Ana sayfa » Tarih » Walter Freeman: Ruh Hastalıklarını Kökünden Çözmek İsterken Yüzlerce Kişiyi Öldüren Doktor
Walter Freeman: Ruh Hastalıklarını Kökünden Çözmek İsterken Yüzlerce Kişiyi Öldüren Doktor
Bundan yıllar önce, akıl hastalıklarını tedavi etmenin dehşet verici bir yolu vardı: lobotomi. Ve bu yöntemin en ünlü savunucularından biri Walter Freeman adlı bir doktordu.
Bazen bilim insanları, dünyayı değiştirme hayaliyle yola çıkar ama işler hiç de planladıkları gibi gitmez. İşte Walter Freeman tam da böyle bir figür! Ruhsal hastalıkların tedavisinde devrim yaratmayı hayal etti… Ama sonuç? Yüzlerce insanın hayatını mahvetti, hatta çoğunu öldürdü! Bugün tıbbın en karanlık sayfalarından biri olarak anılan lobotomi, Amerika Birleşik Devletleri’ne onun sayesinde geldi. Öyle ki, Freeman adını duyduğunuzda aklınıza yenilikçi bir doktor değil, göz yuvalarından beyin delmeye çalışan bir adam gelsin! Hadi gelin onun korkunç hayat hikayesine yakından bakalım.
1895’te Philadelphia’da doğan Walter Freeman, tıp konusunda uzmanlaşmış köklü bir aileden geliyordu. Büyükbabası William Williams Keen, ABD’nin ilk beyin cerrahlarından biriydi
Walter Freeman da doğal olarak onların izinden gitmek istiyordu. 1916’da Yale’den mezun olduktan sonra Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde nöroloji eğitimi aldı. 1923’te Avrupa’da eğitimine devam etti ve Washington, DC’de nörolog olarak çalışmaya başladı.
Ama Freeman’ın gözleri daha büyük bir şeye dikilmişti: Ruhsal hastalıkları kökünden çözmek! Bu yüzden, Portekizli nörolog Egas Moniz’in geliştirdiği lobotomi yöntemini keşfedince adeta büyülendi. Moniz, 1935’te geliştirdiği bu yöntemle frontal lobları beyinle bağlayan sinirleri keserek hastaları sakinleştirmeyi amaçlıyordu.
Ancak Freeman, bu yöntemin daha da radikal hale getirilmesi gerektiğini düşündü ve James W. Watts ile iş birliği yaparak “prefrontal lobotomi” adını verdikleri kendi yöntemlerini geliştirdiler.
14 Eylül 1936 tarihinde Freeman ve ortağı beyin cerrahı James W. Watts, Amerika’daki ilk lobotomi ameliyatını gerçekleştirdi
Sonraki 6 yıl boyunca tam 200’den fazla ameliyat yaptılar ama sonuçlar tam bir felaketti. Evet, bazı hastalar “iyileşme” gösterdi ama oran %63’tü. Kalan hastalar mı? %14’ü daha da kötüleşti, birçoğu kalıcı hasar aldı. Hatta 1941’de John F. Kennedy’nin kız kardeşi Rosemary Kennedy’ye uygulanan lobotomi, tarihe geçen en trajik vakalardan biri oldu.
Rosemary ameliyattan sonra iki yaşındaki bir çocuğun zihinsel kapasitesine geriledi ve hayatının geri kalanını bir bakım evinde geçirmek zorunda kaldı. Ancak o, bu ameliyattan geri dönüşü olmayan şekilde zarar gören tek kişi değildi.
John F. Kennedy’nin kız kardeşi olan Rosemary Kennedy, öfke nöbetleri geçiriyordu. Babası, kızının “toplum içinde problem yaratmasını” istemediği için Freeman’a başvurdu
Freeman ise “Ajite depresyon” teşhisi koyarak ona lobotomi yaptı. Sonuç? Rosemary, 23 yaşında geçirdiği ameliyattan sonra bir daha asla normal hayatına dönemedi. İki yaşındaki bir çocuğun zihinsel seviyesine düştü ve hayatının geri kalanını bir bakımevinde geçirmek zorunda kaldı. Freeman, aldığı eleştirilere aldırış etmeyerek “Daha etkili bir yöntem olmalı!” diyerek yepyeni ve korkunç bir teknik geliştirdi: Transorbital lobotomi!
Freeman, klasik lobotomiye bile fazla zahmetli diyordu. Ne de olsa ameliyathane gerekiyordu, steril ortam lazımdı… Bunlar ona göre vakit kaybıydı!
Çözüm mü? Hastanın kafatasını delmek yerine, göz yuvasından beyne girip sinir bağlantılarını koparmak! Ve bunu yapmak için ameliyathane ekipmanlarına ihtiyacı yoktu… Buz kıracağı gibi bir alet kullanıyordu!
Üstelik bu işlemi genel anestezi olmadan yapıyordu. Hastaların çoğu bayıltılmadan, sadece sakinleştirici ile ameliyat ediliyordu. Evet, yanlış duymadınız! Bir doktor, hastaların göz çukurlarına metal çubuklar sokup beyinlerini “karıştırıyordu”.
Walter Freeman transorbital lobotomiyi nasıl popülerleştirdi?
Freeman, kendisini modern tıbbın bir öncüsü olarak görüyordu ve transorbital lobotomiyi Amerika’ya tanıtmak için bir karavanla yollara düştü. Hastaneler, bakım evleri, psikiyatri klinikleri… Durduğu her yerde buz kıracağını (!) çıkarıp işlem yapıyordu.
İşin daha da korkutucu kısmı şu ki, Freeman şov yapmayı seven bir adamdı! Tıp camiasını etkilemek için medyanın ilgisini çekmeyi başardı. Fotoğraflar çektirdi, basına demeçler verdi ve lobotomiyi akıl hastalıklarına karşı “hızlı ve etkili” bir tedavi olarak pazarladı.
Ancak onun ortağı olan cerrah James Watts, Freeman’ın bu rahat tavırlarından o kadar rahatsız oldu ki ortaklığını bitirdi. Watts, lobotominin yalnızca son çare olarak ve steril koşullarda uygulanması gerektiğini düşünüyordu. Ama Freeman için bu “küçük” detaylar pek önemli değildi…
Freeman bir günde birden fazla lobotomi yapıyordu! Ulusal Sağlık Enstitüleri’ne göre, bir seferinde sadece dört gün içinde üç farklı eyalette 50’den fazla kişiye lobotomi uyguladı. Ve anestezi bile kullanmıyordu!
Peki nasıl mı yapıyordu? Elektrik şoku! Hastalarına elektroşok uygulayarak bilinç kaybı ve nöbet geçirmelerini sağlıyor, ardından da ameliyata geçiyordu. O dönem için bile bu kadar radikal bir yöntemi benimsemesi büyük tepki çekti.
Elbette, lobotomi sonrası “iyileşme” bildiren hastalar vardı. Ancak bu, madalyonun sadece bir yüzüydü. Yüzlerce hasta güçsüz hale geldi, tamamen pasifleşti ya da öldü
1951’de Freeman bir hastasına lobotomi yaparken, işin şov kısmına o kadar kapıldı ki… Fotoğraf çektirmek için durdu! Ancak dikkati dağılınca elindeki metal çubuğu yanlışlıkla adamın beynine fazla itti ve hasta öldü.
Araştırmalara göre, Freeman’ın lobotomi yaptığı hastaların yaklaşık %14’ü hayatını kaybetti. Başka bir deyişle, lobotomi “tedavisi” için ona giden her 7 kişiden biri geri dönemedi.
Şubat 1967’de, Freeman son lobotomisini 64 yaşındaki Helen Mortensen isimli bir kadına uyguladı
Ancak ameliyat sonrası Mortensen beyin kanaması geçirdi ve öldü. Bu olaydan sonra Freeman’ın lobotomi yapması yasaklandı. Tıp dünyası onu çoktan unutmuştu bile. Yalnızlık içinde, 1972 yılında hayatını kaybetti. Ancak geride bıraktığı miras, binlerce insanın hayatına geri dönülemez zararlar vermiş bir adamın mirasıydı.
Walter Freeman’ın lobotomi yaptığı hastalardan biri de 12 yaşındaki Howard Dully’di
Sadece 12 yaşındaydı! Peki suçu neydi? Annesi ve babası, onun “asi ve vahşi” göründüğünü düşündü. Freeman, notlarında Howard’ı şöyle tanımlıyordu:
“Ne sevgiye ne de cezaya tepki veriyor. Yatağa gitmeyi reddediyor ama sonra rahat uyuyor… Dışarıda Güneş ışığı varken odanın ışıklarını açıyor.”
Bunlar gerçekten bir çocuğun beynine buz kıracağı sokulması için yeterli neden olabilir mi? Howard’ın üvey annesi, ondan kurtulmak istiyordu. Babası Freeman tarafından manipüle edildiğini yıllar sonra itiraf etti. Ancak iş işten geçmişti… Howard Dully, ameliyattan sağ çıksa da hayatı boyunca farklı hissettiğini söyledi.
“Her zaman içimde bir şeylerin eksik olduğunu düşündüm. Dr. Freeman ve buz kıracağıyla geçirdiğim o 10 dakikada ne kaybettiğimi asla bilemeyeceğim.” Howard için hayat boyunca en büyük soru işareti şu oldu: “Bir mucize eseri beni bir zombiye çevirmedi, öldürmedi. Ama derin bir yara bıraktı. O günden beri kendimi bir ucube gibi hissediyorum, utanıyorum.”