Çığır açan yeteneği ve mücadelelerle dolu hayatıyla Vincent Van Gogh sanat tarihinde eşsiz bir figür olarak yer alıyor. Bu efsanevi ressamın eserlerinde en çok dikkat çekenlerden biri de otoportreleri. Van Gogh’un otoportreleri, hem sanatının gelişimini hem de iç dünyasındaki değişimleri yansıtan derin ve etkileyici bir izdüşüm. Bu yazımızda, Van Gogh’un otoportreleri ile birlikte sanatçının kişisel ve sanatsal yolculuğunu keşfedeceğiz.
1. Van Gogh’un ilk otoportreleri
Van Gogh çok üretken bir sanatçıydı ve on yıldan biraz fazla süren kariyeri boyunca 2.000’den fazla eser yarattı. Bilinen tüm otoportrelerini hayatının son dört yılında yaptı. Çok az sanatçı bu kadar kısa sürede bu kadar çok otoportre üretmiştir. Van Gogh’un otoportrelerinin çoğu, sanatçı olarak gelişiminde önemli bir dönem olan Paris’teki zamanına ait. En eskileri 1886 yılında yapıldı.
2. Hasır Şapkalı Otoportre
Vincent van Gogh’un “Hasır Şapkalı Otoportre” adlı eseri, belki de sanatçının en ünlü otoportrelerinden biri. Bu tablo, 1887 yılında yapıldı. Tabloda, Van Gogh kendisini bir hasır şapka takmış bir şekilde resmetmiştir. Sanatçının yüz ifadesi dikkat çekici, içsel bir huzursuzluk ve düşünceli bir ifade yansıtıyor.
Van Gogh, Paris’te bulunduğu süre boyunca empresyonist eserlerle karşılaştı ve bu renk kullanımlarından oldukça etkilendi. Böylece çalışmaları çok daha hafif bir görünüme kavuştu.
3. Van Gogh’un farklı bir yanı
Van Gogh kendisini her zaman aynı şekilde tasvir etmiyordu. En belirgin farklılıklardan biri stil ve renk değişikliğiydi ama aynı zamanda kendisini çeşitli kılıklarda tasvir etmeyi de seviyordu. 1887 yazına ait bir otoportrede, kendisini zarif bir takım elbise ve şapkayla bir beyefendi gibi resmetmişti. Hatta bu portrede fiziksel özelliklerini bile değiştirmiş, normalde yeşil olan gözlerini tablonun mavi-gri tonlarına uyacak şekilde maviye boyamış.
Ayrıca kardeşi Theo’ya yazdığı bir mektupta şunları yazmıştı “İnsanlar kendini tanımanın zor olduğunu söylüyor – ve ben de buna inanmaya hazırım – ama kendini boyamak da kolay değil.”
İlginizi çekebilir:
Resmin Deli Dahisi Vincent Van Gogh Hakkında 24 Etkileyici Gerçek
4. Vincent mı yoksa Theo mu?
1887’nin ortalarında yaptığı bir başka portrenin uzun süre otoportre olduğu düşünülüyordu. 2011 yılında tablo üzerinde yapılan araştırmalarda, bunun aslında Vincent’ın küçük kardeşi Theo’nun bir portresi olduğu sonucuna varıldı. Ancak son zamanlarda bu teori sorgulanmaya başlandı. Resimler birbirine benzese de modellerin fiziksel özelliklerinde ince farklılıklar görülebiliyor. Ancak kardeşlerin birbirine benzediğinin bilindiği ve Van Gogh’un bazen gerçeklikten uzaklaşma alışkanlığı olduğu için tablodaki kişinin kimliği konusunda bir kafa karışıklığı var.
5. Gri Keçe Şapkalı Otoportre
Van Gogh, Paris’te karşılaştığı Puantilizm (noktacılık) akımından da etkilendi. George Seurat (1859–1891), boyanın tuvale bir dizi nokta halinde uygulanmasını içeren bu tekniğin öncüsüdür. Van Gogh bu fikri daha da genişletti. Gri Keçe Şapkalı Otoportre’sinde açıkça görüldüğü üzere sanatçı kısa renkli çizgiler kullanmış.
6. Ressam Olarak Otoportre
Vincent, Paris’te geçirdiği iki yılın sonunda Ressam Olarak Otoportre’yi yarattı. Bu, kendisini bir sanatçı olarak tasvir ettiği birkaç otoportreden biridir. Paris’e vardığında yaptığı portrelerdeki renk ve üslup farkı çok belirgin. Parlak palet ve kalın fırça darbeleri bu eserleri, ilk çalışmalarından ayırıyor.
Resim, Paris’te kaldığı süre boyunca öğrendiği her şeyin bir sonucu ama aynı zamanda sanatçının yorgunluğunun gösteriyor. Çünkü şehir onu yormuştu.
İlginizi çekebilir:
Vincent van Gogh: Dünyanın En Fazla Tanınan Ressamı Kulağını Neden Kesti?
7. Gauguin’e Adanan Otoportre
Van Gogh ve sanatçı arkadaşları düzenli mektuplaşmaların yanı sıra sık sık eser alışverişinde de bulunuyorlardı. Paris’ten Arles’a taşındıktan sonra Van Gogh, Paul Gauguin ve Bernard ile yazışmaya devam etti. Arkadaşlarından birbirlerinin portrelerini yapmalarını istedi. Karşılığında Van Gogh, Japon keşiş kılığında, üzerine “Arkadaşım Paul Gauguin’e” yazdığı bir portresini gönderdi.
8. Bandajlı Bir Kulak İle Otoportre
Van Gogh sanatıyla olduğu kadar kişisel hayatıyla da ünlü. Sanatçının zihinsel sağlığıyla mücadele ettiği, kendi kulağını kestiği ve ardından akıl hastanesine yattığı çoğu kişi tarafından biliniyor. Ancak otoportrelerinden yalnızca üçü hastalığına gönderme yapıyor, bunlardan ikisi onu kendi kendine zarar vermesinden kısa bir süre sonrasını tasvir ediyor. Van Gogh, hastaneden taburcu olduktan kısa bir süre sonra Bandajlı Kulaklı Otoportre’yi yaptı.
Van Gogh zorluklar karşısında kendini tekrar resme adamıştı. Yarası iyileşmişti ancak Gauguin’in ayrılışından sonra artık yalnız yaşıyordu ve Güney’de bir stüdyo kurma umutları boşa çıkacak gibiydi. Van Gogh, çalıştığı soğuk ve zorlu koşulların kanıtı olarak eserde kürk astarlı bir şapka giyiyor, kulağı ağır bir şekilde bandajlanmış durumda. Arka planda, çalışmaya devam etme isteğini gösteren şövale üzerinde bir tuval ve ilham aldığı bir Japon baskısı var.
Kaynak: 1