Tarih, çiçek hastalığından vebaya kadar insanların hayatlarını perişan eden birçok ürkütücü hastalığa tanık oldu. Hastalıkların tamamen ortadan kalkması çok ama çok nadirdir. Hatta, Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre bunlardan sadece iki tane var: çiçek hastalığı ve sığır vebası. Bu yazıda listelediğimiz hastalıklar günümüzde artık görülmese de tamamen yok olmuş değil. Ancak bir zamanlar insanlığı tehdit ederken artık bir tehdit olarak görülmüyorlar. Gelin o dört hastalık neymiş birlikte göz atalım.
1. Çiçek hastalığı
Yüzyıllar boyunca insanlığın korkulu rüyası olan çiçek hastalığı, şu anda tamamen ve resmi olarak ortadan kaldırılan iki hastalıktan biri. Kökeni bilinmemekle birlikte en az 3000 yıldır var olduğuna dair kanıtlar var.
Çiçek hastalığı tarihte yüz milyonlarca insanı öldürdü. Zengin, fakir, genç, yaşlı fark etmeksizin enfekte olan her 3 kişiden en az 1’i hayatını kaybediyordu. Semptomları da oldukça korkunçtu: yüksek ateş, kusma ve ağız yaraları, ardından tüm vücutta sıvı dolu lezyonlar. Hastalığı kapanlar genellikle 2 hafta içinde ölürdü. Hayatta kalanlar ise körlük, kısırlık gibi kalıcı yan etkiler gösteriyordu. Ayrıca hastalığı atlatanlar toplum tarafından dışlanıyordu.
Hastalığın en eski yazılı kaydı 4. yüzyıl Çin’ine kadar dayanıyor. 7. yüzyıl Hindistan’ında ve 10. yüzyıl Küçük Asya’sında da çiçek hastalığı görüldüğüne dair bazı kanıtlar var. Peki bu hastalık nasıl yok oldu?
1796’da Edward Jenner adlı bir İngiliz doktor, daha önce sığır çiçeği olan sütçü kızların çiçek hastalığına yakalanmadığını fark etti. Jenner, sığır çiçeğinin, çiçek hastalığına karşı koruma sağladığını düşündü. Bunun üzerine doktor, James Phipps adlı genç bir çocuğa hastalığı bulaştırarak teorisini test etti. Önümüzdeki birkaç ay boyunca Jenner, 9 yaşındaki çocuğu defalarca çiçek hastalığına maruz bıraktı, ancak çocuk hiçbir zaman semptom göstermedi. 1801’de “Aşının Kökeni Üzerine” adlı incelemesini yayınladı. Zamanla aşılar geniş çapta kabul gördü ve insanlar bu ölümcül hastalıktan kurtuldu.
2. Difteri
Difteri, corynebacterium diphtheria’nın neden olduğu bakteriyel bir enfeksiyondur. “Difteri” adı, “deri” veya “saklama” anlamına gelen Yunanca diphterite kelimesinden türemiştir. Bu hastalığın bulaştığı kişilerin boğazında kalın bir film oluşur, bu da onların nefes almasını zorlaştırır ve tedavi edilmezse sonunda onları boğarak ölmelerine neden olurdu. Bakterilerdeki toksin kalbi de etkileyebilirdi. Difteri ölüm oranı beş yaş altı çocuklar ve 40 yaş üstü yetişkinler için %20’ye kadar çıkıyordu. Diğerleri için bu oran %5 ile %10 arasındaydı.
Bu hastalığın uzun bir geçmişi var. İlk difteri kayıtları 17. yüzyılın başlarına aitti. Şehirler büyüdükçe ve insanlar kırsal kesimden daha sıkışık ve kalabalık şehirlere taşındıkça vakaların da arttığı düşünülüyor.
Hastalık 19. yüzyılda önemli bir sorun haline geldi. Sanayi Devrimi sırasında, kentlerin kötü koşullarında yaşayan birçok kişinin ölümüne neden oldu. Sonunda Almanya’da bu hastalığı tedavi etmek için bir antitoksin geliştirildi. 1920’lere kadar Gaston Ramon, Paris’teki Pasteur Enstitüsünde bir toksoid geliştirdi. Hastalık sonunda duruluyor gibiydi. Ta ki Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar. Sovyetler Birliği’ndeki düşük aşı oranları, vakalarda büyük bir artış yaşanmasına neden oldu. Daha sonra aşı yayıldı ve hastalık yeniden ortadan kalktı.
3. Cüzzam
Cüzzam, özellikle Orta Çağ’da sık görülen bir hastalıktı. Hastalık deride deformasyona neden olduğundan hasta olan insan kolayca anlaşılabiliyordu. Cüzzam, Mycobacterium leprae adı verilen bakterilerin neden olduğu bir enfeksiyondur. Cildi, sinirleri, gözleri ve burnu etkiler. İngiltere’ye ilk olarak 4. yüzyılda geldiği ve yüzyıllarca kaldığı düşünülmektedir. En yoğun vakalarda el ve ayak parmaklarının kaybına, kangrene, körlüğe, burun çökmesine, ülserlere, lezyonlara ve kemiklerin zayıflamasına yol açabilir.
11. yüzyılın sonları ile 1350 yılları arasında İngiltere’de cüzzamlılara bakan 320 ev ve hastane vardı. Bunlar genellikle ana seyahat yollarının veya kavşakların yakınındaki köylerin, kasabaların kenarlarında bulunurdu.
Yavaş yavaş cüzzam vakaları azalmaya başladı. Bunun sebebini hala tam olarak bilmiyoruz. Ama zamanla insanların bağışıklığının artmasından kaynaklandığı düşünülüyor. Bunun üzerine cüzzam hastanelerinin çoğu normal hastanelere veya imarethanelere dönüştürüldü. Hastalık artık Batı dünyasında mevcut olmasa da, tıbbi altyapının olmadığı diğer bölgelerde ortaya çıkmaya devam ediyor.
4. Fosfor çenesi (Fosfor Nekrozu)
“Fosfor çenesi” olarak bilinen bu hastalık, bu listedeki diğer hastalıklardan biraz farklıdır. Çünkü insan eylemi sonucunda ortaya çıkmıştır. Daha spesifik olursak bu hastalığın nedeni Sanayi Devrimi’dir.
19. yüzyılda kibrit çöplerinin başlarına sarı fosfor eklenince kibritin daha kolay tutuştuğu keşfedildi. Bunun üzerine sektör harekete geçti ve fabrika sahipleri zengin olmaya başladı. Ancak bu durum kibrit fabrikalarında çalışan erkek ve kadınlara zarar vermeye başladı.
Sarı fosfordaki zehirli kimyasalların solunması, “fosfor çenesi” denen bir hastalığa neden oldu. Kurbanların ağızlarında korkunç apselere çıkıyor ve sonunda yüz şekilleri bozuluyordu. Bazı vakalarda apseler o kadar kötü hale geldi ki, ölümcül beyin hasarına bile neden oldu.
Bu hastalıkla ilgili en iyi kaynaklardan biri, James Rushmore Wood tarafından 1857’de yazılan “ Alt çenenin tamamının çıkarılması” başlıklı bir makaledir. Çalışma, Wood’un bu hastalığa sahip biri üzerinde gerçekleştirdiği ameliyatın ayrıntılarını ve resimlerini içeriyordu.
Makaledeki kişi, iki buçuk yıl boyunca New York’taki kibrit fabrikalarından birinde çalışan 16 yaşındaki Cornelia’ydı. Genç kızın diş ağrısı ve alt çenesinin sağ tarafında bir şişlik vardı.
Bir dişi çekilse de şişlik giderek kötüleşti. Bu duruma rağmen 17 Aralık 1855’e kadar fabrikada çalışmaya devam etti. Sonunda Bellevue Hastanesi’ne götürüldü ve burada çiğnemekten acı duyduğu, çenesinin ağrıdığı, yüzünün şiştiği ve alt çene kemiğinin hasar gördüğü bildirildi. Wood onun ameliyat edilmesi gerektiğine karar verdi. Cornelia’nın çenesinin sağ tarafındaki kemik anestezi olmadan çıkarıldı. Ancak operasyon tamamen başarılı olmadı. Şubat ayında ikinci bir operasyona girdi ve bu sefer alt çenesinin geri kalanı da çıkarıldı. Birkaç gün sonra durumunun düzeldiği ve yüzünün neredeyse normale döndüğü söylendi.
1906’da Uluslararası Bern Sözleşmesi ile fosforlu kibrit üretimi yasaklandı ve hastalık ortadan kalktı.
İlginizi çekebilir:
Kişinin Var Olmadığına İnandığı Gizemli Ve Nadir Bir Hastalık: Yürüyen Ceset Sendromu Nedir?
Kaynak: 1