Yaz mevsimi geldi, herkes bir şekilde tatil programı yapıp bir yerlere gitmeyi planlıyor. Ama bu imkanı bulamayanlar, yani bir şekilde tatile gidemeyenler var. Bir de İstanbul’a gezmeye gelenler ya da burada yaşayıp da şehri çok iyi bilmeyenler… İşte biz de tatile gidemeyen dostlarımız için, en azından hafta sonları gidip gezebilecekleri rotalar çiziyoruz uzun zamandır. Bugünkü rotamız İstanbul’un Anadolu yakasında Üsküdar sahilinden başlayıp Beykoz’a kadar devam edecek bir gezi rotası. Keyfini çıkarmanız dileğiyle iyi gezmeler.
1. Üsküdar’a gider iken
Gezimize Üsküdar sahilinin en ucundan, Harem’den başlıyoruz. Harem, Anadolu yakasında arabalı vapur iskelesinin ve küçük bir terminalin bulunduğu, tarihi Haydarpaşa Lisesinden sahile doğru indiğinizde karşınıza çıkan bölge. Salacak’a doğru yürüdüğümüzde yolun iki tarafında, çayınızı içerken Kızkulesi’nin seyrine doyamayacağınız sıra sıra dizilmiş salaş ya da modern çay bahçeleri karşılıyor burada sizi.
2. Üç bin yıllık yerleşim bölgesi
Önce Üsküdar’ın tarihçesine kısaca bir göz atalım. Boğaz’ın Asya yakasındaki en eski ve tarihi yerleşim yerlerinden biri olan, Evliya Çelebi’nin Eski Dâr’ı ve günümüzün Üsküdar’ının tarihi, MÖ 1000 yıllarında Fenikelilerin biri Kalkhedon (Kadıköy), diğeri Moda Burnunda olmak üzere iki liman kentini kurmaları ile başlar. Fenikeliler, şimdiki Salacak Sahilinden, Kızkulesi’ne doğru uzanan sığlık kısmı büyük taşlarla doldurarak bir mendirek oluştururlar ve ticaret iskeleleri ile tersanelerini Salacak Limanında kurarlar.
3. Farklı medeniyetlerin beşiği
Önasya ile Avrupa arasındaki ulaşımın Boğazlardan geçmesi nedeniyle Üsküdar tarih boyunca farklı medeniyetlere kucak açmış, sahiplenmek isteyenleri misafir etmiştir. Üsküdar’ın iki kıta arasında doğal bir köprübaşı oluşu istilalara davetiye çıkarmış ve tarih boyunca farklı pek çok milletin egemenliğinde yaşamasına neden olmuştur.
4. Devlet adamlarının gözde mekanı Üsküdar
İstanbul’un Türkler tarafından fethinden sonra Üsküdar hızla gelişme göstermiş ve önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Bu arada pek çok cami, tekke, hamam, kervansaray, imaret, çeşme, kütüphane, sebil ve posta teşkilatı ile birçok padişah, sultan, paşa ve devlet adamının sarayları, yalı ve köşkleri ile süslenmiştir.
5. En güzel gün batımı
Günümüzde Marmaray’ı, sahile sıra sıra dizilmiş çay bahçeleri, seyir yerleri, çarşı ve pazarıyla, günün her saatinde İstanbulluların nefes aldığı, alış-veriş yaptığı, gezdiği ve belki de en güzel gün batımını izleyebildiği bir semttir Üsküdar.
6. Tütün deposundan tiyatro sahnesine
Kızkulesi’ne veda edip Mihrimah Camii’nin önünden geçerek kıyıdan Beykoz’a doğru yol almaya başladığınızda bugün Devlet Opera ve Balesi’nin sahnesi olarak kullanılan bir zamanların Tekel tütün depolarını görürsünüz.
7. Fethi Paşa Korusundan, Boğaz’a kuş bakışı.
Tekel Sahnesini biraz geçince Paşalimanı’nda, yolun sağ tarafında 1766 yılında ibadete açılan zarif Abdurrahman Ağa Camisi çıkar karşınıza. Paşa Limanı denilen bu mahallenin tepelerinde ise son yılların gözde piknik ve gezme alanlarından olan, yemyeşil Fethi Paşa Korusu Boğaz manzarasının en güzel izlenen yerlerindendir.
8. Hoşgörü ve huzurun simgesi Kuzguncuk
Paşa Limanından sonra doğal güzelliklerini hâlâ koruyabilen; özellikle o korkunç gökdelenlere ve AVM’lere inatla direnen, şirin mi şirin, minicik bir semt; yeşille mavinin kucaklaştığı en güzel noktada bir cennet köşesi, Kuzguncuk’a gelirsiniz. Daha önce bir listemizde ayrıntılı olarak anlattığımız, üç semavi dinin buluştuğu bir hoşgörü ve huzur simgesidir Kuzguncuk.
9. Boğaz’ın tepesinde bir hayaletli köşk
Kuzguncuk’u geçip Boğaziçi Köprüsüne geldiğinizde tepede kanatlarını açmış yorgun bir martı edasıyla duran, Osmanlının köklü bir ailesinden gelen Cemil Molla’nın 1885 yılında, Doğu ile Batının ortak simgesi olmasını hayal ederek yaptırdığı bir köşk çarpar gözünüze. Cemil Molla Köşkü, o dönemde saray dışında dizel motorla aydınlanan, kaloriferle ısınan ve telefonu olan ilk konuttur bu köşk. Adeta dönemin bir kültür merkezi olan köşk Cemil Molla’nın ölümünden sonra kaderine terk edilmiş ve bir dönem “hayaletli köşk” diye anılmıştı.
10. Osmanlı’nın yazlık sarayı Beylerbeyi
Köprünün altındaki tünelden geçip Beylerbeyi’ne geldiğinizde ilk olarak Osmanlının son döneminde “yazlık saray” olarak kullanılan Beylerbeyi Sarayını görürsünüz. Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yıllarında mimar Sarkis Balyan’a yaptırılan bu saray Rönesans, Barok ve doğu-batı mimarisinin kaynaştırılması ile yapılmış en güzel örneklerden birisidir. Başta Atatürk olmak üzere pek çok yabancı devlet adamına da ev sahipliği yapmıştır.
11. Yeşille mavinin kucaklaştığı yer
Ara sokaklarında şimdilerde sayıları hayli azalan sevimli ahşap konakların olduğu Beylerbeyi sahilinde de leb-i derya yalıları görmek mümkün. Çay içip, karnınızı doyurabileceğiniz küçük mekanların olduğu tarihi iskele meydanının sonundaki yeni restore edilen Beylerbeyi Cami ya da diğer bilinen adıyla Hamid-i Evvel Camisini de ziyaret edebilirsiniz bu arada. Bu cami Padişah I.Abdülhamit tarafından annesi Rabia Sermi Sultan’ın anısına, dönemin Baş Mimarı Mehmed Tahir Ağa’ya 1778 yılında yaptırılmış.
12. Asırlık çınarın altında çay keyfi
Beylerbeyi’nden sonraki durağımız tabii ki minicik salatalıklarıyla meşhur Çengelköy. Bu sahildeki eski Boğaziçi semtlerinin yaşayan en güzel örneği olan bu küçük semt, günün her saatinde tıklım tıklım dolu olan asırlık Çınaraltı kahvesiyle, eşsiz gün batımı manzarasıyla ve nostalji kokan sokaklarıyla herkesçe bilinen ve sevilen bir semt.
13. Bana bir masal anlat baba
Çengelköy deyince aklımıza hemen Fikosuyla, Şevketiyle o unutulmaz Süper Baba dizisi geliyor. Tabii bir de o muhteşem Kuleli Askeri Lisesi. Tarihi Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan kışlayla başlayan okul binası belki de Boğaz’ın en görkemli binalarından biri.
14. Muhteşem bir bina: Kuleli Askeri Lisesi
Kuleli Askeri Lisesinin, sahilde sıra sıra balık tutanların ve o güzelim yalıların önünden geçerek Vaniköy’e doğru yol alırken, yamaçlarda yeşillikler arasında gizlenmiş köşkleri ve hepsine tepeden bakan Kandilli Rasathanesini görürsünüz. Vaniköy sahili ise yalılarla kaplı olduğu için bir çay bahçesinin bile olmadığı bir ıssız mahalledir sanki.
15. Saraydan okula
Kandilli’ye geldiğinizde önce tepede, son zamanlarda restore edilerek göz dolduran Adile Sultan Sarayını görürsünüz, Bu saray, 1856 yılında Sarkis Balyan’a Sultan Abdülmecit tarafından kız kardeşi Adile Sultan’a bir armağan olarak yaptırılmış. 1916’dan, bir yangınla harap olduğu 1986 yılına kadar da Kandilli Kız Lisesi olarak kullanılmış, 2007 tarihinde de yeni haliyle hizmete açılmış. Tabii bu arada İstanbul’un en eski eğitim kurumlarından olan Kandilli Kız Lisesi de yeni binasında eğitimine devam etmekte.
16. Gidelim Göksu’ya bir alem-i âb eyleyelim
Kandilli’yi geçip de Anadolu Hisarına doğru yol aldığınızda önce Osmanlı döneminin en önemli eğlence yerlerinden olan ve adları şarkılarda geçen Küçüksu Deresi ve çayırı ile Göksu Deresini görürsünüz. Tabii bir de sahili süsleyen, padişahların av köşkü olarak kullandıkları Küçüksu Kasrını. Beylerbeyi Sarayının bir minik benzeri olan kasır, Sultan Abdülmecit tarafından Nikoğos Balyan’a yaptırılmış ve 1856 yılında tamamlanmıştır.
17. Bir Güzelce hisar
Semtin bir başka görkemli binası ise tabii ki semte adını veren Anadolu Hisarı. Güzelce Hisarı diye de bilinen kale, 1395 yılında Yıldırım Beyazıt zamanında, Boğaz geçişlerini kontrol etmek için inşa edilmiş. Daha sonra 1451-1452 yılları arasında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Rumeli Hisarıyla İstanbul’un fethinde önemli rol oynamıştır.
18. Dünyanın en büyük asma köprülerinden biri
Semtten ayrılmadan önce, İstanbul Boğazının ikinci köprüsü olan, yapımı 1988 yılında tamamlanan, 1510 metre uzunluğu ile de halen dünyanın en büyük çelik asma köprüleri içinde yer alan Fatih Sultan Mehmet Köprüsüne ve Hisarın önünden itibaren sahili süsleyen yalılara da bakmadan geçmeyelim. Fotoğraf, Umut Öztürk’e ait.
19. Bir başka olur Kanlıca’nın yoğurdu
Artık biraz nefeslenip bir çay içmek, belki de şöyle üzerine pudra şekeri serpilmiş bir yoğurt yiyerek dinlenme vakti. Bunun için de en doğru yer tabii ki Kanlıca. Eski devirlerde mandıraların bulunduğu bu semt; yoğurdu, Boğaz’ın en yeşil yerlerinden sayılan Mihrabat Korusu, yalıları ve eşsiz güzellikteki manzarasıyla meşhurdur.
20. Hidiv Kasrı ve bülbüller
Kanlıca’dan Beykoz’a yaklaşırken önce, Osmanlı padişahlarının av yeri olarak kullandıkları Çubuklu’ya gelirsiniz. Baharda, bülbülleriyle ün yapan Çubuklu’nun sırtlarında Mısır’ın son “bağımsız” hidivi olan Abbas Hilmi Paşa tarafından yaptırılmış olan Hıdiv Kasrı bulunur. Halil Ethem Bey Yalısı da semtteki önemli bir diğer yapıdır.
21. Eski camlar bardak olmuş
Şişe ve cam sanayi denilince aklımıza hemencecik gelen Paşabahçe semtini geçtikten sonra, son durağımız Beykoz’a vasıl olursunuz. Vaktiyle Mehmet Dede isimli bir Mevlevi, camcılığı öğrenmek için o tarihlerin en önemli camcılık merkezi olan Venedik’e gönderilir, döndüğünde de Beykoz’daki ünlü atölyeyi kurar ve üretime başlar. İşte bu eski atölyede büyük bir hünerle üretilen camlar da tarihte “Beykoz camları” diye meşhur olur. Şimdilerde ne yazık ki bu cam atölyeleri birer birer kapanarak yerlerini makinelere bırakmakta. Beykoz’dayken sahilde balık ekmek yiyerek karşı kıyıdaki İstinye ve Tarabya’yı seyretmeyi de unutmamak gerekir.