Politikacı, ressam, edebiyatçı… İngiltere’nin, hatta daha doğrusu tüm dünyanın yaşadığı en büyük buhran zamanlarında, aldığı kararlarla Güneş Batmayan İmparatorluk’u, dolayısıyla da tüm dünyayı yönlendiren kişi.
Dresden Bombardımanı’nda on binlerce kişinin ölümüne de karar verdi, müthiş öngörüleriyle II. Dünya Savaşı’nda ülkesini zafere de taşıdı. Savaş tarihinde havacılığın gelişmesine ve tank denilen katliam aracının bugünlere gelmesini sağladı (!).
Bir sürü iniş çıkış yaşadı. Ama öyle sanırız inişlerin en kötüsünü, 1915’te, o tipik İngiliz kibriyle küçümsediği Türk ordusu karşısında aldı. “Donanmayla hallederiz” dedi, Çanakkale’yi geçemedi ve bakanlıktan düşürüldü.
Ne olursa olsun, azimli, ileri görüşlü ve mücadeleci kişiliğiyle, düştüğünde yeniden ayağa kalkmayı ve ülkesinde efsane lider olmayı başardı.
Kekeme hatip doğuyor
1874’ün 30 Kasım’ında, Randolph Churchill-Jennie Jerome çiftinin oğlu olarak dünyaya geldi. Kekemelikten dolayı zorlu bir çocukluk dönemi geçirdi. Muhtemelen o dönemde hiç kimse bu kekeme çocuğun ileride dünyanın en etkileyici hatiplerinden biri olacağını tahmin edemedi.
Afrika’nın güneyinde bir savaş esiri
Kraliyet Harp Okulu’nu bitirip orduya girdi. II. Boer Savaşı’na katıldı ve esir düştü.
Hayatında bir dönüm noktası: II. Boer Savaşı
Esasen iki Boer Savaşı gerçekleşti. İlki 1877’de başladı ama konumuz Churchill olduğu için bizi asıl ilgilendiren ikincisi. 1899’da başladı bu savaş. Sebebi pek bir alıştığımız, hepimizin zaten vâkıf olduğu çirkin İngiliz emelleriydi. İngilizler gözlerini Güney Afrika’daki zengin altın madenlerine dikti. Boerler (Arfikaner de denilen, bağımsızlık isteyen Hollanda asıllı çiftçiler) ilk savaşı kazanmışlardı, İngilizlerin bu saldırısında da pes etmeyip savaştılar. Fakat İngilizlerin gücü karşısında gerilla taktiğiyle mücadele etmeye başladılar. İngilizler, Boerleri yıldırmak için çoluk çocuk demeden katletti, evlerini, çiftliklerini yaktı ve halkı toplama kamplarında ölüme mahkûm etti. Churchill açısından bu savaşın önemi ise onun rehin düşmesi, sonra da kaçıp ülkesine bir kahraman olarak dönmesidir. Bu kahramanlık ona Muhafazakâr Parti milletvekilliği getirdi. Savaşın sonucunda İngiltere, Güney Afrika’yı sömürgesi haline getirdi.
Yükselişe geçen kariyer
Başarılarla dolu geçen yılların ardından 1911’de Denizcilik Bakanı oldu. Fakat bu kariyer, 1915 Çanakkale yenilgisiyle düşüşe geçti ve muhaliflerin de baskısıyla görevinden alındı.
Kariyerinde bir yıkım: Çanakkale Savaşı
Peki Çanakkale Savaşı, Churchill’in kariyerinde neden koca bir delik açtı? Çünkü sadece donanma kuvvetleriyle Çanakkale Boğazı’nın geçilebileceği, oradan da İstanbul’a rahatlıkla ulaşılabileceği konusundaki ısrarcı davrandı. Türkler sandıklarının çok ötesinde bir savunma yapınca, İngiltere fena bozguna uğradı ve ordu tarihi bir yenilgi aldı. İşte bu yenilgiden, “Donanma bize yeter” diye ısrar eden Churchill sorumlu tutuldu ve görevinden alındı.
Ve tekrar sahnede…
1917’de tekrar sahalara döndü. Cephane Bakanlığı’na ve Harbiye Bakanlığı’na getirildi. 1924’te de Muhafazakâr Parti’ye girdi. 1929’a kadar Maliye Bakanlığı yaptı. Devam eden süreçte 1940’ta Neville Chamberlain’in yerine başbakanlığa getirildi.
Türkiye’yi de savaşa sokma plânları
2. Dünya Savaşı döneminde, stratejik açıdan çok önemli olan Türkiye’yi savaşa sokmaya çalıştı.Kahireve Adana’da İsmet İnönü’yle yaptığı görüşmelerde, Türkiye’yi savaşa sokmak için çok baskı yaptı, ama buna karşılık Türkiye’nin istediği askeri yardımı vermeye de bir türlü yanaşmadı. Nihayetinde baskıları sonuçsuz kaldı. Türkiye sadece kâğıt üzerinde kalacak şekilde savaşa girdiğinde ise altı yıl süren bu savaşın bitmesine sadece iki ay kalmıştı.
Savaş suçlusu Churchill: Dresden Bombardımanı
Almanya teslim olmak üzereyken 13-14 Şubat 1945’te yapılan bir katliamdır. İngiltere ile Amerika’nın birlikte gerçekleştirdiği bir savaş suçudur. Emri veren büyük barış insanı (!), politik deha (!) Churchill’dir (“Emri kim verdi?” diye soruyorlar. Churchill’in yanıtı: “Ben verdim, ben!”).
Yangın bombaları iki gün boyunca tarihi Dresden şehrinin tepesine rastgele boşaltıldı, on binlerce insanın acılar içinde ölmesine sebep oldu. Bombardımanın asıl amacı, o sıralar Berlin’e ilerlemekte olan Sovyetler Birliği’ne gözdağı vermekti.
Hem suçlu hem güçlü: Norveç’in İşgali
https://youtu.be/kB5G8Ua3zp8
İlginçtir, II. Dünya Savaşı’nı başlatan adam olan Hitler, Norveç’in tarafsızlığına saygı gösterilmesinden yanaydı. Fakat İngiltere’nin Norveç’le ilgili plânları Almanya’yı korkuttu. 1939’da SSCB’nin Finlandiya’ya girmesi başka olayları tetikledi. Bu olayı fırsat bilen İngiltere (yani Churchill) Norveç’in Narvik Limanı’na çıkarma yaptı. Hatta çok ileri gidip “SSCB’nin Finlandiya işgalini memnuniyetle karşılıyorum” benzeri bir açıklamada bulundu. Asıl amaç, Almanya’nın demir cevherine ulaşmasını engellemekti. Peki sonuç? Hitler, 9 Nisan’da Norveç’in işgal edilmesi emrini verdi. İngilizler kendilerine o kadar güveniyorlardı ki, Almanların onları atlatarak bir işgal gerçekleştirmesine pek de ihtimal vermiyorlardı. Ama Almanlar bir sürpriz yaparak, İngilizlerin yoğun bir şekilde önlem aldıkları yerler de dâhil olmak üzere Norveç’in tamamını işgal etti. Hatta 7 Nisan’da Almanların harekete geçtiğine ve Norveç’i işgal edeceğine dair bir istihbarat geldi. Fakat Churchill buna pek de ihtimal vermediği için üzerinde durmadı. Yıllar sonra Norveç’i işgal etmeye niyetli İngiltere yargılanmadı, ama ondan birkaç gün önce harekete geçip Norveç’i işgal eden Almanya yargılandı. Almanya’yı savaş suçu işlemekle suçlayanlar ise, başta İngiltere olmak üzere, Müttefik Kuvvetler oldu.
Hitler’e karşı direnişin simgesi oldu
Türkiye’yi istediği zamanda savaşa sokma konusunda başarılı olamadı ama savaş boyunca izlediği politika ve ABD ile kurduğu iyi ilişkiler onu İngiltere tarihinin en önemli devlet adamlarından biri yaptı. İngiliz halkına söylediği “Size kan, zahmet, gözyaşı ve terden başka verebileceğim bir şey yok” sözleri tarihe geçti. Savaşı zaferle noktalayıp Hitler’e karşı direnişin simgesi haline geldi.
Savaş sonrası işbirliği çabaları
Savaştan sonra ülkelerin birleşmesini (!) sağlayan NATO, Avrupa Konseyi gibi yapıların oluşması için büyük çaba gösterdi. Hatta “Avrupa Birliği” kavramı Churchill’in bazı konuşmalarına da yansıdı.
İktidara geldi ama görevi devretti
1951’de tekrar iktidara geldi ama 1955’te görevi yeğeni Clarissa Churchill’in eşi Anthony Eden’a bırakarak siyasetten çekildi.
Babasının ölüm yıldönümünde öldü
Churchill’in son yılları yazarak ve resim yaparak geçti. 1965’te, tam da babasının ölüm yıldönümünde öldü, Blenheim Palace’a defnedildi.
Churchill ve Fleming’in hayatlarının kesişmesi
Baştan sona uydurma bir öykü. Böyle bir şey yok. Ha, pardon! Önce öyküyü kısaca yazalım sizin için: “Fleming adlı fakir bir çiftçi, günün birinde bir çocuğu bataklıktan kurtarır. Çocuğun babası zengindir ve bu iyiliğe karşılık Fleming’in oğlunun okul masraflarını üstlenir. Çocuk iyi okullarda okur. Son olarak St. Mary Hastanesi Tıp Okulu’nu bitirir. Bu çocuk Alexander Fleming’tir (yerseniz). Yıllar sonra, zengin adamın bataklıktan kurtulan oğlu, bu kez de zatürre olur. Bu sefer de hayatını, Fleming’in bulduğu penisilin kurtarır. Zengin adamın oğlu da, büyük siyasetçi Sir Winston Churchill’dir.”
Alexander Fleming bir çiftçinin oğludur, St. Mary Hastanesi Tıp Fakültesi’ne gitti, penisilini buldu. Bunların hepsi doğru, ama öykünün geri kalan kısmı uydurma maalesef. Bir dönem internette dolaşan bu öyküyü de es geçmeyelim istedik.
Ressam Churchill’i takdimimizdir
Politikadaki dehası kadar konuşulmasa da, 1915’te resim yapmaya başlayan Winston Churchill ressamlığı ile de tanınır. 500 kadar tablosu vardır. Tablolarını görmek isteyenleri, geri dönmek şartıyla şuraya yolcu edebiliriz.
Riskli bir Nobel Edebiyat Ödüllü
Churchill’in politik dehası kadar konuşulmayan, bilinmeyen bir diğer tarafı da edebiyatçılığı. Adı hem savaş, kan ve gözyaşıyla, hem de barış ve direnişle anılan bu devlet adamı Nobel Edebiyat Ödülü kazanacak kadar edebiyata da vâkıftır. 1953 yılında kazandığı bu ödül, onunla aynı dönemde yaşayan başka büyük yazarlara verilmeyip de Churchill’e verilince, Nobel ödüllerinin hakkaniyeti konusunda tartışma başlatmıştır. Churchill’in kendisi de ödülle ilgili görüşlerini akademiye yazdığı mektupta, “Umarım doğru olanı yapmışsınızdır. Sizin de, benim de önemli bir risk aldığımızı ve bu ödülü hak etmediğimi düşünüyorum” sözleriyle dile getirir.
Tüm öğünlerinin vazgeçilmezi: Alkol
Churchill’in en az politik yönü kadar ünlüdür alkole olan düşkünlüğü. Alkolü sevmenin dışında kahvaltı dâhil bütün öğünlerde tüketti. Bu düşkünlüğüyle ilgili şu esprili sözü de sarf etti Churchill: “Alkolün benden aldığının daha fazlasını ben alkolden aldım.”