Dünyanın en güzel sesli kadınıydı. Sessiz, sakin, “sanat dünyası”nın hengâmesinden uzak bir yaşamı oldu. Yaşadığı gibi de öldü 1989 yılının 16 Mayıs’ında Seyyan Hanım. Bilenlerin kimi “yerli Edith Piaf” dedi, kimisi de “billur sesli soprano” ama onun hiç böyle bir derdi olmadı. Sahneye çıkacağı mekâna annesiyle geldi, sahnesi bittikten sonra evine annesiyle döndü. Alabildiğine mütevazı bir hayat sürdü, tam da ona Seyyan (anlamı eşit) adını veren babasının arzuladığı gibi bir cumhuriyet kadını oldu. Toktamış Ateş der ki “Seyyan Hanım ve Diğerleri” adlı kitabında: “Toplumun böylesine kirlendiği ve yozlaştığı bir Türkiye’de Seyyan Hanım’ın macerası insana umut veriyor ve inançlarını tazeliyor. Çağdaşlık, özgürlük ve bağımsızlık konularında ne kadar geri adımlar atılmış olursa olunsun ve ne kadar tehditler olursa olsun, bu tür insanların varlıklarına duyduğum güven beni iyimser ve hoşgörülü kılıyor. Seyyan Hanım’a ve Seyyan Hanımlara duyduğum sevgi ve saygı beni nostaljik özlemlere değil, Cumhuriyetimizin geleceğiyle ilgili umutlara taşıyor. Bu satırları karalarken Seyyan Hanım’ın billur gibi sesini dinliyorum. İnanın içim huzur ve mutlulukla doluyor. Türkiye, Seyyan Hanımların omuzlarının üzerinde yükseldi ve yükselecek. O zayıf ve naif görünen; biraz sivri çeneli, elmacık kemikleri hafif çıkık ve gözlerinde; hüznün ardında saklı, inanılmaz bir güç ve iradenin ateşi yanan Seyyan Hanımların… Ötesi, laf-ı güzaf’tır.”
Çok uzatmayalım. Hem okuyun, hem de şarkıların keyfini çıkarın…
Selanik’te başlar yaşamı
1913 yılında Selanik’te beş çocuklu bir ailede başladı yaşamı. Hikmet Bey ve Raziye Hanım’ın tek kızıydı. Küçük yaşlardan itibaren sesinin güzelliğiyle insanların dikkatini çekti.
Talariko Bey’le geçen vakitler
İlköğrenimini bitirdikten sonra İstanbul Konservatuvarı’na gitti. Orada Talariko Bey’den ders aldı.
Kadıköy Opereti’nde sahneye çıktığında henüz 16 yaşındaydı
Sesinin rengi ve gücü, kısa zamanda tanınmasını sağladı. Konservatuvar yıllarında İtalyanca ve Fransızca şarkılar söyledi. Bir süre sonra da Süreyya Sineması’nın olduğu binada, o zamanlar Kadıköy Opereti denilen yerde sahneye çıktığında henüz sadece 16 yaşındaydı.
Efem’den Zavallı Aşk’a pek çok yerli şarkıyı seslendirdi
Yabancı şarkılarla yetinmedi, hocası Kaptanzade Ali Rıza Bey’in 1914-20 yılları arasında bestelediği Efem, Çoban Yıldızı, Aşk Mevsimi, Akşam Garipliği, Zavallı Aşk gibi Türk müziği örneklerini de icra etti.
Bazı eserleri günümüze kadar ulaştı
https://youtu.be/EaHxdDnPVoI
30’lu yıllarda seslendirdiği bu eserlerden bazıları hocası Kaptanzade Ali Rıza Bey’in de katkılarıyla Columbia firması tarafından kaydedildi. Böylece bu eserler günümüze kadar ulaştı. Sonraki plak kayıtları ise Sahibinin Sesi firması tarafından kayıt altına alındı.
İlk “sözlü” Türk tangosu onun sesiyle hayat buldu
https://youtu.be/y2ND-iE3pYQ
1930-32 arasında İstanbul’daki Kırmızı Değirmen’de şarkılarını söyledi. Necip Celal tarafından bestelenen “Mazi Kalbimde Bir Yaradır” adlı ilk Türk tangosunu seslendiren de yine Seyyan Hanım oldu. Bu güzel eser, Seyyan Hanım’ın o duru sesiyle -hadi tam tarih verelim- 5 Şubat 1932’de hayat buldu. (Öncesinde Muhlis Sebahattin Bey’in enstrümantal bir tangosu bulunmaktadır.)
Eş durumundan bol seyahatli dönem
https://youtu.be/mGWQLuj04Is
Bir askerle, Teğmen Sait Oskay’la evlenerek, eşinin görevlerinden dolayı çok kez seyahat etti, birçok farklı ilde yaşamak zorunda kaldı. Sonunda yine İstanbul’a gelerek müzik çalışmalarına devam etti.
Sarıkamış-İstanbul hattı
Seyyan Hanım’ın o muhteşem sesinin etkisi, eşinin görevi dolayısıyla gittiği Sarıkamış’ta da peşini bırakmadı. 1930’lu yıllarda, yılda birkaç kez seyahat ederek İstanbul’a geldi (Dönemin seyahat koşullarını hayal gücünüze bırakıyoruz). Yeşilköy’de Necip Aşkın Orkestrası eşliğinde stüdyoya girdi, plaklar yaptı, çalışmalarına ara vermedi. Bu seyahatler 1942’ye kadar devam etti.
Tangolarla ünlü oldu ama…
https://youtu.be/siFAR-B0hYs
Seyyan Hanım başta Mazi Kalbimde Bir Yaradır başta olmak üzere birçok tangoyla adından söz ettirdi, ama rumbalar, foksrotlar ve marşlar da seslendirdi. Plak şirketi tarafından ticari kaygı güdülerek yapılan bu plakların, dinleyicinin nezdinde hatırı sayılır bir yeri olmadı hiçbir zaman. O, her zaman bir tango sanatçısı olarak tanındı, bilindi.
Kendi sözleriyle Seyyan Hanım
Kendisiyle ilgili diyor ki Seyyan Hanım: “Ben aslında ilk değilim ama ilklerdenim. Benden önce Fikriye Hanım ve Afife Hanım vardı. Kırmızı Değirmen’de tanıştım Fikriye Hanım’la. Benden hem yaş hem cüssece büyüktü. Necip Celal Andel şarkıları için sesi çok uygun değildi. O da mesela Muhlis Sabahattin Bey’in şarkılarından “Ayşe” gibi şarkıları söylüyordu.”
Ayak uyduramadığı bir yaşam tarzı
Yine diyor ki Seyyan Hanım: “Sabahattin Bey de istedi şarkılarını söylememi ama kabul etmedim. O başka bir hayat tarzı gerektiriyordu. Ben orada söylerken kimse dans etmezdi. Sadece konser dinlemeye gelmişler gibi dinlerlerdi. Annemle giderdik sonra onunla beraber dönerdik. Oradan beni ayıran mekan değil, oradaki hayat tarzına ayak uyduramayışımdı.”
“Göynüm” lafı kimseye bu kadar yakışmadı
“Benim göynüm sarhoştur, yıldızların altında” dedi Seyyan Hanım, hepimizin göynünü bir hoş etti, dinleyeni kendine âşık etti. Bu şarkının bu şekliyle yakıştığı ikinci bir isim daha gelmedi, muhtemelen de gelmeyecek.
Sessiz yaşadı, sessiz öldü
16 Mayıs 1989’da Maltepe‘deki evinde 76 yaşında vefat etti. Ölümü de yaşamı gibi sessiz, sakin ve mütevazı oldu.
Bonus 1: Seyyan Hanım ve Diğerleri
2013’te kaybettiğimiz Toktamış Ateş’in Seyyan Hanım’la ilgili kitabı.
Bonus 2: Kalan Müzik farkı ile Seyyan Hanım – Tangolar
Kalan Müzik yine kalitesini konuşturdu ve Seyyan Hanım’ın sesinden tangoları vakti zamanında yayınladı.