Vincent van Gogh, hayattayken değeri çok fazla bilinmeyen eşsiz bir sanatçı. Yaşadığı süre boyunca tablolarına alıcı bulmakta hep zorlandı. Van Gogh yaşadığı dönemde çizdiği resimler nedeniyle değil özel hayatındaki çalkantılar sebebiyle ün salmıştı. Özel hayatında ruhsal sorunları olan, sessiz ve mutsuz biriydi. Ruhsal çöküntüsü o kadar ciddiydi ki kulağını kesecek kadar kendinden geçmişti. Peki arkasında muhteşem tablolar bırakan, ustalığın zirvesindeki bir ressam neden kendi kulağını kesti? Gelin, Vincent van Gogh’un gizemli hayatına biraz yakından bakalım.
Sessiz bir aralık ayı
24 Aralık 1888’de Fransa’nın güneyindeki küçük bir kasaba olan Arles’de genç Louis, son derece heyecanlı bir şekilde güne başladı. Bugün onun doğum günüydü ve devlet hastanesinde çalışan doktor kardeşi Felix ile zaman geçirecekti. Louis, kardeşinin eve gelmesini bekleyemeyecek kadar heyecanlıydı. Bu nedenle onun yanına hastaneye gitti. Louis, sabahın erken saatlerinde hastaneye gittiğinde atlı bir ambulansın içeri girdiğini gördü. Doktor Felix, yarı baygın adamın doğrudan zemin kattaki ameliyathaneye götürülmesini söyledi ve Louise’e kendisini takip etmesini işaret etti.
Genç Louis tedavi gören hastayla ilgili anılarını şu şekilde aktardı: “Başının etrafında, diş ağrısı çeken çiftçilerin yaptığı gibi kirli bir bez parçası vardı. Felix kumaşı dikkatlice açtı ve paçavraların kanla kaplı olduğunu gördüm. Kardeşim hidrojen peroksit kullanarak hastanın yapışmış ve pis bandajını dikkatlice kaldırdı. Operasyonu yakından izledim… Kardeşim kanamayı durdurdu ve yarayı dezenfekte etti. Sonra başını temiz bir bandajla sardı. Ben de ona makası verme şerefine nail oldum. Felix hasta için elinden gelen her şeyi yaptıktan sonra başhemşireye yaralı adamı koğuşa götürmesini söyledi.” Louis daha sonra adamın, birkaç aydır şehirde gördüğü biri olduğunu fark etti. Parlak kızıl saçlı ve mavi gözlü bir adamdı. Bu adam Vincent van Gogh’du.
Gizemli adam: Vincent van Gogh
Vincent van Gogh dünyanın en popüler sanatçıları arasında yer alıyor. Şimdi milyonlarca dolar değerinde olan resimleri, dünyanın en ünlü müzelerinin koleksiyonlarında yer alıyor. Durum bugün çok farklı olsa da Van Gogh’un kariyeri oldukça kısaydı. Hayatının erken dönemlerinde çok fazla eser yapmamıştı. Çünkü resimleri satılmıyordu. Bugün hayranlıkla izlediğimiz resimlerinin çoğunu hayatının son beş yılında çizdi. Bu nedenle kendi döneminde çizimleriyle değil özel hayatındaki garip bir olayla tanınmaya başladı. “Kulağını kesen adam” olarak bilinmesi onu hem yaşadığı dönemde hem sonrasında eşsiz kıldı.
1890’daki ölümünden beri, Van Gogh’un hayatı, gerçek ve kurgunun bulanıklaştığı trajik bir masal haline geldi. Onu, parası ve arkadaşı olmayan perişan bir adam olarak tanımladılar. Mutsuz bir adamken yaratıcılığının sınırlarını zorladığı için zihinsel bir çöküş yaşadığı iddia ediliyor. Van Gogh’un Arles’da yaptığı tüm harika resimlerin arasında iki tanesi dikkat çekiyor. İlki “Sarı Ev” diğeri ise “Bandajlı Kulak ve Pipo ile Otoportre”. Van Gogh, her iki resimde de kendisini cesur bir dürüstlükle gösteriyor. Bu resimler onun çöküşünü anlattığı için bugün bile insanlarda heyecan uyandırıyor.
Van Gogh’un zihinsel çöküşü
23 Aralık 1888’de Gogh tam anlamıyla zihinsel bir çöküntü yaşadı. O günün öncesinde de Van Gogh psikolojik sorunları nedeniyle sık sık sinir krizi geçiriyordu. Ruh sağlığı bir yana fiziksel sağlığına da hiç dikkat etmiyordu. Düzgün beslenmediği gibi aşırı alkol tüketmek onu çökme noktasına getirmişti. 23 Aralık günü sanatçı, arkadaşı Gauguin ile bir tartışma yaşadı. Tartışmanın ardından geçirdiği öfke nöbeti, kulağını kesmesiyle sonuçlandı. Le Forum Republicain isimli gazetede yayınlanan habere göre o gün şunlar yaşanmıştı: “geçen pazar akşam on bir buçukta, Hollandalı bir ressam olan Vincent Vaugogh, House of Tolerance isimli genelevde, Rachel adında birini istedi ve ona kulağını vererek “bu nesneyi dikkatli tut” dedi. Sonra ortadan kayboldu.” Ancak bir görgü tanığının ifadesi gazete hikayesini yalanlıyor. Ressam Paul Signac, Arles’daki hastaneyi ziyaret ettiğini ve Van Gogh’un “kulağının tamamını değil kulak memesini kestiğini” belirtiyor.
Yerel gazete Van Gogh’un yarasını abartmış mıydı? Gerçekten onun kulağına ne olmuştu?
Van Gogh’un doktoru Felix, sanatçıya bunu neden yaptın diye sorduğunda, “tamamen kişisel bir mesele” cevabını vermişti. Doktor Felix’in anlattıklarına bakılırsa Van Gogh kulağını gerçekten kesmişti. Öte yandan günümüze ulaşan bazı hatıralarda, sanatçının sadece kulak memesine hafifçe zarar verdiği yazıyor. Peki bu anlatılanların hangisine inanacağız? Sorunun cevabını “Bandajlı Kulak ve Pipo ile Otoportre” isimli eserinde arayalım.
Otoportrede sanatçının yanakları çökük ve kan çanağı gözleriyle oldukça bitkin bir Van Gogh görüyoruz. Belli ki hala yarasının iyileşmesini bekliyor. Yaralı kulağının üzerindeki büyük bandaj, yarasının oldukça derin olduğunu gösteriyor. Öte yandan doktor Felix, kulağında bir çeşit enfeksiyon oluştuğunu ifade ediyor. Öyle ki bandaj zaten başının etrafına, çenesinin altına ve doğrudan vücuduna bağlanmış. İkinci tuval “Bandajlı Kulaklı Otoportre”de ise Van Gogh yine aynı kıyafetleri giymiş. Ancak bu sefer bandajı daha küçük. Sanatçı genel olarak daha sağlıklı bir duruş sergiliyor. Resmin renkleri daha sakin ve parlak. Bu da eserin daha iyimser görünmesini sağlıyor. Bu resim, Van Gogh son kez pansuman yaptırdıktan hemen önce tamamlanmış olabilir. Yine de kendisini hala kötü hissediyordu. 17 Ocak 1889 tarihli bir mektubunda şu ifadeleri kullanmıştı: “Kendimi zayıf, biraz endişeli ve korkulu hissediyorum.”
Otoportrelerinin dışında yukarıda da değindiğimiz gibi van Gogh’un doktoru Felix, kulağının tamamını kestiğini söylüyor. İngiliz yazar Bernadette Murphy, konu hakkında araştırma yaparken doktor Felix’in bir çizimine rastladı. Felix’in çiziminde Gogh’un kulağının tamamını kestiği görülüyor. Bu belgeyle van Gogh’un kulağını kesip kesmediği tartışmaları da son buluyor.
Vincent van Gogh nasıl öldü?
Van Gogh’un Arles’da yaşayacak ve çalışacak bir yeri vardı. Aslında hayatının son dönemlerinde mutluydu ve sanatında önemli adımlar atmıştı. Ancak bir gün kardeşi Theo’nun gönderdiği mektupla hayatı yine alt üst oldu. Mektupta, van Gogh’un tedavi masraflarını karşıladığı için Theo’nun ekonomik çöküntü içine girdiği yazıyordu. Van Gogh’un geçirdiği zihinsel krizin faturası kardeşi Theo’ya çıkmıştı. Sanatçı bu durumla yüzleşince tekrar bir çöküntü içine girdi. Günlük yaşamı giderek zorlaşıyordu. Mahallenin çocukları “Sarı Ev”e tırmanıp onunla acımasızca dalga geçmeye başladılar. Kısa bir süre sonra sinir krizi geçirince, polis tarafından hastaneye götürüldü ve özel bir hücreye kapatıldı. Mahalledeki insanlar onun zihinsel yetilere sahip olmadığını ve tüm herkesi korkuttuğunu söylüyordu. Bu nedenle Mayıs 1889’da van Gogh, Arles’ı terk etti ve gönüllü olarak Saint Remy’deki akıl hastanesine yattı. On beş ay sonra, sadece 37 yaşındayken kendisini vurdu ve hayatını kaybetti.
Van Gogh’un hastalığının gizemi
19. yüzyılın sonlarında Fransa’da, tüm akıl hastalıkları genel ‘epilepsi’ terimi altında gruplandırılmaktaydı. Akıl hastalığı konusunda çalışan çok az uzman vardı ve bu hastalıkların bir tedavisi bulunmuyordu. Van Gogh kendisine zarar verdiği ve sürekli kriz geçirdiği için akıl hastanesine yerleştirildi. Saint Rémy’deki akıl hastanesinde bir yıl geçirdikten sonra Van Gogh hiçbir ilerleme kaydetmediğini hissetti. Bu nedenle 1890 Mayısının ortalarında Paris’teki kardeşi Theo’ya daha yakın olabilmek için Auvers-sur-Oise’a gitti. Dokuz hafta kadar burada yaşadıktan sonra kendi göğsüne sıktı ve hayatını kaybetti. 19. yüzyılda ruh ve akıl hastalıkları hakkında bilgiler sınırlıydı. Peki bugün bildiklerimiz sanatçının o zaman yaşadığı hastalığı teşhis edilebilir mi?
Van Gogh tüm hayatı boyunca daima ruhsal çöküntüler yaşadı. 1870’te 17 yaşındayken ailesi onu zapt edemediği için bağlamaya çalıştı. Kişisel notlarının da gösterdiği gibi sadece kendisinde değil ailesinde de bu hastalıktan muzdarip kişiler vardı. Annesi ve kardeşi sara hastasıydı ve sık sık kriz geçiriyorlardı. Vincent’ın beş kardeşinden ikisi akıl hastanesinde, ikisi de intihar ederek öldü. Van Gogh’da akıl hastanesine yatmadan önce kömür ve boya yiyordu. Aynı zamanda görsel ve işitsel halüsinasyonlar görüyordu.
1991’de Amerikalı doktor Russell R. Monroe, Van Gogh’un hastalığı hakkında kaleme alınan 152 akademik makaleyi tek tek inceledi. Çıkan sonuçlar Van Gogh’un şu hastalıklara sahip olabileceğini gösteriyordu: Epilepsi (55 kez), psikoz (41), şizofreni (13), karakter /kişilik bozukluğu (10) ve bipolar bozukluk (9). 2016 yılında pek çok bilim insanı, Vincent Van Gogh hakkında bilinen tüm gerçekleri masaya yatırdı. Ancak, günlerce süren tartışmalara rağmen Van Gogh’un tam olarak hangi hastalığa sahip olduğunu söylemenin imkânsız olduğu söylediler. Bu nedenle sanatçının hastalığı hakkındaki gizem devam ediyor.