Vejetaryenlik için aslında bir öze dönüş diyebiliriz. Çünkü kesin olmayan verilere göre ilk insanlar buzul çağına kadar zaten et yemiyorlardı. Buzul çağında sebze-meyvenin köküne kıran girince insanlar ancak diğer canlıları diyetlerine ekleyerek hayata tutunabildiler. Yoksa çok delikanlı insanlardı aslında…
Buzul çağında mecburen et yemek zorunda kalan neandertallerin yüreğine düşen ilk vesvese: “Et güzelmiş lan aslında”
Buzul çağı bittikten sonra bazı insan grupları “Tarlalarımız, meralarımız yeniden yeşerdi. Toprağa, mahsule bereket geldi. Artık leş yememize gerek kalmadı arkadaşlar” diyerek vejetaryenliğe geri dönerken; bir diğer grup ise “Et güzel lan aslında. Yani şimdi buzul çağının bittiğine mi sevinelim yoksa pırasa, kereviz çağının döndüğüne mi? Sevincimizi kursağımızda bırakmayın amk. Hem lahana çok gaz yapıyor bende.” diyerek et yeme alışkanlığını sürdürdü.
“Et yemeden doymam” diyen bitkiden cesaret alan et lobisi “Sebzenin kendisi bile beğenmiyor abi sebzeyi. Biz miyiz otun bile ete abandığı dünyanın kerizi!” diye veryansın ettiler
Bu noktada etçil grubun en büyük dayanak noktası ise et yiyen bitkiler olmuştur.
Et yediği için vicdan yapan ama bir türlü vazgeçemeyen insanların “madem ki otoburuz, neden köpek dişimiz var?”dan sonraki ikinci dayanak noktası
İlk bakışta “Vejetaryenlik iyi bir şey olsaydı Hitler vejetaryen olmazdı bi kere taam mı” kadar sığ bir mazeret gibi görünse de bu tezin esas dayanak noktası; (hayvansal gıdalarda yoğun olan) b grubu vitaminler ve proteinler yönünden eksik bir diyetin ruh sağlığı üzerine yapacağı olumsuz etkilerdi.
Neyse ki hiçbir vejetaryenin, “kötüler listesi”nde olan insanlardan birisinin vejetaryen olmasını umursadığı yoktu. Ta ki Hüseyin Avni Coş’un vejetaryen olduğu dedikodusu yayılmaya başlayana kadar.
Vegan kitleleri bile dalga dalga vejetaryenliğe tövbe ettirten “Hüseyin Avni Coş da vejetaryenmiş” söylentisinin neyse ki hurafe olduğu anlaşıldı
Kavas’a selam, sebzeye devam yani…
Vejetaryenlik genelde 6 ana başlıkta incelenir ama bu başlıkların en az 4’ü kategori olmayı hak edecek detay farklılıkları içermiyor. Torpille, iltimasla kategori olabilmişler belli ki
Binaenaleyh vejetaryenliği en genel haliyle iki başlıkta inceleyebiliriz: Veganlar olarak adlandırılan birinci gruptaki insanlar hayvan sömürüsünü tümden reddederler ve yalnızca et değil; süt, yumurta gibi diğer hayvansal gıdalara karşı da mesafelilerdir. Diğer grup ise; sadece “et” yemeyen insanların oluşturduğu gruptur. Bu kişiler yalnızca etten kaçınır; süte, yumurtaya abanır…
100 gönüllü veganın katılımıyla, yurdum insanının veganlıkla olan imtihanı mercek altına yatırıldı. Ekibin mottosu “Hayvansal gıda tüketen, hayvanın önde gidenidir!”di
Diyelim ki et yemiyor, yumurta tüketmiyoruz. Peki ya mayonezli salata yaparken mayonezin yumurtadan üretildiği gerçeğini görmezden gelebilir miyiz?
Evet! Araştırma gurubmuzda, bu gerçeği hasır altı etmeye çalışan veganların mevcut olduğunu gördük. Uyardık. Böyle part time veganlık olmaz dedik, fırça yedik! Gene suçlu biz olduk…
Mayonez, süt tozu, çikolata, bal gibi ilk bakışta caiz görünen, ancak vegan orucunu bozan gıdalara olan düşkünleri nedeniyle; araştırmamızın ilk aşamasında 43 vegan aslında birer vegan olmadıkları gerçeğiyle yüzleştiler. Bu ilk elenen grubun çoğu erkekti. Elenen gönüllülerin bir kısmı bunların hayvansal gıda katkısı içerdiğini bilmiyor, bir kısmı ise “O kadar dolaylı üründen bişi olmaz. Onu yeme, bunu yeme iyice medine fukarasına döndük. Yiyen dikilir, yemeyen yıkılır arkadaş…” gibi söylemlerle veganlığın ruhuna aykırı davranışlar sergilediler. Oysa bu araştırma, ülkemizde saf veganlığın ne ölçüde yaşatılabildiği sorusuna yanıt arıyordu.
“Ben hayvanların sadece yenilmek için öldürülmesine karşıyım, yoksa kozmetik gibi zorunlu hallerde bu ürünleri hayvanların üzerinde denemesinler de fakirlerin üzerinde mi denesinler!”
Herhalde hayvan mezalimine kökten “yavaş!” deme niyetinde olan (dur henüz haddimizi aşar) bir grup olarak, birçok kozmetik üründeki hayvansal katkıyı (başta ruj) görmezden gelemezdik. Bir de bu ürünlerin hayvanlar izerinde denenmesi mevzusu var tabi. Mamafih bazı kadın gönüllülerimiz bu gerçeği bildiklerini inkar etmekte ısrar ettiler. Hatta içlerinden bir tanesi “Hayvanların yenilmek için öldürülmesine sonuna kadar karşıyım; ama ruj için babamı yatırır keserim, çocuğumun ilaç parasını satar yine allık alırım!” diye çevresindekilere göz dağı verdi. Yüreklere korku tohumları serpti… Böylece vegan olduğunu düşünen gönüllülerimizden 33 tanesi de kozmetik filtresine takıldı (Gruptaki kadın toplamının tamamından biraz azı).
Hard rockçı veganın deriyle imtihanı
Geriye 28 gönüllü kalmıştı. Araştırma için hâlâ yeterli bir rakamdı. Mamafih araştırmamızın 10. gününde bir arkadaşımızın toplantıya italyan özel yapım kuzu derisi çizmeyle gelmesi, grubun diğer bireylerinde infial yarattı. Çıkan arbedede kimse yaralanmazken, bahsi geçen gönüllü ile de yollar ayrıldı.
Gönüllü veganlarımızdan bir diğeri ise “Mesleğiniz?” sorusuna “Kasap!” yanıtı vererek alkışlarla uğurlandı (protesto alkışı)
Ateist imam gibi bir şey…
Kasap olduğu ortaya çıkan abiye ciğerin fiyatını sorarak şüpheleri üzerine çeken teyze “kedilerim için” dese de yırtamadı
Son olarak da gönüllülerimizin en yaşlı kadın üyesi “Ben hayatta et tüketmem. Bi tek kedilerim için ciğer alıyorum” ifadesinde bulunarak veganlığın ruhuna aykırı davranışlar sergilemesinden ötürü dışlandı. Zaten “Ben kasabım” diyen gönüllüye ciğerin fiyatını sormasıyla bazı şüpheler uyandırmıştı… Süreç tamamlandığında 100 gönüllü vegandan geriye yalnızca 25 tanesi kaldı.
Sonuçlar:
a. Gerçek oran %25
Veganlarımızın %75’i çakma.
b. Proteinsiz kalmazsınız
Great Khali namıyla anılan Amerikan güreşçisi Hint asıllı bir vejetaryen. Size proteinsiz kalmış gibi göründü mü? At da sadece ot yiyo ama at gibi sonuçta…
Bonus: Ankara Ocakbaşı Cephesi
Veganizmle mücadelenin yılmaz neferleri Ankara Ocakbaşı Cephesi. Vegan onur yürüyüşlerini eylemcilerin karşısında ekmek arası kavurma yiyerek, veganların üzerine tayzikli et suyu fışkırtarak ve beleş Erzincan tulum peyniri dağıtarak engellemeye çalışmaları onların eylemrinden sadece birkaçı…