Sevmemizle ünlüyüz,
bizimle bize hava atan,
herkesin bildiği kelimeleri,
daha güzel giyen insanları.
İstersiniz diye midir nedir
düşünedurduk,
kafiyeden hazzetmez bir halde,
listeleyelim dedik,
şairden çok şairci okurluğumuza,
şiirden çok şiirsel listemize.
Devamı da gelir belki,
anlatılacak çok dize,
anılacak çok aşık var
her şey oldu birdenbirde.
Ömer Hayyam
ırmaklarından şaraplar akacak diyorsun,
cennet-i ala meyhane midir?
her mümin’e iki huri vereceğim diyorsun,
cennet-i ala kerhane midir?
Şair kişi insanlığını sonuna kadar yaşamasa
kim aydıracak ‘blur’dan gözü dönmüş beynimizi
topluma karşı?
Dönemine ayarı veren kahraman Hayyam,
günümüzde yaşasaymış meğer,
geliyor ekşisözlük yazarı
frankiegoestohollywood bey‘ den
“mahkemelerinden cezalar yağacak” diyorsun,
türkiye-i alâ çilehane midir?
“her sanatçıya 10 ay” diyorsun,
türkiye-i alâ hapishane midir?
Ece Ayhan
bu tanrı eski tanrı değil
savaşa gidiyor askerler yine
herkes gibi sen de beklemekten usanacaksın
dar dünyaları kimse sevmez
yalnızlığın acı tarafı böyle garip
alışmalısın.
Baba acayip, baba kafiyesiz.
Der ki Sait Faik hakkında,
“yazdıklarının hikaye olduğuna bakmayın,
yazdıkları şiir.”
Kendisi de bu sahanın adamı,
bakmayın yazdıklarının şiir olduğuna,
yazdıkları resim,
yazdıkları renk,
yazdıkları çok acayip.
garip.
Orhan Veli Kanık
arzulu mudur acaba
bir tank, rüyasında?
ve ne düşünür tayyare
yalnız kaldığı zaman?
hep bir ağızdan şarkı söylemesini,
sevmez mi acaba gaz maskeleri,
ay ışığında?
ve tüfeklerin merhameti yok mudur
Biz insanlar kadar olsun?
Belediye deliği yüksek bütçeli
solucan deliği gibi Nolan’dan kurgu olmasın
düşer baba deliğe,
düşer baba çukura.
Onun için bir kaç dize sonrası,
bizim için mendile şiir kusmalardır.
Orhan Veli,
eline kalem alan her terli bıyıklının,
güvendiği altı bir kapısıdır.
Ah siktir çukur,
içine hayalimiz düştü.
uyanır bakarsınız ki,
mavi.
Turgut Uyar
ah aklıma her şey gelir, her şey gelir
doğan güne karşı batan güne karşı
sözde kirlettiğimiz bütün her şey duruyor
bak ne diyorum sana, ele güne karşı
biz duralım bir sürekliyiz duralım
durukluğa, tüberkiloza ve uranyuma karşı
Verse elini, arkadaşı olmak için can atacağın Tomris,
günler göbek atsa,
askeri lise
askeri okul
hassiktir askeri hayat mezunu Turgut abi,
bir şiiri, bir rakıyı, bir de Tomris Uyar’ı çok sevmiş.
Onlar da onu çok sevmiş.
hayatı sevmiş mi bilinmez,
hayattaki bizler,
hah o biz gibi bizler onu çok sevmişiz.
Haldun Taner’den esinlenelim bizce.
Şiirler olsun usta.
Uğurlar olası değil.
Özdemir Asaf
Ben birini sevmiyordum.
O da beni sevmiyordu.
Bir gün bir yerde randevulaştık.
Ben gitmedim.
O da gelmedi.
Şiiri daha iyi anlamak için,
gördüklerimizi bozmamız gerek der,
çok büyükler.
Gözleri 8 numara bozuktu,
cam dibinden bakardı hayata,
şiir yazarken gözlük takmazdı,
r’leri söylemezdi.
Söyleyemezdi değil.
O bir devdi,
gibiydi,
ne istemezse onu yapmazdı.
Cemal Süreya
ama kadınlar, tanrım,
öyle sevdim ki onları,
gelecek sefer
dünyaya
kadın olarak gelirsem,
eşcinsel olurum.
Fazla harf göz çıkartır derler.
ü
ne gerek vardı ismimde bir diğer
ve yamuk
y harfine değil mi
ver
dünyayı boyasam boyasam,
harf mavisine boyardım,
cin
herkes bana şiir gibi görünürdü.
ka
ünlem!
Edip Cansever
o ben ki
bir kadında bir çocuk hayaleti mi
bir çocukta bir kadın hayaleti mi
yalnızca bir hayalet mi yoksa.
ne peki
yere dökülen bir un sessizliği mi
göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
işini bitirmiş bir org tamircisinin
tuşlardan birine dokunacakkenki
dikkati ve tedirginliği mi.
Ben Edip Bey!
Nasıl olan Edip Bey,
nasılım?
Antikacı şair mi olur demeyiniz,
Ülkü Tamer’in şiir dergisine gidiyor da Edip Usta,
diyor ki,
lan diyor.
Siz bu halıya basıyor musunuz?
Halı satılıyor da,
dergi batmıyor.
İngilizce kendi Poe’sunu yetiştirdiyse,
bizim Cansever’imiz,
kendi kendini,
imlalar üstü yetiştirdi.
Çok yaşa Ruhi Bey.
Ferhan Şensoy
meğer bizim son gecemiz gogol ne bilsin
istanbul sapsarı
gönlüm üzgün
baharın sonu mektuplarım dökülmekte
ağaçlarımdan
civciv’ime kıyarlar
nikâh adı altında
izmir’in ortasında
şairlerle değil de mühendislerle
evlenmenin diyalektik gerekliliği üstüne
Siz saat olun,
biz dakikaları tutalım usta.
Siz bizim Beyoğlu’ndaki güzel abimiz.
Ağbimiz.
Siz bizim hayattan torpilimiz,
siz bizim öz cümlemiz.
Eline her kalem alan sabi,
sizi hisseder de ensesinde korkar.
Çıtalar darma duman, çaplar hayal meyal.
Bu cümle buraya oldu mu,
lan diyerek.
yıldızlar da isterim.
süslü olsun gökyüzlerim.
amin.
Attilâ İlhan
ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen tanıyamazdın
hâttâ ricardo bile hani vatansız ricardo
burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı
oysa au vieux châtelet’de akşam sabah beraberdik
üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik
üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet
neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti
yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim.
Suçu günahı neydi, el kadar ortaokul talebesinin,
zorla güzellik olmaz derken hocasına,
zorlanan güzellik Attila İlhan’dı ise
ah ne güzel olur o zorlama.
İnsanın Manisa olası geliyor,
bilim kurgu yazası geliyor
insan olası geliyor.
Siz bana değil usta,
Pia’ya mecbursunuz!
Pia,
Latincede şefkatli anne,
bizce Pakistan International Airlines,
bazılarınca “perhaps i’ll be there”.
Nâzım Hikmet
ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
ona sorarsanız:”lafı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.”
bana sorarsanız:”on senesi ömrümün.”
Kim umut etmeyi öğretti çocuğum sana?
Eğer bir yerlerde,
varsa bir kural koyan,
yaratan,
nâzım’ın kaleminden çıkmadıysa,
varsın
bizim de aklımıza girmesin.