Zaman geçiyor ve şartlar freni boşalmış kamyon misali durmaksızın değişiyor. Hayatın akışı içinde zorunlu olan bu değişimler kah olumlu kah olumsuz sonuçlarla başka sonuçların sebeplerini oluşturabiliyor ve her geçen gün yepyeni tablolar yaratıyor.
Tekelleşmesiyle, tröstleşmesiyle tepki toplayan ve farklı yüzdelik oranlara sahip olsa da medya kolay kolay “en güvenilir kurum” olamayacak gibi duruyor. Sebebini düşünmek isterseniz cümlenin başındaki ilk iki kavramın içeriğine odaklanabilirsiniz.
Küresel olarak düşünüldüğünde dünya basının ya da yerel medyaların bu durumdan şikayetçi olmadıkları gözlenebiliyor ancak değişen şartlar doğrultusunda da dün eskide kalıyor. Tıpkı yarının bugünü eskiteceği gibi. Dolayısıyla da bazı yeni kavramların ortaya çıkması hatta içinin doldurulması gerekiyor ve “Yurttaş Haberciliği” de bu yeni kavramlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Yeni dediğimize de bakmayın; ülkemizde çok ilgilenilen bir konu değil ancak doğduğu ABD’de ve haliyle Avrupa ülkelerinde üzerinde ciddi düşünülen, tartışılan ve öyle ya da böyle bir şekilde uygulamaya dökülen bir kavram oluyor.
Kavramın içini birlikte dolduralım…
Kavramın doğduğu yer ABD
Aslında böylesi bir kavramın Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkması ilginç gözükebilir çünkü bu coğrafya aynı zamanda tekelleşmenin ve medyanın ticarileştirilmesinin had safhada olduğu bir ülke. Fakat konunun detayına inildiğinde bunun çok doğal bir sonuç olduğu da ortaya çıkıyor; kavram mevcut sisteme yani tekelleşmeye tepki olarak yaratılıyor.
1990’lı yıllarda ortaya çıkan yurttaş gazeteciliği kavramı bir kamu kuruluşunun desteğiyle tanınmaya başlandı. Bu kamu kuruluşu ise Pew Research Center isimli düşünce kuruluşunun ta kendisi.
Kamu yararının esas olduğu bir habercilik uygulaması
Kamu gazeteciliği olarak da adlandırılan bu kavramla ilgili bilinmesi gereken özet bilgi, ne olursa olsun tek amacın halk yararına haber yapmak olduğu” anlayışının beslendiği. Okuyucu ya da izleyici olan kitlenin haberin üretim ve yayılma süreçlerinde aktif olması ilkesine dayanan yurttaş gazeteciliği kavramı demokrasiyi benimsemekten imtina eden toplum ve devletlerde çok dillendirilmez. Nedeni üzerine düşünmek ister misiniz?
Kavramın yayılmasında dönüm noktası olan olaylar
Yurttaş gazeteciliği kavramı henüz emeklemekteyken yaşanan bazı küresel kriz ve olaylar gündemi haklı olarak meşgul ettiği gibi kavramın da geniş kitlelerce duyulmasını sağladı. Örneğin, El Kaide’nin üstlendiği 11 Eylül 2001 New York Ticaret Merkezi (İkiz kuleler) ve Pentagon’a düzenlenen terör saldırıları sonrası oluşan panik havası ve özellikle internet ortamındaki platformların sık bir şekilde kullanılması bu dönüm noktalarından yalnızca biri. Panik ve korkunun küresel bir şekilde solunduğu günlerde…
Bu terör saldırısından yaklaşık 3 sene sonra gerçekleşen 2004 Asya Tsunami felaketi diğer bir dönüm noktası oluyor çünkü bu doğal felaketin ardından felakete tanık olanların elde edip paylaştığı fotoğraf ve videolar internette en çok tıklanan içerikleri oluşturuyordu. Dünya basını bu fotoğraf ve videoları kullanarak haberciliği yeni bir boyuta taşıyordu.
OhmyNews her yurttaşı bir muhabir yapıyor
Bu başlık aslında br slogan. Güney Kore’de 2000 yılında kurulan OhmyNews isimli internet mecrası okuyucusunu gönüllü muhabir yapıyor. Yaşı, cinsiyeti, tuttuğu takımı, desteklediği siyasi partisi önemli olmaksızın isteyen herkes gündelik yaşamda karşılaştığı ve haber değeri taşıdığı herhangi bir olayı fotoğraflayıp, videoya çekip siteye gönderebiliyor. Sitenin 53 kişilik kadrolu personeline karşın yurttaş muhabir sayısı ise 26 binden fazla. Sitenin kurucusu ve başkanı Oh Yeon-Ho’ya göre, OhmyNews, geleneksel basına duyulan hoşnutsuzlukla vatandaşların birbirleriyle konuşma isteğini bir araya getirmekten doğan bir site profilinde.
Yurtaş gazeteclğin sosyal medya ile uyumu geleneksel medyayı korkutacak cinsten
Ana akım olarak adlandırılan medya yurttaş gazeteciliğinin uygulanması için pek elverişli şartlar ortaya koyamazken sosyal medya bu kavram için harika bir profil oluşturuyor. Tekelleşmiş medya anlayışının hakimiyetini uygun görmeyen yurttaş gazeteciliği sosyal medyada çok daha geniş bir özgürlük alanı bulduğundan meyvesini toplayacağı çalışmaları bu mecralarda gerçekleştiriyor. Gezi Parkı eylemlerini, Soma faciası sonrası yaşananları hatırladınız mı? Oradaki paylaşımlar aslında yurttaş gazeteciliği kavramına örnek oluşturan haberlerdi.
Neden bu kavram ortaya çıktı?
Aslında cevabı oldukça basit; tekelleşme ve siyasi güçlerin kontrolüne girme konusundaki eğilim geleneksel medya ile toplum arasında bir uçurum doğmuştu. Medya, modern toplumlarda 4. kuvvet olarak konumlandırılsa da kaziye-i anha öyle değil. İşte bu kavramın ortaya çıkma sebebi de tam olarak bu. Yani, amaç haber süreçlerine yeniden yurttaşı dahil etmek ve itibarı yerle bir olan gazetecilik mesleğine eski itibarını kazandırmak. Böylece uzun vadede medya ile toplum arasındaki yabancılaşmanın ortadan kalkmasını sağlamak.
Kavramın ilkeleri gayet açık ve net
Dijitalleşen dünyayla birlikte güç kazanan yurttaş gazeteciliğinin beklendiği üzere birincil ilkesi gazeteciliğin de temel etik kurallarından biri olan en fazla kaynağa ulaşmak ve böylece haberi en doğru şekilde sunabilmek. Ancak burada ufak bir ayrılık var. Geleneksel gazetecilikteki kaynak hiyerarşisi en güvenilir olarak görülen resmi makamlardan, sözünü geçiren büyük şirketlere ve güç merkezleri şeklinde sıralanabiliyor. Yurttaş gazetecilikteki haber üretim ve yayma sürecinin odak noktasında yurttaş olduğundan hiyerarşinin ilk sırasını bizler, sizler ve onlar alabiliyoruz.
Güvenilir kaynak sorunu
Haberin kaynağı ve sürecin göbeğinde sıradan vatandaş olunca kaynağın güvenilir olma zorunluluğu ortadan kalkıyor. İletişim fakültelerindeki arkadaşların da gayet iyi bildiği gibi geleneksel gazeteciliğin önemli ilkelerinden biri kaynağın güvenilir olması. Yurttaş gazeteciliğinde böyle bir zorunluluk aranmıyor.
İlacın yan etkisi…
Demokrasi için gerekli bir pratik olarak görülüyor
Akademik dünyada da ses getiren bu kavram ve uygulama, farklı seslerin bir aradaki üretimini mümkün kıldığı için demokrasinin gelişimi için önemli görülüyor. Buradaki ince nokta ise demokrasinin sözde kalmadığı ve ileri geri oynamadığı haller göz önünde tutulmalı. Dolayısıyla gerçek olan demokrasi için geçerli bir durum.