Savaş günlerinin önemli askeri yapıları, korkutucu bir geçmişin katı hatıraları olarak terk edilmiş şekilde geçiriyorlar barış günlerini. Gerçek şu ki, ister sığınak ister hava savunma kulesi olarak tasarlanmış olsun, bu yapıların tek bir amacı var: Hayatta kalmak. Ve kalıyorlar da; tarihi önemleri bir kenara bırakılsa bile bunları ortadan kaldırmanın astarı, yüzünden pahalıya geliyor çoğu zaman. Bu yüzden de yeniden değerlendirme yoluna gidilmesi en güzeli. Alın size on tane nefis örnek.
1. Flakturm IV G-Kulesi, Almanya – Hamburg
II. Dünya Savaşı’nda Berlin’in müttefiklerce bombalanması ardından, Hitler’in emriyle yapılan hava savunması ve sığınak amaçlı yapılar bunlar. Güçlü, kocaman bir beton bina yapıp çatısına uçaksavar topları dolduruyorsunuz ve voila! Konu Hitler’in epey ilgisini çekmiş, kağıt kalem alıp eskiz bile çizmiş zamanında.
Flak, hepinizin bildiği gibi “hava savunma topu” anlamına gelen “Flugzeugabwehrkanone”nin kısaltması. 3,5 metre kalınlığa, hatta bazı bölümlerde daha bile fazlasına ulaşan betonarme dış duvarları ve çatısıyla genel hava saldırılarına karşı tamamen dayanıklı şekilde inşa edilen bu yapılar, ana amaçları yanında hastane, karargâh ve hatta sanat eseri deposu olarak kullanılmış. Zaten bundan iyisi can sağlığı: Dakikada yaklaşık 8 bin adet farklı kalibre mermi kusan bir şeye doğrudan saldırmak pek cazip olmasa gerek. Zamanda bir kırılma olur da kendinizi B-17 ya da benzeri bir bombardıman uçağı uçuran bir müttefik pilotu olarak bulursanız genel talimata uyup yakınlarından geçmeyin, bir de özellikle 128 mm’lik toplara yakalanmayın. Yakalanırsanız böyle oluyor:
Dayanıklı yapıları nedeniyle savaş sonunda Ruslara en son teslim olan yerler arasında bulunan Flak kuleleri, ilerleyen zamanlarda yıkım fikriyle yüzleşmiş olsa da fizibilite nedeniyle birçoğu yerli yerinde kalmış. (Birini anca 35 ton dinamit kullanarak yıkabilmişlerdi mesela.)
Gelelim yeniden düzenlemelere:
Hamburg’daki Flakturm IV G-Kulesi; müzik okulu, müzik mağazası ve bir de Uebel & Gefaehrlich (Şeytani ve Tehlikeli) gece kulübünü barındırıyor artık.
2. Flakturm VI G-Kulesi, Almanya – Hamburg
Bu kule ise yenilenebilir enerji üreten bir tesise dönüştürülmüş. 2012’de faaliyete geçen yapı, yılda yaklaşık 3 bin ev için ısıtma sağladığı gibi bin eve yetecek kadar da elektrik üretiyor. IBA tarafından yeniden düzenlenen yapının enerji üretim sistemi Hamburg ENERGY tarafından kurulmuş. Çatıdaki modern kafe ise endüstriyel iç mekân tasarımı ve panoramik manzarasıyla öne çıkıyor.
3. Flakturm V L-Kulesi, Avusturya – Viyana
Viyana’daki Flak kulesi, 10 binden fazla balığın bulunduğu dev bir akvaryuma dönüştürülmüş ve “Haus des Meeres” adını almış.
300 bin litrelik köpek balığı havuzuyla kendi Sharknado’nuzu çekmek için doğru istikamet. 47 metre yüksekliğiyle tırmanma duvarı olarak da hizmet veriyor.
4. Friedrichstrasse İmparatorluk Demiryolu Sığınağı, Almanya – Berlin
Berlin’deki hava saldırısı barınağı, Alman Mimar Karl Bonatz tarafından tasarlanmış ve 1942’de tamamlanmış. 5 katlı ve 120 odalı yapı, 2 metre kalınlığındaki duvarları ve 3 metrelik çatısıyla 3 bin kişi için esaslı bir koruma sağlayabiliyormuş zamanında.
Savaşın bitiminden sonra ilk olarak tekstil ve meyve deposu olarak kullanılmış. 1992’deyse ateşli techno ve fetiş partileriyle ünlenmiş. Bir tiyatro oyunu, oldukça kapsamlı bir erotik ticaret fuarı olan “Sexperimenta” (Adeta bir Harry Potter büyüsü) ve bir sanat sergisinin ardından 2003 yılında ünlü Alman Reklamcı ve Sanat Koleksiyoneri Christian Boros tarafından satın alınmış. Böylelikle çılgın gecelerden elini eteğini çeken bina 2008’den beri Boros Koleksiyonu’na ev sahipliği yapıyor. Christian ve eşi Karen için binayı elden geçiren Mimar Jens Casper, sanat koleksiyonu için iç mekânı sergi alanı olarak düzenlerken sanatsever çift için de şık bir penthouse kondurmuş çatıya.
Olafur Eliasson, Wolfgang Tillmans ve Tracey Emin’in de aralarında bulunduğu uluslararası sanatçılara ait 1990’lardan günümüze birçok eser barındıran meşhur Boros Koleksiyonu, sadece perşembe ve pazar günleri arasında ve güvenlik kuralları nedeniyle küçük gruplar halinde ziyaret edilebiliyor.
5. Korumalı Komuta Merkezi Taganskaya, Rusya – Moskova
Alın size 7.000 metrekarelik bir yeraltı yapısı: Çok gizli çalışanları, giriş yapmak için Taganskaya metro istasyonunu kullandıkları için “Korumalı Komuta Merkezi Taganskaya” diye adlandırılan gizli bir nükleer sığınak.
Joseph Stalin’in emriyle 1951’de yapımına başlanan askeri tesis, Soğuk Savaş döneminin nükleer tehdidine karşı Moskova’nın merkezinde, yerin 65 metre altında meraklı gözlerden uzakta inşa edilmiş. 1956’da tamamlanan yapı, olası bir savaş durumunda ülkenin siyasi ve askeri liderleri için termonükleer saldırılara dayanıklı bir muhabere karargâhı olarak görev yapmaya başlamış. Eğer o meşhur 3. Dünya Savaşı çıksa kırmızı düğmenin basılacağı yer burasıymış yani…
1986’ya kadar kullanılan yapı, 1995’de gizlilikten çıkarılmış, 2006’da ise özel bir şirkete satılmış. Şimdilerde bir Soğuk Savaş müzesi ve eğlence kompleksi olarak hizmet veriyor. “Sığınak 42” adı verilen müzenin Retro 50’ler havasına karşılık kavisli tavanlı tünellerle birbirine bağlanan restoran ve gece kulübü alanları oldukça fütüristik.
6. Torpido Tesisi, İngiltere – Londra
Yine Soğuk Savaş dönemindeyiz. Denizaltı teknolojilerinin test edilmesi için tasarlanan yapı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda da önemli rol oynayan Bushy Kraliyet Parkı (Londra’nın güneydoğusu, Richmond) içinde bulunuyor. 48 metre çapında kubbeli bir bina ve içindeki 36 metre çapındaki havuzdan meydana gelen dairesel tesis 1955’te tamamlanmış. Yüksek hızda su altı performansı testleri için büyük bir kol yardımıyla maket torpidolar döndürüp duruyorlarmış özetle.
Görevini tamamlamasının ardından uzun süre boş durmuş, 2000 yılında bir girişimciye satılmış, 2004’de ise Norman & Dawbarn mimarlık şirketi tarafından elden geçirilmiş. Kubbe yapısı kirlilik nedeniyle kaldırılmış fakat 1,2 metre kalınlığındaki, patlamaya dayanıklı dış duvarın büyük bölümü yerli yerinde duruyor. Detaylarda alüminyum ve bakır kullanılan iç mekânlar, bolca cam kullanımıyla merkezdeki avluya açılıyor. Oldukça iyi ışık alan ferah tasarımı ve dairesel planıyla öne çıkan lüks Rotunda Evi, 2016 itibariyle yaklaşık 9 milyon dolara satılıktı…
7. Hava Üssü ve Kışlalar, İngiltere – Essex
İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan Hava Kuvvetleri 381. Bombardıman Grubu’na ev sahipliği yapan hava üssünün eski kışla yapıları Timberdesign’dan Cameron Scott tarafından yeniden düzenlenerek sürdürülebilir bir çiftlik evine dönüştürülmüş.
Büyük ahşap taşıyıcılar, metal yapısal destek elemanlarıyla beraber kullanılarak açık ve geniş, modern iç mekânlar elde edilmiş.
8. Nükleer Serpinti Sığınağı, İsviçre – St. Gallen
İsviçre hükümeti Soğuk Savaş döneminde her şehrin bir nükleer sığınağı olmasını şart koşmuş. Bu amaçla inşa edilen yapıların çoğu toz tutmaya bırakılmış ya da pahalı şarap mahzenlerine dönüşmüş günümüzde. The Null Stern Hotel (Sıfır yıldızlı otel) sanat projesinin kurucuları Patrik ve Frank Riklin, St. Gallen’de yer alan sığınak yapısını farklı yöntemleriyle hayata kazandırmışlar. Bir enstalasyon olarak başladıkları projeyi 2008’de otel olarak kamu kullanımına açmışlar. 60 cm. kalınlığında, patlamaya dayanıklı bir kapıdan girilen, pastel mavi ve sarı boyalı duvarların çevrelediği iki hacimden oluşan mekân, altı tane tek, dört tane de çift kişilik yatak bulunduruyor. Yatak başı yaklaşık 30 dolar ödüyorsunuz; hizmet olarak da sıcak su dolu şişeler, terlikler, ve gürültülü havalandırma sisteminden muzdarip olmamak için kulak tıkaçları alıyorsunuz.
Riklin kardeşlerin bir diğer sıfır yıldızlı otel projesi de Teufen’de, denizden 1.940 metre yüksekte, İsviçre Alpleri manzarası içinde yer alıyor. Basbayağı manzaranın içindeki sadece iki kişilik koca bir yatak ve iki abajurdan ibaret: Ne duvar var ne tavan. 2016’da açılan otel “Tek yıldız sizsiniz” sloganını benimsemiş. Tuvalet için tepe aşağı 10 dakikalık yürüyüş gerekiyor, oda servisiyse yakındaki bir ahşap kulübede kalan kahya tarafından hallediliyor. Odanın geceliği 250 dolar civarı.
Otelin bir başka odası, sunduğu benzer imkânlarla 1.200 metre yükseklikteki Göbsi zirvesinde bulunuyor.
9. Spitbank ve No Man’s Land Deniz Kaleleri, İngiltere – Portsmouth
İngiltere’nin güneyinde, Portsmouth limanı açıklarında denizin ortasında duran dev taş donutlar gibi görünen dört kale mevcut. 18. yüzyıl ortalarında tamamlanan bu yapılar, yüz yıldan uzun süre boyunca kıyı ve liman güvenliğini sağlamak için kullanılmış. 1982’de görevine son verilen Spitbank, özel mülk olarak birkaç kez el değiştirmesinin ardından lüks otel, etkinlik alanı ve müze olarak yeniden kullanıma açılmış.
“No Man’s Land” de benzer şekilde otel olarak kullanımda. Restoran, kütüphane, SPA, güneş terası ve yüzme havuzu gibi hizmetleri 360 derecelik çatı manzarası ve mis gibi deniz havasıyla beraber sunuyorlar. Ayrıca en önemli konfor koşullarından birini daha yerine getiriyor ve kesinlikle çocuk kabul etmiyorlar.
10. Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı Sığınakları, Almanya – Bremen
Bisikletle işine giden Alman Mimar Rainier Mielke, her gün önünden geçtiği sığınak binasıyla ilgili ne yapılabileceğini düşünürken, birçok eski sığınak yapısını modern ve düşük maliyetli apartman dairelerine dönüştürdüğü bir projenin içinde bulmuş kendini.
Hükümet herhangi bir acil durumda tekrar kullanılabilmeleri için zemin katların dönüştürülmesine izin vermemiş fakat üst katlar ve çatılar renkli dönüşümden nasibini almış.