Video oyunları artık sanatın 8. kolu haline geldi. Hazırlanışları, senaryoları, müzikleri itibariyle birçok sanatçının birlikte yılları bulan çalışmaları sonucunda ortaya çıkan oyunların karakterleri de film yıldızları, pop ya da rockstarlar gibi birer ikon haline dönüşmekte. İşin en güzel yanı da bu ikonların her birinin kontrolünün sizlerin elinde olması.
Bilgisayar ya da konsol başında saatler geçirirken o hikayenin sizin ellerinizde şekillendiğini görmek oyunseverler için bambaşka bir tutku. Hele ki yönettiğiniz karakterle aranızda bir bağ oluşturmayı başarabilen oyunları oynuyorsanız kendinizi gerçek dünyadan soyutluyor, bambaşka bir alemin içinde o karakterle bir yol arkadaşı gibi ilerleyebiliyorsunuz. İşte oyun oynarken sizi adeta oyunun içinde hissettiren, bazen elinden tuttuğunuz, koruduğunuz bir çocuk, bazen bir ağbi/kardeş, bazen de bir sevgili bağı hissettiren 11 karakter.
12 – Super Mario / Super Mario Brothers
Listeye Super Mario ile başlamamak olmazdı. Mario’nun adaşı arıza futbolcu Mario Balottelli’nin başını derde sokan tweetinde bahsettiği gibi “O İtalyan bir muslukçu. Japonlar tarafından yaratıldı. İngilizce konuşuyor ve Meksikalı’ya benziyor. Siyahi gibi zıplıyor ve Yahudi gibi paraları topluyor”
Shigeru Miyamoto tarafından geliştirilen Mario platform oyunlarının atası olmakla kalmadı belki de birçok çocuğu hayata da hazırladı. Canavarlardan zıplaya hoplaya kaçar, altınları toplar, bazen Yoşi’nin üstünde, bazen kardeşi Luigi ile birlikte Prenses’i kurtarmak için ilerlerken tam başardığımızı sandığımız anda Prenses’in başka bir şatoda olduğu acı gerçeği yüzümüze tokat gibi vurulurdu. Mario’nun her yanlış şatoda Prenses’i hüsranla arama macerası sürerken yeri gelir “Üzülme be Mario, başka şatoda buluruz”, yeri gelir “Ya yemişim Prenses’i sana hatun mu yok” nidalarıyla bıyıklıya destek olurduk.
11 – Lara Croft / Tomb Raider
Aslında bir nevi çocukluktan ergenliğe geçiş gibidir Lara Croft ile tanışma hikayemiz. Ataride ördekleri vurur, Mario ile prenses ararken birden bu İngiliz Abla hayatımıza girdi ve giriş o giriş.
İlk olarak 1996 yılında Core Design ve Eidos Interactive etiketiyle çıkan Tomb Raider serisi, 9 oyun, 2 sinema filmi ve oyun serisinden ayrı olarak 3 adet de kitaba sahip.
Serinin baş karakteri Lara ise yıllar içinde adeta evrim geçirdi.
2013 yılında çıkan ve serinin 3. çağı olarak adlandırılan “Tomb Raider” ya da “Tomb Raider: A Survivor is Born” ise gerçekten de seri ve Lara adına bambaşka bir dönemi açtı. Henüz 21 yaşındaki Lara Croft ile bizi tanıştıran oyun, bir gemi kazası sonucunda garip bir Japon adasında hayatta kalmaya çalışan genç Lara’nın oyunun başlarında “*I hate tombs” diyen genç bir kızdan “Tomb Raider” kişiliğini nasıl kazandığını gözümüze gözümüze vurmuş, “Eh be Lara’m sen neler çekmişsin” dedirtmiştir.
Zira Lara oyunda hem fiziksel hem de manevi olarak birçok işkenceye maruz kalır ve sizin elinizden(joystiğinizden) pek de fazla şey gelmez. Her darbede adeta sizin de canınız yanar ve zamanında ergen rüyalarınızı süsleyen hatuna yapılanlar karşısında “Yine öldürdüler kızı ve ben hiçbir şey yapamadım” çaresizliğinde kalakalırsınız.
10 – Ezio Auditore da Firenze / Assassin’s Creed II
Floransalı asil bir ailenin “şımarık” bir oğluyken, suikastçilerin içinde en yüksek mertebe olan ‘Mentor’ ünvanına erişen bir karakter Ezio.
“Zengin Piçi Oktay”dan, oyun tarihinin en karizmatik adamlarından biri haline gelen Ezio’nun yolculuğunda kendisine eşlik etmek adeta Rönesans İtalya’sında tehlikeli ama bir o kadar benzersiz bir deneyim sundu oyunculara.
Yani şöyle düşünün, hayatta ne zaman Leonardo Da Vinci’nin eşyalarını taşıma şansınız olabilir ki?
9 – Nathan Drake / Uncharted
Onunla hırsızlık da yaptık, çöllerde susuz da kaldık, aşk acısı da çektik, en zor kararları gözümüzü kırpmadan da aldık, dayak yedik, hem de çok pis dayak yedik, çok pis dayak da attık.
Uncharted 3’de çocukluğuna dönüp nasıl bu yola girdiğine de şahit olduk.
Herhalde Indiana Jones bir oyun karakteri olsaydı tam karşısında Nate Drake’in adı yazardı.
8 ve 7 – Naia ve Naiee / Brothers: A Tale of Two Sons
Aslında bu listeyi okuyan birçok oyun severin karakterlerin ve oyunun adını görünce “Bu ne lan?” diyeceği ağbi ve kardeş Naia ve Naiee. Listedeki diğer karakterler kadar ünlü değiller.
Hikayesi ile katıldığı birçok yarışmada adaylık ve ödüller kazanan “Brothers”, İsveçli Starbreeze Studios tarafından 2013 yılında sadece dijital platformlarda satışa sunulmuş bir oyun.
Oyun; aslına bakarsanız grafikleri, karakter tasarımları ve oynanışının zorluğu nedeniyle zamanına bir hayli gerisinde sayılabilir. Ancak hikayesi ile sizi içine alacak ve ağbi-kardeşin yaptığı yolculuk özellikle erkek kardeşiniz/ağbiniz varsa en derin yerden vuracağına emin olabilirsiniz. Hasta babaları için tedavi aramaya çıkan iki kardeşi birlikte kontrol ederek başladığınız hikaye size başta “Bu ne lan Küçük Emrah filmi gibi” dedirtse de oyunu bitirdiğinizde “Canım Kardeşim” filminden çıkmış gibi bir his yaratıyor.
* Ben bi kardeşimi arayıp dönüyorum.
6 – Kratos / God of War
Oyun tarihinin en büyük anti-kahramanı.
O pskopatın önde gideni.
O “Allah’ın var mı lan senin?” sözünün vücut bulmuş hali.
Annenizin “Aman oğlum öyle çocuklardan uzak dur, arkadaşlık etme” dediği ama sizi bi şekilde kendisine çeken pislik arkadaşınızın ta kendisi.
Yav adam siz elinizde joystickle “Acaba alttan mı alsak Kratos” derken Zeus’undan Ares’ine herkese posta koyuyor, eşinin intikamı diye çıktığı yolda Afrodit’inden tut da önüne gelen hatuna affedersiniz neler neler yapıyor. Siz de yancısı olarak beraber takılıyorsunuz.
Acaba çok mu ileri gittik Kratos…
Zeus belanı versin Kratos…
5 – Vito Scaletta / Mafia II
Eğer sizin için “The Godfather” gelmiş geçmiş en iyi filmler listenizde, “The Sopranos” en iyi diziler listeniz zirvelerdeyse, İtalyanların “Mafya Ailesi” hikayeleri hep ilginizi çekmişse Mafia serisini kesinlikle oynamalısınız.
Mafia II serisinin baş karakteri Vito Scaletta her şeyden önce Marlon Brando’dan ilham alınarak yaratılmış bir karakter.
Hikayede ise Godfather ile birebir örtüşen benzerlikle mevcut.
Savaştan yeni dönmüş İtalyan kökenli bir Amerikalı Vito hikayenin başında annesinin isteği üzerine bir suça bulaşmamak için bir depoda çalışmaya başlıyor. Daha doğrusu siz başlıyorsunuz. Oyunun başında bildiğin kamyona mal yüklüyorsunuz ve “Yeter be bununla mı uğraşacağım, ne zaman geçecek bu kısım” dediğiniz anda Vito da sizinle birlikte “Fuck this shit”i yapıştırıveriyor.
Vito ile suç dünyasında adım adım yükselirken; maphusa bile düşüp gün sayıyorsunuz.
Oyunun en muhteşem kısımlarından biri ise yine Godfather filmine gönderme içeren bir sahne. Godfather’da Santino’nun, eniştesi Carlo’yu kızkardeşini dövdüğü için bir güzel patakladığı sahneyi hatırlarsınız. İşte Vito Scaletta ile siz de kız kardeşinizi döven eniştenize yapıyorsunuz.
4 – Yolcu / Journey
Bir oyun düşünün; adı “Yolculuk”.
Bir karakteriniz var ne ismi ne cismi belli değil. Sadece “Yolcu” olduğunu biliyorsunuz.
Çölün ortasında yolculuğunuz başlıyor. Yürümeyi öğreniyorsunuz. Sonra gitmeye başlıyorsunuz. Nereye gittiğiniz, niye gittiğiniz belli değil. Onunla birlikte öğrenmeye başlıyorsunuz.
“Journey” sadece oynayanların anlayabileceği, tarif edilemez bir oyun. Baş karakteri ismi bile olmayan yolcu ise elinizde bir joystickle, muhteşem müzikler ve görüntüler eşliğinde size ruhani bir yolculukta eşlik etmeyi başaran inanılmaz bir karakter.
3 ve 2 – Joel ve Ellie / The Last of Us
“Ya ağbi o zombili oyun değil mi ya, baymadı mı o konular”
Eğer “The Last of Us” oynadıysanız üstteki cümleye sadece gülüp geçeceksiniz.
The Last of Us, “28 Days Later, Blindness” filmleri, “The Walking Dead” dizisi gibi yaşanan bir salgından sonra saldırgan hala gelen insanların yaşadığı apokaliptik bir zamanda geçiyor. Bu konu üzerine daha fazla ne yazılabilir ki sorusuna da çok güzel bir yanıt minvalinde.
Oyunun 2 ana karakteri var ve ikisine de ilk dakikadan itibaren bağlanmamak elde değil.
Joel ile oyunun başında yaşayacağınız sarsıcı olaydan 20 yıl sonrasına gidiyorsunuz. Sonra Ellie karakteri ile karşılaşıyorsunuz. Kendisi 12-13 yaşlarında bir kız çocuğu. Derken 50’lerindeki Joel ve Ellie’nin yolculuğu başlıyor.
Joel iken Ellie’yi kızınız gibi benimsiyor, kol kanat geriyor, ona bir şey olacak mı diye bu sanal karakteri sahiplenirken buluyorsunuz kendinizi.
Ellie iken ise çocuk yaşında sırtında tonla yükle gezen ama kıyametin ortasında eğlenmek de isteyen bir kız çocuğu oluveriyorsunuz.
“Amores Perros, Babel” gibi filmlerin müziklerinin sahibi Gustavo Santaolla’nın oyun için hazırladığı muhteşem müziklerle bu iki karakterin birbirine nasıl bağlandığına şahit oluyorsunuz.
1 – John Marston / Red Dead Redemption
Video oyunları oynayan insanlar olarak; şahsımızı Red Dead Redemption kadar kendisine hayran bırakan bir oyun, John Marston kadar kendisine bağlayan bir karakter görmediğimizi söylemeliyiz.
Azılı bir kovboy çetesinin önemli bir üyesiyken tövbe etmiş, karısı ve oğluna kavuşmak için uzun bir yolculuğa çıkan bir kovboyun Al Pacino’nun “Carlito’s Way” filmindekine benzer bir hikayesinin içindesiniz.
John Marston ile at binerken, avcılık yaparken, defineleri arar, poker oynar, bilek güreşi yapar, “Biz burda yabancıları sevmeyiz” diyen kasabalılar tarafından düelloya davet edilirken kendinizi o kadar kaptırıyorsunuz ki bir yerden sonra onun yüzündeki yara izleri sizde de oluşmuş gibi hissediyorsunuz.
Bir filmin, kitabın, tiyatronun sonunda ağlanabilir; ama bir video oyununun sonunda ağlanır mı?
Eğer oyun Red Dead Redemption ise mendilleri hazırlayın.