutsuzluğun karanlığından çeken isim İsmet İnönü oldu.
Önüne getirilen listede Kuneralp’in isminin yanına “sakıncalı” ibaresini gören İnönü; “Ne var yani? Babasından dolayı başarılı olan oğlunu yok saymak mı gerekir?” mealinde bir “babalık” yaptı ve ileride “Türklerin Büyükelçisi” olarak anılacak önemli bir ismin önünü açtı.
Bu konuyla ilgili sözü yine Milli Şef’e bırakmak gerekiyor: “Biz Cumhuriyeti kanla kurduk ama insanla büyüteceğiz. Ben bunu Gazi’den öğrendim”…
Avrupa’nın saygı duyduğu diplomat
Zeki Kuneralp, Dışişleri Bakanlığına girdikten sonra İsmet İnönü’yü haklı çıkardı ve aldığı görevleri başarıyla yerine getirmenin yanı sıra görev yaptığı her yerde saygı uyandırmasını bildi. Bu görevleri arasında Romanya’nın ticaret merkezi konumundaki Bükreş’te, günümüzde Çekya olarak bilinen Çek Cumhuriyeti’nin en büyük şehri Prag’ta ve NATO’da görev yaptı. Hiçbir görevinde eline yüzüne bulaştırdığı bir iş olmadı…
İzleyen yıllarda; 1956-1957 yıllarında Paris, 1960-1964 arasında Bern, 1964-1966 yıllarında Londra, ardından 3 yıl boyunca Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği için Ankara, 1969-1972 yıllarında yeniden Londra, 1972-1979 yıllarında Madrid… Diplomasinin büyük isimlerinden Zeki Kuneralp birçok görev için Avrupa’nın birden fazla bölgesinde görev yaptı.
ASALA terör örgütünün suikastı en büyük acısını doğurdu
Başarılı diplomatik yaşamıyla “yok edilmesi gereken adam” olarak görülmeye başlandı. ASALA terör örgütü aldığı canlara bir yenisini daha eklemek istediğinden hedef tahtasına bu kez Kuneralp’i oturttu. Alışılagelmiş ölümlü saldırılarıyla kara sayfalar üstüne yazılar yazan ASALA, kalleşçe saldırdı. Tarihler 2 Haziran 1978’i gösterdiğinde Kuneralp’in hayat arkadaşı Necla Hanım, eski büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve yanlarında çalışan Antonio Torres, ASALA terör örgütünün kurşunlarından kaçamadı. Zeki Kuneralp ise tesadüfen bu saldırıdan yara almadan kurtuldu.
İlber Hoca’dan devam edelim
Büyükelçi Zeki Kuneralp 1978’de Madrid'de terör saldırısında eşini kaybetti. Bu hain saldırıya rağmen görev yerini bırakmadı. Bir yıl sonra veda nutkunda yaşadıklarını, gerisindeki hayatı ve Türkiye’yi özetledi: “Türk olmak pahalıdır ama bir imtiyazdır.”https://t.co/KB9iKTZoa9 pic.twitter.com/5GWcLdU8F1
— İlber Ortaylı (@ILBERORTAYLIGSU) January 25, 2019
Zeki Kuneralp’in diplomatik başarılarına, gösterdiği yüksek insani değerlere ilişkin dolu dolu kitaplar yazılabilir. Bu kısımda ise ona dair İlber Hoca’nın yazdığı başka bir not yer alıyor:
“Hiç şüphesiz ki büyükelçi Kuneralp, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının mesleğin biçimi ve muhtevası bakımından örnek büyüklerindendi. Davranışı ve kariyeri itibariyle “Türklerin Büyükelçisi” olarak unvanlandırılması en uygundur. Bern Büyükelçiliği’nde iken, büyüdüğü bu memleketin erkânı ve halkı tarafından kendilerinden biri olarak görüldü. Hatta İsviçre Dışişleri Bakanı’nın yaptığı bir nükte çok meşhurudur: “Bu tehlikeli bir adamdır. Çünkü bizden olmadığını hep unutuyoruz.” Hakkındaki nükteler, anekdotlar ve söylentiler sayısızdır. Almancayı Bern lehçesiyle konuşurdu…”
İspanya Kralı utandı
Saldırırının ardından Avrupa yine umursamaktan uzak davrandı. İspanya’nın Kralı Juan Carlos hariç… O, taziye için Kuneralp’in karşısına geçtiğinde “utanıyorum…” diyerek samimiyetini ortaya koydu.
Suikastın ardından görevine devam etti
Eşini kaybeden Kuneralp, isteseydi görev yerini değiştirmek için gerekli temasları sağlayabilirdi. Ama o, görevine devam etmeyi tercih etti.
Aradan bir yıl geçtikten sonra emekliliği nedeniyle Madrid’i terk etmek zorunda kalırken tarihe not düşecek şu cümleleri sarf etti: “Türk olmak pahalıdır ama bir imtiyazdır…”
Son notlar
Zeki Kuneralp, aynı zamanda kendisi gibi büyükelçi olan oğlu Selim Kuneralp’i yetiştiren bir babadır.
Onun hakkındaki bir başka görüşte ise şu ifadeler yer alıyor: “Meslek yaşamı bu kadar başarılarla dolu ama özel yaşamı onunki kadar dramlara sahne olmuş bir başka insan tanımadım ömrümde. Bence, yaşadığı en büyük trajedi ise içinden hiç atamadığı “bir vatan haininin oğlu olmak” suçlamalarının ezikliği idi. Mutlulukları dahi acılar içinde yaşamaya mahkum edilmiş, lanetli bir Yunan tragedya kahramanı gibiydi dostum Zeki Kuneralp. Yunus Emre’nin ‘çileler çekerek, acılara katlanılarak varılabilir’ dediği olgunluk bir derviş kişiliğine varmış ve tekkesine kapanmış Zeki Bey portresinin ilk çizgileridir… Zaman zaman bir gazetede, bir dergide, bir kitapta karşılaştığı babasıyla ilgili değerlendirme ve eleştiriler onu hep yaralamıştır. Yaşı sekseni geçtiği halde, ‘babasını aklamaya çalışan oğul’ olmaktan kurtulamamıştır…”
Zeki Kuneralp’i 21 sene önce yitirdik
Saygıdeğer diplomatımız, 1998 yılında hayatını kaybetti ve koca bir toplum olan bizler de onu unutmakta geç kalmadık. Yeniden hatırlamak dileğiyle…