Bilim her geçen saniye gelişmeye, yeni keşifler yapmaya devam ederken; yok efendim “keşfedilecek hiçbir şey kalmadı”, yok efendim “dünya çok sıkıcı olmaya başladı” diyenleri buraya alalım. Aynı söylem birkaç yüzyıldır sürüyor. Ne kadar hatalı olduğunu sahipleri görebildi mi bilemiyoruz ama bu yüzyıldakiler bunu fark etsin isteriz. Dünyanın gittikçe sıkıcılaşmasının sebebi keşfedilecek bir şey kalmayışından değil; adaletsiz düzenin bize dayattığı yaşam şartlarının sıkışıklığından ve insanlığın sürekli aynı çarpıcı hataları tekrarlayarak, tarihi “tekerrür” kısır döngüsüne sıkıştırmasından ötürü… Yeni senaristlere, yepisyeni senaryolara ihtiyacımız var.
Son 15 yılda yapılan keşiflerin tamamı, geçen yüzyıldaki keşiflere denk. Geçen yüzyıldaki keşifler de ondan önceki 500 yılda yapılan keşifler kadar. Bu tespitin kaynakçası yazarın naçizane kendisidir amma velakin bunu söylerken, sanmayın ki keşifle icadı birbirine karıştırıyoruz. Yarattıklarımızı bir tarafa koyduk; durduğu yerde durmaya devam edip de varlığından haberdar olmadıklarımızdan bahsediyoruz. Örneğin, beş büyük kıyametten sağ çıkmayı başarabilmiş, toplu iğne ucundan küçük “Tardigrad” 18. yy’da keşfedilse de, bu sevimli omurgasızın uzay ortamında da canlı kalabildiği ancak bu yüzyılın keşfidir. Hiçbir şeyin yok edemediği bu minik devin hayatta kalma becerisi, gün gelecek uzay yolculuklarında “dondurularak uyutulma” işlemini mümkün kılacak belki de…
Hala yapılacak ne çok keşif var kim bilir… Bilim ve teknoloji kendini katlayarak bu derece hızlı ilerlerken takip etmeye çalışmaktan başımız dönüyor, gün geliyor. Her keşif Amerika kıtası kadar büyük olmayabilir yani. Yine de en büyüklerden başladık, sonra gezegenin derinliklerine daldık, Güneş Sistemi’nin sınırlarına dayandık, bu toprakları da unutmadık…
1. Dünyanın En Büyük Kanyonu Grönland’da
Tam 750 km uzunluğunda ve 800 metre derinliğinde… Bu ölçüleriyle Büyük Kanyon’u sollayan Grönland’daki dev kanyon dört milyon yıldır orada duruyor. NASA, küresel ısınmanın etkisiyle buz tabakalarının erimesi sonucu bugüne kadar saklı kalmış kanyonu tesadüf eseri keşfedebilmiş. Küresel iklim değişikliklerinin izlenebilmesi için “IceBridge” projesi kapsamında 10 senedir havadan yürütülen kutup araştırmaları dünyanın bilinmeyen yepyeni bir yüzünü ortaya çıkarmış. Araştırmacılar, kanyonun 100 bin sene önce buzla kaplanmış olduğunu ve bilinmeyen pek çok yaşam türünü barındırdığını düşünüyor. Burası her türden bilim insanının keşif ve araştırmaları için yepyeni bir saha… 2016’ya kadar sürecek olan “IceBridge” projesiyle kanyonun üç boyutlu haritaları çıkarılıyor, yüzeydeki yükseltiler ve buz tabakasının kalınlıkları ölçülerek küresel iklim değişikliklerinin etkileri anlaşılmaya çalışılıyor.
2. Ulaşılabilir En Eski Su Rezervi Kanada’nın Altında
Jeologlar, Kanada madenlerinin derinliklerinde 1,5 ila 2,6 milyar yaşında olduğunu tahmin ettikleri dünyanın en eski su rezervini keşfetti. Madenin varlığı sayesinde tesadüfen keşfedilen bu suyun Kanada’nın okyanus tabanının oluşumundan bile eski olduğu ve milyarlarca yıldır Güneş ışığına ihtiyaç duymadan var olabilen yaşam formları barındırabileceği düşünülüyor. Tadına bakanların çok tuzlu ve acı buldukları suyun yaşı, içindeki gazların miktarı ve hangi izotopları taşıdığının test edilmesiyle belirleniyor. Bu araştırma aynı zamanda diğer gezegenlerde yaşamın nasıl var olabileceği konusundaki araştırmalara da ışık tutuyor.
3. Güneş Sistemi’nin İkinci Büyük Volkanı Japonya’da
Yaklaşık 20 yıl önce ilk keşfedildiğinde, bir volkan olduğu anlaşılamadığı için ona Tamu Massifi adı verildi. Üç ayrı jeolojik oluşum olduğu sanılırken yapılan son araştırmalarla tek bir volkan olduğu ortaya çıktı. Japonya’nın 1500 km açığındaki Tamu Massifi yaklaşık 145 milyon yıl önce oluşmuş; 640 km genişliğinde, 310 bin kmkarelik bir alana yayılan şimdiye kadar keşfedilmiş dünyanın en büyük volkanı. Yani büyüklüğünü anlamak için bir karşılaştırma yaparsak; dikey değil yatay bir alana yayıldığı için “kalkan yanardağı” da denen bu volkan İngiltere kadar… Mars’taki 26.400 metrelik Olympus Mons’tan sonra Güneş Sistemi’ndeki en büyük ikinci volkan. Dünyanın en aktif volkanı Hawaii’deki Mauna Loa’dan yüzölçümü itibariyle 60 kat daha büyük. Birkaç milyon yıl önce faaliyetlerine son verdiğinden bugün için artık bir tehlike arz etmiyor.
4. Dünyanın İçindeki Okyanus
Dünya okyanusları nereden gelmişti? Okyanusların seviyesi atmosferdeki sera etkisine rağmen nasıl aynı oranda kalıyordu? Önceleri sadece bir tahminden ibaretti. Bugün ise yine bir tesadüf eseri ispatlanmış durumda. Depremlerin oluşturduğu sismik dalgalar incelenirken, yer kabuğunun 700 km altında, yeryüzündeki okyanusların üç katı büyüklüğünde devasa bir tatlı su rezervi bulundu. Gezegenin yüzeyi ile çekirdeği arasındaki bu rezerv, mantonun alt ve üst bölümlerini birbirinden ayıran kısımdaki “ringwoodite” adı verilen mavi taşların içinde korunuyor. Bazı jeologlar dünyaya çarpan kuyruklu yıldızlarla suyun yeryüzüne gelmiş olabileceğini savunuyordu. Oysa bu bulgu; Dünya suyunun kendi derinliklerinden geldiğinin ve okyanusların gezegenin ilk bir milyar yılında kademeli biçimde yer kürenin altından çıkarak oluştuğunun, rezervin de okyanuslar için dengeleyici bir unsur gibi davranmasından ötürü milyonlarca yıldır su miktarının aynı oranda kaldığının göstergesi olarak kabul ediliyor.
5. İnsanın Bir Yeni Atası Daha… Homo Naledi
Yeni dediğimize bakmayın; araştırmacılar, üç milyon yıl öncesine tarihlenen bu ataya, insan evrimindeki zincirin kayıp bir başka halkası demekten özellikle kaçınıyorlarmış. Naledi, ilkel primatlar ile insanlar arasındaki bir geçiş evresi olarak atalarımız hakkında bildiklerimizi yeniden gözden geçirmemizi sağlayabilir. Güney Afrika’da Rising Star adlı mağaranın derinliklerinde bulunan 15 farklı iskelet, Afrika’da bulunan diğer ilkel insanlara benzemiyor. Bir gorilinki kadar beyne sahip Naledi’nin leğen kemiği ve omuzları çok gelişmemiş. Fakat kafatası yapısı, dişlerin küçüklüğü, karakteristik uzun bacaklar ve modern görünümlü ayakları nedeniyle insan cinsi kategorisinde. Tüm bu kemiklerin mağaranın dibine kadar nasıl girdiği ve kaldığı bilinmiyor. Mağaradaki dar bir yer altı tünelinin sonunda bulunan kemikleri, kuşaklar boyunca Naledi’nin bilinçli olarak taşıyıp bıraktığı tahmin ediliyor. Eğer bu kanıtlanabilirse, Naledi’nin ritüel davranışlarda bulunma ve sembolik düşünce kapasitesine sahip olduğu belirlenmiş olacak. Bu davranışların son 200 bin yıl içinde ortaya çıktığına ve sadece insana özgü olduğuna dair inancın yıkılması bekleniyor.
6. Sibirya’daki Mağara Aslanları
Yakutistan’da donmuş halde bulunan daha önce eşi benzeri görülmemiş mağara aslanı yavruları 10 bin yıllık. Mükemmel şekilde korunduğu için daha eskiye tarihlendirilebileceği düşünülen aslanlar 2015 Kasım’ının sonunda görücüye çıkarılıyor. Paleontologlar bu iki aslanın yanı sıra, Pleistosen dönemde Vast’ta yaşamış ve buzlar sayesinde iyi korunmuş Tüylü Mamut Yuka, Oimyakon Mamutu, Kolyma Yünlü Gergedanı, Yukagir bizonu ve at gibi diğer hayvanları da gösterecekler. Daha önce yapılan keşiflerde mağara aslanlarına dair yalnızca birkaç leş parçası ve iskelet parçaları bulunduğu için bilim insanları hayvanın anatomisini çıkaramıyorlarmış. Diğer pek çok antik hayvan gibi mağara aslanlarının da nesli tükendi. Yeni buluntuların bunun nasıl gerçekleştiğine dair önemli bilgiler sunacağı düşünülüyor.
7. Plüton’da Donmuş Su Ve Mavi Atmosfer
Cüce deyip geçmeyin, boyundan büyük işlevi var. New Horizons’un gönderdiği fotoğraflarla bir kalbi olduğunu öğrendiğimiz canımız Plüton’un gezegenliğine laf edenlere, nadir görülen “çift gezegen sistemi” sayılacak kadar kütlece büyük uydusu Charon ile birlikte tam beş uydusunun bulunduğunu hatırlatalım. New Horizons’ın yolladığı son fotoğraflar Plüton’daki nitrojen ve metan reaksiyonuyla oluşan göz kamaştırıcı parlak mavi atmosferi gözler önüne serdi. Gezegenin yüzeyinde çok sayıda buz parçacıklarının bulunduğu da yapılan tespitler arasında. Araştırmacılar, Plüton’da 100 milyon yıldan daha genç dağ benzeri oluşumlardan ve buzlarla kaplı bu dağların 3 bin 400 metrelik yüksekliğe sahip olduğundan bahsediyorlar. Yani jeolojik olarak da oldukça aktif olduğu belirlenen Plüton hakkındaki açıklamalar aslında yeni değil, yeniden yapılan “kesinleşmiş” açıklamalar. NASA, milyarlarca doları silah sanayine akıtmaya meyilli Amerikan halkının dikkatini uzay araştırmalarına çekmek ve bu sayede bütçe yaratmak için sürekli kendisiyle ilgili gündem yaratmaya çabalıyor ve bu yüzden bazılarımızı sinirlendiriyor olsa da, sonuçta iyi niyetli bu çabalarını destekliyoruz pek tabii ki.
8. Gılgamış Destanı’nın Bilinmeyen Dizelerindeki Çevre Bilinci
Amerikan işgaliyle birlikte Irak’ın tarihi yerlerinden kaybolmuş, müzelerinden çalınmış eserleri geri kazanmak için kaçakçılardan anlaşmayla satın alınan tabletlerden birinde, antik Mezopotamya destanının daha önce hiç bilinmeyen bir bölümüne rastlandı. Bu bölüm, diğer tabletlerin kesildiği yerden devam ediyor ve destana 20 yeni dize ekliyor. Uruk kralı Gılgamış ve Enkidu’nun dev Humbaba’yı yenmek için tanrıların evi olan Sedir Ormanı’na yolculuğunun anlatıldığı dizelerde ormanın nasıl göründüğü ve içinde nasıl sesler duyulduğuna dair ayrıntılar var. Sedir Ormanı’nın daha önceden sanıldığı gibi huzurlu ve sessiz değil, gürültülü kuşlar ve ağustos böcekleriyle dolu, ağaçlarda maymunların bağırıştığı bir yer olduğu ortaya çıkıyor. Şiirin yeni dizeleri, destanın diğer kısımlarındaki bazı ayrıntıları doğruluyor. Gılgamış ve Enkidu sediri Babil’e götürmek için kesiyorlar. Yeni tablette anlatıldığına göre; Enkidu, ormanı çorak hale getirmenin kötü birşey olduğunun ve tanrıları kızdıracağının farkına varıyor. Araştırmacılar, doğal ortamların böylesine canlı tasvirlerinin ve bu çeşit bir çevre bilincinin Antik Babil öyküsel şiirlerinde çok nadir görüldüğünün altını çiziyorlar.
BONUS: Anadolu’da Vergi Kaçakçılığı, Rüşvet ve Tefeciliğin Geçmişi
Günümüz ekonomisinin en büyük problemi. Toplumsal ahlaki çöküşün en belirgin göstergesi bu tür eylemlerin Anadolu’daki geçmişi dört bin yıllıkmış meğer. Lidyalılar’ın parayı bulması yetmezmiş gibi bir darbe de Asurlular’dan yedik. Alnımıza sürülmüş leke misali kara listedeler. İnsanlığa müthiş katkıları bulunan medeniyetler listesine koyamıyoruz kendilerini maalesef. Asur Ticaret Kolonileri Dönemi’nde, Anadolu halklarıyla yoğun ticari ilişkiler kuran Asurlular vergi kaçırıyor, rüşvet veriyor ve tefecilik yapıyormuş! Yakalandıkları taktirde tüm mallarına el konulması ve hapse girmek gibi sonuçlarla yüzleşecek olsalar da bu riskleri göze alıyor ve çıkarlarına uygun hareket etmekten geri durmuyorlarmış. Ayrıntılar için Mahfi Eğilmez’in mahfiegilmez.com’daki yazısını okuyabilir, Anadolu’nun o dönem ekonomisini merak ediyorsanız; kendisinin “Hitit Ekonomisi” adlı kitabına bakabilirsiniz.
Kaynakça:
http://www.cracked.com/quick-fixes/4-amazing-things-hiding-earth-that-we-just-discovered/
http://www.acikbilim.com/2011/12/dosyalar/uzay-boslugunda-hayatta-kalmak-tardigrada.html
http://bilimfili.com/dunya-okyanuslarinin-kaynagi-bulunmus-olabilir/
http://arkeofili.com/?p=8227
http://arkeofili.com/?p=7417
https://tr.wikipedia.org
http://www.bbc.com/news/science-environment-23866810
http://edition.cnn.com/2013/06/21/world/americas/ancient-water-tasting/
http://t24.com.tr/haber/dunyanin-en-buyuk-yanardagi-tamu-massif,239030
http://www.haberturk.com/dunya/haber/876283-dunyanin-hatta-gunes-sisteminin-en-buyuk-volkani
http://www.radikal.com.tr/hayat/dunyanin-derinliklerinde-dev-okyanus-kesfedildi-1197085/
http://shiftdelete.net/yer-altinda-dev-okyanus-53034
http://www.ntv.com.tr/teknoloji/nasa-plutondaki-buyuk-kesfi-acikladi,o_X62TkFfEOdWSBquuLOkw
http://www.radikal.com.tr/hayat/nasa-plutondaki-buyuk-kesfi-acikladi-1448122/