Psikologlar ve nörologlar bizi insan yapanın ne olduğu sorusunun cevabını ararken muhtemelen en şaşırtıcı özelliklerimizden birine, yaratıcılığımıza odaklandılar. Yaratıcılık üzerine çalışmalar, son birkaç on yıl içinde hızla önem kazandı. Şimdi fikirlerin saf mekaniğinden tutun, grupların nasıl yaratıcı biçimde birlikte çalışacaklarına, kurumların yaratıcılığı nasıl yok ettiğine kadar, her yıl yüzlerce araştırma yazısı yayınlanıyor. Herkes yaratıcı düşünceye sahip ve herkes kendi yaratıcılığını ortaya çıkarabilir. Merak edebileceğiniz soruları ve cevaplarını toparladık. Farklı düşünmek, kendine zaman tanımak, deneyim edinmek gibi yöntemler ve uygulamalar, egzersizler ve detayları…
1. Yaratıcılık öğrenilebilir mi?
Ya yaratıcıyızdır ya da değilizdir şeklinde kesin bir yorum yapmak ya da hüküm vermek, bu konuyla ilgili en büyük mitlerden biridir. Üstün nitelikli bazı insanların, yaratıcı olduğunu düşünmek doğru değil! Herkes yaratıcı düşünce yeteneğine sahiptir ve zaman içinde kendi yaratıcılığını tetikleyen şeylerin ne olduğunu herkes öğrenebilir. Tek ihtiyacımız olan, tüm yaşamımızı yaratıcı bir çaba olarak görmek ve herhangi bir problem ya da mücadelede aynı zamanda yaratıcı bir çözüm bulunduğunu fark etmeye başlamak. Her gün bu stratejileri kullanarak günlük hayatı yaratıcılıkla doldurmak mümkün.
2. Farklı düşünmek
Yaratıcı alanlarda çalışan insanlar üzerinde yapılan incelemelerde bulunan başlıca şeylerden biri, tasarımına başlamadan önce sorunun yeniden kavramsallaştırılmasında çok başarılı olmalarıydı. Kimin fikrinin daha yaratıcı olduğuna karar verildiği gelişmiş sanat öğrencilerinden bazıları, “problem formülasyonu” adı verilen bu sürece çok önem veriyorlardı. Ayrıca görev tamamlandıktan sonra, sorunun yeniden incelenmesi konusunda son derece iyilerdi. Ohio Üniversitesi’nden Keith Markman liderliğindeki grup, insanların “karşı-olgusal” düşündüklerinde yaratıcılıklarının iki katına çıktığını gördü. Bu bakış açısı, daha iyi fikirler bulmalarını ve gelecek sorunlarla ilgili daha yaratıcı çözümler geliştirmelerini sağlıyordu. Önümüze bir görev geldiğinde, farklı yaklaşım yollarını kullanarak mümkün olduğunca çok sayıda yaratıcı çözümle (ne kadar uzak olursa olsunlar) plan yapacak zamanı önceden ayırdığımızdan emin olalım. Görevi tamamladığımızda ise, neyi farklı yapabileceğimizi görmek için kendimize vakit ayırıyoruz. Bu daha sonra karşımıza çıkacak bir proje için yaratıcı düşünme kapasitemizi besleyecek.
3. Kendimize zaman tanımak
Yaratıcılıkla ilgili bir başka efsane ise, baskı altındayken artmasıyla ilgili… Talihsiz Apollo 13 görevi sırasında NASA mühendislerinin ürettiği inanılmaz yaratıcı çözümler, olağanüstü durumlara getirilen benzersiz çarelerin güzel bir örneği olmasına karşın, bir sorun üzerine düşünmek için kendinize zaman tanımak, yaratıcı bir çözüm için çok daha elverişli bir ortam sağlıyor. Buna “kuluçka süresi” deniyor ve gerçek yaratıcılık için son derece önemli olduğu görülüyor. Aklımızın “dolaşmaya çıkması”na izin vermeyi öğrenirsek, o da öğrenmiş olduğumuz tüm bilgilere ulaşma imkanı sağlıyor. Fakat burası önemli: Eğer oraya bir şey koymadıysak, hiçbir şeyin çıkmasını da bekleyemeyiz. Bilim insanları, bir görevin bilgilendirmesini aldıktan sonra hafif bir şekerleme yapmanın, sabah uyanır uyanmaz alınan bilgilendirmeden çok daha iyi anlaşılmasına yardımcı olduğunu buldular. Bir konu hakkında bilgi edindikten sonra kısa bir uyku, hatırlamayı ve bilginin daha iyi kullanımını sağlıyor. Sürekli sorunlarla boğuşurken yaratıcı fikirlere gark oluyorsanız, bilgileri özümsemek ve daha iyi fikirlerin aklınıza gelebilmesi için çalışma masanızdan ve hatta yatağınızdan bile uzak bir yerde kendinizi dinleyin, dinlendirin.
4. Bir adım geride durmak
Sorunu, bir başkasının bakış açısıyla görmek, yaratıcı bir strateji geliştirmeye yarar. Bu psikolojik mesafe, beş dakikalık bir yürüyüş yapıp kendimize zaman ayırmak gibidir. Başka bir bakış açısından sorunları görmeye başlarız ve bu da yeni fikirler geliştirmemize yarar. New York’lu araştırmacılar, yaratıcı insanların hapisten çıkmak için ne gibi yaratıcı çözümler ürettiklerini araştırmış. İlk aşamada; kendileri için hapisten çıkmanın yollarını aramaları; ikinci aşamada ise, hapisten kaçacak birine yardım etmeleri istenmiş. Zihinsel olarak kendilerini hapishanede hissetmedikleri ikinci görevde, daha yaratıcı oldukları görülmüş. Bu kutunun dışından düşünmekle aynı metafor. Kutunun içindeyken kendimizi hem zihinsel hem de fiziksel olarak “kısıtlanmış” hissederiz! Fakat dışına çıktığımızda fiziken ve zihnen rahatlar, genişler ve gelişiriz. Ne zaman çözülmesi zor, inatçı bir sorunla karşılaşırsanız, onu bir başkasının bakış açısıyla, hatta mümkünse sizden farklı düşünen birinin bakış açısıyla görmeyi deneyin. Buna aynı zamanda “empati” diyoruz. Biriyle “duygudaş” olmakla birlikte konuyla ilgili başka bir görüşle ilgili “fikir sahibi” olan insanlar, daha yaratıcı oluyor.
5. Deneyim edinmek
Bende o deneyimlerden fazlası var diyorsanız; hep daha çok… Ama mümkünse nicelden çok nitele bakalım… Akla giren bir şey yoksa; oradan yaratıcı bir fikir beklemek de yersiz demiştik… Araştırmalar, farklı kültürlere maruz kalmanın, olağandışı ve beklenmedik olaylara maruz bırakılmak kadar dramatik biçimde yaratıcılığı arttırdığını gösteriyor. En kötü deneyimlerin bile yaratıcılık üzerinde olumlu etkisi var. Dünyayı, mümkün olduğu kadar çok deneyimleyin. Her gün bir masa başında sıkıştığınızı hissetmenin getireceği “durgunluk” hissi, yaratıcılık için en kötü ortam. “Çılgın” kategorisine soktuğunuz herhangi bir bilim kurgu, fantastik ya da cinsel içerikli bir kitap okumayı deneyebilirsiniz örneğin; o ortamda “o tür” bir “kitap okuyabilme” çabası bir yana; kim bilir o kitap aynı zamanda yaratıcı düşüncelerin bir kıvılcımını barındırıyor olabilir.
6. Egzersiz: Mutlaka!
Sağlıklı sayılan her şeyin içinde var bu egzersiz… İstediğiniz kadar “tüh!”leyin, sağlıklı olmak istiyorsanız eğer, kaçışı olmayan bir eylemi kendiniz için zevkli hale getirmenin bir yolunu bulun ama şart! Koşan, yürüyen ya da gün içinde başka egzersizler yapan tarihin kaydettiği en yaratıcı insanların miktarı şaşırtıcı. Sadece fiziksel sağlıktan değil; sağlam kafa sağlam vücutta bulunur deyişindeki gibi egzersiz; ruhsal hastalık, Alzheimer ya da hafıza kaybı gibi hastalıklara karşı da koruma sağlıyor. Masanızdan uzakta, mümkünse hala temiz havanın solunabildiği açık ortamlarda ya da temiz bir spor salonunda egzersiz, kan deveranının hızlanmasıyla, yaratıcı ve özgür düşüncelerin dolaşabileceği müsait bir ortam oluşturur. Yüzmek, bisiklete binmek, yürümek… Bazılarımızın lüks, bazılarımızın mecburiyet, bazılarımızın da külfet olarak gördüğü bu “doğal” aktiviteler, fiziksel olduğu kadar zihinsel ve ruhsal hayatımız için de şart. Çevre değişikliği de yaratıcılığı artırıyor. Yaratıcı düşünceler aklınıza, beyine hakkında düşüneceği ve değerlendireceği “yeni bir şey” verdiğinizde geliyor.
7. Duygusallık
Duygusal olmak, zayıflık ya da acziyet belirtisi değildir. Farklı düşünün; yaratıcılığın en önemli şartı önyargıları parçalamaktır. Genellikle iyi bir ruh hali içindeysek, daha iyi çalışacağımızı düşünürüz. Beynin depresyon batağına saplanmış değilken, en iyi fikir ve düşünceleri ürettiği doğru. Fakat kötü ruh hallerinin yarattığı çatışma, yaratıcılığın donanımı olarak kullanılıyor. Jennifer George ve Jing Zhou, bir petrol sondaj kulesi çalışanlarını incelediler ve duygular en yüksek seviyesinde iken yaratıcılığın en yüksek düzeyde olduğunu ortaya koydular. Ancak bunların olumlu ya da olumsuz duygular olup olmadığının bir önemi yoktu. Sizi yükseklere çıkaran o duyguyu bulduğunuzda, onu bir donanıma dönüştürmeyi denemek, olumlu, yaratıcı ve ruh sağlığına yardımcı bir yol bulmak.
8. Dünyanın en parlak zihinlerinin ortak noktası nedir?
Immanuel Kant, her sabah 5’te kalkarmış. John Milton ondan da erken bir saatte: 4. Çok erken saatte güne başlamaktan ötürü kendinizi bir nebze bulanık hissetseniz de erken uyanmak, yaratıcılığı artırıyor. Bu derece erken kalkmak bize göre olmayabilir. Çalışabilmeniz için gerekli uygun bir rutin bulmalı ve ona sadık kalmalısınız. 9-5 düzenli şirket mesaisi yaratıcılığınız için en iyi zamanlama olmayabilir. Kendinizi şirket rutinine sıkışmış hissetmemelisiniz. O sebeple özgür hissettiğiniz, sizin için en iyi olduğunu düşündüğünüz zamanlarda çalışmaktan çekinmeyin. Kendi rutininizi belirlemek bir deneme-yanılma sürecidir ancak daha üretken ve yaratıcı çalışılmasını sağlar. Programınıza en az çalışmak kadar önemli olan ve uyku dışında kalan bir “işlevsizlik zamanı” planladığınızdan da emin olun! Bir rutininizin olması, “karar yorgunluğu”nu önler. Aynı saatte kalkmak, aynı yerde çalışmak, vaktinde paydos etmek, gerçekten düşünmek zorunda olmadığınız pek çok küçük karar… Einstein gibi bazı insanlar mesela; her gün aynı takım elbiseyi giymekle, böylesine önemsiz bir kararın hem günlerini hem de zihinlerini işgal etmesine izin vermediler. (Pek tabii ki, arada bir rutini bozun, bulunduğunuz ortamı değiştirmeyi, yeni deneyimler kazanmayı ihmal etmediğinizden de emin olun.)
9. Neyi istemediklerini bilirler
Son derece yaratıcı insanlar, akılsız kurallara uymaktan hoşlanmaz ve eğer ki bunların hedeflerinin önünde durduğunu düşünürlerse, bu kuralları ya yıkmayı denerler ya da bunu başarırlar. Öncelikle kuralların neler olduğunu anladığınızdan emin olmalısınız ve eğer onları yıkamıyorsanız, nasıl esneteceğinizi bilmeniz gerekiyor. Eğer herhangi bir şey kendinizi ifade etmenizin önünde engel teşkil ediyorsa, kendi yolunuzda ilerlerken hiçbir kuralı takip etmek zorunda olmadığınızı görebilmelisiniz. (Bu bir kanuna ayyykırı davranın davetiyesi değildir!)
10. Risk alırlar ve mutlaka kaybederler
Risk almak, gerçek yaratıcılık için hayati önem taşıyor. Eğer yeni ve etkileyici bir şey üzerinde çalışıyorsak, başardığımızdan daha fazla başarısız olacağız. Tarihteki en yaratıcı insanları diğerlerinden ayıran, onların başarısızlıklarıyla nasıl başa çıktıkları… Soichiro Honda’nın dediği gibi, “Başarının yüzde 99’u başarısızlık.” Pek çok kişi başarısızlıktan ölesiye korkuyor, dolayısıyla yaratıcılıkla kurdukları ilişki de korkulu. Bu ancak kaybetmeye baştan gönüllü olabilmekle, kendinize yetenekleriniz konusunda güvenmekle, kendinizi özgürce ifade edebilmekle ve nihayetinde başarmakla aşabileceğiniz bir durum.
11. Soru sormaktan korkmazlar
Her şeyi bilmediğimizi ve bilemeyeceğimizi ve hatta bilmek istemediğimizi kabul ve itiraf etmeye istekli olmak, yaratıcı başarı için vazgeçilmez bir öneme sahip. Yaratıcılığın antitezi kibir… Parlak zihinler kadar yaratıcı olmayı gerçekten istiyorsak, başkalarına nasıl görüneceğimizi önemsemeden hep meraklı ve her türden sorular sormaya her daim istekli ve hazır olmak gerekiyor.
12. Hayallerinin peşinden koşarlar
İnsanlar size yaptığınız şeyi yapmaya devam etmeniz ya da ne istiyorsanız onu yapmanız gerektiğini söylediğinde bunu kendinize dert etmeyin. Eğer gerçek bir arzunuz, belli bir konuyla ilgili gerçek bir tutkunuz varsa, yaratıcılığınızın çığır açabileceği bir alana sahipsiniz demektir. Gerçekten çok sevdikleri ve eğlendikleri şeyi zevkle yaptıkları için büyük yaratıcılar o kadar iyiler. Einstein’ın usta bir fırıncı, bir web tasarımcısı ya da müthiş bir iç mimar olabileceğinden şüphe ederiz. Eğer işinizi gerçekten sevgi ve tutkuyla yaparsanız, bir bütün gün düşünmekten alamadığınız fikirlerle, dolup taşarken bulacaksınız kendinizi.
13. Farzedelim yaratıcı sektörde çalışmıyorum
Bir kere herkesçikler yaratıcı sektörde çalışıyor taaaam mıııı! Hepimiz için öncelikle yaşamanın kendisi, en yaratıcı çabadır. Herhangi bir meşgale, hobi ya da rekreasyonla, yeni öğrendiğimiz her yaratıcı eylemi, eğlenerek kullanabiliriz. Fakat aynı zamanda herhangi bir işin kendisi yaratıcı bir eleman olabilir. Kendine ait bir şirket ya da ofisin daha iyi olacağını düşünmeyen tek bir canlı insanın kaldığını sanmıyorum. Bu da sizin işiniz konusundaki yaratıcılığınız işte… Bu durum sadece harika resimler, müthiş fotoğraflar, şiir ya da sanatla ilgili değil; sorunlara yeni ve heyecan verici çözümler, nerede ve neyle ilgili olursa olsunlar, yaratıcı düşünceye dahillerdir.
14. En yaygın yaratıcılık mitleri
Yaratıcılık beynin sağ lobundan gelir gibi öyle kesin adres göstermeler falan birer safsata. Kendisi vermiş olduğunuz adreste bulunmuyor. Beynimizin yüzde 10’unu kullandığımız safsatasıyla birlikte, sinir bilimcileri en çok deli eden mitlerden biri bu. Bazı insanlar, beyninin sol tarafı baskın olan insanların daha mantıklı ve düşünceli, sağ tarafı baskın olanların ise daha yaratıcı olduklarına inanıyor. Hayır! İnsanlar sol ya da sağ beyinli değil. Her bir beynin farklı alanlarda uzmanlığı olduğu çok doğru fakat beynin bir tarafının bazı insanlarda daha baskın olduğu fikrinin palavra olduğu ortaya çıkmıştır. Yaratıcılık beyin çapındaki tüm duyusal korteks alanları, üst düzey işlemciyi, dil ve belleği kullanır; ki ne sadece sağ yarısı, ne de kesinlikle sadece yüzde 10’u… Yaratıcılığın kaynağı, beynin tamamıdır!
15. Beyin fırtınası ihtiyacı
Beyin fırtınası kurumsal yaratıcılık çalışmalarında kullanılan en moda yöntem olmasına rağmen; gerçek yaratıcılık için muhtemelen çok zararlı, en hafifi yararsız bir yöntem olarak artık tercih edilmiyor. Çalışmalar, beyin fırtınası oturumlarının genelde ilk akla gelen, tek ve yaratıcı olmayan bir fikirle son bulduğunu gösteriyor. Gerçekten yaratıcı olmak istiyorsak, en iyi yol, esas sunumu yapmadan önce, daha küçük bir gruba ya da kendi kendimize bir sunum gerçekleştirmek. Son bir öneri de beyin fırtınası yerine beyin yazımını (brainwriting) denemek. Bu yöntemde herkes, toplantıya girmeden önce, kendi fikirlerini yazıyor sonrasında eleştiriye ve tartışmaya açmak için bunları bir tahtaya geçiriyor. Bu liste, klişe fikirlerden zorlu ve yaratıcı fikirlere doğru daha hızlı geçilmesini ve bu esnada yeni fikirlerin doğmasını sağlayabiliyor.
16. Baskı yaratıcılığı doğurur
Bazı insanlar baskıyı yaratıcılığını geliştirmek için kullansa da aslında bu hiç iyi bir fikir değil. Bu ancak yaptığı işin çok önemli olduğunu ya da bir “görev” yerine getirdiğini düşünen insanlarda işe yarıyor. İş ortamında baskıyı kullanan şirketler üzerinde 2002’de yapılan bir araştırmada, şirket çalışanlarının yaratıcılığının yüksek seviyede olduğu görülüyor. Bir görev üzerinde olduklarında tümüyle bununla meşguller. Sanki baskı altında değiller de, keşif gezisine çıkıyorlar ve en iyi çözümü bulmak için farklı, yaratıcı senaryolar üretiyorlar. Bu şirketlerde çalışanları yaratıcı çözüm yolları bulmaya iten, baskıdan çok şirket ethosu demek daha doğru.
17. Sadece X kişisi gerçekten yaratıcı
Yaratıcı bir sektörde çalışsın ya da çalışmasın, herkes yaratıcı olmak ister. Toplum, reklamlardaki ögeleri yaratanları ya da sanatçıları gerçek yaratıcılar olarak görmeye meyillidir. Bankada, garajda ya da çiçekçide çalışıyor olsak da yaratıcı olabiliriz çünkü tüm iş alanları, kendilerini daha ileri götürecek yaratıcı insanlara ihtiyaç duyar. Kimbilir, sevdiğiniz işin beklediği, belki de sizin yaratıcı zekanızdır.
18. Herşey o “buldum!” anında saklı
Arşimed’in hamamdaki “evreka!” anı ya da Newton’un kafasına ağaçtan elma düştüğü an, her daim anlatılır. Yaratıcılıkla ilgili en kalıcı mitlerden biri de bu: Her şey bir an bulanıklaşır, önemsizleşir ve ilhamın geldiği o tek ve biricik anda yaratıcı deha, ışığı görür. Fakat süreç tam olarak böyle işlemiyor. Newton, yerçekimi, fizik ve matematiğe yıllarını verdi. Olağanüstü çalıştı ve tüm hayatı neredeyse sadece bunlardan ibaretti. O ağacın altında teoriler, yasalar, formüller geliştirdi. Yaratıcılık, çalışma gerektirir. Bir düşüncenin gerçekleşmesi için çok fazla deneme-yanılma ve bir sürü sebat ve azim gerekir. Zaman geçtikçe doğruya ulaşmada daha iyi olmaya başlarsınız. Yaratıcı cevap hızlıdır fakat hiçbir zaman öyle tek ve biricik anda ortaya çıkmaz, öyle görünse bile…
19. Hangi faktörler yaratıcılığı yok ediyor?
Harvard Bussines School Müdürü Teresa Amabile aynı zamanda şirket çalışanlarının yaratıcılığının nasıl teşvik edileceği konusunda dünyanın önde gelen araştırmacılarından biri. 1998’de yedi farklı şirket üzerinde yaptığı araştırmada, yaratıcılıkla ilgili büyük ölçüde kendi yollarını çizmiş ve tekniklerini kurmuş bu şirketlerden bazılarının, çalışanların yaratıcılığını yok ettiğini fark etti. Şirketlere, çalışanlarının yaratıcılığını ortaya çıkarabilmeleri için altı anahtar yol tanımladı ve detaylandırdı. Bundan sonraki maddeleri, bunların ne olduklarına ayırdık.
20. Yanlış iş
Tüm şirketlerin yaptığı ortak hatalardan biri; bir görev için uygun olup olmadığına bakmadan, yeni bir işi, sıradaki en müsait çalışana vermeleri… Bu “rol uyuşmazlığı”, ya çalışanın iş için yeterince esnek olmamasına ya da işin içinde boğulmasına neden olur. Hangi iş olursa olsun, insanlar zorlu bir mücadelede yer aldıklarını ancak hedefin de ulaşılamayacak bir yer olmadığını hissetmek ihtiyacı duyar. Kendilerini ne “durgun” ya da “işe yaramaz” veya “lüks” gibi hissetmek isterler, ne de kapasitelerinden fazla çalıştırılmak… Yöneticilerin, her bir çalışanın özelliklerini, becerilerini anlamaları ve verdikleri görevin, o kişinin birikimleriyle uyuşup örtüştüğünden emin olmaları gerekir. Bu sadece daha verimli iş yeri ortamına yol açmakla kalmaz, daha mutlu ve üretken çalışanların daha yaratıcı olmasını da sağlar. Yukarıdaki keskin zekalı reklamda “Hayat, yanlış iş için fazla kısa” diyor.
21. Kısıtlı hedefler
Yaratıcı süreçte ne zaman bir “sözde sonuç” olsa, insanlar da bir o kadar kendilerini kısıtlanmış hissederler. Bu sözde sonuç onlara, kendilerini zorlamayı durdurmaları, sürece herhangi bir düşünce katkısı sağlamadan, önceden belirlenmiş bir hedef için dümdüz gitmeleri gerektiği hissini verir. Sonrasında da çalışanlar kendilerini zorlamayı bırakırlar ve herkes kaybeder. Şirketlerin proje bazında hedefler belirlemeleri ve bunları daha açık uçlu bırakmalarıyla, çalışanların yaratıcılıkları artacaktır.
22. Makul olmayan kısıtlamalar
Daha önce de bahsettiğimiz gibi; baskı yaratıcılıkta pek işe yaramıyorsa da, yöneticiler ve şirketler öyle olduğunu düşünmekte ısrarlı gibiler… Tam tarifiyle bunlar, yeni ve heyecan verici fikirlerle gelmeleri için çalışanlarına gerçekçi olmayan zaman kısıtlamaları koyar; sonra da yanlış düşünülüp, eksik planlanmış çözümler karşısında hiç etkilenmemiş gibi görünürler. İnsanların işlerini iyi icra edebilmeleri için yeterli zaman ve kaynak gerekir. Şirketler ise her zaman “sonuç” odaklıdır ve genellikle de bu sonuca, çalışanlarına ayırmakla mükellef olduğu zaman ve kaynakları kısarak dolayısıyla aslında yaratıcılığı da kısıtlayarak, mümkün olan en az kaynak kullanımıyla ulaşmaya çalışır. Çalışanlarının yaratıcılığını teşvik etmeyi gerçekten ciddiye alan kuruluşlar, onların düşünmek için yeterli zamanı olduğundan emin olur, hızlı ve vasat fikirler bir an önce gelsin diye çalışanlarını yersiz baskı altına almaya çalışmaz.
23. Çeşitliliğin olmayışı
Çoğu çalışma ortamında kod yazarlarının kod yazarlarıyla, tasarımcıların tasarımcılarla ve yöneticilerin yöneticilerle birlikte olmaları, bu küçük grupların her birine kısa sürede monotonluğun hakim olacağı anlamına gelir. Bu gruplar çok iyi geçiniyor olabilir çünkü birbirleriyle çatışan değil, benzeşen düşünceler taşıyorlardır ve grubun her bir üyesi aynı bakış açısına sahiptir dolayısıyla tüm fikirler de aynıdır. Bu durumda her bir grup kendini ne derece yaratıcı görürse görsün, yaratıcılık gittikçe azalarak bir süre sonra biter. Çeşitlilik içeren gruplarda ise daha fazla farklı bakış açılarının varlığıyla daha fazla fikir oluşur. Bu ortamı kurmak biraz zaman alabilir ve organizasyonu zor olabilir ve bu yüzden yaratıcılıktan yoksun kalmak pahasına şirketler de pek tercih etmez. Fakat isterlerse; herkesin kendi ahengini yaşayabildiği, tüm düşüncelerin temsil edilebildiği, yaratıcılığın ödüllendirildiği ve çok daha iyi fikirlerin üretildiği ortamlar yaratabilirler.
24. Teşvik olmayışı
Yaratıcı fikirlerin eleştiri gibi bir bedeli olduğunu düşünmek son derece yanlış hem de hiç yaratıcı değil. 😀 Amabile, bazı şirketlerin, yaratıcılıklarını kışkırtmak amacıyla, çalışanlarını -şirket dışındaki hayatları da dahil- sürekli değerlendirmeye alıp çok fazla eleştirdiklerini tespit etmiş. İyi şirketler, hiçbir sonuca ulaşmayan ya da ne olacağı belli olmayan özgün fikirler için çalışanlarını cezalandırmazlar. Şirketler çalışanlarından gerçek yaratıcılıklar bekliyorlarsa onların her türlü fikrini teşvik etmeliler.
25. Destek olmayışı
Küçük iş başlangıçlarının, sıklıkla büyük rakiplerini bir manevrayla geride bırakmalarının bir sebebi de, büyük şirketlerin gerçek yaratıcılık için düzenlenmiş olmamaları… Şirketin iç entrikalarının daha önemli bulunduğu, şirketteki kişisel sorunları nedeniyle yaratıcılığını konuşturan çalışanların ihtiyaç duydukları destek ve kaynağa ulaşamadıkları güç savaşları, ofis politikaları, bir sürtüşmenin parçası ve alanı olan her şey, yaratıcılığın katilidir. Pek çok şirket artık daha üst düzeyde bir yaratıcılığı beslemek adına gruplar arasında işbirliği ve bilgi akışı sağlanmasını destekliyor.
26. Yaratıcılığınızı ortaya çıkarın
Yaratıcılık hakkında öğreneceğimiz çok şey var. Aklımıza bir fikir geldiğinde ya da sahte deneyimleri yepyeni gerçekleriyle değiştirdiğimizde beyinde neler olduğunu bilmek istiyoruz. Deneyimler, fikirler, istek ve düşünceler… Bunların, bir şeyi gerçek kılmak için nasıl birarada çalışabildiklerini çözmek istiyoruz. Esas gerçek şu ki, ne kadar çok yaşarsak, o derece fazla yaratıcı olacağız. Daima içinde yaşadığımız dünyanın dışına çıkmak, deneyim, egzersiz ve düşünmek, bir masa başında stresle oturmaktan iyidir. Bu cevaplar yaratıcılığımız üzerinde ne derece gücümüz olduğunu ve maalesef ki başkalarının da, yaratıcılığımız üzerinde kendi gücünü kullandığını görebilmemiz içindi. Her kim olursak ve her ne iş yapıyor olursak olalım, içimizdeki yaratıcı enerjiyi kullanabilme yeteneğine sahibiz. Yaratıcılığın güç merkezi olmak istiyorsanız içinizdeki potansiyele güvenin, onu besleyin ve rahatça ortaya çıkabileceği ortamı kendiniz için yaratmakla başlayın.
Kaynak: https://designschool.canva.com/creativity-psychology/