1965-1993 yılları arasında 7 farklı hükümette toplam 10 yıl 5 aylık bir süreyle başbakanlık yaptı.
Türkiye’nin en genç genel müdürü, İsmet İnönü ve Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra en uzun süre görev yapmış başbakanı oldu.
31 yaşında genel müdür, 40 yaşında parti genel başkanı, 41 yaşında başbakan oldu. Türkiye’nin çok partili sisteme geçtiği 1946’dan sonraki dönemde, kurduğu 7 hükümetle en çok hükümet kuran siyasetçisiydi.
Lakabı “Baba” olsa da, aktif siyasi hayatının sonlarına doğru kimse babalığını hatırlamadı. Sol taraf onu zaten sevmezdi. Sağ cenah da yönünü ANAP’tan yana kullandı. AKP’nin demokrasinin yıldızları adı altında bastırdığı tuhaf afişlere Adnan Menderes, Turgut Özal ve RTE’in isimleri vardı. “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” gibi bir lafa imza atmasına rağmen, zaman içerisinde sağcılara da yaranamadı. 3 fidan için sonradan verdiği röportajda, “Meclisin onayıyla idamları mümkün oldu, ihale bana kaldı” anlamına gelecek açıklamalar da yaptı.
Devlet yapısını her şeyin üstünde tuttu. 2000’li yılların sonunda sıklıkla kullanılan “ceberut devlet anlayışı” denilen kavramın mimarlarından kabul edildi. Bu tanım doğru ama hayli eksikti. Maalesef isimler değişse de ülkede ceberut devlet anlayışı hiç değişmedi. Demirel ağzından demokrasiyi düşürmezdi. El aldığı Adnan Menderes de sözüm ona hayli demokrattı, Özal en demokrat, RTE adeta demokrasinin ete kemiğe bürünmüş haliydi.
2000’de devletin zirvesindeyken Cumhurbaşkanı olarak aktif “devlet hayatından” emekli oldu. Çok sevdiği ve hep savunduğu devlet yapısı o sahneden çekildikten sadece 9 yıl sonra “Ergenekon” soruşturması kapsamında en yakın arkadaşlarından Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ve eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nu gözaltına aldı. Demirel, Esenboğa Havalimanı’na giderek Haberal’la görüştü, geçmiş olsun dileklerini iletti. Haberal yaklaşık 4,5 yıl ne ile suçlu olduğu bilinmeden tutuklu kaldı. Ceberut devlet bu sefer başka bir kimlikle sadece halkını değil kendi figürlerini de yutma niyetindeydi, hâlâ aynı niyette.
Demirel, Adnan Menderes tarafından 1955 yılında da DSİ Genel Müdürlüğü’ne tayin edildi. Böylece devlet içindeki yükselişi başlamış oldu. Cumhuriyet’in kuruluşundan bir yıl sonra dünyaya gelen Demirel neredeyse bir asırlık hayatının yarısında devletin zirvesinde görev yaptı. Aktif görev süresi boyunca neredeyse yüzyılın bütün önemli olaylarına tanıklık etti. Bu süre zarfında bazen yeni ülkeler kuruldu, bazen rejimler değişti, bazen de dönemin simge isimleri yok edildi…
Kore Savaşı (1950-1953)
Soğuk Savaşın ilk karşılaşması.
Vietnam Savaşı (1959-1975)
Amerika’nın girip çıkamadığı coğrafya.
John F. Kennedy Suikastı (1963)
Suikastler döneminin en çok ses getiren olayı.
Neil Armstrong ve Ay’a Ulaştı (1969)
Tüm dünya aynı anda televizyon seyretti.
Modernleşemeyen İran (16 Ocak 1979)
Şah Rıza Pehlevi, artan olaylar karşısında ülkesini terk etti.
Thatcher Başbakan (4 mayıs 1979)
Muhafazakar Parti lideri Margaret Thatcher İngiltere’nin ilk kadın başbakanı oldu. Getirdiği düzen İngeltere’de hâlâ en çok tartışılan konulardan.
Afganistan’ın İşgali (24 Aralık 1979)
Sovyetler Birliği, Amerika’nın Rambo III’ü çekmesine sebep oldu.
İslam Cumhuriyeti (1 Nisan 1979)
İran’da halk oylamasının sonucu beklenmeden “İslam Cumhuriyeti” ilan edildi. Çünkü Batı böyle istedi.
Tito öldü (4 Mayıs 1980)
Yugoslavya Devlet Başkanı’nın ölümü Avrupa’nın göbeğinde katliamlara sebep oldu.
Ronald Reagan Başkan (4 Kasım 1980)
ABD başkanlık seçimlerini eski aktör, cumhuriyetçi Ronald Reagan kazandı.
12 Eylül 1980 Darbesi
Bu müdahale ile Süleyman Demirel’in başbakanı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı. Bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü. 12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. 70 sente muhtacız sözünü bu dönemden hemen önce söyledi. Demirel böylece 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesine de şahit oldu.
Papa’ya Suikast (13 Mayıs 1981)
Papa II. Johannes Paulus Roma’da San Pietro Meydanı’nda Mehmet Ali Ağca tarafından vuruldu. Ülkece sesimizi tüm dünyaya bu şekilde duyurmuş olduk.
Canlı yayın katliamı: Enver Sedat Öldürüldü (6 Ekim 1981)
Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, geçit töreni esnasında tören kıtasındaki askerler tarafından öldürüldü. Yerine, 2011 Arap Baharı’na kadar görevde kalacak olan Hüsnü Mübarek geçti.
Gorbaçov Başkan oldu (11 Mart 1985)
Bizim siyasiler iyi bir adam mı kötü bir adam mı bir türlü karar veremediler.
Çernobil Kazası (1986)
Bizim siyasiler çay içti.
Stephan Hawking (20 Ekim 1987) “Zamanın Kısa Tarihi”ni yazdı
Ülkemizde gazeteler kuponla hemen bu kitabı verdi.
Bush Başkan (8 Kasım 1988)
ABD başkanlık seçimlerini cumhuriyetçi aday George Bush kazandı. Bitmeyen bela.
Afganistan’dan çekilme (15 subat 1989)
10 yıllık işgalden sonra son Sovyet birlikleri de Afganistan’dan ayrıldı. Geride Batı tarafından silah sağlanmış Taliban kaldı.
Tiananmen Olayları (3 Haziran 1989)
Çin’in başkenti Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda protestocu öğrencilerin üzerine ateş açıldı, çok sayıda ölüm oldu.
Humeyni öldü (4 Haziran 1989)
Pevlevi’den sonra Fransa’dan İran’a yollanan uzaktan ayarlı dini lider Ayetullah Humeyni öldü.
Berlin Duvarı yıkıldı (9 Kasım 1989)
Modernizm, postmodernizm, liberalizm, neoliberalizm gibi naneler iyice hayatımızın merkezine girmiş oldu. 2. Dünya Savaşı sonrası Doğu ve Batı Almanya ile iki sistemi birbirinden ayıran “Berlin Duvarı”nın yıkılması ülkemizde başta çok büyük heyecan yarattı; sonra geçti.
Soğuk Savaş bitti (3 Aralık 1989)
Malta’da buluşan George Bush ve Gorbaçov soğuk savaşın bittiğini resmen açıkladı.
Çavuşeskuların idamı (25 Aralık 1989)
Olağanüstü bir mahkemede yargılanan Romanya Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku ve eşi Elena Çavuşesku kurşuna dizildiler. Çavuşesku da listedeki birçok lider gibi Demirel’in mesaidaşıydı.
Mandela serbest (11 Şubat 1990)
Güney Afrikalı lider Nelson Mandela cezaevinden çıktı.
Körfez Savaşı (16 Ocak 1991)
Irak’a tanınan sürenin dolmasıyla “Çöl Fırtınası” adı altında Saddam’ı yok etme operasyonu başladı. Bu savaşı fırsata çevirme meraklısı Özal, ülkenin bütün ekonomik dengelerini bir kere daha alt üst etti.
Gorbaçov istifa etti (25 Aralık 1991)
Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Gorbaçov görevinden istifa etti. Sovyetler resmen tarihe karıştı. Demirel bu fırsatı Türki Cumhuriyetlere açılarak gördü. Aliyev ile çok yakın arkadaş oldu.
Afganistan’da mücahitler ve dört yıl sonra gelen Taliban dönemi (28 Nisan 1992)
1996’da devam eden süreçle ülke karanlığa gömüldü.
Bill Clinton iktidar (4 Kasim 1992)
ABD Başkanlık seçimlerini Demokrat Bill Clinton kazandı. Saksafon çaldığı ve bebeklere burnunu tutturduğu için çok sevildi.
Nükleer anlaşma (3 Ocak 1993)
Moskova’da bir araya gelen Bush ve Yeltsin nükleer silahlarda indirim anlaşmasını imzaladı.
13 Eylül 1993, İnternet
Adına World Wide Web denildi ve dünya çapında internet kullanımı yaygınlaştı. Resimde dünyaca ünlü gazete WSJ’nin ilk online sayfa denemesi.
Hong Kong yeniden Çin’e bağlandı (1 Temmuz 1997)
İngiltere 156 yıl sonunda yapılan anlaşma gereği Honk Kong’u Çin’e devretti.
Avrupa’da yeni para birimi ve EURO (1999)
Türkiye yine Avrupa Birliği hayali kuruyordu.
NATO sonunda Sırbistan’a müdahale kararı aldı (1999)
Belgrad vuruldu.
Demirel bu olayların hepsine tanıklık etti, bu süreçte 7 hükümet kurdu; hiçbirinde bir başarı elde edemedi; ama her seferinde yeniden seçilmeyi bildi. Ülkeyi, “Enflasyon düşünce patlıcan, domatesten; yükselince benden biliyorlar” gibi sözleriyle yönetti. Türkiye’de iktidar olmayı ve iktidar dengelerini ise, en iyi yine kendisinin anlattığı şu olay özetler:
28 Şubat döneminde bir kere Süleyman Demirel’e sordular. Ne olacak bu asker-siyasetçi gerilimi, diye… Türkiye’nin yarım asırlık çok partili siyaset deneyiminin 1999’a kadarki faslını tek bir hikâyeyle özetleyiverdi: Bir profesör, aslanla kuzunun aynı kafeste barış içinde yaşayabileceklerini ileri sürerek bunu bir hayvanat bahçesinde denemek istemiş. Herkes itiraz etmiş. Ama bir hafta sonra gelenler gözlerine inanamamışlar. Çünkü gerçekten de aynı kafeste sakin sakin duruyorlarmış. ‘Nasıl başardınız bunu’ diye sormuş biri. Profesör de yanıtlamış: Kafese her gün yeni bir kuzu koyuyoruz.
Eklemeden olmaz Bonus’u
En çok Anadolu’nun bağrından kopan bir köy çocuğunun, ülkenin başına gelebilmesine vurgu yaptı. Bu durum Cumhuriyet’in sunduğu en büyük kazançlardan olan fırsat eşitliğinin bir göstergesiydi. Haklıydı da. Maalesef siyasi hayatı boyunca nadiren haklı olduğu konulardan biriydi bu. 30 yıl boyunca Türk siyasi hayatının en etkin isimlerinden oldu. O hayatta iken bütün dünya değişti. Bir tek o ve temsil ettiği devlet ve siyaset anlayışı değişemedi. Ölümünün ardından en fazla “hoşgörülü biriydi” denildi.