Hayır, “çirkin kral” demeyeceğiz (bu ilk ve son, yeminle), zira devrimci ve sosyalist bir sinemacının en son isteyeceği şeyin, feodal bir kavramla anılmak olduğuna inanıyoruz.
Bu bir “doğdu, yaşadı, öldü” listesi değil. Onu yaşamıyla, hayatının kilometre taşlarıyla, iniş çıkışlarıyla anlatma işi başka bir listeye kalsın. Bu listeyi, Yılmaz Güney’in onlarca filminin arasından, kendi seçtiğimiz filmlerini derleyerek oluşturmayı uygun gördük. Bunu yaparken de hem filmin kazandığı ödüllere hem de Yılmaz Güney’in o filmin birden çok alanında (oyuncu-senarist-yönetmen-yapımcı) yer alıp almadığına dikkat ettik. Listemiz Yılmaz Güney’i yargılamaktan da tanrılaştırmaktan da fazlasıyla uzak.
Yılmaz Güney’in (gerçek soyadıyla Pütün) 1937 yılında Adana’nın Yenice köyünde doğduğunu, 9 Eylül 1984’te Paris’te öldüğünü, hapse girip çıktığını, cinayet işlediğini, Isparta Cezaevi’nden izinli olarak ayrılıp bir daha da dönmediğinden kısaca bahsederek listemize geçiyoruz.
Gerçek doğum sahnesi ile Güney’den çarpıcı final: Duvar (1983)
Başrollerde yer alan Tuncel Kurtiz ve Ayşe Emel Mesci dışındaki herkesin hayatında ilk kez kamera karşısına geçtiği, izlemesi yürek isteyen Yılmaz Güney filmidir. Zazaca, sinemada ilk kez bu filmde kullanılmıştır. Filmin senaryosunun Yılmaz Güney tarafından kendisinin de bulunduğu Türkiye’deki bir cezaevindeki çocukların çıkardığı isyandan esinlenilerek yazıldığı söylenir. Filmde başka cezaevine nakillerini yaptırmak isteyen çocukların, resmi yollardan bunu başaramayınca isyan çıkarmaya kadar giden süreçleri anlatılır. Eşi Fatoş Güney filmle ilgili şunları söylemiştir: “Bu film, onun uzun yıllar boyu etiyle kemiğiyle yaşadığı bir tanıklıktı. Acılarına ortak olduğu ülkesinin en bahtsız insanlarına karşı, ancak Yılmaz Güney gibi insanların duyabileceği bir vefa borcunun kısmen de olsa ödenmesi idi. Duvar, Yılmaz’ın, duvarlarından kurtulmuş Türkiye idealinin mesajını da içeriyordu”
Filmin müziğine de şu linkten ulaşabilirsiniz.
Türkiye’den yasaklı, Cannes’dan ödüllü: Yol (1981)
Yönetmenliği Şerif Gören’e geçmeden önce Erden Kıral tarafından çekilmeye başlanan filmdir Yol. Filmde, verilen izinle İmralı Yarı Açık Cezaevi’nden evlerine gitmeye çalışan beş mahkumun yaşadığı çile anlatılır. Tarık Akan, Şerif Sezer, Halil Ergün ve Meral Orhonsay başrollerde yer almaktadırlar. Film, Yılmaz Güney’in başında bulunduğu bir ekip tarafından bin bir zorlukla yurtdışında kurgulanmıştır ve ancak 1999’da gösterime girmiştir. Bu film 1982’de Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanmış, 1983’te de ABD’de Altın Küre ödüllerine “En İyi Yabancı Film” dalında aday olmuştur. Şerif Gören ve Muzaffer Hiçdurmaz bu film yüzünden idamla yargılanmışlardır. Filmle ilgili en moral bozucu ayrıntı ise, Tarık Akan’ın gibi görünen ama ona ait olmayan elin atı gerçekten öldürmüş olmasıdır.
Güney yazıyor, Arman döktürüyor: Düşman (1979)
Senaryosu Yılmaz Güney tarafından yazılan ve Zeki Ökten tarafından yönetilen filmin başrollerinde Aytaç Arman ve Güngör Bayrak bulunuyor. Filmde iş arayan ve bulduğu kısa süreli işlerle geçimini sağlamaya çalışan İsmail anlatılıyor. Aytaç Arman filmdeki rolüyle -rol demek hafif kalır, Arman tek kelimeyle döktürmüş- 1980 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazanmıştır. Film ayrıca Berlin Film Festivali’nde “Jüri Özel Ödülü” ve “En İyi Senaryo Ödülü”ne layık görülmüştür.
Dağlardan başkente uzanan dram: Sürü (1978)
Yılmaz Güney’in senaryosunu hapisteyken yazdığı ve toplumsal gerçekçiliğe en çok vurgu yapan filmlerinden biri Sürü. Tabii bundan diğerleri değilmiş gibi bir anlam çıkarmayın sakın. Film maddi olarak çok zor duruma düşen bir ailenin, tek varlıkları olan koyunları Ankara’ya götürüp satmaya çalışmasını konu ediyor. Başrollerde Tarık Akan, Tuncel Kurtiz, Melike Demirağ, Yaman Okay var; müzikler Zülfü Livaneli’ye ait. 1979’da Sutherland Trophy ödülünü kazandı. Şivan’ıyla, Berivan’ıyla olağanüstü ve dokunaklı bir film Sürü.
Halil Ergün’ün ilk sinema filmi: İzin (1975)
Senaryosu Yılmaz Güney’e ait, yapımcılığını Temel Gürsu’nun yaptığı 1975 yapımı bir film İzin. Filmde, cinayetten dolayı cezaevine giren, burada geçirdiği süre zarfında kitaplara ilgi duymaya başlayan ve kütüphane sorumlusu olan, devam eden süreçte de okuduğu kitapların etkisiyle toplumu anlamaya, onu toplumcu bir bakış açısıyla yorumlamaya başlayan İbrahim anlatılıyor. Başrollerde Halil Ergün, Azra Balkan, Betül Aşçıoğlu’nun yer aldığı İzin, Halil Ergün’ün ilk sinema filmi aynı zamanda.
Toplumsal hareketleri ele alan yarı belgesel: Bir Gün Mutlaka (1975)
Senaryosu Yılmaz Güney tarafından oluşturulan, Bilge Olgaç tarafından yönetilen bu film, 70’li yıllardaki kitle hareketlerini, öğrenci olaylarını ve işçi sorunlarını konu eden yarı belgesel bir çalışma. Başrollerinde Azra Balkan, Güven Şengil ve Oktay Sözbir yer alıyor. Bilge Olgaç bu film/belgesel sonrası sinemaya 10 yıl ara vermiştir.
Güney başladı, Atıf Yılmaz bitirdi: Zavallılar (1974)
Bu film, çeşitli suçlar yüzünden cezaevine giren, burada tanışan, tahliye günleri geldiğinde dışarı çıkmak istemeyecek kadar yalnız, sahipsiz olan üç “zavallı” arkadaşın öyküsünü anlatıyor. Filmde “flashback”ler sık sık kullanılmış -ki bu, o dönem yeni bir tarzdı. Filmi Yılmaz Güney çekmeye başlamış, fakat cezaevine girince Atıf Yılmaz kaldığı yerden devralmış ve başarılı bir şekilde bitirmiş.
Filmi kadar şarkısı ile de hafızalarda: Arkadaş (1974)
Türk sinemasının politik altyapılı ilk filmlerinden olan Arkadaş, Güney’in öne çıkan, en fazla bilinen filmlerinden biridir. Yılmaz Güney ve Kerim Afşar filmde yıllar sonra yeniden bir araya gelen iki eski arkadaşı canlandırmaktadır. Onlara, Melike Demirağ da eşlik ediyor bu “yozlaşma” filminde. Aynı zamanda Demirağ’ın seslendirdiği ve kendisi ile aynı isme sahip şarkısı ile de hafızalarda yer etti film.
Feodal toplum ve kan parası: Endişe (1974)
Tarımda makineleşmenin başladığı dönemde, kan davası yüzünden başı belada olan, “kan parası” olarak kendinden istenen parayı bulmazsa öldürülme tehlikesi yaşayan ve hayatı (buna hayat denirse) ölüm korkusuyla parasızlık arasında gidip gelen Cevher’in filmi bu. Başrollerini Erkan Yücel, Kamuran Usluer, Ayşe Emel Mesçi ve Adem Tolay’ın paylaştığı bir Yılmaz Güney-Şerif Gören filmi. Filmin müzikleri ise Şanar Yurdatapan ve Atilla Özdemiroğlu imzası taşıyor. Endişe’nin 1975 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ödül aldığını da ekleyelim.
İlk zamanlarına göz kırpan bir Güney filmi: Kaçaklar (1971)
1971 yapımı, yönetmenliğini Yılmaz Güney’in yaptığı bu filmde, borçlusunun kızını kaçıran yaşlı bir kabadayı ile onun şoförünün öyküsü anlatılıyor. Filmin başrollerinde Yılmaz Güney ve Fatma Karanfil yer alıyor.
Yeşilçam’dan bir kuple: İbret (1971)
Yönetmenliğini Şerif Gören’in yaptığı, başrollerini (tabii ki) Yılmaz Güney ve Orhan Günşiray’ın paylaştığı bu film, hapishaneden kaçan bir adamla (Yılmaz Güney) Polis Kadir’i (Orhan Günşiray) anlatıyor.
Seveni kadar sevmeyeni de var: Umutsuzlar (1971)
Bazı sinemaseverler tarafından takdir edilen, bazıları tarafından da “ucube” olarak görülen bir Güney filmi bu da. Evet, o ünlü “Olacaksa okumuş orospu olsun” repliğinin geçtiği filmdir bu. Görüntü yönetmeni Gani Turanlı olmasından sebep, Türk sinemasında ilk tele-objektifin kullanıldığı filmdir bu ayrıca.
Tüm zamanların en iyilerinden: Ağıt (1971)
Türk sinema tarihinin en güzel filmlerinden biri olarak anılmaktadır Ağıt. Yılmaz Güney bu filmde efsanevi kaçakçı Çobanoğlu’nu canlandırmaktadır. Filmin her sahnesi izleyenin yüreğine işlemektedir. Filmde Yılmaz Güney’e Selmin Hürmeriç, Hayati Hamzaoğlu, Bilal İnci gibi oyuncular eşlik etmektedir. Film ayrıca Venedik Film Şenliği’nde ön elemeyi geçip ilk 10 film arasına girmiş, Yedinci Sanat dergisinin düzenlediği “Tüm Zamanların (1914-1972 arası) En İyi 10 Türk Filmi” seçkisinde 7. olmuş, Türk Sinema Derneği’nin 1971-1972 yılları en iyi 10 film sıralamasında “En İyi Film” seçilmiştir. Filmde yer alan Zahit Bizi Tan Eyleme adlı Bektaşi nefesi insanı soluksuz bırakır.
http://www.youtube.com/watch?v=89H1rpvFZO8
Bereketli Topraklar’dan bol ödüllü film: Acı (1971)
Film, 15 yıllık cezaevi sürecinden sonra, yıllar önce öldürdüğü adamın ailesine gidip “kapısında it olmak” pahasına bağışlanma dileyen Çiçek Ali’nin hikâyesini anlatıyor. Toplumsal sorunlara ucundan kıyısından değinen bir filmdir Acı. Filmde Yılmaz Güney’e Fatma Girik ve Hayati Hamzaoğlu eşlik ediyor. Filmin önce “Çan” olan adı, sonradan “Acı” olarak değiştirilmiştir.
3. Altın Koza Film Festivali’nde “En İyi 2. Film” seçilmiş, Fatma Girik “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü, Gani Turanlı “En İyi Görüntü Yönetmeni” ödülünü, Metin Bükey de “En İyi Film Müziği” ödülünü almıştır.
İntikam soğuk yenen bir yemektir: Baba (1971)
Ustanın, fakirliğe lanet ettiren filmi. Fakir bir babanın bir cinayeti para ve ailesine bakılması karşılığında üstlenmesini, hapisten çıktıktan sonra da kızının hayat kadını olduğunu, oğlunun ise mafyaya karıştığını öğrenmesi anlatılır. Filmin hikayesinin devamı “intikam soğuk yenen bir yemektir”. Yılmaz Güney’e Müşerref Tezcan, Aytaç Arman, Kuzey Vargın gibi oyuncular eşlik eder.
Kadro güçlü, tarz başarılı: Vurguncular (1971)
Ayrılmaz ikili, yakın dostlar Cesi (ya da Jessie) ve Kont’un hikâyesi anlatılır Vurguncular’da. Bu müthiş ikili tüm soygunları birlikte yapıyor, fakat ellerine geçen paranın bir kısmını da ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor. Film, zaman zaman şairane de sayılabilecek replikleriyle, sol görüş barındıran altyapısıyla ve “Once Upon a Time in the West” gibi büyük western filmlerine yaptığı göndermelerle -deyim yerindeyse- tarz bir filmdir. Filmde Yılmaz Güney’e ve Fikret Hakan’a, Orhan Günşiray, Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu, Nazan Şoray eşlik etmektedir.
Vasat bir film: Yarın Son Gündür (1971)
Bir “kara çocuk” ve “mavi çocuk” filmi (Bonnie and Clyde???). Yılmaz Güney’in en kötü filmidir. Cezaevinden çıktıktan sonra pis işleri bırakan, tövbe eden kara çocuğu (Yılmaz Güney) ve onun biricik sevgilisi mavi çocuğu (Fatma Girik) izleriz filmde. Tabii bir de kara çocuğun pis işlere tekrar dönmesini isteyen, fakat kara çocuktan ret cevabı alınca onu öldürmeye karar veren mafya babaları var. Mutlaka izleyin, sakın kaçırmayın diyebileceğimiz bir film değil açıkçası.
Tek kelimeyle bir “başyapıt”: Umut (1970)
https://www.youtube.com/watch?v=QR1Br-yPoRQ
Umut, ödül avcısına dönen, Türk sinemasında dönüm noktası kabul edilen bir Güney filmi. Filmde, araba çarpması sonucu atını kaybeden ve olup olmadığı belirsiz bir defineye bel bağlayan faytoncu Cabbar anlatılıyor. Tabii Sansür Kurulu yapacağını yapmış, şu gerekçelerle filmi yasaklamış:
- Faytoncunun giyim kuşamının fakirliği sembolize etmesi,
- Filmdeki otomobil sahibi zengin elemanla ilgili takibat yapılamayacağı kanaati verilmesi,
- Faytoncunun iş ararken zengin-fakir ayrımı yapılması,
- Cabbar’ın bir Amerikalı’yı soyması,
- Sabah namazının güneş doğarken kılınması.
Cannes’da “Quinzaine des Realisateurs”e (Yönetmenlerin On Beş Günü) adlı seçkiye seçilen, 2. Altın Koza Film Festivali’nde birçok ödüle (en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo, en iyi erkek oyuncu, en iyi fotoğraf) layık görülen film, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu” ve Grenoble Film Festivali’nde de “Seçiciler Kurulu Özel Ödülü”nü kazanma başarısı gösterdi.
Umut için, özellikle Yılmaz Güney, Tuncel Kurtiz ve Osman Alyanak’ın oyunculukları ile izleyenleri mest ettiği bir şaheser desek abartmış olmayız. Ayrıca Grup Yorum’un Gel ki Şafaklar Tutuşsun albümünde, Yılmaz Güney anısına aynı adlı bir parça da bulunmaktadır.
Silahlar ortasında baba-kız ilişkisi: Canlı Hedef (1970)
Film silahlar, çatışmalar arasında yaşanan baba-kız ilişkisini anlatır. Filmde, hapisten çıktıktan sonra mecburen yıllarca yurtdışında kalan ve kanunsuz işlerden uzak durmaya çalışan, üstüne bir de -gerçek kızı olduğunu bilmeden- yetim bir kıza kol kanat geren eski kabadayı Asım anlatılmaktadır. O ünlü “vajinaya yılan sokma” olayı bu filmde yer alıyor. Canlı Hedef’in başrollerinde Güney’in yanı sıra Hülya Darcan, Yıldırım Gencer, Bilal İnci ve Danyal Topatan bulunuyor.
Vurdulu kırdılı vasat bir film: Piyade Osman (1970)
Filmde, bir muhabirin ‘Piyade Osman’ (Yılmaz Güney) hakkında yalan bir haber yapması, yalan haber olduğunun anlaşılmaması için de Piyade Osman’ı pavyona götürüp sarhoş etmesi, böylece haberi gerçeğe dönüştürmesi anlatılıyor. Başrollerde Yılmaz Güney’le birlikte, Deniz Akar, Tijen Dorsay ve Adnan Mersinli yer alıyor. Dönemin “vurdulu kırdılı” film akımından etkilenmiş fakat vasat bir Yılmaz Güney filmi.
Üç Altın Portakallı film: Bir Çirkin Adam (1969)
Babasını arayan genç kiralık katil Bino’nun anlatıldığı film. Başrollerde Yılmaz Güney, Feri Cansel, Mümtaz Alpaslan ve (tabii ki) Hayati Hamzaoğlu var. Filmin 1970’te Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi 1. Film, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında ödül aldığını da belirtelim.
Eşkıya celladı Serçe Mehmet’in hikâyesi: Aç Kurtlar (1969)
Haydar Turan’ın romanından sinemaya uyarlanan bu filmde, öğretmenlik yaparken eşi eşkıyalar tarafından kaçırılıp aylarca tecavüze uğrayan ve sonra da intihar eden, bunları yaşadıktan sonra öğretmenliği bırakıp “eşkıya celladı” olan Serçe Mehmet anlatılıyor. İyi filmlerinden Aç Kurtlar’da Güney’e, Sırrı Can ve Hayati Hamzaoğlu eşlik ediyor. Filmin bazı sahnelerinde CHP’nin ve Güven Partisi’nin afişleri de göze çarpıyor.
Döneminin başarılı filmlerinden: Seyyit Han (Toprağın Gelini-1968)
Yıllar sonra köyüne dönen, sevdiği kız Keje’nin Haydar Bey’le evlendirildiğini öğrenen ve Haydar Bey’in bir komplosu sonucu Keje’nin ölmesine sebep olan Seyyit anlatılır bu filmde. Güney’in hem yönettiği hem de başrolünde oynadığı Seyyit Han, çekildiği dönem ve koşullar göz önünde bulundurulduğunda son derece başarılı bir yapım olarak dikkat çekiyor. Zaten aldığı ödüller de bunu kanıtlar nitelikte. Film, 1. Altın Koza Film Festivali’nde en iyi 3. film, en iyi müzik, en iyi görüntü yönetmeni ve en iyi erkek oyuncu dallarında ödüller aldı. Başrollerde Yılmaz Güney, Hayati Hamzaoğlu ve Nebahat Çehre var.
Tipik bir polisiye: Benim Adım Kerim (1967)
Uyuşturucu satıcılarıyla bir polisin kovalamacasını anlatan macera türünde bir Güney filmi. Yılmaz Güney, Reha Yurdakul ve Danyal Topatan başrollerde.
Köyden İstanbul’a kabadayı transferi: Bana Kurşun İşlemez (1967)
Filmde, köyünden ayrılıp İstanbul’a giden ve burada kabadayılık yapan Yadigar’la, onu aramaya İstanbul’a gelen köylü yavuklusu anlatılıyor. Bana Kurşun İşlemez’de Yadigar’a tıpa tıp benzeyen ve öldürülme korkusu içinde evinden dışarı adım atamayan milyarder Mustafa karakteri de var. Yılmaz Güney ve Mine Mutlu’nun başrollerini paylaştığı vasat bir Güney filmi.
Hudutların Kanunu (1967)
Senaryosu Yılmaz Güney’e ait bu başyapıtın yönetmeni Ömer Lütfi Akad. Filmde, kaçakçılık yapan Hıdır, köylüyü iliğine kadar sömüren (ve o zamanki iktidarın göz yumduğu) toprak ağaları, okul yakan yobazlar ve elbette köylüye kaçakçılık dışında yapacak bir şey bırakmayan bozuk düzen anlatılır. Böyle bir filmin Sansür Kurulu tarafından yasaklandığını eklememize gerek yoktur sanırız!
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi 3. Film” ve “En İyi Erkek Oyuncu” dallarında ödül kazanan film, Fatih Akın’ın çabalarıyla, 64. Cannes Film Festivali’nin klasikler bölümünde gösterildi.