Uzayla ilgili deneyimlerimiz henüz bir asrı dahi tamamlamadı. Dolayısıyla uzayı tanımak ve anlamak konusunda hala bebek adımlarıyla ilerlediğimizi söylemek yanlış olmaz. Gök bilimciler bugün gözlemlenebilir evrenin 100 milyardan fazla galaksiye sahip olduğunu tahmin ediyorlar… Gelecekte bu tahminlerin ne yönde ve nasıl değişeceği birer muamma. Uzayda bir atmosfer olmadığı için ses dalgalarının seyahat edemediğini sanırken bugün bunun doğru olmadığını fakat insan kulağının bu sesleri duyamadığını öğrenmiş bulunuyoruz örneğin… Uzay pek çoğumuzun seyahat edip deneyimlemek isteyebileceği bir yer… Yakında bu hayal pek çoğumuz için mümkün olacak gibi görünüyor. Üstelik “geriatri” için kobay olmayı kabul eden ve 77 yaşında uzaya çıkarak dünyanın en yaşlı astronotu olan John Glenn sayesinde herhangi bir yaş sınırlaması olmadan… Henüz bilimkurgu filmlerde görmeye alışık olduğumuz türden yapay bir yerçekimi yaratmayı başaramadığımızdan uzaydaki yaşam aslında epey farklı… Uzay nasıl kokar, orada ne yenir, ne içilir, nasıl tuvalete gidilir, günler nasıl geçer, boyunuzu uzatacak bazı ilginç bilgileri sizin için derledik…
1. Uzayda ağlamak çok zor çünkü gözyaşları düşmez.
Yani isterseniz ağlayabilirsiniz tabii ama bir süre sonra gözyaşları yüzünüzde birikmeye başlayacaktır. Eh, aynı anda bir de burnunuzun aktığını düşünürsek, yüzünüz gözünüz sıvılarınızla kaplanacak ve nefes almanız zorlaşacak. Kanadalı astronot Chris Hadfield konuyla ilgili bir video hazırlamış. Onca sıvıya peçete değil ancak havlu çözüm olur gerçekten.
2. Astronotlara göre; uzay kurutulmuş et, sıcak metal ve kaynak dumanı gibi kokuyor.
Daha önce hiç koklamamış olduğunuz bir şeyin tarifini, onu hiç koklamamış başka insanlara yapmak kolay değil; bir şeylere benzeterek anlatmak gerekiyor. Uzayda gezinen astronotlar da bu yüzden sürekli uzayın olağanüstü derecede garip kokusundan bahsediyorlar. Uzay yürüyüşü sırasında ortamın kokusunu alamıyorlar çünkü giydikleri uzay elbiselerinin içi sadece plastik kokuyor. Ancak uzay istasyonuna geri döndüklerinde ve kasklarını çıkardıklarında bu kokuyu alabiliyorlar. Uzayın kokusu giydikleri uzay elbiselerine, kasklarına, eldiven ve aletlerine sinmiş oluyor ve bu koku kurutulmuş et, sıcak metal ve kaynak dumanının acı aromasına sahip. Astronotların eğitilmesi amacıyla uzayın kokusunu Dünya’da yaratmak için NASA tarafından işe alınan kimyager Steven Pearce, kokunun metalik aromasının yüksek enerjili iyon titreşimlerinden kaynaklanabileceğini söylüyor.
3. ABD, 1962’de uzayda Hiroşima’dakinden 100 kat daha güçlü bir hidrojen bombası patlattı.
1962 yazında ABD, Pasifik Okyanusu’ndan yaklaşık 402 km yukarıda, uzayda bir hidrojen bombası patlattı. Bu aslında bir silah testiydi ancak eşi benzeri görülmemiş insan yapımı bir ışık şovuna dönüştü. Yukarıdaki videoda derlenmiş olan görüntülerden bazıları yakın bir zamana kadar gizli tutulmuştu. Peter Kuran, “Nukes In Space” belgeseli için bu bilgileri toparladı. Neden uzayda bir hidrojen bombasının kasıtlı olarak patlatıldığını merak ediyorsanız bunun cevabını da bilim tarihçisi James Fleming veriyor: “Bu hikayenin başlangıç noktasınının 1 Mayıs 1958’de Uzay bilimcisi James Van Allen’ın, Washington DC’deki Ulusal Akademi’de gezegene dair yeni bir şey keşfettiklerini açıklaması olduğunu düşünüyorum” diyor. Van Allen, o gün Dünya’nın yüksek enerjili parçacıklardan -çoğunlukla protonlar ve elektronlardan- oluşan manyetik kuşaklar tarafından nasıl kuşatıldığını anlatmıştı. Günümüzde bu radyasyon kuşakları Van Allen Kuşakları olarak biliniyor. Şimdi bu hikayenin ilginç ve şaşkınlık verici kısmına geçiyoruz. Van Allen’ın biyografisini hazırlamak isteyen Fleming, bu basın toplantısından sonraki gün, manyetosferde bir atom bombası patlatılması halinde bunun etkilerinin ne olacağını görmek için Van Allen ile Amerikan Ordusu’nun bir projede birlikte çalışmak üzere anlaşmaya vardıklarını keşfediyor. Soğuk Savaş’ın en sıcak olduğu dönemlerde Amerikalıların bu proje için bahanesi “biz yapmazsak Ruslar mutlaka yapacak” imiş. Gerçekten Ruslar da aynı şekilde uzayda atom ve hidrojen bombaları patlattılar. Fleming, Van Allen’ın, olası bir düşmana karşı Van Allen Kuşakları’nın bir silah olarak kullanılabileceğini düşünmesi için herhangi bir teorik sebebi olup olmadığını anlamaya çalışıyor. Projeye ise “Starfish Prime” kod adı verilmiş. Van Allen Kuşakları, Güneş’ten ve diğer yıldızlardan yayılan zararlı ışınlara karşı kalkan işlevi gören bir tabakadır ve Dünya’nın manyetik alanından kaynaklanır. Bu tabaka olmazsa Dünya’da yaşam kesinlikle olmazdı. Gezegenimizde yaşam oluşabilmesi için pek çok farklı “olmazsa olmaz” durum söz konusu. Ay olmasaydı yaşam olmazdı, eksen eğikliği olmasaydı yaşam olmazdı, Güneş’e biraz daha yakın, ya da uzak olsaydık, yaşam olmazdı, Ozon tabakası olmasaydı yaşam olmazdı ve daha bir sürü şey… O bombanın patlatıldığı gün, Van Allen Kuşakları’nda herhangi bir bozulma ya da kayma olsaydı bugün hiçbir canlı yaşıyor da olmazdı. Olaya iyi tarafından bakarsak, bu proje sayesinde kuşakların görünmez birer kalkan görevi görerek bizleri bu tür radyoaktif felaketlerden sanki hiç olmamışçasına koruduklarını öğrenmiş bulunuyoruz.
4. Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlar, her gün yaklaşık 15 gün doğumu ve 15 gün batımına tanıklık ediyorlar.
Uluslararası Uzay İstasyonu, Dünya’nın yaklaşık 354 kilometre üzerindeki bir yörüngede dolaşır ve yine yaklaşık 27.700 km/saat hızla yol alır. Bu nedenle, Dünya’nın etrafında bir turu yaklaşık 92 dakika sürer. Güvertedeki astronotlar her 45 dakikada bir, bir gündoğumu veya günbatımı görürler ve bu her 24 saatte bir 15-16 kez gerçekleşir. Yani Dünya’daki gece ve gündüz Uluslararası Uzay İstasyonu’nda sadece 45 dakika kadar sürüyor.
5. Maliyeti yaklaşık 160 milyar dolar olan Uluslararası Uzay İstasyonu, bugüne kadar inşa edilen en pahalı nesne.
Üstelik, istasyona her geçen gün ilave edilen yeni bölümler ile bu maaliyet sürekli artıyor. NASA, 10 sene önce Mars’a insan göndermenin maaliyetini kabaca 40 milyar dolar olarak hesaplamıştı. Bu hesaba göre Uluslararası Uzay İstasyonu bunu da aşmış durumda. Neyse ki bu maaliyet, Kanada, Avrupa Birliği, Japonya, Rusya ve ABD’yi kapsayan birçok katılımcı ülke arasında paylaşılıyor. Ülkeler arası ortak çalışma anlayışı olmasaydı bugün ISS var olmayacaktı. İstasyon kurulduğundan bu yana 15 farklı ülkeden ziyaretçisi oldu. Dev kanatlara benzer paneller, birbirine bağlanan tüpler ve metal kafeslerle örülmüş parlak bu yığın aslında bir futbol sahası büyüklüğünde. Beş yatak odalı bir ev kadar ferah olan bu yer, insanlığın şimdiye kadar inşa etmiş olduğu en uçtaki yaşam alanı. Yukarıdaki video ile uzay istasyonunun içinde küçük bir tur atabilirsiniz.
6. Isaac Newton’un elma ağacından bir numune “yerçekimine karşı koyması için” uzaya gönderildi.
Normalde İngiliz Kraliyet Cemiyeti’nin arşivlerinde bulunan bu ağaca ait bir tahta parçası, İngiliz doğumlu astronot Dr. Piers Sellers’a yörüngeye götürmesi için ödünç verildi. Atlantis mekiği 14 Mayıs 2010’da altı mürettebatla ISS’e gitmek üzere hareket etti. 12 günlük görevden sonra numune tekrar Londra’ya döndü. Bu olay İngiliz Kraliyet Cemiyeti’nin kuruluşunun 350. yıldönümü kutlamalarına binaen gerçekleştirildi.
7. Çoğu astronot uzayda iki santim uzun oluyor.
Uzaydayken astronotlar en az iki santim daha uzun oluyor. Dünya’ya döndüklerinde normal boylarına geri dönüyorlar. Uzayda görülen bu uzama optik bir illüzyon değil, yerçekimsiz ortamın vücutlarımızı nasıl etkilediğine dair bir başka örnek sadece. Omurgaya baskı uygulayan bir yerçekimi olmadığından uzayda yolculuk edenlerin omurgaları yüzde üç oranında uzayabiliyor. Bu da en fazla yaklaşık 7,6 santim kadar uzayabilecekleri anlamına geliyor.
8. Uzayda, Dünya’daki okyanusların 140 trilyon katı suya eşdeğer bir su rezervi var.
Gök bilimcilerden oluşan iki ekip, evrende şimdiye kadar tespit edilen en büyük ve en uzak su rezervini keşfettiklerini 2011’de açıkladılar. Dünya okyanuslarındaki suyun 140 trilyon katına tekabül eden bu su rezervi, 12 milyar ışık yılı uzaktaki bir kuasar ve aynı zamanda bir kara deliği çevreliyor.
9. Uluslararası Uzay İstasyonu’nda idrar, özel bir arıtma tesisi sayesinde içme suyuna dönüştürülüyor.
Yerçekimsiz ortamda, tuvalete gitmek kadar basit bir şey büyük bir probleme dönüşebilir. Uzayda bir astronotun normal bir tuvaleti kullanmaya çalıştığında neler olabileceğini düşünmek mide bulandırıcı olabilir. Peki, uzayda astronotlar nasıl tuvalete gidiyor? Her uzay aracı, bir “unisex” tuvalet ile donatılmıştır. Tuvalet, yeryüzündeki muadillerinin biraz daha yüksek teknoloji ürünü bir versiyonuna benziyor olsa da, aslında biraz farklı tasarlanmış. Tuvalet, katı ve sıvı atıkları tutan bir kaptan oluşuyor. Cinsel bölge üzerine oturtulan bir huni, kadınların ve erkeklerin ister oturarak ister ayakta tuvaletlerini yapmalarını sağlıyor. Ek bir bilgi olarak uzaydaki astronotlar, mesanelerinin dolu olup olmadığını anlayamıyorlar. Normalde mesanenin üçte biri dolduğunda vücudumuz uyarı veriyor fakat yerçekimsiz ortamda idrar mesanenin tabanında toplanmadığı için bu dürtü ancak mesanenin tamamı dolduğunda tetikleniyor; bu da çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceğinden, astronotlar her iki saatte bir tuvalete gitmek için eğitiliyorlar.
10. “Astronot”, Amerikalıların kullandığı bir kelime; Ruslar ise “kozmonot” diyor.
Astronot veya kozmonot, insanlı uzay araçları programı kapsamında aracı komuta etmek, pilotluk yapmak veya uzay aracının bir mürettebatı olarak görev yapmak üzere eğitilen kişilere verilen isim. Koşullar gereği bilim insanları, politikacılar, gazeteciler ve turistler de dahil olmak üzere uzay yolculuğuna çıkan herkese astronot ve/veya kozmonot denilebilir. Ayrıca Çinliler uzaya gönderdikleri kişilere “taykonot”, Hintliler “vyomonot”, Fransızlar “spasolog” adını veriyorlar. Ek bilgi olarak; her astronot, Rusça ve her kozmonot da İngilizce öğrenmek zorunda.
11. NASA, astronotlar için 3D baskılı pizzalar geliştiriyor.
2013’ün Mayıs’ında NASA, pizza yapabilecek 3D yazıcılara yatırım yaptıklarını açıkladı. Systems and Materials Research Corporation, hamur, ketçap ve krem peynir pizza basan Teksas SXSW Eco’daki cihazlarını gösterdi. Geleneksel olarak dilimlenmiş yuvarlak şekilli olmasa da kesinlikle pizza olarak tanımlanabilir. Teknoloji geliştikçe daha gelişmiş pizzalar yapmak mümkün olacak. NASA, böyle bir cihazın, uzay görevlerinde astronotlar için gıda kaynağı sağlayabileceğini ve daha önce yapamadıkları biçimde kolay hazırlanabilir besin kaynaklarına ihtiyaç duyduklarını belirtti.
12. NASA bilim insanları dokunabileceğimiz kadar soğuk yıldızlar keşfetti.
NASA, 2010’da kaydedilmiş en soğuk yıldızlardan 14’ünün keşfedildiğini açıkladı. “Kahverengi cüce” olarak isimlendirilen bu yıldızlar evrenimizdeki en soğuk yıldızları… NASA, “Y-cüce” olarak bilinen altı yeni daha soğuk yıldız tespit etti. Y-cüceler kahverengi cüce ailesinin en soğuk üyeleri; öyle ki insan vücudundan bile daha soğuklar…
13. Satürn’ün halkaları katı değildir; buz, toz ve kaya parçacıklarından oluşur.
Bu parçaların bazıları kum taneleri kadar küçüktür. Bazıları uzun en yüksek binalardan daha uzundur. Bazıları bir kilometreden daha geniştir. Halkalar iri fakat incedir. Ana halkalar neredeyse Dünya’dan Ay’a kadar uzanır. Yine de, bir kilometreden daha az kalınlıktadırlar.
14. İnsanlar uzayda herhangi bir koruyucu giysi olmaksızın ve nefeslerini tutmadan ancak 30 saniye kadar yaşayabilirler.
Oksijen yokluğu nedeniyle 15 saniye gibi kısa bir sürede bilinç kaybı meydana gelebilir. Basınç olmadığı için vucut sıvıları kaynamaya başlar. Bu kaynama süreci, ısı enerjisini hızla kaybetmenize neden olacağından vücut sıvıları tamamen buharlaşmadan önce donacaktır. Tüm bunlar, 30 saniye ile bir dakika arasındaki bir süreçte gerçekleşir. Vücut sıvıları kaynadığı için dokular ve iç organlar genişler fakat “Total Recall” filmindeki gibi patlamazsınız.
15. Uzaydaki Güneş gözlerimize sarı değil; beyaz renkte görünür.
Güneş, gezegenimizin atmosferinin mavi renkte olması nedeniyle sarı görünüyor ama gerçekte sarı değil, beyaza yakın bir renkte.
16. Uzaydan Çin Seddi değil ama Çin’deki hava kirliliği görülüyor.
Yukarıdaki fotoğraf Terra uydusu tarafından 7 Ocak 2013’te çekildi. Parlak beyaz yerler, sis ve bulutlar… Pekin’den Şangay’a kadar uzanan gri ve bulanık bölgede ise kasvetli ve kirli bir hava var.
17. Uzaya çıkan ilk insan yapımı nesne Alman V2 roketi.
Teknik adı Aggregat 4 (A4) olan V-2 dünyanın ilk uzun menzilli kılavuzlu balistik füzesi. Sıvı itici roketlerle çalışan füze, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından Müttefikler’in şehirlerine saldırmakla görevli bir “intikam silahı” olarak geliştirildi ve onların Alman kentlerine yönelik bombalamalarına misilleme yaptı. V-2 roketi, 20 Haziran 1944’te dikey olarak fırlatılması sonucu uzay sınırını aşan ilk yapay nesne oldu.
18. Astronotların şimdiye kadar Dünya’ya en uzak seyahati, Apollo 13’te yaşanan acil durum sebebiyle gerçekleşti.
Normalde Ay’a inmesi planlanan Apollo 13’te gerçekleşen bir dizi sorun nedeniyle astronotlar Ay’ın etrafından dolaşarak Dünya’ya geri döndüler. Mürettebat Jim Lovell, Jack Swigert ve Fred Haise böylelikle şimdiye kadar bir insanın katetmiş olduğu Dünya’ya en uzak mesafeyi katettiler. Bu mesafe 401.056 km’dir.
19. Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlar günde yaklaşık iki saat egzersiz yapıyor.
Dünya’da her hareket ettiğimizde, yerçekimi vücudumuzun kasları ve kemiklerine direnç sağlar. Yani aslında her hareketimizle farkında olmadan bir tür egzersiz yapmış oluruz. Böylelikle vücudumuz ağırlığımızı destekleyecek kadar güçlü kalır. Ancak, yerçekimsiz ortamda, kemik ve kasların beden ağırlığını desteklemesi gerekmiyor. Dahası, kardiyovasküler sistem tembelleşiyor, çünkü kalp, yerçekimine karşı koymak ve kanı başa pompalamak için, Dünya’da olduğu kadar çok çalışmak zorunda değildir. Eğer astronotlar uzaydayken egzersiz yapmazlarsa, vücutlarında kas, kemik yoğunluğu ve kalp sağlığı kaybı yaşarlar.
20. Uluslararası Uzay İstasyonu’nda seks yapmak yasak.
NASA komutanı Alan Poindexter, kendisine sorulan bir soru üzerine Uluslararası Uzay İstasyonu’nda cinsel ilişkiye izin verilmediğini söyledi. Poindexter “Biz profesyoneliz. Birbirimize saygıyla yaklaşıyoruz ve harika bir çalışma ilişkisine sahibiz. Kişisel ilişkiler söz konusu değil” dedi. NASA’nın böyle bir protokolü olmasa dahi, uzayda cinsel ilişkinin oldukça zor bir süreç olduğu söyleniyor.
21. Uzaya gönderilen ilk hayvan “Laika” adlı bir köpek.
3 Kasım 1957’de Sovyet uzay aracı Sputnik 2 ile uzaya gönderilen Laika, Moskova’da yaşayan bir sokak köpeğiydi. Laika’nın misyonu sırasında uzay uçuşunun canlılar üzerindeki etkileri hakkında çok az şey biliniyordu ve yörüngede dönme teknolojisi henüz geliştirilmemişti. Bu nedenle Laika’nın hayatta kalması beklenmiyordu. Bu deneyle, bir canlının yörüngeye fırlatılması sırasında sağ kalabileceğini kanıtlamayı, bir insanın uzay uçuşlarına dayanabileceğini kanıtlamayı ve canlı organizmaların uzay ortamına nasıl tepki verdiğine dair ilk verileri sağlamayı amaçlıyordu. Laika içinde bulunduğu kabinin aşırı derecede ısınması sonucu öldü. 1963’te, “Felicette” adlı bir kedi ise uzaya giden ilk kedi oldu. Fransız bilim insanlarının Veronique AGI sondaj roketiyle uzaya yolladığı kedi başarılı bir şekilde ve sağ salim yeryüzüne döndü.
22. Uluslararası Uzay İstasyonu’nu ziyaret eden bir astronotun fırlattığı bumerangın yerçekimsiz ortamda atana geri döndüğü gözlendi.
2008’de gerçekleşen deneyde uzay istasyonunun içinde atılan bumerangın atana geri döndüğü gözlendi. Bilim insanları bumerangın istasyonun içinde değil de, uzay boşluğunda atılması halinde farklı sonuç alınacağını belirttiler.
23. 2015’te NASA astronotları ilk defa uzayda yetiştirdikleri yiyecekleri yediler.
Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlar, NASA’nın lakabı “veggie” olan VEG-01 deneyinin bir parçası olarak, astronot Scott Kelly’nin gözetiminde, Temmuz 2015’ten beri özel olarak tasarlanmış bir odada yaklaşık bir ayda büyüyen kırmızı marulu yediler. Marulun temizlenmeden önce ilk tadına bakan ise Japon astronot Kimiya Yui oldu.
24. Astronot Chris Hadfield 2015’te tamamen uzayda kaydedilmiş ilk albümünü yayınladı.
Uzayda yürüyen ilk Kanadalı astronot Chris Hadfield aynı zamanda yetenekli bir müzisyen. Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kaldığı 144 boyunca tümüyle burada kaydettiği albümünün adı “Space Sessions: Songs from a Tin Can”. Albümde David Bowie’ye ait “Space Oddity” şarkısının bir yorumu da bulunuyor.
25. Apollo 10’daki astronotlar Ay’ın arka yüzündeki yörüngede gezinirken açıklanamayan bir “dış mekan” müziği duyduklarını açıkladılar.
NASA tarafından gizliliği 2016’da kaldırılan kayıtlara göre astronotlar bu sesleri daha önce Dünya’dan hiç olmadıkları kadar uzaktayken ve Dünya ile olan iletişimleri kesildiği bir sırada işittiler. Bu tuhaf seslerin nereden geldiği hala bir muamma. Bilim insanları, uzaydaki parçacıkların astronotların radyolarıyla etkileşime girmiş olabileceğini ileri sürdüler. Cassini uzay aracı aynı sesleri Satürn’den de aldı. Fakat, Satürn’ün manyetik alanı ve bu alandaki yüklü parçacıklar buna sebep olmuş olabilecekken; Ay’da bir atmosfer ya da manyetik alan yok. Bu nedenle bilim insanları iki radyonun birbiriyle etkileşime girmiş olabileceğini düşünüyorlar.
26. 1973’te Skylab 4 mürettebatı uzaydaki ilk grevi gerçekleştirdi. “Pencereden dışarı bakmak ve düşünmek” istediklerini söylediler.
16 Kasım 1973’den 8 Şubat 1974’e kadar süren Skylab’daki bu en uzun ve son görevdeki üç astronot, görevlerinin 84. gününde greve gittiler. William R. Pogue, “Planlanan programdan hızlı ilerliyorduk. Bütün gün sadece itilip kakılmıştık. Dışarıdan bakılınca görünüş muhteşem olsa da, iş yorucu ve sıkıcı olabilir” diye yazmış.
27. Uzayda “yerçekimsiz ortam” diye bir şey yoktur.
Bir terim olarak “zero gravity-yerçekimsiz ortam” dilimize yerleşmiş olsa da, böyle bir şey yok. Astronotlar sürekli serbest düşüş halindedir; bu yüzden yüzüyor gibi görünürler. Bunun yerine artık “microgravitiy” terimi kullanılıyor. Bu da Türkçeye aynı şekilde “yerçekimsiz ortam” olarak tercüme ediliyor, ki esasen yine tam olarak doğru değil çünkü bu terim yerçekiminin sıfır değil, çok düşük olduğu anlamına geliyor.
28. Astronotlar uzay yürüyüşü yaptıktan sonra genellikle tırnaklarını kaybediyorlar.
Tırnak travması ve el yaralanmaları uzay yürüyüşü yapanların en büyük şikayetleri. Kan dolaşımını kesen dar eldivenler nedeniyle astronotlar tırnaklarını kaybediyor. Uzay yürüyüşü sırasında bundan kaçınmak için birkaç astronot öncesinde kendi tırnaklarını sökmeye bile kalkışmış. MIT teknoloji ve politika programının direktörü Dava Newman büyük elli astronotların en çok acı çekenler olduğunu söylüyor. National Geographic News, gelişmiş ve özel olarak monte edilmiş eldivenlerin çözüm olabileceğini açıkladı.
29. Rus kozmonot Valeri Polyakov, uzayda en uzun süre tek başına kalan insan.
Rus kozmonot Valeri Polyakov, Ocak 1994’ten Mart 1995’e kadar 438 ardışık gün boyunca Mir Uzay İstasyonu’nda tek başına kaldı. Bu yüzden uzayda tek başına en uzun süre kalan insan rekoruna sahip. Ardından 2015-2016 yılları arasında 340 gün Rus kozmonot Mikhail Kornienko ile birlikte uzayda kalan ABD’li astronot Scott Kelly geliyor. Tek başına uzaya çıkan ilk kadın olan İtalyan astronot Samantha Cristoforetti ise 2014-2015 yılları arasında uzayda geçirdiği 199 günle üçüncü sırada.
30. Ayda yürüyen altıncı kişi olan Edgar Mitchell, “Uzaylıların insanlarla birkaç kez temas kurduğunu” iddia etti.
2009’da verdiği bir röportajda Mitchell, uzaylıların gerçek olduğunu ve bizi izlediklerini dile getirdi. Açıklamalarını yukarıdaki videoda bulabilirsiniz.
BONUS: Kısa kısa…
- Amerikalı astronotlar, 1997’den bu yana uzaydayken seçimlerde oy kullanabiliyorlar.
- Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlar etrafa yayılan deri parçacıklarını emen bir filtrenin yanında kıyafetlerini değiştirebiliyorlar.
- Uzayın nerede başladığıyla ilgili kesin bir sınır olmamasına karşın, uzayla ilgili anlaşmalar ve uzay araçlarının kayıtları söz konusu olduğunda uzayın deniz seviyesinden 100 km yukarıda başladığı kabul edilir.
- NASA’nın Curiosity programının her yıl, her bir Amerikan vatandaşına maaliyeti 41 sent.
- Ruslar, uzay görevlerinden dönüşte karaya ayak basmaları halinde yırtıcı hayvanlardan korunmak üzere uzaya yanlarında silah götürüyorlar.
- Uzaydaki ilk kadın Valentina Tereshkova’dır. 16 Haziran 1963’te Vostok 6 aracıyla 48 kez Dünya’nın etrafında döndü.
- Virginia’da bulunan bir ilkokulun öğrencileri, 2016’da NASA tarafından uzaya yerleştirilen bir uydu inşa ettiler.
- Lovejoy kuyrukluyıldızı, yoğun faaliyeti esnasında her saniye 500 şişe şarapta bulunan alkol miktarı kadar uzaya alkol saçıyor.
- Şimdiye kadar yapılmış en uzun uzay yürüyüşü 9 saat sürdü.
- Birleşmiş Milletler ilk uzay görevini 2021’de başlatmayı planlıyor.
Yararlanılan Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35