Sadece 47 yıl solumuş bu lanet dünyanın havasını. Hepi topu da 8-9 ay belediye başkanlığı yapmış. Ama öyle bir kazımış ki adını Karadeniz’e ve ülke topraklarına, sosyalizmin ete kemiğe bürünmüş hali olmuş başkanlığını yaptığı ilçe. Kısacık başkanlığı süresince öyle işlere imza atmış ki, halk sosyalizme sempati besler hale gelecek diye muktedirlerin ödü kopmuş. Sonuçta da, kendinden önce halkını düşünen, yokluğa, yoksulluğa, kaçakçılığa, sömürüye ve şiddete savaş açan herkes gibi göze batmış ve bileti kesilmiş. Hem de ona muhalif insanların “Fatsa’da sorun yok, herkes huzurlu” çağrılarına rağmen. Dönemin şakşakçı, iktidar ve muktedir sevici odakları tarafından -kim olduklarını hepiniz biliyorsunuz- hedef gösterilmiş.
Çok üzgünüz… Sadece Fikri Sönmez için değil, bu coğrafyanın makûs talihini yenip, yoksulluğun ve sömürünün olmadığı yepyeni bir dünya kurmak isteyenlerin, dünyayı cehenneme çevirmeye ant içmiş insan müsveddeleri tarafından yok edildiği, hatırı sayılır bir çoğunluk da buna çanak tuttuğu için… Kötülüğün kurumsallığına, iyiliğin bireyselliğine rağmen umut beslemekte yarar var yine de. Umut fakirin ekmeği olduğundan değil, düzeni değiştirmek isteyen birisi/birileri ve onların ardılları hep olacağından…
derler ki;
kozasından çıkan bir kelebek gibi
yeni doğmuş bir bebek gibi
kendini yönetmenin tadını
usul usul
ellerine içirdi ilçeden insanlar
derler ki
yazgıları avuçlarında
ocaktaki alev
yapraktaki rüzgar gibiydi sesleri ve bağladı orkestra
yeni bir senfoninin ilk notalarını çalmaya, yarını koparıp almaya
hazırlanıyordu insanlar
derler ki;
yayılırken içerde ihanet kör dehliziyle, orkestranın şefini yitirdik
çatık bir kaş gibi gelen
bir kalp kriziyle
derler ki;
o bir çınardı
denizin ve dağın havzasında
yetmişte de seksende de vardı
derler ki
bir tarih göçmüştür onun göçüşüyle
(Ersin Ergün Keleş’in Bir Avuç Şiir adlı kitabından)
Kabakdağı’nda başlar yaşam
Fikri Sönmez 1938’de Fatsa’nın Kabakdağı Köyü’nde dünyaya geldi. Ailesinin maddi durumunun iyi olmamasından dolayı ilkokulu bitirdikten sonra bir terzinin yanında çırak olarak çalışmaya başladı.
Safların netleştiği dönemler
60’lı yıllarda TİP’e üye olur ve aktif olarak görev yapar. Dev-Genç’le birlikte 6. Filo’ya karşı yapılan gösterilere katılır. 70’lerde de sol içindeki saflaşmalarda tercihini Mahir Çayan’ın liderliğini yaptığı THKP-C’den yana kullanır.
Çayan’a yardım ettiği gerekçesiyle tutuklandı
1971-1972 yıllarında Çayan ve arkadaşlarının cezaevinden kaçışlarından sonra Karadeniz Bölgesi’ne geçmelerinde ve bu bölgedeki eylemlerinde onlara yardımcı olduğu gerekçesiyle iki yıla yakın tutuklu olarak yargılanır; 1974 Affı ile tahliye olur.
Sönmez’in engellenemeyen yükselişi
1978, sol grupların Fatsa’da hâkim olduğu yıldır. 1979’da dönemin belediye başkanı Nazmiye Komitoğlu vefat eder ve Fatsa’da bir ara seçim yapılır. Fikri de bu seçimde bağımsız adaydır. Ama açıkça Dev-Yolcu olduğunu söylemekten de geri durmaz. Seçim, dönemin muktedirleri tarafından birkaç kez ertelenir. Hatta Fikri Sönmez, faşistler tarafından öldürülmeye de çalışılır. Ama tüm bunlar onun seçimi kazanmasını engelleyemez.
Fikri Sönmez’den önce Fatsa
Fikri Sönmez, daha fazla bilinen ve kullanılan adıyla Terzi Fikri, başkan seçildi ama ondan önce Fatsa nasıldı, bilmek lazım. En büyük sorunu çamurdu Fatsa’nın. Yolları ve kanalizasyonları yoktu, her yer sivrisinek doluydu ve halk hastalıktan kırılıyordu. Belediye çalışanları paralarını alamıyorlardı. Yağ, şeker, sigara gibi ürünler karaborsa satılıyordu. Kumar, alkol, rüşvet, kaçak elektrik ve su almış başını gitmişti. Kısacası Terzi Fikri yıkık bir ilçe devraldı.
Seçilir seçilmez zorlu işlere girişir
Seçildikten sonra muktedirin gözüne batmaya başlayan işlere girişir Fikri. Fatsa’yı özelliklerine göre 11 bölgeye ayırır ve halk komiteleri oluşturur. İki ayda bir halk toplantısı düzenlemeye başlar. Amacı halkı da yönetime ortak etmektir. Gayet işlevsel olan bu komite, belediye çalışmalarını denetleme ve gerekli gördüğü takdirde komite üyelerini görevden alma hakkına sahipti.
Demokrasinin başladığı yer: Belediyeler
Komitelerin üzerinde durduğu tek konu belediye faaliyetleri değildi elbette. İçki ve kumar sorunları, kadına yönelik şiddet gibi konular da bu komitelerde ele alınan konulardı.
Rüşvet ve karaborsa tarih olur
Rüşvetin ve karaborsa malın üstüne gidilir. Zabıtalar, işyerinde karaborsa mal bulduğu belediye meclis üyesinin bile gözünün yaşına bakmaz. Paralarını alamayan belediye çalışanlarına borçlar ödenir ve herkes düzenli bir şekilde maaşını almaya başlar. Ve tüm bunları -ilk zamanlar aldığı 8 milyon lira hariç- merkezden para almadan yapar, hem de 8 ay gibi kısa bir sürede.
Fatsa’yı Fatsa yapan kampanya: Çamura Son
Komitelerin yürüttüğü önemli çalışmalardan biri de “Çamura Son” kampanyasıydı. Bu kampanyayla Fatsa’nın tüm yolları kısa süre içinde yenilendi. İlçe buna benzer faaliyet ve kampanyalardan dolayı sol’un simgesi oldu. Tabii sağcı gerici zihniyet de boş durmadı. Gerek politikacısıyla, gerekse de basın yayın organlarıyla saldırıya geçti.
Merkez yoksa halk var!
Muktedir o kadar çirkinleşir ki, Fatsa’da düzenlenen kampanyalar için yakıt yollamamaya başladı. Bunu gören halk durur mu, yapıştırır cevabı ve kampanyalara kendi araçlarıyla destek verir, başkanını yalnız bırakmaz.
“Çorum’u bırakın, Fatsa’ya bakın”
Bu çirkin söylem Süleyman Demirel’e ait. “Bırakın” dediği Çorum’da tam da o dönemde bir katliam yaşanır. Ülkücülerin, Alevi mahallesi olarak bilinen Milönü Mahallesi’ne saldırması üzerine 57 kişi ölür, yüzlerce insan da yaralanır. Ama Süleyman Demirel için Fatsa’da yönetime halkın da dâhil edilmesiyle yapılan güzel işler daha önemliydi. Alimallah, halk sosyalizmin iyi bir şey olduğunu sanabilirdi.
“Fatsa’yı vatan topraklarına katmaya geldim”
Bu iğrenç söylem de dönemin niyeti belli Ordu valisi Reşat Akkaya’ya ait. Ordunun tankıyla, topuyla düzenlediği nokta operasyonuna da büyük “katkıları” olur sayın (!) valinin.
Sonuç: 12 Eylül’ün provası “mini darbe”
https://www.youtube.com/watch?v=ah7PksnIiew#t=5m35s
Bu hedef göstermelerin bir sonucu olarak 11 Temmuz 1980’de ilçeye bir askeri operasyon düzenlenir. Operasyon bizzat Kenan Evren tarafından yönetilir. Bu “mini darbe”, asıl darbenin bir nevi provasıdır. AP, CHP ve MSP Fatsa ilçe başkanlıklarının yaptığı “Fatsa’da komünist işgal yok. Ateş ile barut yok. Her yerde kan var ama biz huzurluyuz” çağrıları da işe yaramaz.
Yorgun kalbi onu yarı yolda bırakır
Terzi Fikri 11 Temmuz’da gözaltına alınır. Yorgun kalbi onu daha fazla götürmez ve 4 Mayıs 1985’te geçirdiği bir kalp krizi sonucu cezaevinde yaşama veda eder. Dönemin muktedirleri ağız birliği ederek onun Müslüman olmadığına karar verir ve salâsını bile okutmazlar. Bu kısacık başkanlığı döneminde öyle bir etki bırakır ki, gerçeğe döktüğü bu sosyalist yerel yönetim deneyimi, daha sonra birçok araştırmaya konu olur.
Ordu işgalinin şakşakçıları
Unutulmasın diye yazalım. Fatsa’daki darbenin baş sorumlusu tabii ki Kenan Evren’dir ama o dönemde bu müdahaleyi kimlerin desteklediği de herkes tarafından bilinmeli: Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Turgut Özal ve 1980 Haziran’ından itibaren “Fatsa elden gidiyor, ordu bir şeyler yapmalı” diyerek darbe çığırtkanlığı yapan Oktay Ekşi.
Bir hakir görme ifadesi olarak “Terzi”
Fikri Sönmez bir terziydi, yıllarca ailesini bu şekilde geçindirdi, bundan da hiç gocunmadı. Ama Fikri başkanın mesleğini ilk kez dile getiren, onu bu şekilde lanse eden gazete Tercüman, bunu iyi niyetle yapmadı. Niyeti belli bu gazetenin yapmaya çalıştığı şey, Fikri Sönmez’i aşağılamak, eğitimsizliğini vurgulamak, halkın gözünde küçük göstermekti.
Kim vatan haini, kim değil!
Kendisini “vatan haini” ilan edenlere şu yanıtı verir Terzi Fikri: “Beton duvarlara, demir parmaklıklara mecbur edildiğim için hiç ama hiç üzüntü duymuyorum. Vatansever olduğumu bugün söylediğim gibi, yirmi beş seneden bu yana her yerde söyledim. Bunun için kavgalara girdim, işkence gördüm, zindanlara atıldım. Eğer bir ülkede vatan, İsviçre bankalarında gizli hesap defterleri ve Amerikan doları olarak görülüyor ve bu insanlar da yönetimi ellerinde bulunduruyorlarsa vatan için darağaçlarını omuzlayanları elbette ‘vatan haini’ ilan edeceklerdir.”